Schlesinger'den Kagan'a: Amerika'nın parçalama zamanı

"Birleşik olmayan bir Amerika", yalnızca Amerikalılar için değil, dünyanın geri kalanı için de korkutucu bir senaryodur. Fakat her halükârda olası bir senaryo olarak görünmektedir. Peki, siz ne görüyorsunuz?

(Soldan sağa) Arthur Schlesinger, Francis Fukuyama ve Robert Kagan / Kolaj: Independent Türkçe

1991'de ünlü Amerikalı tarihçi Arthur Schlesinger, Disuniting of America (Amerika'nın Parçalanması) adlı ünlü kitabını yayımladı.

Schlesinger, Başkan Kennedy ve bir dizi ABD yönetiminin danışmanıydı. Çalışmalarında genel olarak, yirminci yüzyıldaki Amerikan liberalizmi üzerine odaklanmıştır.


Schlesinger'in kitabı, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve ABD Başkanı Baba Bush'un ABD'nin tek taraflı liderliği ve hegemonyasıyla yeni dünya düzeni çığlığı attığı bir zamanda yayımlandı.

Bu, aşırı sağın vizyonlarıyla tutarlı olarak Amerika'ya bakmasını gerektiriyordu. Ancak, bahsettiği gerçeklik ve onun bakış açısından ABD'nin kaderi de dahil olmak üzere kitabın sayfaları arasında anlattıkları bizi şok ediyor.

Çünkü yazar, Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi Amerika'nın kaderinin de dağılmak olduğunu söylüyor.
 

 

Sosyal eleştirmenin ve tarihçinin bakış açısının, yalnızca şimdiyle ilgilenen politik analistten daha geniş vizyona sahip olduğu görünüyor. Schlesinger, ABD'nin 'birlikten yoksun ve parçalanmışlıkla malul' geleceğini gördü.

Schlesinger, Amerikan toplumunun canlılığının büyük bir bölümünün, bu toplumun farklı kökenlerden insan unsurlarını özümseme ve sindirme yeteneğinden kaynaklandığı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ortaya çıkışı ve yükselişinin başlangıcına geri döndü.

Bu canlandırıcı ve enerji verici süreç, Amerika Birleşik Devletleri'ni heyecan verici ve benzersiz bir füzyonun erime potası haline getirdi.Ancak, süreç birçok nedenden dolayı neredeyse durma noktasına gelmiştir.

2020 yılında yapılan son nüfus sayımının verileri bunun en temel göstergelerinden biridir. Beyaz Anglo-Sakson Protestan nüfusu 2000 nüfus sayımında yüzde 69 iken, 2020 nüfus sayımında yüzde 58'e düştü. Bu, beyaz nüfusun yüzde 11 azaldığı anlamına geliyor.
 

 

Schlesinger'den otuz yıl sonra sonra Francis Fukuyama, "Identity: The Demand for Dignity and the Politics of Resentment" (Kimlik: İtibar Talebi ve Hınç Siyaseti) kitabıyla geldi.

Yazar bu kitabında, eritme kazanı teorisinin savunucuları ile Jacksonian pankartların savunucuları ve kimliklerin muhafaza edilmesini talep eden sesler arasındaki çatışmaya dikkat çekti.

ABD, birbirinden izole adalar gibi yavaş yavaş çeşitli insan kitlelerinden oluşan bloklara dönüştü. Bunlardan bazıları Afrika ülkelerinden gelen Amerikalılar, bazıları Latin kökenli bloklar ve diğerleri ise daha sonra stratejik bir rol oynamak isteyen Asya bloklarıydı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şimdi Schlesinger ve Fukuyama'nın ardından Robert Kagan'a geliyoruz.

Kagan'ın kimliği hakkında her ne kadar pek çok şey konuşuluyor olsa da kısaca Amerikan neo-muhafazakarı, dış politika araştırmacısı ve liberal müdahalenin önde gelen savunucularından olduğunu söyleyebiliriz.

"Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" üzerine kafa yoran az sayıdaki kişilerden olan Kagan, Brookings Enstitüsü'nün ve Dış İlişkiler Konseyi'nin seçkin bir üyesi.

Son zamanlarda Amerikan basını Kagan'a ve onun ülkenin geleceği ve ülkeyi nelerin beklediğine ilişkin tahminlerine çokça yer ayırdı.

Kagan, ülkenin geleceğinin hayra alamet olmadığını söylüyor ve Norveçli sosyolog, barış ve uluslararası çatışma araştırmaları biliminin kurucusu Johan Galtung'un öngördüğü doğrultuda gidiyor.

Zbigniew Brzezinski'nin, tümü çağdaş Amerikan tarihinde omega noktasına ulaşmaya yol açan tahminlerinden bahsetmiyorum bile, ardından bir grup filozofun dediği gibi, yapısöküm aşaması kaçınılmaz görünüyor.


Kagan, önümüzdeki üç yıl boyunca 2024'te başkanlık seçimleriyle birlikte zirveye ulaşacak bir çatışma bekliyor. Donald Trump'ın hayaleti herkesi korkutuyor ve iç savaştan bu yana ülke içindeki en büyük siyasi ve anayasal krize yol açabilir.

Ayrıca kitlesel şiddet olaylarının yaşanması ihtimali ile federal otoritenin çökebileceğine ve ülkenin bölünebileceğine işaret ediyor.

Kagan, bu çerçevede halihazırdaki siyasi kaygılar ile birlikte korona fırtınasına, küresel jeopolitik çatışmalara, ABD'nin "AUKUS" anlaşmasıyla başlayan yeni ittifaklara girmesine ve ülkenin borç tavanıyla birlikte yaşanan boğucu krize dikkat çekiyor.


ABD başkanlık seçimleri Joseph Biden'ın zaferiyle bitmedi. Yetmiş milyondan fazla Amerikalı bu zaferi reddetti. Bu nedenle Biden'ın ABD'yi yeniden birleştirebilme yeteneğine dair umutlar günden güne yok oluyor.

Kamuoyu yoklamaları, Trump'ın Beyaz Saray'a tekrar başkan olarak dönme ihtimalini gösterirken, Demokratların şansı düşük görünüyor.


Trump ve onunla birlikte Cumhuriyetçi Parti'nin çok sayıda lideri, çeşitli tahminlerini pazarlamak adına çok çalışıyor. Bunlar arasında, kendilerini bir zaferin beklediği ve aksi bir durumun şiddet olaylarını da beraberinde getireceği yer alıyor.

Bu, Amerikan sahnesinin bir kaosa hazırlandığı anlamına geliyor. Özellikle de her zaman diğerinden intikam almak için can atan ırkçılar arasındaki partizan rekabetler dikkate alındığında böyle bir ihtimal daha da güçleniyor.

O zaman şunu soracağız:

Ulusal Muhafızlar göreve çağırılacak mı? Yoksa Biden, Andrew Jackson'ın 1832 yılı İç Savaş'ın başlangıcında yaptığı gibi federal birlikleri mi konuşlandıracak?


"Birleşik olmayan bir Amerika", yalnızca Amerikalılar için değil, dünyanın geri kalanı için de korkutucu bir senaryodur.

Fakat her halükârda olası bir senaryo olarak görünmektedir.

Peki, siz ne görüyorsunuz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU