Test edilen demokrasiler!

Birleşik Krallık, ABD gibi bir demokrasi sınavıyla karşı karşıya ve hem Johnson hem de Trump, iktidara geri dönmenin bir yolunu bulmaya çalışırken kendi partilerinin yolundaki bir diken olmaya devam edecekler

Fotoğraf: Reuters

Yerleşik demokrasiler bile en azından bir an için dayanıklılıklarından şüphe duymanıza neden olan sarsıntı ve test dönemlerinden geçebilirler.

ABD, başkanlık dönemini Amerikan demokrasisinin tamamını sorgulayarak, destekçilerinin demokratik sisteme karşı bir darbe gerçekleştirmesi için Kongre saldırısına uygun bir atmosfer yaratan açık bir girişimle sonlandıran eski Başkan Donald Trump ile böyle bir deneyim yaşamıştı

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şimdi de ABD'den çok daha köklü bir demokrasi olan Birleşik Krallık, görevden ayrılmak istemeyen "görevden alınmış" Başbakanı Boris Johnson ile demokratik bir sınavdan geçiyor.

Johnson arkadaşlarına ayrılmak istemediğini, Muhafazakar Parti tabanı onu desteklerse kalacağını, hatta başbakanlığı sürdürmek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylemeye devam ediyor.

Başka bir deyişle, taraftarlarını isyana kışkırtıyor. Meclis'teki Muhafazakar Parti liderlerine ve milletvekillerine, kendisini istifaya zorlayan kararlarından geri adım atmaları için baskı yapmaya, görevine devam etmesini empoze etmeye çalışmaları için teşvik ediyor.

Johnson, Trump gibi iktidara düşkün popülist bir figür ve bana göre popülizm demokrasiye yönelik en büyük tehditlerden biridir.

Popülist liderler genellikle kurumların otoritesini umursamazlar, aksine kendi istedikleri gibi yönetmek için onları aşmaya çalışırlar.

Başkaları için geçerli olan kanun onlar için geçerli değilmiş gibi kuralların dışında hareket etmek isterler.

Johnson dönemini sarsan bir dizi skandal bunu belirgin bir şekilde gösteriyor.

Örneğin koronavirüs salgınının en yoğun olduğu dönemde, hükümetinin halka dayattığı kapatma ve sosyal mesafe önlemlerini açıkça ihlal ederek başbakanlık konutunda düzenlediği partiler, Downing Sokağı 10 Numara'daki konutunun yeni dekorasyonunun finansmanı ve diğer konular hakkında parlamentoya ve halka defalarca "yalan" söylemesi gibi.

Trump da istediği gibi davranmayı severdi. Bu nedenle hatalarını, gaflarını ve doğru olmayan açıklamalarını ortaya çıkarmak için fırsat gözleyen medyayla sık sık çatıştı.

Ancak en büyük hatası, Amerikan demokrasisine vereceği zararı umursamadan kazanamadığı eyaletlerde "hileli" gördüğü başkanlık seçimleri sonuçlarını değiştirmeye çalışması ve yenilgiyi kabul etmemesiydi ki bu durumu halen reddediyor.

Kongre baskını olayının şüpheli tarafları, Trump'ın zeminini hazırlamaktaki olası rolü, sonuçları değiştirmeleri için yetkilileri etkileme girişimiyle ilgili soruşturmalar devam etse de Trump halen 2024'te yeniden başkanlığa aday olmayı planladığını ima ediyor.

Dikkat çekici ve endişe verici olan, Trump'ın halen parti tabanında ve hatta onun seçmenleri harekete geçirip ateşleyebilen popülist gücüne ve "karizmasına" bahis oynayan Kongre üyeleri arasında bile geniş bir desteğe sahip olmasıdır.

Önümüzdeki kasım ayında yapılacak olan, Kongre'nin yapısını Cumhuriyetçilerin lehine değiştirmesi beklenen ara seçimler için Cumhuriyetçi Partinin adaylarını belirlemek amacıyla düzenlenen ön seçimlerde Trump taraftarları ve onun desteğini almış adaylar kazanıyor.

Bu seçimlerin Biden'ın görev süresinin geri kalanı ve Trump'ın siyasi şansı ve gelecekteki projeleri üzerinde büyük bir etkisi olacak.


Birleşik Krallık'ta da, Johnson'ın görevde kalma girişimlerini desteklemeye, istifasından dönmesine izin vermeleri için partinin milletvekillerine baskı yapmaya yönelik bazılarının öncülük ettiği kampanya bir tartışma başlattı.

Conservative Home adlı blog, parti üyelerine Johnson'ı görevden alma kararını oylama şansı verilmesi çağrısında bulunan bir dilekçe yayımladı.

Dilekçe, partinin en büyük bağışçılarından biri olan Peter Cruddas ve bir önceki gün şu ana kadar dilekçeyi yaklaşık 14 bin kişinin imzaladığını söyleyen eski Avrupa Parlamentosu üyesi David Campbell-Bannerman tarafından destekleniyor.

Taraftarları, parti tabanının kayda değer bir yüzdesinin Johnson'ın başbakanlık makamına geri döndürülmesini veya en azından adının diğer adaylarla (Hazine Bakanı Rishi Sunak ve Dışişleri Bakanı Liz Truss) birlikte oy pusulasında yer almasını desteklediğini iddia etmek için bu dilekçeyi kullanıyorlar.

Johnson'ın adı oy pusulasında yer alırsa üyelerin isterlerse onu başbakanlık görevine yeniden seçmek için oy kullanma fırsatları olacağını söylüyorlar.

Diğer yandan yeni parti başkanı ve başbakanı seçimi sürecine darbe indirmek ve partiyi Johnson'dan kurtulma niyetini yeniden düşünmeye zorlamak amacıyla parti üyelerinin mevcut parti başkanı ve başbakan adaylarına karşı olası bir isyanları ile ilgili spekülasyonlar da dillendiriliyor.

Muhafazakar Parti liderleri, imzacıların çoğunun partinin kayıtlı üyesi olmadıkları gerekçesiyle dilekçeye şüpheyle yaklaşsa da konu tartışmalara kapı araladı.

Mevcut durumda otomatik olarak başbakan olup Johnson'ın yerini alacak parti liderini seçme mekanizması hakkında dillendirilen sorulara yenilerini ekledi. Muhafazakar Parti'nin mevcut düzenlemelerine göre lider seçimi iki aşamadan oluşan bir süreç.

Birinci aşamada, partinin meclisteki milletvekilleri, sadece iki isim kalana kadar oylama yaparak adayları tasfiye ediyorlar.

İkinci aşamada bu iki isim üyelik aidatını ödemekle yükümlü olan ve resmen kayıtlı parti üyelerinin oylamasına sunuluyor ve kazanan yeni lider oluyor.
 


Buradaki sorun şu ki;

Bir sonraki liderin kim olacağına karar verecek olan ve sayıları 160-180 bin olarak tahmin edilen parti üyelerinin yaklaşık yüzde 97'si beyaz erkek ve yaş ortalamaları 60. Çoğunluğu Birleşik Krallık'ın (BK) güneyinde yaşıyor.

Seçmenlerin yüzde 0,03'ünden daha azını temsil eden bu kadar küçük bir sayının BK'nın bir sonraki başbakanının kim olacağına karar vermesi nasıl mantıklı olabilir?

Bu küçük sayı, partinin seçimlerde kendisine oy veren ancak üyelik listelerinde resmi olarak kayıtlı olmayan geniş tabanını temsil etmiyor.

2019'daki son seçimde 14 milyon kişi Muhafazakar Parti'ye oy verdi ama bunların hepsi mutlaka parti üyesi değil.

Bunların, ya da diyelim ki büyük çoğunluğunun, şimdi küçük bir azınlığın seçeceği ve sadece Muhafazakar Parti'nin değil, 2024'te yapılması planlanan bir sonraki genel seçime kadar tüm BK'nın bir sonraki liderinin kim olacağı hakkında söz hakları yok.

Bu nedenle bugün Muhafazakar Parti içinde bu parti lideri seçimi mekanizmasında bir değişiklik çağrısı yapan sesleri duymamız şaşırtıcı değil.

Bu değişikliği savunanlar, her bir meslektaşlarının güçlü ve zayıf yönlerini sıradan parti üyelerinden çok daha iyi bildikleri için parti lideri seçiminin partinin meclisteki milletvekillerine bırakılması gerektiği görüşündeler.

Ayrıca bir milletvekili genel seçimlerde seçildiği zaman sadece partisinin tabanını değil, muhafazakar, işçi, liberal demokrat ve diğerleri dahil olmak üzere seçim bölgesindeki tüm seçmenleri temsil ediyor.

Dolayısıyla bu milletvekili bugün otomatikman başbakan olacak parti liderini seçmek için oy kullandığında, seçim bölgesinin tamamının ağırlığını taşıyor olacak.

Birleşik Krallık, ABD gibi bir demokrasi sınavıyla karşı karşıya ve hem Johnson hem de Trump, iktidara geri dönmenin bir yolunu bulmaya çalışırken kendi partilerinin yolundaki bir diken olmaya devam edecekler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU