Dalgalı demokrasi!

Özellikle ABD durumu için 11 Eylül terör saldırılarından bugüne kadar demokrasinin böyle olduğu su götürmez bir gerçek

ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley / Fotoğraf: AFP

The Washington Post gazetesinde araştırmacı gazeteci olarak çalışan Bob Woodward ve Robert Costa tarafından kaleme alınan ve yakın bir zamanda piyasaya sürülecek olan yeni bir kitap, ABD Başkanlık seçimlerinin geçiş döneminde ABD Genelkurmay Başkanı ile Çinli mevkidaşı arasında gerçekleşen telefon görüşmelerini ortaya çıkardı.

Tehlike (Peril) adlı kitap eski ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim sonuçlarını reddettiği o geçiş döneminde ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in ABD ve Çin arasında bir savaşın patlak vermesini engellemek için gizli tedbirler aldığını ortaya çıkardı.

The Washington Post tarafından kitap içerisinden yayınlanan alıntılara göre ABD istihbarat birimlerinin Çin’in ABD’den gelecek olası bir saldırıya karşı hazırlık yaptığı bilgisine ulaşmalarının ardından Milley, Çinli mevkidaşı General Li Zuocheng’u iki kez aradı.

İlk telefon görüşmesinde Milley Çin’li mevkidaşına “ABD hükümetinin istikrarlı olduğu ve her şeyin yoluna gireceği konusunda sizi temin ederim. Size saldırmayacağız veya size karşı herhangi bir askeri operasyon başlatmayacağız” dedi.

The Washington Post’un yayınladığına göre en kötüsü de Milley’in Çinli mevkidaşına “General Li, sen ve ben birbirimizi beş yıldır tanıyoruz. Eğer saldıracak olursak, seni önceden arayacağım. Sürpriz olmayacak” demesiydi.

Aradan iki ay geçtikten sonra Milley bir kez daha Çinli mevkidaşını arayarak “Yüzde 100 istikrarlıyız. Her şey yolunda. Ancak demokrasi bazen dalgalı olabiliyor” şeklinde konuştu.

Özellikle ABD durumu için 11 Eylül terör saldırılarından bugüne kadar demokrasinin böyle olduğu su götürmez bir gerçek. Bir genelkurmay başkanının düşmanı olarak gösterilen bir mevkidaşını arayıp sizi vurmayacağız ancak eğer başkan saldırmaya karar verirse sizi haberdar edeceğiz demesi akıl alır şey mi!

Bence mesele dalgalı olma boyutundan daha öteye geçti. Ancak bizi şu anda ilgilendiren şey “müttefiklerin” ABD’ye nasıl güvenebileceği. Burada tırnak işareti koyuyorum çünkü özellikle Avrupa ülkelerinin, İsrail’in ve onlardan önce Arapların Washington’a karşı tavırlarıyla birlikte müttefiklerin tanımı artık belirsiz. Nitekim bu olaydan sonra müttefikleri Washington’a nasıl güvenebilir?

Aslında mesele ABD Genelkurmay Başkanı’nın tavırlarından ziyade daha öncesiyle, özellikle de Wikileaks skandalı sonrasıyla ilgili. Nitekim Wikileaks skandalı, ABD’nin bilgileri gizli tutuşuna güvenmenin zor olduğunu göstermişti ve bu skandalın etkileri daha hala devam ediyor.

Buna ek olarak eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde Almanya Başbakanı Merkel'e yönelik ABD casusluk operasyonu ve pek çok hikaye var. Ancak Genelkurmay Başkanı’nın bu hikayesi birçok soruyu gündeme getiriyor.

Örneğin Trump yönetiminin sonlarında İran ile kendisini rahatlatmak için temasa geçildi mi? Tahran’a “Bekleyin. Saldırı olmayacak. Ancak askeri bir saldırı yapmaya karar verirsek ya da İsrail size karşı gizli bir operasyon yapmaya karar verirse sizi haberdar edeceğiz” denildi mi?

Hiçbir şey olanaksız değil. Özellikle raporlar sürekli İsrail'in dış istihbarat servisi MOSSAD’ın ABD İstihbarat Birimi’ne güvenmediğine işaret ediyor. Bununla ilgili krize yol açan bir emsal de var. İsrail İran’a karşı yaptığı operasyonlarından birini Washington’a yalnızca saatler kala haber vermişti. Bu da güvensizliğin bir nişanesiydi.

Özetleyecek olursak ABD Genelkurmay Başkanı’nın verdiği doğru tek tanım özellikle şu anda ABD durumu için “demokrasinin dalgalı olması” oldu.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU