Dostlarına sorduk: Şair Bülent Parlak neden bu kadar sevildi?

"Hepimiz ölecek yaştayız" diyen Bülent Parlak, 43 yaşında bir kalp kriziyle dünya yolculuğunu tamamladı. Onun hakkında bir şeyler söyleyen herkes üzgündü. Independent Türkçe, Parlak'ın dostlarına onun neden bu kadar sevildiğini sordu

Kolay zaferlerden başı dönenlerin,
Her şeyi bir anda çok sevenlerin ve
Her şeyi bir anda yok edenlerin arasında 
Bir gün birbirimizin yanında olmadan öleceğiz


Bu mısralar, şair Bülent Parlak'ın üçüncü kitabı olan "Her Şey İçin Çok Geç"te okuyucuyla buluştu.

Hayatı boyunca yazdığı ilk şiiri bir kafede, herhangi bir adisyon kağıdının arkasına yazmış ve Dergâh dergisine göndermişti.

Yayınlanacağına pek ihtimal vermiyordu ama şiir, Dergâh'ın kapağından duyuruldu.

Şiir yazmaya başlaması, hayatın tam içinden, bir adisyon kağıdından, bir tesadüften doğmuştu.

Belki de kendisi tevafuk demeyi tercih ederdi. Bilemeyiz.

 

 

"Sevmek, insanın canı pahasınadır"

Aynı zamanda bir öğretmen olan Parlak'ın hayatında mesleği ve öğrencileri de yer tutuyor ve bu edebiyatına da yansıyordu.

Mesleğinin ilk yılında Şırnak'a atanan Parlak, "Kürt Çocuklarından Öğrendiği Sevmek"i yazıya dökmüştü.

Okuldan sonra, eşini ve kızını aramak için bir tepenin başına çıktığını, öğrencilerinin de kendisiyle birlikte geldiğini ve o telefonla her konuştuğunda öğrencilerinin el ele tutuşarak çevresinde çember kurduğunu söylemiş ve şöyle devam etmişti:

"Benim dikkatimi ilk günlerde bir şey çekmişti. Ne zaman dağın başında telefonla konuşmaya başlasam etrafımı çembere alırlar ve el ele tutuşurlardı. Önceleri anlamadım, oyun oynadıklarını sanıyordum. Bir gün, bir gün daha, birkaç gün daha derken sordum neden böyle yaptıklarını:

-Ben telefonla konuşmaya başlayınca niçin çember olup el ele tutuşuyorsunuz?

"Öğretmenim" demişlerdi. Bu dağlarda terörist var. Silah sıkarlarsa size bir şey olmasın.

Her gün barışı, sevmeyi, şiiri, dostluğu, insan olmanın erdemlerini anlattığım o çocuklar bana daha ilk gün büyük bir şeyi anlatmıştı:

Sevmek, insanın canı pahasınadır."

"Annesizler Günü"

Parlak'ın hem şiirlerine hem de yazılarına sinen en güçlü duygulardan biri de annesi ve babasını erken yaşlarda kaybetmiş olmasından kaynaklanan hüzündü. Babası, o henüz çocukken vefat etmişti. Annesini ise üniversite öğrencisiyken toprağa verdi.

Anneler Günü vesilesiyle Anadolu Gençlik Dergisi'ne bir yazı yazan Parlak şöyle diyordu:

Bilmem, belki de babamın bir oyuncakçı dükkanına dönüşeceğini düşünerek çok da sendelemedim. Ama bu serüvenin gerçek olmadığını, yıllar içinde kafama vurulan yokluk balyozuyla hayat bana hep anlattı. Başıma vurulan bu her darbe, artık geride yetimini korumaktan başka vazifelerini ve umutlarını bağrına gömen annemin dizinin dibinden ayrılmamama neden oluyordu. Bayatlamış ekmek kokusuna hasret duyar gibi onu kaybetmekten çok korkar olmuştum…

(…)

On dört gün boyunca her an ölümünü beklediğim annemi her gün biraz daha yitirmek, yitirmek, yitirmek. Koridora çıkınca her defasında hıçkırıklara boğulmakla odasına girince aptal aptal gülümseyerek geçti bu on dört gün. On dört gün, on dört zaman, sene, yıl, ay, saniye, dakika, hafta. Babamın ölümünü siyah beyaz hatırlıyorum. Annemin ölümü ise tören eşliğinde oldu. Kollarımın yarısını bu on dört gün içinde yitirdim. Kalanıysa zaten kötürüm.


Bu duygunun belki de en güçlü ifadesi, genel yayın yönetmenliğini yaptığı İzdiham dergisinin kapağıyla kendine yer buldu. "Hepimiz Ölecek Yaştayız" cümlesi derginin mottosuydu. Derginin 32. sayısında şunlar yazılıydı: Mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir.

 

İzdiham kapak.jpeg
İzdiham dergisinin 32. sayısı

 


İzdiham, çok kısa süre içinde çokça takip edilen bir dergi, sayfalarını genç edebiyatçılara açan, okuyanların ise nefes aldığı bir yayın haline geldi.

Bundan en büyük pay hiç kuşkusuz Bülent Parlak'ındı.

Parlak, 19 Nisan'da evinde geçirdiği kalp krizinin ardından son nefesini verdi. 

 

 

43 yaşındaki Parlak'ın bu "ani" vefatı, edebiyat camiasının yüzüne soğuk sular çarpılmasına neden oldu. İsmi 2 gün boyunca sosyal medyada "en çok konuşulanlar" arasındaydı. Her şairin vefatının ardından olduğu gibi insanlar onu şiirleriyle yolcu etti. Ama neredeyse hiç kimse hakkında kötü bir cümle kurmadı. 

Peki, bunun sırrı neydi?

Bülent Parlak, neden bu kadar sevildi?

 

 

Ali Ayçil - Yazar

"Anadolu'nun değişik şehirlerinde yalnızlar İzdiham'da kimlik buldu"

Ali Ayçil, Parlak'ın son 20 yılından daha fazla bir süreye yakından temas etmiş bir yazar.

"Bülent Parlak, neredeyse çocuk yaştan itibaren yakınımda bulunmuş, kardeşim-arkadaşım olmuş biri. Dolayısıyla 25 yıla yaklaşan serüvenini biliyorum" diyen Ayçil şunları söylüyor:

İktidarların, insanların sadece yaşamlarını değil ölülerini çalma gücü de var. Görebildiğim kadarıyla Bülent Parlak, iktidar ilişkilerine mesafeli duran ve muktedir şımarıklığını iyi sezen biriydi. Bu, bizim küçük arkadaş grubumuzun 25 yıldır dikkatle takip ettiği bir ilkedir. Ama bu kadar sevilmesini sadece iktidarla ilişkilendirip o mesafeye bağlamak doğru olmaz. 

 

Ali Ayçil TYB.jpeg
Ali Ayçil / Fotoğraf: TYB

 

Bence Bülent Parlak, özellikle göç süreciyle, büyük oranda muhafazakar toplulukların şehirlere göçmesiyle ebeveynlerle çocukları arasında oluşan duygusal krizin ara dönemdeki babalığını yaptı gibi geliyor. Aşktan kızgın olanlar, öksüzler, yetimler, anlaşılmadığını düşünenler, yalnızlar, ergenlik sancısı çekenler… Bülent Parlak hepsini, 'Siz önemlisiniz ve İzdiham'ın şemsiyesi altındasınız' duygusuyla donattı. Bundan dolayı da nispeten apolitik ama aslında apolitikliğinde politik olan bir duyarlılık oluşturdu. Anadolu'nun değişik şehirlerinde, kitapla ilgili, biraz kendini farklı hisseden, biraz yalnız birçok insan kendisini İzdiham'ın parçası olarak hissetti. Orada kimlik buldu. Değişik şehirlerde İzdiham okumaları yapıldı ve beklenmeyecek oranda insan bu okumalara katıldı. Bu okumalar aynı zamanda İzdiham'ın bir kültürel faaliyeti de oldu. Taşrada gençler iyi kitaplar okudu ve Bülent Parlak'ın tek başına kurduğu bir gençlik ordusu ortaya çıktı. Muhtemelen samimiyetinin, bu meseleye şairane bağlılığının ve bizim görüp-görmediğimiz insani özelliklerinin de bu yolculukta ona çok yardımcı olduğunu düşünüyorum.

 


Merve Akbaş - Gazeteci

Bülent Parlak'ı "dostluğu" için sevdik

"Bülent Parlak'la 2007 yılında tanışmıştım. O dönemde çalıştığım dergiye sıklıkla gelirdi. İzdiham'ın da hazırlıkları içindeydi. Uzun süren sohbetler yapılırdı. Bu sohbet masalarında rahmetli Faruk Yücel, Ali Ayçil, Suavi Kemal, Ümmühan Atak olurdu. Yıllar geçti, o masalar defalarca yeniden kuruldu. Gün geldi nikah şahidim oldu. Nikah günü ortada olmadığını, başka bir arkadaşımı şahit olarak ayarlamaya çalışırken koşarak, kan ter içinde geldiğini hatırlıyorum. İzdiham için birkaç yazı istemişti benden, yazmıştım. Daha sonra ben bir yazı yazıp yolladım, kısaltmamı rica etti. Ama hiç yayınlanmadı. Yazıyı sevmedi mi, unuttu mu, bekletiyor muydu? Bunu ona sormadım. En son Üsküdar'da Atıf Gönenç ile birlikte görmüş, ayaküstü sohbet etmiştik. Bülent Parlak, çevresindeki insanlarla kalpten konuşurdu. Çünküsü, neysesi, keşkesi olmayan biriydi. Kalbinde ne varsa, hepsini, herkese söylerdi. Bülent Parlak'ın sevdiği insanları tanıdım, dostlarıyla olan ilişkisini gördüm, genç yazarları nasıl desteklediğine şahit oldum. Onu tanıdığı herkesle kalpten konuştuğu, böyle insanlara az rastladığımız ve aslında dostluğu için sevdik."


 

 

Abdulhamid Güler- Yönetmen

"Ardında kocaman ilginç samimiyet dağı bıraktı"

"Bazı insanlar hayattayken ilginç olduğunu düşünürsünüz. İstisnasız bu insanların ölümleri de öyle oluyor. Bülent Parlak, ilginç kavramının hakkını vermesinin yanında samimiyetini hep hissettirdi. Nadir görülen bir durum bu. İnsanlar genellikle ilginç olabilme adına kendi dışındaki herkesi yok sayar. Bülent ise kendini listenin sonuna koyarak ilginç oldu ve çok ilginç bir duruma imza attı. Samimiyet çok başka bir maharet. Herkese nasip olmuyor. İnsanların ölümleri, gidiş şekilleri ciddi gösterge bence. Bülent, hep yaptığı gibi inanmamızı zorlaştıracak şekilde gitti. Mekanı cennet olsun. Çok iyi bilirdim. Ardında kocaman ilginç samimiyet dağı bıraktı. Nesiller bu dağdan inen su ile ferahlayacaktır."

 

 

Raşit Ulaş, Şair

"İnsanlarla çıkarsızca ilişki kurdu, kendi türküsünü söylüyordu" 

"Bülent Parlak her şeyden önce 'insan'dı. İnsanlarla da ilişkisini hiçbir menfaat ilişkisi üzerine değil, yalnızca insani olarak kurdu. Her gün belki de onlarca kişiyi arar, mesaj atar onların hatırlarını sorardı. Bu durum edebiyat camiasında neredeyse hiç karşılaşmadığımız güzellikte bir durumdur. Çıkarsızca insanlarla ilişki kurmak… İşte Bülent abi bunu yaptı. Herkesin derdiyle ilgilenmek onlara yardım etmek için elinden geleni yaptı. Beni en çok etkileyen şey ise, son görüşmemizde ayrılırken çok içten ve samimi bir şekilde "Bir ihtiyacın var mı, senin için yapabileceğim bir şey var mı Raşit, varsa lütfen söyle" demeseydi. Bu cümleyi bu içtenlikle kuran insanlara denk gelmek kolay değil hiç. Elbette en önemlisi de "kendi türküsünü söylüyordu" Ne yapıp ettiyse kimseye minnet etmeden, müdanasızca kendi başına yaptı. Yıllarını verdi İzdiham için. Ve dikkatten kaçmamasını isterim ki İzdiham'ın web sitesi hem edebiyata hem de okurlara çok ciddi bir arşiv bıraktı. Ben güzelliğine şahittim. Yattığı yer nur olsun."
 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU