Demirtaş: Çözüm sürecinden kurumsal olarak sorumlu olanlar kişiler değil TBMM olmalıydı

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecindeki en büyük eksikliğin "yeterince şeffaf olmaması, kamuoyuna ve halka mal edilememesi ve TBMM’ye taşınamaması" olduğunu kaydetti

Fotoğraf: Twitter

5 yıldır tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Kısa Dalga'dan Beril Eski'ye açıklamalarda bulundu.

Son romanı Efsun’un "Ataerkil sistem içindeki aileyi, evliliği sorgulamaya vesile olduğu, daha da ötesi Efsun aslında sıkı bir babalık muhasebesi olduğu" değerlendirmesinde bulunulduğu hatırlatılan Demirtaş, "Siz de bir baba olarak hiç muhasebe yapıyor musunuz? Keşke siyasete bulaşmasaydım, sıradan biri olsaydım, ailemin çocuklarımın yanında olsaydım diyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:

Verdiğim röportajlarda, kitaplarımda yazdığım ve yoğunlaştığım konularla ilgili çok fazla detaya girmemeyi tercih ediyorum. Çünkü zaten detaya girmek için yazdım bu kitapları. Ve elbette okur kitaplarımdan ne anlamışsa anlatabildiğim de odur. Toplumsal, siyasi, ekonomik, ailevi veya bireysel birçok konuyu kitaplarımda anlatmaya, işlemeye gayret ettim. Ama ne kadar anlatabildiğime ben değil okurlar karar verecek.

“Siyasete bulaşmasaydım keşke” dediğim zamanlar oldu elbette. Ama bunu hapisteyken hiç düşünmedim. Hapisten önce düşündüğüm zamanlarda. “Keşke bulaşmasaydım” dediğim şey de demokrasi ve özgürlük mücadelesi değil, milletvekilliği ve eş genel başkanlıktır. 

Yoksa ben bir mücadele insanıyım ve bundan asla pişman değilim. Sanırım temsili siyaset beni pek sarmadı. Ben koltuk, makam insanı değilim galiba. Bunlar beni sınırlayan ve daraltan şeylermiş gibi hissediyorum. Siyasi mücadeleyi daha özgürce ve kendi bildiğim, inandığım şekilde yürütmeyi tercih ediyorum. Oysa partiler her zaman sınırlayıcı ve denetleyicidir. Bu nedenle edebiyat bana daha fazla özgürlük hissi veriyor ve kendimi orada daha mutlu hissediyorum.

Asla sıradan biri olmayı düşünmedim. Suya sabuna dokunmayan biri olsaydım, içinde yaşadığımız dünyada olup bitenlere sırtımı çevirseydim, sanrım en çok eşim ve kızlarım bundan utanırlardı. Biz ailecek böyle daha mutluyuz. Kızlarım artık büyüdüler ve daha birkaç ay önce ben de mektupla bu soruyu onlara sordum. Mealen, “Benden memnun musunuz?” diye sordum. “Eh işte, idare edersin” dediler. Buraya gülen yüz koyun. (Gülüyor) Benimle gurur duyuyorlarmış, sarayda olmamdansa hapiste olmamı tercih ediyorlarmış. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"HDP, destek aldığı kitleler dışında hiç kimseyi temsil etmez, edemez"

CHP’nin Kürt meselesinde HDP’yi muhatap alacağı açıklaması üzerine eski HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli "muhatap İmralı’dır" demişti. Demirtaş da yaptığı açıklamada "HDP'nin yalnızca Kürt meselesinde değil, her meselede muhatap olduğunu" kaydetmişti. 

Demirtaş, "Neden parti nezdinde böyle bir muhataplık karmaşası var?" sorusunu "Ben HDP’de bir muhataplık karmaşası olduğunu düşünmüyorum. Bir parti kendini tüm sorunların çözümünün muhatabı olarak görmezse kendi varlığını inkar etmiş olur. Bunun yanı sıra, Kürt sorununun bir de silah ve şiddet boyutu olduğu için elbette başka aktörlerin de çözüme dahil edilmesi gerektiğini söylemek HDP’nin muhataplığını inkar etmek veya yadsımak anlamına gelmez. HDP’de farklı düşünenler olabilir. Ancak kurumsal görüş önemlidir ve HDP kendini gerçek bir muhatap olarak ortaya koyarak doğru bir tutum almıştır" diyerek yanıtladı.

"PKK eşittir HDP" diyenlerin hem yanıldığını hem de yanılttığını kaydeden Demirtaş şöyle devam etti:

HDP, Kürt sorununu ve PKK’yi en gerçekçi şekilde ve çözüme de katkı sunacak bir perspektifle tanımlarken, devletin resmi tanımıyla ters düştüğü için HDP’yi PKK ile eşitliyorlar. Ve kesinlikle yanlış yapıyorlar. PKK bile HDP’yi hiçbir şekilde kendi sözcüsü veya temsilcisi olarak kabul etmezken (ki bunu çözüm sürecinde en üst düzey PKK yöneticilerinin ağzından bizzat duydum. HDP’yi PKK’nin sözcüsü gibi gösterenlerden onlar bile rahatsız ve bunu kabul etmiyorlar) birileri ısrarla HDP’yi PKK’nin sözcüsü veya siyasi kanadı gibi göstermeye çalışıyor. Bu yanlış bir bakış açısıdır ve gerçeği yansıtmamaktadır. 

Belki bu yanılgılı yaklaşımın kabul görmesinde, biz HDP sözcülerinin de zaman zaman yanlış anlaşılmaya müsait konuşmalarımız yol açmıştır. Dolayısıyla bizim de bu konuda özenli ve dikkatli olmamız lazım.

"Erdoğan’ın kafasında yeni bir çözüm sürecinin olduğunu düşünmüyorum"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın temmuz ayında Diyarbakır'da yaptığı konuşmada çözüm sürecinden bahsettiği hatırlatılarak "Sizce bu durum yeni bir sürecin habercisi mi?" sorusu yöneltilen Demirtaş, "Hayır, ben Erdoğan’ın kafasında yeni bir çözüm sürecinin olduğunu düşünmüyorum. Zaten açıkça, “Kürt sorunu yoktur” deyip duruyor. Kendince zaten olmayan bir sorun için ne diye bir çözüm süreci başlatsın ki?" diye konuştu.

Demirtaş şöyle devam etti:

Bununla birlikte, çözüm sürecini bitirdiği için Erdoğan’ın bin pişman olduğundan da eminim. Çünkü o günden beri bir daha toparlayamadı. Kaybettiği meşruiyetini otoriterleşerek telafi etmeye çalıştı. Zaten bünyesi demokrasiye karşı alerjik. Son beş altı yılda iyice savruldu ve geri dönülemez şekilde kaybetti. Artık adı tarihe otoriter bir lider olarak yazılmış ve bitmiştir.

"PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı"

Çözüm sürecindeki en büyük eksikliğin şeffaflık oldunun altını çizen Demirtaş, "Çözüm sürecinden kurumsal olarak sorumlu olanlar kişiler değil TBMM olmalıydı" ifadelerini kullandı.

Demirtaş şunları kaydetti:

CHP’yi sürece dahil edip meseleyi Meclis’e taşımak için çok uğraştık. Ancak hep engellerle, bariyerlerle karşılaştık. Örneğin, Erdoğan her şey kendi kontrolünde olsun istiyordu. Düşünün ki HDP’nin eş genel başkanları olarak çözüm sürecinde bir defa bile Erdoğan ile yüz yüze görüşemedik.

Türkiye toplumu şundan emin olsun ki, 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı'ndan sonra PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakmasına sadece on gün kalmıştı. Ama Erdoğan buna izin vermedi. Akil İnsanlar Grubu adlı sivil grup, son bir defa İmralı’ya gidecekti. Oradan silahların tümden devre dışına çıkarıldığı mesajını alıp gelecekti. Gerisini artık demokratik siyasetle ve parlamentoda hep birlikte çözecektik.

Kalıcı barışın kendisine ve partisinin oy oranına olumlu yansımayacağını görünce süreci bitirdi, Erdoğan. Akil İnsanlar Grubunun İmralı’ya gitmesine engel olan Erdoğan’dır. “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü bütün bunlardan sonra gelmiştir.

Büyük bir çarpıtmayla, sanki süreci benim bu sözüm bitirmiş gibi yansıtarak yalan söylüyorlar. Akil İnsanlar son bir defa İmralı’ya gitsin ve silahlar devre dışı kalsın diye Dolmabahçe Mutabakatından sonra on iki defa dönemin İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve MİT müsteşarıyla görüşerek Erdoğan’ı ikna etmelerini istedik. Ancak hiçbiri onu ikna edemedi. “Beyefendi çok kararlı” dediler. “Süreç bitmiştir” dediler. Ölümler olmasın diye tabiri caizse yalvardık adeta. Ama Nuh dediler, peygamber demediler. Çünkü çatışmanın ve kanın milliyetçiliği tırmandırıp oylarını artıracağına iman etmişlerdi.

Ne yazık ki hala farklı düşünmüyorlar. Yeni bir Suriye savaşı ile seçimde oy artırma hesabı yapıyorlar. Oysa biz o dönemde barışı sağlayabilseydik bu ölümleri durdurabilseydik emeği geçenlerin, mecazi anlamda söylüyorum, heykelleri dikilirdi. Ben, “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz” dediğimde tam da bunu kast etmiştim. Çünkü o konuşmayı yaptığım gün, Öcalan’ın iki mektubu Erdoğan’ın elindeydi. Bu mektuplarda Öcalan silahları bıraktırmaya hazır olduğunu söylüyordu. Ve ben bunu o dönemin Adalet Bakanı’nın ağzından bizzat duymuştum. Şimdi utanmadan sıkılmadan, o konuşmayı aleyhime kullanıyorlar, bundan dolayı yargılanıyorum, Erdoğan mitinglerinde bu konuşmanın videosunu izletiyor. Oysa neyi kast ettiğimi hem Erdoğan hem bütün devlet yetkilileri çok iyi biliyor.

Öcalan silahları bıraktıracak ve elbette ki mecazi anlamda 'heykeli dikilecek' demiştim. İşte çözüm sürecinin şeffaf olmamasının manipülatif sonuçlarıdır bunlar.

 

 

 

 

Kısa Dalga, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU