Yıl dönümünde işgal kaygısı

İçinde bulunduğumuz on yılın geri kalanında Körfez ülkelerinin, uluslararası işbirliğini cazip hale getirip bölgesel maceraları itecek ortak Körfez savunmasını güçlendirmekten daha iyi bir seçenekleri yok

Fotoğraf: Şarku'l Avsat

Saddam'ın Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etmesine tanık olan çoğumuz, bunu unutulmaz bir tarih olarak görüyoruz ki gerçekten de unutulmaması gerekiyor.

Bunun Körfez bölgesinde, özellikle de Kuveyt'te, yemek masasında konuşulan favori meselelerden olmasa da kaygı konusu haline gelmesi kaçınılmaz.

Başka bir sıcak yaz gecesinde işgalin tekrarlanıp bölgeyi ve dünyayı uyandırması mümkün mü?

Aslında Irak'tan değil, onu bir koridor ya da saha olarak kullanabilecek kişilerden korkuluyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşgal, mevcut nesnel koşullarda beklenmeyen bir durumdur. Ancak her şeyin bir olasılık payı vardır.

Bu yüzden ülkeler ordular kurarlar ve güçlerini kimsenin gelmesini istemediği ve tehlikelerin nereden ve ne zaman geldiğini bilmediği güne hazırlarlar.

Bu bağlamda, 32 yıl önce gerçekleşen işgal ayının yıl dönümünde birçok kişi şu soruyu görmezden geliyor:

Tehdit, şimdi veya on yıl içerisinde tekrar edebilir mi?

Bence evet. Bir işgal girişimi olasılığı çok düşük olsa da tamamen ihtimal dışı değil. Ne derler bilirsiniz; en kötüsüne hazırlanıp en iyisini umut edin.

Tarihi olarak bakıldığında, işgal benzersiz bir durum değildi. Zira 1961'de Irak hükümdarı Abdulkerim Kasım, Kuveyt'e karşı yaklaşık üç yıl süren uluslararası bir krizi tetikledi.


Ancak bugün Irak, dalgalanmalarını ve sonuçlarını kestirmenin zor olduğu bir geçiş ve belirsizlik döneminden geçiyor.

Bununla birlikte Irak sahnesinde, görüş ayrılıkları olsa da halen ülkeyi Libya ve Yemen'i kırıp geçiren iç savaşa benzer bir çatışmadan koruyan sağduyulu insanlar olduğunu unutmayalım.

Irak'ı iç parçalanmadan ve dış hegemonyadan koruyacağına dair ulusal güçlere büyük umutlar bağlanmış durumda.

Mantar gibi üreyen silahlı milislerin yayılması, Bağdat'taki yönetim için büyük tehlike oluşturuyor.

Ayrıca Hizbullah'ın Lübnan'da yaptığı gibi ülkeyi radikal politikalara veya bölgesel çatışmalara dahil etmeye davet çıkarıyor.


Kuveyt için tehlike, otomatik olarak Suudi Arabistan, Bahreyn ve Arap Körfezi ülkelerinin geri kalanı için de tehlike demektir.

Hegel ne diyor: Koşullar değişse de coğrafya siyasette değişmez unsurdur.

Peki, Kuveyt'in seçenekleri neler?

Bugünkü koşullar 1990'dakinden daha zor. O zamanlar kumdaki çizgiler netti ve dünya iki kamp arasında bıçak gibi bölünmüştü.

Şimdi sahne çok farklı. ABD'nin etkin askeri varlığı azalıyor ve İran gibi tehlikeli ülkelerin askeri güçleri artmış ve yayılma iştahları kabarmış durumda.

İran'ın merhum Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, Körfez ülkelerine, Saddam'ın Kuveyt'i işgal etmesi karşılığında Körfez'i paylaşmayı teklif ettiğini ancak Tahran'da bunu reddettiklerini hatırlatmayı severdi.
 


Bu doğru olsun ya da olmasın, siyasetin tarafları 30 yıl öncesine göre farklı. Çin gibi büyük ülkeler bölgeye girdi.

Körfez'in ana emtiası olan petrolün en büyük alıcısı Çin, ABD'nin nüfuzunun yerini kısmen aldı.

Ancak Washington'ın aksine Pekin, müdahalede bulunup ihracatçı ülkeleri saldırganlık ve zorbalıktan korumaya hazır değil.

Washington, bölgedeki askeri üsleri ile en büyük güç olmaya devam ediyor ve ayrıca Japonya ve Batı Avrupa gibi bölgeleri koruyup kolluyor.

Dolayısıyla ABD, Körfez'deki esas uluslararası oyuncu olmaya devam ediyor. Kuveyt ile bir savunma iş birliği anlaşması var ve bu topraklarda yaklaşık 13 bin ABD askeri bulunduruyor.

Bütün bunlar, bugün bile herhangi bir dış saldırı olmasını, hatta buna ihtimal vermeyi engelleyen sebeplerdir.

Körfez liderlerinin karşı karşıya olduğu sıkıntı ABD'nin kademeli olarak çekilmesi, yıl sonundan önce imzalanabilecek ve İran'ın iplerini serbest bırakabilecek nükleer anlaşma ve düşman ülkeleri kurban devletlerle eşit kılan Çin genişlemesi gibi büyük değişikliklerden kaynaklanıyor.


Bu bizi genel olarak Körfez'in önündeki seçenekler hakkında konuşmaya döndürüyor.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Irak ve İran arasındaki savaşın yansımalarına karşılık 1981 yılında bir siyasi ve savunma sistemi olarak kurulmuştur.

İçinde bulunduğumuz on yılın geri kalanında Körfez ülkelerinin, uluslararası işbirliğini cazip hale getirip bölgesel maceraları itecek ortak Körfez savunmasını güçlendirmekten daha iyi bir seçenekleri yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU