ABD-Avrupa hattında ikinci dinleme skandalı: Washington müttefiklerini neden sessizce gözetliyor?

ABD, Avrupa’dan yapılan açıklama çağrılarına rağmen sessizliğini koruyor

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın Obama yönetimi sırasında Almanya Başbakanı Merkel’i dinlemesiyle ilgili yeni bilgiler ifşa oldu. (Reuters)

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) 2012-2014 yılları arasında, Almanya, İsveç, Norveç ve Fransa'daki üst düzey politikacıları Danimarka'nın su altındaki internet kablolarını kullanarak dinlediğinin ortaya çıkmasının ardından ABD ve Avrupalı müttefikleri arasında yeni bir krizin kapısı aralandı.

Danimarka Yayın Kurumu (DR) tarafından Avrupa basınıyla iş birliği içinde yapılan bir araştırmaya göre NSA, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yanı sıra eski Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ve eski Almanya ana muhalefet partisi lideri Peer Steinbrück da dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey siyasetçinin ve yetkilinin telefon görüşmelerine, mesajlarına ve internet kullanımlarına erişim sağlamayı başardı.

Türünün ilk örneği olmayan bu skandal Avrupa’da büyük bir öfkeye neden olurken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa ve Almanya arasında çevrimiçi olarak gerçekleşen bir zirvenin ardından yaptığı basın toplantısında ‘tam bir açıklama’ talep etti. Bunu ‘müttefikler arasında kabul edilemez bir olay’ olarak niteleyen Macron, “Danimarkalı ve Amerikalı ortaklarımızdan bu sızıntılar ve geçmişte yaşananlara dair gerçekler hakkında tüm bilgileri vermelerini istedik. Açıklama yapmalarını bekliyoruz” ifadesini kullandı. Almanya Başbakanı Merkel de Fransız müttefikinin açıklamalarını destekledi.

NSA’nın eski çalışanı Edward Snowden, 2013 yılında, Amerikan istihbaratının telekomünikasyon şirketleriyle iş birliği yaparak Merkel'in cep telefonu da dahil olmak üzere Avrupalı yetkilileri dinleme faaliyetleri hakkındaki ayrıntılı gizli belgeleri kopyalayıp sızdırmıştı. Snowden’ın sızdırdığı belgeler ABD'li bir yetkilinin, dinleme için 35 dünya liderinin de dahil olduğu 200'den fazla kişinin özel telefon numaralarını NSA’ya teslim ettiğini ortaya koydu.

Washington, Avrupa ülkelerinin açıklama çağrılarına rağmen sessizliğini koruyor. Danimarka İstihbarat Servisi (FE), AFP’nin konuya ilişkin yorumda bulunulması talebini reddederken Danimarka Savunma Bakanı Trine Bramsen, ajansa yaptığı açıklamada ‘yakın müttefiklerin sistematik olarak dinlenmesinin kabul edilemez’ olduğunu söyledi.

Herkes herkesi sessizce gözetliyor

Son kriz, 2013'teki ilk casusluk skandalının ardından geçtiğimiz yıllarda birçok araştırmacının akıllarını meşgul eden bir soru olan müttefiklerin birbirlerini gözetlemeleri gerekip gerekmediği konusundaki tartışmayı yeniden alevlendirdi. Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Profesörü Charles A. Kupchan’a göre ‘dostlar da dahil herkes herkesi sessizce gözetliyor.’

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı (Carnegie Endowment for International Peace/CEIP) tarafından yapılan bir araştırmada ilk skandalın ardından araştırmacıların konuyla ilgili görüşlerine yer verildi. Araştırmacılardan biri olan Avrupa Reform Merkezi (Centre for European Reform/CER) Dış Politika Direktörü Ian Bond, müttefiklerin birbirlerini gözetlemediğini düşünmenin saflık olduğunu savunuyor. 1980'lerde İsrail'in ABD Deniz İstihbaratı'nda bir ajanı olduğunun ortaya çıktığını hatırlatan Bond ancak bu olayın, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesi üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu belirterek, “Tel Aviv, Washington'ın Ortadoğu'daki en önemli ortağı olmaya devam ediyor” dedi.

Ancak müttefiklerinin sırlarını yasa dışı yollardan elde etmeyi planlayan herhangi bir ülkenin, elde edeceği çıkarları ve bu durumun sonucunda ortaya çıkabilecek risk ve zararlarla iyi bir şekilde ölçüp-biçmesi gerektiğini vurgulayan Bond, NATO ülkeleri ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki kapsamlı istihbarat iş birliğine işaretle şunları söyledi:

“Bu nedenle ülkeler, dostlarına casusluk yaparken karşısındakinden çalmaya değer bir şey sakladığından ve bunun ortaya çıkma ihtimalinin düşük olduğundan emin olmalıdır.”

İngiltere Kraliyet Birleşik Hizmetler Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nden (RUSI) Henrik Heidenkamp ise ABD hükümetinin gizli istihbarat faaliyetlerini, diplomasiye yaklaşımında meşru bir araç olarak gördüğünü söylüyor. Heidenkamp’a göre ABD'li siyasetçiler, istihbarat servislerinin topladığı bilgilere, rakipler ve müttefiklerle yapılan müzakerelerde vazgeçilmez bir avantaj olarak değer veriyorlar.

Önemli olan çıkarlar, dostluk değil

Birçok araştırmacı ise İngiltere’nin eski başbakanlarından olan Lord Palmerston’ın (1784-1865) “İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır” sözünde de olduğu gibi uluslararası sistemin, müttefikler arasında bile doğası gereği her zaman düşmanca olduğu görüşündeler. Bu cümle aynı zamanda ABD’nin dost ülkelere casusluk yapmanın uluslararası ilişkileri ihlal etmediğini düşünmesine ilişkin bakış açısını da yansıtıyor.

ABD ve Almanya müttefik olsalar da başlıca konularda fikir ayrılıkları var. Amerikalı bazı köşe yazarları, 2013 yılında Washington'ın Merkel'i dinleme skandalı ortaya çıktığında dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın tutumunu savundular. Örneğin, Washington Post’un yazarı Max Fischer, ABD Başkanı’nın işinin önünde sonunda ülkesinin çıkarlarını elde etmek olduğunu yazmıştı.

Obama 2011 yılında Libya’ya müdahale etmek istediğinde Merkel kendisine karşı çıkmış, Avrupa'daki hatırı sayılır nüfuzunu NATO'nun müdahalesini azaltmak için kullanmıştı. Washington ve Berlin, ABD ve Almanya ekonomileri üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan euro bölgesi krizinin nasıl yönetileceği konusunda da anlaşmazlık yaşadılar. Bu nedenle Fischer, Merkel'in telefon görüşmelerini dinlemenin ABD'nin ekonomik çıkarlarını ve ulusal güvenliğini korumasına yardımcı olacaksa yukarıda bahsi geçen anlaşmazlıkların dinleme gibi faaliyetler için güçlü birer örnek olacağını savundu. Diğer yandan aynı durum, 1960'larda ABD’ye meydan okuyan Fransa için de geçerli.

İngiltere merkezli Salford Üniversitesi'nde istihbarat faaliyetleri alanında öğretim görevlisi olan Christopher Murphy konuya dair şu değerlendirmede bulundu:

“İstihbarat ağları, ulusal çıkarların kesiştiği nokta etrafında inşa edilir. Bu tür kesişme noktaları mutlaka kalıcı değildir. Çünkü ulusal çıkarlar yarın değişebilir. Olaylar, 2003 Irak işgalinin ardından İngiliz istihbaratı ile Libya istihbaratı arasındaki ilişki gibi pek olası olmayan ilişkilerin gelişmesine yol açabilir.”

Sınırların aşılması

Yabancı liderler, NSA’nın kendi ülkelerindeki vatandaşları izlediğini bilseler de kendilerinin de hedef oldukları gerçeğine karşı hoşgörüleri daha azdır. National Public Radio’ya (NPR) 2013 yılındaki bir önceki skandal hakkında yorum yapan New York Üniversitesi'nden ABD başkanları tarihçisi Timothy Naftali, “Bu skandalda çok ileri gittiğimizi düşünmelerinin ortaya çıkması çok önemli. Bir şekilde var olduklarını düşündükleri sınırları aştık” dedi.

Naftali sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu durum, Washington'daki istihbarat servislerinin, başkalarının çıkarlarının kendilerininkiyle uyumluluğunu sorgulamalarını sağlayabilir. Almanya'nın Rusya'ya yönelik gelecekteki politikasının Washington'da özel bir endişe kaynağı olduğu söylenebilir. Buna müttefik ülkelerin istihbarat servislerinin başarısızlıkları da eklenebilir. Örneğin Berlin, 11 Eylül 2001'deki teröri saldırılarını gerçekleştiren Hamburg merkezli El Kaide hücresini ortaya çıkarmayı başaramamıştı.”

ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın yer aldığı “Beş Göz” (Five Eyes) adlı istihbarat servisleri ittifakına bakıldığında, birbirlerinin liderlerine casusluk yapmamaları gerekse de vatandaşları için aynı durum söz konusu değil. NPR'ye göre Beş Göz ülkeleri arasındaki istihbarat ittifakı, birbirlerinin vatandaşlarını gözetlemelerine ve ardından elde edilen bulguları paylaşmalarını öngörüyor.

Siyasi sonuçları

Genel olarak gözlemciler, müttefiklerini kızdırması ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediğinden bu tür sızıntıların kendisi için olumsuz sonuçları olacağı konusunda hemfikirler. Çok kutuplu bir sistemde ve Washington'ın müttefiklerine daha fazla bağımlı olması durumunda, ABD'nin gizli istihbarat faaliyetlerinin dost ülkelere yönelik siyasi sonuçları, elde edeceği faydalardan daha ağır basıyor gibi görünüyor. RUSI araştırmacısı Heidenkamp, ABD ile ortakları arasında özellikle istihbarat alanında daha yakın iş birliğine ihtiyaç duyulmasının bu faaliyetlerle elde edeceği faydalardan daha öncelikli bir konu olduğunu düşünüyor.

Belki de dünya, Amerikalıların Merkel'i veya Avrupalı diğer liderleri dinleyerek büyük bir sırrı öğrenip öğrenemediğini asla bilmeyecek. Ancak CER Dış Politika Direktörü Bond’a göre Amerikalıların karşı karşıya kalabileceği riskleri, olası kamusal ve siyasi tepkileri hafife aldıkları da ortada. Bond, ABD ve Avrupalı müttefiklerin çeşitli küresel sorunları ele almak için birlikte çalışması gerektiği bir zamanda, herhangi bir anlaşmazlığın kötü haber olacağı konusunda uyarıyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Şarku'l Avsat

https://www.independentarabia.com/node/227816

DAHA FAZLA HABER OKU