Van'da bitmeyen OHAL (2)

Van’da 2016’dan beri gösteri ve toplantı yürüyüşleri kapsamında konser, tiyatro, basın açıklaması yürüyüş, oturma eylemi, broşür, anket, stant kurma, imza kampanyası düzenlemek yasak

Fotoğraf: AA

Van'daki yasaklar özellikle sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin birçok çalışmasını engelliyor. Bununla birlikte yasakların hükümete ve ona yakın kurumlara uygulanmaması en büyük eleştiri konusu. AKP'nin Van'da düzenlediği etkinlikler ise valilik tarafından herhangi engelleme gelmedi. Valilik son olarak eylem ve etkinlik yasağını 3 Şubat'tan 17 Şubat'a kadar 15 gün süreyle uzattı.

Şehrin genelinde düzenlenen yasaklamalara dair sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve halkla yaptığımız görüşmelerin ikinci bölümünde siyasi parti temsilcileriyle bir araya geldik. Halkların Demokratik Partisi, Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve AK Parti ile görüştük.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Deva Partisi Van İl Başkanı Semra Odabaşı diğer muhalif partilerin bu yasaklamalara takılmasını hukuksuz olarak değerlendiriyor. "Adalet olmadığı için de eşit şartlarda şehirde siyaset yürütemiyoruz" diyen Odabaşı, mevcut hükümetin kendi politikalarına yakın kesimlere ‘evet' olmayanlara da sürekli ‘hayır' dediğini söylüyor. ‘Van'ı diğer şehirlerden özel kılan nedir? Bu yasaklamalar neden tüm şehir genelinde uygulanıyor?' diye sorduğumuzda, "Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Van ve Diyarbakır özel bir yerde duruyor. Diyarbakır bir meseleyi onaylıyorsa bilin ki Doğu ve Güneydoğu da o meseleyi onaylıyordur. Van'da öyledir. Olaylara duyarlıdır, daha çabuk refleks gösterir, bir dinamiği vardır, bunu geçmiş yıllardan görebiliriz. Bu yüzden de bu şehirde olağan üstü hal uygulamaları uygulanıyor. Buranın yapısı budur" diyor.

Deva Partisi Van İl Başkanı.JPG
Deva Partisi Van İl Başkanı

 

Odabaşı, halkın dinlenilmediğine sık sık vurgu yapıyor ve şehrin vekillerinin de halkı dinlemediğini söylüyor. Uzun süren yasaklamalara karşı halkın da durumu kanıksadığına dikkat çekiyor: "Kanıksama baskıdan ötürüdür. ‘Bizim haklarımızı vali korur' diyoruz. Vali de şu anda mevcut bir kişiye bağlı. O kişi de ne derse o oluyor. Benim hakkımı beni tanımayan, bilmeyen, dinlemeyen, Vanlıları anlamayan bir tek kişi Ankara'dan emir veriyor, vali de aynısını yapıyor. Bugün evet yarın hayır diyor. Bugüne kadar kimse Van'da ‘bu senin doğal hakkındır, karşı çık' dememiş. Van vekilleri ne yapıyor? Yukarıdaki ne diyorsa ona ‘evet' diyor, karşı çıkmıyor. Bu halk bilinçli olarak yoksul bırakılıyor. Sınır kapıları örneği var. Bütün kapılar, açık burada kapalı. Sorun nedir, sağlık mı, güvenlik mi? Sağlıksa eğer diğer kapılar neden açık? Güvenlikse de eğer biz bu dağları her gün neden dövüyoruz? Bunu da sormak lazım. Biz kapıları açın dedik diye ‘terörist' olduk."

Gelecek Partisi Van İl Başkanı Abdulhekim Karabıyık fiili OHAL uygulamalarını ‘çifte standart' olarak yorumluyor. AKP'nin düzenlediği etkinlere değiniyor ve herhangi bir yasaklamanın getirilmediği de sözlerine ekliyor: "90lı yıllardaki olağan üstü uygulamalarının farklı bir versiyonudur bugün Van'da uygulanan OHAL. Bu demokratik bir uygulama değil. Baskılarla günü birlik çıkardıkları yasalarla veya bu tür OHAL'lerin devamıyla nereye kadar bu işi götürebilirler?  Van halkının, STK'larının, siyasi partilerinin toplu yürüyüşler, basın açıklamaları ve buna benzer uygulamaların kısıtlanması doğru değildir."

Gelecek Partisi Van İl Başkanı-Abdulhekim Karabıyık.JPG
Gelecek Partisi Van İl Başkanı Abdulhekim Karabıyık

 

"Her bir kısıtlamanın dezavantajı vardır" diyen Karabıyık, yasaklamaların şehri ekonomik olarak da etkilediğini söylüyor. İran ile sınır olan Van'a gelen turistlerin artık gelmekte tereddüt ettiklerini kaydediyor. Van'daki sınır kapısının açılmamasını Karabıyık da Deva Partili Odabaşı gibi pandemiyle ilgisinin olmadığını düşünüyor: "Buna biz şahsen itibar etmiyoruz. Eğer ki pandemiyse Türkiye'nin her tarafındaki kapılar açık neden sadece Van kapalı? Eğer Van'ın adını Edirne koysaydık şu an bu kapı açıktı. Edirne de Van olsaydı o kapı da kapalı olurdu. Bu farklı bir mesajdır. Özellikle bu sınır kapısının kapalı olmasından dolayı Van esnafı son derece mağdur. Şehir adeta bir hayalet şehir durumunda. Kaldı ki güvenlikten dolayı kapı açılmıyor ifadesi de son derecede yanlış. Devlet bu kadar mı acizlik içerisinde ki güvenliğini sağlayamıyor? Oysa herhangi bir güvensizlik de bugüne kadar duyulmuş değil. Topu taca atıyorlar. Bir taraftan pandemi diğer taraftan da güvenlik sorunu diyorlar. Oysa mesele o değil, mesele bu coğrafyada insanların ekmeğini aşını ve özgürlüğünü gün geçtikçe biraz daha kısıtlıyorlar. Ben bunu özellikle iktidar partisinin MHP ile ortalığına bağlıyorum ve böyle devam ettiği müddetçe Doğu ve Güneydoğu'da bu kısıtlamalar, bu çifte standartlar devam edecektir."

HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç'a ilk olarak fiili OHAL uygulamalarına karşı herhangi bir suç duyurusunda bulunup bulunmadıklarını soruyoruz ve yanıt olarak Van Baro'sunun suç duyurunda bulunduğunu, kendilerinin ise mecliste konuya dair sık sık soru önergesi verdiklerini aktarıyor. Mecliste verdikleri soru önergelerine ciddi bir yanıt alamadıklarını söylüyor. Şehirde yasakların sadece AKP'ye muhalif olanlara uygulandığını belirten Sarısaç: "AKP Kürdistan'da filli bir OHAL yaratmak istiyor. Sadece siyasi haklar gasp edilmiyor. Aynı zamanda iktisadi haklar da gasp ediliyor. Bir taraftan şehre kayyum atanıyor öte taraftan İran'la 395 km sınır olan bir yerin sınır kapısı kapatılıyor. Başka bir ülkeyle sınırı olan iller çok büyük avantajlara sahipken Van bu avantajların hiçbirinden faydalanamıyor. Sadece sınır ölümleriyle gündeme geliyoruz. Vali ve birkaç bürokrat Van'la ilgili kararlar alıyor. Bu hukuksuzluğu uygulayabilmek için de gösteri ve toplantı yürüyüşleri kanununun arkasına sığınıyor. Böylece bu ayrımcılığa tepki vermek isteyen Van halkı susturulmaya çalışılıyor. HDP  Van'da her seçimde başarıyla çıkan bir parti. Bu yasakların bir amacı da HDP'yi Van halkından uzaklaştırmak ve halka biat ettirme anlayışı var."

‘Neden Van?' sorusuna, Sarısaç, Van'ın toplumsal ve coğrafik konumuna dikkat çekiyor. "Van'ın coğrafi konumu ve demografik yapısı çok farklı. Serhat bölgesinin en büyük şehri. Çevre illerle sürekli etkileşim halinde. Van'ın siyasi olarak bastırılması diğer illerin de bastırılması anlamına geliyor. Ekonomik olarak da Van özel bir konumda. Kürt illeri bilinçli olarak ekonomik refaha ulaştırılmıyor. Van böyleyse Ağrı'yı, Bitlis'i ve diğer illeri düşünemiyoruz. Bu noktada Van eğer gelişmezse ve Van'da bir baskılama olursa Ağrı'da, Bitlis'te Muş'ta ve diğer çevre iller de baskılanır. Bu şekilde Kürt şehirlerinin kontrol altına alınabileceğini, bir şekilde bastırabileceğini düşünüyorlar."

Murat Sarısaç, yasakların anayasaya aykırı olduğu ancak meclisin de mahkemelerin de bu duruma duyarsız olduğunu belirterek, yasaklar bir konsept diyor. Sarısaç söyle devam ediyor: "Yasaklama kararları devletin Kürt politikasıyla ilgili bir durum ve valiyi de aşan bir durum. AKP ve MHP'nin savaş politikalarının şehirlere yansıması bu şekilde oluyor. Hem ekonomik olarak hem de siyasal olarak baskı altına alma politikası."

Saadet Partisi Van İl Başkanı Özay İlhan yasaklamalara dair, "Türkiye'de hukuk rafa kaldırıldığı için iktidarın kendisini devlet yerine koyuyor, parti devleti konumundaki duruşuyla AKP ‘biz devletin kendisiyiz' anlayışıyla hareket ettiği için onlara yasak işlemez" diyor. Şehirde ekonomik kriz veya toplumu ilgilendiren bir konuda sokağa çıkan herkese hükümetin gözünde ‘terörist' olduğunu belirten İlhan: "Van'da uygulanan fiili OHAL İstanbul'da uygulanmıyor diyemeyiz. Türkiye'nin 81 ilinde fiili bir OHAL uygulanmaktadır. İktidar partisi miting yapıyor, sözde virüs var ama el ele kol kolalar. Ama biz bir iş yapmaya kalkınca da ‘virüs var' diyorlar. AKP Cumhuriyet Caddesinde kongre yaptı. Burada şu anda muhalefet olan her kesime bir sindirme politikası uygulanıyor. Bunu da fiili OHAL yöntemiyle yapıyorlar."

Saadet Partisi Van İl Başkanı- Özay İlhan.JPG
Saadet Partisi Van İl Başkanı Özay İlhan

 

"Hükümetin herkesi yok etme, ‘ya benden olacaksın ya da yok olacaksın' gayreti var" diyen İlhan, Van'da esnafın yaşadığı derin yoksulluğa karşı sokağa çıkması durumunda ‘terörist' damgası yediklerini yorumluyor: "Asıl terörist bu memleketi soyanlar, düzeni bozanlardır. Adalete engel olanlardır. Asıl terörist milleti açlığa mahkûm edenlerdir. Bunları görmek zorundayız." Parti olarak fiili OHAL'i sonlandırmayı, çalışma yürütmeyi ‘boynumuzun borcudur' şeklinde değerlendiriyor ve ‘Suç duyurusunda bulundunuz mu?' sorumuzu da "Yargının bağımsız olmadığı bir yerde kimi kime şikâyet edeceğiz. Açık ve net olarak söylüyorum Türkiye'de şu anda yargı bağımsız değil. Biz yargının bağımsız olması için mücadele edeceğiz, elbette şikâyet edilmesi ve bunların tutanaklara geçmesi lazım. Eninde sonunda bu ülkenin yargı mensupları da bu haksızlıklarına itiraz edecektir. Şu an üzerlerinde bir baskı var bu baskılarında kalkacağı günler yakındır. Bu anlamda da dilekçelerin verilmesinin taraftarlarıyız. Ancak bugüne kadar savcılığa bu konuda bir talebimiz olmadı. Biz valilikten resmi talep istiyoruz izin verilmiyor. Bir memlekette özgür bir ülkede hukukun işlediği bir ülkede bunlara izin gerekmez. Yasa da bu böyle. Yasaklar var diye izin talep ettik, biz bir portatif duvara ‘gençler ne istiyor' diye biz soru yazmak istedik ama duvara bile izin verilmedi" şeklinde yanıtlıyor.

AKP Tanıtım ve Medya Başkanı Sinan Başak yasaklamalarla ilgili: "Valilik, kendisine kanun ve hukukun verdiği yetkiler doğrultusunda terör estirmeye çalışan veya halkta kaos meydana getireceklere karşı hukuku uyguluyorsa bizim kabulümüzdür" diyor. Diğer partilerin aksine şehirde hiçbir partinin eylem ve etkinliklerinin yasaklanmadığını söylüyor. Valiliğin yasak kararı vermesi durumunda bunu sorgulamadıklarını bu yasaklara da uyduklarını ekliyor sözlerine: "Bugüne kadar siyasi çalışmalarımızın veya başka partilerin siyasi çalışmalarının hiçbirinin önüne geçilmedi. Kimse durdurulmadı ama eğer korsan gösteriler yapılıyorsa da bu hukukun işidir. Bu yasakları dillendirenler genelde kanunsuz eylemler yapan çevrelerdir. Yoksa demokratik ortamda mücadele eden hiçbir sivil toplum, siyasi parti böyle bir iddiada bulunmaz, söylememiştir de zaten. Burada bir hukuksuzluk görülüyorsa mahkemeler var oraya gider ve çaresini aramaya çalışır. Hukuk sitemi işliyor. Hukukun olmadığı yerde hukuksuzluk başlar kaos ve anarşi medyana gelir, dolayısıyla bize düşen vazife hukukun ve kanunun ön gördüğü çerçevede davranmaktır. Kendilerine göre hukuki ve kanuni bir şey yaparken engellemelere maruz kalıyorlarsa hukuk, adliye, savcılar var. Gidip başvuru yapıp haklarını arayabilirler. Kimse onların önünü kesmez."

Başak, Amerika ve Avrupa ülkelerini bakmamız gerektiğini düşünüyor: "Pandemiden bağımsız olarak Amerika'da ve Avrupa'da bugün kaos ve anarşi var. Avrupa ve Amerika'nın demokratik ülkeler olduğunu iddia eden çevreler, her türlü anti demokratik davranışlarda bulunurken, Türkiye'de hukuk zemininde valiliğin hükümetin almış olduğu belli anarşi ve kaos karşı aldığı kararları neden yasak diye nitelendiriyor. Bence biraz sorunu onlar kendi merkezinden arasın. Gerçekten Türkiye'de yasaklardan söz eden çevreler, STK'lar, siviller, siyasi partiler önce kendi düşünceleri ekseninde Avrupa'daki yasakları eleştirsinler. Sonra da Türkiye'deki özgürlükler ve hürriyetlere baksınlar."

"Sosyalistler ve Türkiye'de bölücülükle uğraşan çevreler böyle bir yasak olduğunu iddia ediyorlarsa neden yasaklandığını, bu yasakların ana sebeplerine yön veren ona o ruhu kazandıran siyasal çevrelerin Avrupa, Amerika, İngiltere, Kanada'daki durumlarını bir kontrol etsinler. Gerçekten Türkiye bir özgürlükler ülkesidir. Şu an yasaklar ülkesi Avrupa ve Amerika'dır. Siyasi yasakla karşı karşıyaysa önce dönüp kendisinde aramalı bu. Benim siyasal düşüncelerim Avrupa'da coplar altında mahkemelerde yerlerde süründürülürken, Türkiye'de ben hak arayışı iddiasında bulunduğum sırada polislerin etrafı çerçeveye alması, koruması bir yasak mı? Türkiye'yi 18 yıldır idare ediyoruz. 18 yıldır adalet zemininden, hukuk zeminden asla çıkmadık, çıkmayacağız da."

Başak: "Bakanlarımıza dahi hakaret edenler, ana avrat küfredenlere bile Türkiye'de özgürlük verilebilen bir hukuk sistemi var. Dolayısıyla ‘ben kapıda bildiri okudum, bunu okumam yasaktı ve polis beni engelledi' demek yalandır. Türkiye'de hukuk zemininde herkesin çalışma mecburiyeti vardır. ‘Ben istiyorum' hakkına kimse sahip değildir. Olamaz da. ‘Ben istediğimi söylerim, yaparım' hakkına kimse sahip değildir. Türkiye yasaklar ülkesi değildir. Türkiye hürriyetler ülkesidir. Yasaklar ülkesi olduğunu söyleyen düşünceler dönsünler o düşünceleri aldıkları batı medeniyetinde neler olup bittiğini görsünler."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU