Bakü Fatihi Nuri (Killigil) Paşa'nın girişimciliğine ne oldu? (2)

H. Caner Akkurt Independent Türkçe için yazdı

Nuri (Killigil) Paşa / Fotoğraf: AA

Nuri Paşa, akciğerlerinden ağır bir hastalık geçirdiğinden 1922'de tedavi için Almanya'ya gitmiştir. Almanya'da bulunduğu süre zarfında kendisine birçok defa Ermeniler tarafından suikast girişiminde bulunulduğunu Enver Paşa'nın eşi Naciye Sultan, hatıralarında anlatmıştır.

Tedavisinin ardından Türkiye'ye dönmüş, bir müddet Ankara'da kalarak çinicilikle uğraşmıştır. 

Nuri Paşa, 04 Aralık 1928 tarihinde, 15 sene hizmetini tamamladığı kabul edilen 1921 tarihinden geçerli olmak üzere piyade yarbay rütbesiyle emekliliği onaylanır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İstiklâl Savaşı'nda Sarıkamış'ın kurtarılmasına iştirak ettiğinden, kendisine 29 Şubat 1929 tarihinde İstiklal Madalyası verilir.

Daha sonra İstanbul'a geçer ve 1933 yılında Zeytinburnu'nda "Demir Eşya Fabrikası"nı kurar. Burada matara, askeri teçhizat, kumbara, soba mermi ve tapa imalatıyla uğraşır.

Bunun yanında 1938 yılında Sütlüce'deki kok kömürü üreten bir şirketi satın alarak burayı "Madeni Eşya Fabrikası"na dönüştürür.  Zeytinburnu Fabrikasını Haziran 1946'da kapatarak Sütlüce'ye taşır.

Nuri Paşa bu fabrikayı da geliştirerek, matara, gaz maskesi, çelik başlık, soba gibi eşyaların yanında tabanca, 81 mm. havan, mühimmat, tapa, tahrip kalıpları da üretir.
 

Sütlüce’deki silah ve mühimmat fabrikası.jpg
Sütlüce’deki silah ve mühimmat fabrikası / Fotoğraf: AA


"Killigil Tabancası" olarak bilinen tabancayı burada imal eder. İmal ettiği silah ve mühimmatı Millî Savunma Bakanlığı'na sattığı gibi, yurt dışına da ihraç eder.

Silah ve mühimmat imaline ilave olarak İzmir'in Karaburun ilçesinde cıva madeni çıkarır. İç ve dış piyasada satar.

Millî Savunma Bakanlığı'na silah ve mühimmat yapmaya devam eder. Mısır, Pakistan, Suriye gibi ülkelere de silah, tapa ve mermi satar.  
 

9 mm Killigil Tabancası.jpg
9 mm Killigil Tabancası

 

Nuri Killigil, top, havan, uçaksavar mermi ve tapalarının yanında uçak bombaları da yapmıştır. 20 Haziran 1936 tarihinde çıkarılan kararname ile dağ topları için gerekli olan 24 bin adet merminin tapalarının; 12 Mayıs 1938 tarihinde çıkarılan kararname ile Heinkel uçaklarının bombaları kendisinden tedarik edilir.

06 Ocak 1939 tarihinde çıkarılan başka bir kararname ile de donanmada mevcut 40 mm uçaksavar topları için gerekli olan hassas tapa, 6 bin tahrip danesi, bin adet izli merminin Nuri Killigil Fabrikası'ndan pazarlıkla alınmasına karar verilmiştir.

Böylelikle özel sektör olarak, millî harp sanayisinin gelişmesine ve Türk Ordusu'nun ateş gücünün artırılmasına büyük katkı sağlamıştır. 


Nuri Killigil, yeni silah, mermi ve tapa yapmasının yanında, mevcut olan mermilerin değiştirilmesi ile ıslah edilmesi işlemlerini de yapmıştır.

03 Nisan 1940 tarihinde çıkarılan bir kararname ile 21 santimetrelik kara topçu mermisi gövdesinden istifade edilerek, 3 bin 719 adet uçak bombasının yaptırılması; 20 Mayıs 1940 tarihinde çıkarılan kararname ile gemiler için lüzumlu olan 11 bin adet merminin alınması ve bir kısmının ıslahı Nuri Killigil Fabrikası'na verilmiştir.

21 Ağustos 1941 tarihinde çıkarılan bir kararname ile ordunun ihtiyacı olan 10 bin adet tabancanın Nuri Killigil fabrikasından alınmasına karar verilmiştir.  
 


2 Mart 1949 günü Sütlüce'deki fabrikada büyük bir patlama duyuldu. Ertesi gün Hürriyet gazetesi ve Cumhuriyet gazetesi: "Dün Sütlüce'de korkunç bir infilâk oldu; General Nuri Killigil'e ait silâh ve mühimmat fabrikası havaya uçtu; can kaybı büyük, kat'i sayı bugün belli olacak; şehrin birçok yerinde camlar kırıldı, köprüden geçenler bile barut kokusunu duydular, hadise yeri kordon altında" şeklinde yazmıştır.
 


Ulus gazetesi ise: olayı şu şekilde duyurmuştur:

İstanbul'da dünkü müthiş infilâk Karaağaç Mühimmat Fabrikasında çıkan yangın, patlayıcı maddelere de sirayet ederek çok büyük tahribata yol açtı.


Vahim olayda Nuri Paşa, yangını kontrol altına almak ve ambarlardaki hazırlanmış mühimmata sirayet etmesini engellemek için içeriye girmiş, ancak büyük bir patlama sonrası kendisinden haber alınamamıştır.

Patlamanın ve yangının büyüklüğünden dolayı cesedine dahi ulaşılamamıştır.

Millî silah sanayiinin gelişmesi noktasında çok önemli bir eşiğe gelindiği yıllarda maalesef mevcut devlet politikaları, yerli girişimcilerden alacağı ya da sipariş ettiği silah, araç ve gereçleri ile ilgili tutarlı politikalar izlememiş ve finansman noktasında desteklerle süreci desteklememiştir.

Bunun yanında dünyada artan ekonomik rekabet ve çekişmeler göz önünde bulundurulduğunda Nuri Killigil'in dış pazarlara açılması küresel rakiplerini rahatsız etmiştir.

Patlamanın kaza mı yoksa bir sabotaj mı olduğu konusunda sis perdesi aralanabilmiş değildir.

Çünkü fabrikada hazır bekleyen iki bin havan mermisi ve diğer mühimmat, Suriye hükümetinin siparişi üzerine yapılmış olup, her an sevk emri bekledikleri, fabrikanın ayrıca Pakistan'dan sipariş aldığı bilinmektedir.

Kimyahanede yangın çıktıktan sonra çalışanlar dışarı fırlamışlar, Nuri Paşa ambarda kuvvetli infilâk maddelerinin bulunduğunu bildiğinden işçilerden buraların süratle tahliyesini istemiştir.

Bazı işçilerin onunla birlikte ambara girdiğini, asıl büyük infilakın da bundan sonra olduğunu patlamadan sağ kurtulanlar anlatmıştır.

Samet Ağaoğlu da hatıralarında Nuri Paşa'nın ölmeden dört gün önce kendisi ile yaptığı görüşmeyi, şöyle anlatmaktadır:

"Zeytinburnu'nda küçük atölyeyi kısa bir zamanda oldukça büyük bir fabrika halinde Haliç'e taşıdığı zaman, senelerden beri devam eden, birçok defa haksız rekabetlerin, ehemmiyet vermeyişlerin, mahsus çıkartılmış zorlukların yorgunluğunu unuttu.

Şimdi büyük çapta bir iş adamı olarak çalışmağa başlıyordu. Birkaç ay süren bir fasıladan sonra Ankara'da bir öğleüstü onu İş Bankası'nın önünde gördüm. Yorgun, dalgın bir hali vardı.

Sebebini sordum: 'Bilemezsiniz yine nasıl zorluklarla karşılaşıyorum' diye cevap verdi.  

Hepsi sanki el ele vermişler, bütün hasım kuvvetler, muvaffak olamayacaksın, feryadıyla karşımda dikilmiş duruyorlar! İçim isyanla dolu! Fabrikayı, icatlarımı, projelerimi, hepsini dağıtmak, dünyanın uzak, kinden, hasetten dedikodudan uzak, gizli bir köşesine çekilip gitmek istiyorum!


Kendisini teselli ettim, bu sözlerin ona hiç yakışmadığını söyledim. Güldü, 'Elbette' dedi;

hiddetimden böyle konuşuyorum, yoksa bu merhaleyi de muhakkak atlatacağım.…


Samet Ağaoğlu'nun bu görüşmesinden, Nuri Paşa'nın ölmeden önceki son günlerinde, bürokrasideki uygulamalardan sıkıntı çektiği ve bunları yenebilmek için mücadele ettiği anlaşılmaktadır. 

Diğer taraftan, Nuri Paşa'nın yakın arkadaşlarından ve fabrikanın eski müdürlerinden Şükrü Oğuz Bey (Yenibahçeli Şükrü Bey),  infilâkın sebebi hakkında şunları söylemiştir:

Fabrikanın içini iyi bilirim. Fakat infilâkın vuku bulduğu pavyon benden sonra yapılmış… Ancak şunu söyleyebilirim:

İki bin merminin bulunduğu yerde de bir infilâk olabileceği düşüncesiyle fazla endişeye düşülmüş… O kısım tamamen betondu ve mermiler yerin altında muhafaza edilirdi. Sonra bir merminin patlaması için 300 derece hararet gerekir ve mermiler hiçbir zaman toptan infilâk etmez.


Şükrü Oğuz Bey, Nuri Paşa'nın patlamadan bir buçuk ay önce Avrupa'ya yaptığı bir seyahatten döndüğü sırada Yunanistan'da iken zehirlendiğini ve Atina'da kaldırıldığı hastanede bir müddet hafızasını kaybettiğini ve konuşamadığını anlatmıştır.  

Sütlüce faciası ile ilgili olarak, inceleme yapan savcılık, ihmal ve kaza yönünü araştırırken, kasıt ve sabotaj olması ihtimali üzerinde de durmuştur.

Kasten veya kaza olarak, triyolit maddesinin bulunduğu yere sigara veya yanar bir madde atılarak infilâk meydana gelebileceğine dikkat çekilmiştir.

Fabrika; Pakistan, Suriye, Mısır ve Yunanistan gibi ülkelere silah, mermi ve tapa yapmaktaydı. Fabrikanın muhasebecisi Fungaris, Suriye Hükümetine ait iki bin havan mermisi yaptıklarını söylemiştir.

Nuri Paşa, resmi açıklamaya göre Pakistan'a, gazetelere göre de son Mısır seyahatinden sonra Mısır için aldığı siparişler üzerine çalışıyordu.

Nuri Paşa'nın Suriye ve Mısır'la sipariş almak için bağlantı kurması ve bunun yanında Filistin'de İngiliz manda yönetiminin sona ermesinin hemen ardından, 1948'de Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyinin, yayımladığı bildiriyle İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmesiyle, Arap-İsrail Savaşı'nın tırmandığı o günlerde, bazı kişilerin aklına sabotaj olasılığını da getirmekteydi.

Hele de Kavalalı ailesine mensup, Prenses İffet ile M. Ali Bey'in kızı Misli Melek Hanım'la evli olması şüpheleri arttırmıştır.


Uğur Mumcu, "40'ların Cadı Kazanı" isimli kitabında; 19 Temmuz 1947 tarihinde İşçi Sigortaları Kurumunun müfettişlerinin, Nuri Killigil'in iş yerinde silah işi yapmadığını belirten bir tutanağı imza altına aldıklarını yazmaktadır.

Mumcu'ya göre Nuri Paşa, ya devleti aldatıyor ve bu iş yerinde gizlice silah üretimine devam ediyordu, ya da devleti kandırmıyor; devlet ile birlikte bu yalanın arkasına gizlenip hem Millî Savunma Bakanlığı'na, hem de yurt dışına gizlice silah satıyordu. 


Cemal Anadol da "Siyonizm'in Oyunları (Yahudi'nin Cihan Hâkimiyeti Ülküsü)" adlı eserinde sabotaj ihtimali üzerinde durmakta ve şöyle yazmaktadır:

Nuri Paşa'nın (Killigil) Mısır'da silah ve cephane siparişi (Tabiî ki Yahudilere karşı kullanılmak üzere) aldıktan ve İstanbul'a dönüşünden iki gün sonra, Sütlüce'de bu işleri yapan fabrikasının infilâk etmesi sırasında, çıkan yangının uçak mermilerinin bulunduğu depoya sirayet etmemesi ve İstanbul'u muhtemel bir felâketten kurtarmak için hayatını feda etmesi yanında 27 Türk öldü. Fabrikada çalışan otuz Yahudi'nin burunları bile kanamadı… Çünkü olay günü hiç birisi fabrikada değillerdi. Biz ülkemizi saran Yahudi uşakları yüzünden, hâlâ 3 Mart 1949'un gafleti içerisindeyiz.


Nuri Paşa'nın fabrikasındaki patlamanın bir sabotaj sonucu olabileceği ihtimali üzerinde yazılan yazılardan birisi de Nuri Akça Matbaası tarafından yayımlanan ancak yazarı belli olmayan "Nuri Paşa ve Fabrikası neden berhava oldu?" adlı makaledir.

Makalede özetle şunlar vurgulanmaktadır:

…Nuri Paşa gibi bir şahsiyete ait bir fabrikada meydana gelen bir infilâk hadisesi üstünkörü bir karara bağlanamaz. Nuri Paşa dostundan çok düşmanı olan bir kişidir. Trablusgarp ve Bingazi dolayısıyla İtalyanların; Turancı olması ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki faaliyetleri nedeniyle Sovyet Rusya'nın; Filistin davasında ilgisiz kalmaması, Mısır Hanedanı'na eşi vasıtasıyla akraba olması nedeniyle Filistin'in taşkın ve solcu unsurlarının düşmanlığını kazanmış olabilir…

Nuri Paşa'nın şahsiyeti bu hadisenin bir ucunu Kahire'ye ve bir ucunu Tel-Aviv'in taşkın hiziplerine bağlayabileceği gibi bir başka yönden de Berlin ile Moskova arasına gerili eski ve yeni, iplere asılı bir istifham haline sokabilir. Hususi silah fabrikalarının şehir içine yerleştirilmesi macerası karşısında ise Ahmet Emin Yalman'ın hayreti en az on yıl gecikmiş sayılabilir. Acaba Sayın Yalman'ın gözü, kulağı, dili ve kalemi 1941'de nerelerdeydi?

… Zira Nuri Paşa, Trablusgarp ve Bingazi'nin İtalya'ya verilmemesi için, Afrika'nın bu bölgesinde müstakil bir Müslüman devleti kurulması için Senûssi Hanedanı'ndan çok daha bilgi, azim ve imanla çalışan bir adamdı.

...Zira Nuri Paşa, apaçık bir tarzda Turancı idi. Bundan ötürü, pasif bir durumda kalmağa zorlanmış olmasına rağmen, Moskova'nın kara listesinde Nuri Paşa'ya en az Almanya Orduları Başkomutanı derecesinde bir yer ayırmış bulunduğu muhakkaktır…


Patlama sonrasında yapılan arama, kurtarma çalışmalarında Nuri Paşa'nın ana cesedine ulaşılamadı; fakat vücudunun bazı parçaları şahsi eşyalarından tanınarak kendisine ait olduğu tespit edildi.

5 Mart 1949 tarihli Yeni Sabah gazetesinde muhabir Ecvet Güresin, Nuri Paşa'ya ait ceset parçalarının bulunduğu haberini şöyle duyurdu:

Bu arada Nuri Paşa'nın parçalarından bazıları dağınık olarak bulundu. Kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı. Hazin fakat askerce bir son.


Patlama anında Nuri Paşa'nın Haliç sahiline savrulduğu düşünülüyordu. Sütlüce sahilinde sandallarla arama yapan işçiler, fabrika yakınındaki sahili günlerce arayıp taradı.

Haliç'in dip kısımlarında yoğun çamur içine kancalar atılarak dip taraması yapıldı. Fakat bütün arama ve tarama çalışmalarına rağmen Nuri Paşa'nın cesedi bulunamıyordu.

Ablası Hasene Hanım ve eşi Mislimelek Hanım arama çalışmalarının sürdürülmesini sağlamışlarsa da sonuç elde edemediler.

22 Mart günü Nuri Paşa'nın cesedi kendiliğinden su yüzüne çıktı. Sütlüce sahillerinde arama yapan işçiler Nuri Paşa'nın suda yüzen cesedini görüp hemen çıkardılar.

Sonrasında ailesi cenaze namazı ve tören için gerekli işlemleri başlattılar. Ailenin yaptığı bu müracaatın haberi, 23 Mart 1949 tarihli Son Posta gazetesinde şu cümlelerle duyuruldu:

Haliç'in iç kısmında yapılan taramada bulunan ve Nuri Paşa'ya ait olduğu anlaşılan ceset parçasının bu şekilde meydana çıkmış olması dolayısıyla ailesi efradı Paşa'ya bir cenaze töreni tertip etmek istemiş ve alâkalı makamlara başvurmuştur.


Ancak ummadıkları ve üzücü bir engelle karşı karşıya kaldılar. Cesedin bulunmasından bir gün sonra İstanbul Müftülüğü akıl almaz bir fetva verdi ve Nuri Paşa'nın ceset parçası için cenaze namazının kılınamayacağını bildirdi.

Karar bizzat İstanbul Müftülüğü tarafından yapılan fetva niteliğinde dini ve aynı zamanda resmi bir açıklamaydı.

Bu durum, ister istemez "mevcut Hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Killigil'in cenaze törenine tavır mı aldı?" sorusunu akla getirmektedir.

Zira dört gün sonra Türkiye, İsrail Devletini tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur.


Nuri Paşa'nın cenaze töreninden İstanbul Müftülüğünün fetvası yüzünden vazgeçildiğine dair haber, Son Posta gazetesinde şu cümlelerle duyuruldu:

Bulunmuş bir ceset parçası dolayısıyla cenaze merasimi yapılıp yapılamayacağı, bu meyanda cenaze namazı kılınıp kılınamayacağı keyfiyeti İstanbul Müftülüğünden sorulmuş, Müftülük sadece bir ceset parçası için cenaze namazı kılınamayacağını beyan etmiştir. Müftünün (Ömer Nasuhi Bilmen) bu dinî mütalaası üzerine cenaze töreni yapılmaktan vazgeçilmiştir.


Nuri Paşa'ya ait ceset parçası için kılınmak istenen cenaze namazının dinen caiz bulunmadığı haberi Yeni Sabah gazetesinde ise şöyle açıklandı:

Alâkalı idare makamları keyfiyeti Müftülüğe bildirerek bu vaziyette bir cenaze merasimi için cenaze namazı kılınması icap ettiğini, hâlbuki herhangi bir ceset parçası için cenaze namazının dinen caiz bulunmadığı bildirilmiştir.


Nuri Paşa, bir zamanlar İslâm Ordusu Kumandanı olarak şanlı zaferler kazanmış bir savaş kahramanıydı.

Savunmasız Türk halkını katleden Rus-Ermeni çeteleriyle, İngiliz ordularıyla mertçe savaşan, savaş meydanlarında düşmanlarını dize getiren muzaffer bir ordunun, Kafkas İslâm Ordusu'nun kumandanıydı ve ay yıldızlı sancağı Bakü'ye o dikmiş, Azerbaycan Türklerini esaretten kurtarmıştı.

Savunma endüstrisi alanında büyük mücadeleler verdi. Türk Savunma Sanayi'nin ilk özel sektör fabrikalarından birini kurmuştu. 


Devlet bütün bunları görmezden gelerek bir cenaze namazını çok görse de Müftülük her ne kadar engel olsa da Nuri Paşa'yı elbette sevenler vardı.

24 Mart 1949 günü gözden uzak ve sessizce, Nuri Paşa için yasal olmayan bir cenaze töreni düzenlendi.

Nuri Paşa'nın cenazesi önce küçük bir tabuta koyuldu. Cenaze ay yıldızlı Türk bayrağı ile sarıldı. Fabrika enkazı yakınında küçük bir alanda, Nuri Paşa'nın cenazesi masa üzerine yerleştirildi.

Paşa'nın yeğeni Faruk Kenç, Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet ve yaklaşık 35 kişi ile burada bir tören gerçekleşti. General Erkilet'in yaptığı kısa konuşma ardından İstiklâl Marşı okundu.

Nuri Paşa'ya saygı duruşunda bulunuldu. Kur'an okundu ve dua edildi. Törene katılan üniformalı birkaç subay saygı duruşuna asker selâmıyla iştirak etti.
 

Nuri Killigil’in Cenaze Töreni.jpg
Nuri Killigil’in cenaze töreni

 

İstanbul'u yerinden oynatan bu patlamanın üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen olayın ihmal sonucu mu yoksa bir sabotaj sonucu mu meydana geldiği açıklığa kavuşmamıştır.

Uğur Mumcu kitabında konuyla ilgili olarak, Killigil'in o günlerde Mısır Krallığı'na 50 bin tabanca yapmak üzere olduğunu ve patlama sırasında 600 el bombasının ve Suriye için hazırlanan 2 bin havan mermisinin sağlam olarak ele geçtiğinden bahsetmiştir. 

Patlamayla ilgili, her ne kadar TBMM kapalı oturumunda Başbakan Şemsettin Günaltay, milletvekillerini bilgilendirse de bu tutanaklar üzerindeki gizlilik kararı olduğu için kimse olayın iç yüzünü bilememiştir.

Sonuçta Türkiye'nin bu sahada en önemli özel sektörü olan, silah ve mühimmat fabrikası, sahibi olan Nuri Killigil ile birlikte yok olmuştur.

Ruhu şâd, mekânı cennet olsun…

 

 

  • Kaynaklar:
  • - Atilla Oral, Enver Paşa'nın Kardeşi Nuri Killigil, Demkar Yayınevi, İstanbul, 2016.
  • - Cemal Anadol, Siyonizmin Oyunları (Yahudi'nin Cihan Hâkimiyeti Ülküsü), Milli Kültür Yayınevi, İstanbul, 1978.
  • - Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Yayına Hazırlayan: Cemal Kutay, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1980.
  • - H. Caner Akkurt, Bitmeyen Şarkımız Nuri Demirağ, DH Yayınları, Ankara, 2018.
  • - Mihai Maxim, "Kili" , İslam Ansiklopedisi, Cilt 26, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002.    
  • - Nejdet Karaköse, Nuri Paşa (Killigil), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012.
  • - Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.  
  • - Samet Ağaoğlu, Siyasi Günlük, Demokrat Parti'nin Kuruluşu, (Yayına Hazırlayan: Cemil Koçak),  İletişim Yayınları, İstanbul, 1992.
  • - Samih Nafiz Tansu, İki Devrin Perde Arkası (Anlatan: Emekli Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı), Ararat Yayınevi, İstanbul, 1969. 
  • - Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa, Cilt I-II-III, İstanbul, 1970.    
  • - Uğur Mumcu, 40'ların Cadı Kazanı, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1993. 
  • - Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar Türkiye (1074-1990), Cilt II, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2005. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU