Suriyeliler ve yeni Afgan sahnesi

Halklarımızın zorbalık ve geri kalmışlıktan kurtulamamasının ve tökezlemelerinin arkasında kötü şans mı, teşvik koşullarının olmayışı mı, düşmanların gücü mü, yoksa başka nedenler mi var?

Fotoğraf: Ruşen Takva

ABD'nin çekilmesi ve Taliban Hareketi'nin iktidarı ele geçirmesinin ardından Afganistan'da yaşanan gelişmelere ilişkin farklı bağlılıkları, çatışan ittifakları ve bu gelişmeleri kendi amaç ve çıkarlarının hizmetinde kullanma konusunda farklı ihtiyaçları olanlar var.

Bunun sonucunda Suriyeliler arasında farklı ve bazen çatışan pozisyonlar görülmesi normal.

Başlangıç olarak rejimin kontrolündeki bölgelerde yaşayan ve bugün Afgan sahnesini umursamayan, belki de aileleri ve çocukları için en temel yaşamsal ihtiyaçları sağlamak amacıyla ciddi acılar çektikleri, su, elektrik, yakıt ve sağlık gibi temel hizmetlerin kıtlığından muzdarip oldukları sürece de bunu umursama lüksüne sahip olmayacak milyonlarca Suriyeliyi bir kenara bırakalım.

Çoğu, Afgan sahnesinin daha fazla mülteci akınına kapı açma olasılığı nedeniyle yaşam koşulları ve fırsatları üzerindeki yansımalarından, kendilerine karşı olan Batılı popülist akımların artan ağırlığından açık endişelerini dile getiren milyonlarca Suriyeli göçmen ve mülteci üzerinde duralım.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Suriye rejimi iki konuda Afgan sahnesinin yansımalarının en büyük kazananı gibi göründü.

Bunlardan ilki, baş düşmanı ABD'nin "mağlubiyeti" olarak nitelendirdiği geri çekilme ile alay etmek.

Rejimin medyası, Washington'ın başarısızlığından duyduğu sevinci ifade etmekte, halkları desteklediğini iddia ettiği sloganların güvenilirliğine meydan okumakta acele etti.

Afganistan'da yaşananları güzel bir ders olarak nitelendirdi. Bu yolla kurtuluş için Washington'a güvenen, Libya'da olduğu gibi rejimi şiddetten caydırmak için askeri müdahalede bulunmasını talep eden bazı muhalefet partilerine dokundurmada da bulundu.

IŞİD'le Mücadele Uluslararası Koalisyonu ile yakın ilişkileri olan ve şimdi Washington'ın kendisini korumasız bırakmasını, Suriye rejimi ile Ankara arasında "kolay bir av" haline gelmeyi ciddi bir şekilde hesaba katmaya başlayan PYD de hedefindeydi.


Afgan sahnesinin cesaretlendirdiği Suriye rejiminin yandaşlarından "Vatanını satıp Amerikalılara güvenenlere aramızda yer yok" sözü duyulabiliyor.

Ama bu kişiler, Suriye'deki dış müdahalelerin çokluğunu, iktidarda kalmaları karşılığında anavatandan ve onun çeşitli toplumsal bileşenlerinin birliğinden kolayca taviz veren rejim liderlerindeki ulusal değerlerin azlığını veya eksikliğini unutmuş gibi yapıyorlar.

Rus ve İran güçleri, Suriye'den çekilmek zorunda kalırsa bu liderlerin ne kadar büyük bir paniğe kapılacaklarını bilmiyoruz.


İkincisi, Suriye halkının başına gelen, milyonları etkileyen, ülkelerini terk etmeye ve tehlikeli yollarla (en çok kurban alan deniz başta olmak üzere) güvenli yerlere kaçmaya zorlayan faciaları unutmuş gibi yaparak rejimin İslamcıların yönetimi hakkında yaydığı korkuların doğruluğunu hatırlatmak.

Taliban Hareketi'nin tavırlarını, ayrıca kaçmaya çalışan on binlerce Afgandan oluşan kalabalığın görüntülerini kanıt göstererek siyasi İslam'ın yönetimi ele geçirmesi halinde Suriye'de azınlıkların maruz kalabileceklerine dair ucuz imalarda bulunarak Afgan sahnesini kullanmak...


Suriyeli muhalif grupların Afgan sahnesine yönelik pozisyonlarına gelince; ideolojik ve siyasi referanslarına göre değişiyor.

Solcular her zamanki gibi, "Amerikan emperyalizmi"ne karşı yeni zaferi alkışlamakta acele ettiler.

Milliyetçiler, dikkatlerinin çoğunu Kürtlerle alay etmeye adadılar. Washington onlara sırtını döndüğünde bu, kendilerini rejimin kollarına atmaya ve onunla aşağılayıcı anlaşmalar yapmaya zorlasa bile -ki Afgan sahnesinden sonra onlara daha fazla şantaj uygulayabilecek güçte- benzer bir kaderle karşılaşacaklarını söylediler.

Müslüman Kardeşler ve Suriye İslam Konseyi'nin başını çektiği İslamcı gruplar, Taliban'ın zaferini siyasi İslam bayrağını taşıyanlar için küresel bir zafer olarak görme yoluna gittiler.

Arap Baharı hareketindeki kötü niyetli ve yıkıcı rolünün ifşa edilmesinden sonra büyük bir sarsıntıya maruz kalan projeye olan güveni yeniden tesis ettiğini belirttiler.

Kuzey Suriye'deki Heyetu Tahriru'ş Şam ve Nusra gibi silahlı İslamcı grupların ve radikal örgütlerin çoğu ise, sömürgecileri ve işbirlikçilerini mağlup eden iman kardeşlerini övdüler.

Afganistan halkına tebriklerini göndermekte acele ettiler. Taliban başkent Kabil'e girdiğinde yandaşlarını tatlı dağıtmaya, imamları da zaferi kutlamak için minarelerden tekbir getirmeye teşvik ettiler.
 


Demokratik özlem sahipleri, olanların gerçek yönünü anlamak ve Afgan sahnesi ile Suriye'de evrilen koşullar arasında karşılaştırma yapmak için durmadan acı ve ıstırap verici sorular soruyorlar:

Halklarımızın zorbalık ve geri kalmışlıktan kurtulamamasının ve tökezlemelerinin arkasında kötü şans mı, teşvik koşullarının olmayışı mı, düşmanların gücü mü, yoksa başka nedenler mi var?

Washington, iddia ettiği gibi Afganistan'daki savaş ile yalnızca terörizmi vurmayı mı hedefliyordu. Yoksa geri çekilerek, Irak'ta olanlara benzer şekilde, gündeme getirdiği toplumlarımızda demokrasiyi yayma planının başarısızlığını mı duyurdu?

ABD 20 yılda Afgan toplumunu geliştiremedi, modernite ve insan uygarlığı ile bütünleşmesini  neden sağlayamadı?

Sebebi, askeri ve güvenlik yöntemlerine meyilli olması, gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan kalkınma düzeyinde yeterli çaba gösterilmemesi mi?

Yoksa Afgan devletinin kurumlarını inşa etmek için eğitilen ve hazırlanan siyasi ve idari kadroların sorumluluğu üstlenmemesi ve safları arasında yozlaşmanın yaygınlaşması mı?

Yahut muhafazakar dini düşüncenin toplumda kök salmasından, halen aşiret ve kabile bağlarıyla yönetilen Afgan yapısından mı kaynaklanıyor?

Ya da Beyaz Saray'ın düşmanları tarafından Afganistan'daki hedeflerini engellemek için siyasi İslamı harekete geçirmeye yönelik özel çabalardan mı?


Suriyeliler nasıl ki anavatanlarının başına gelenlerden dolayı derin bir üzüntü içindelerse, birçoğu şüphesiz Afganistan'ın başına gelenlere de üzülecekler.

Özellikle de Taliban'ın sivil ve kültürel alan üzerindeki kontrolünün artmasından sonra, toplumun kalkınma, yoksulluktan kurtulma ve daha da önemlisi fırsatların artırılması açısından daha fazla hayal kırıklıkları yaşamaya yöneldiği göz önüne alındığında...


Afganistan'da ayrıca mezhepsel ve dini gruplar temelinde toplanmanın ve cepheleşmenin derinleşmesi, ortamın aşırılıkçı eğilimler ve dışlayıcı duygularla yüklenmesine yönelik korkuları da artıyor.

Bunu, Afganistan'ın el-Kaide gibi terör örgütleri tarafından bir kez daha terör ihraç etmek için kullanılan bir üsse dönüşmesi olasılığının takip etmesi korkusu büyüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Harun Yılmaz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU