Dövizin aynadaki aksi gıda fiyatları: 11 yılda dolar yüzde 350, gıda fiyatları yüzde 250 yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre ocak ayında TÜFE yüzde 15'e dayandı. Gıda enflasyonu ise yüzde 18,11 oldu. Uzmanlara göre gıda enflasyonu ile TÜFE arasındaki farkı, döviz kurundaki oynaklık açıklıyor

Fotoğraf: Unsplash.com/@gokcinonur

Gıda sistemlerimiz çöküyor ve Kovid-19 salgını durumu daha da kötüleştiriyor. 49 milyon kişi daha pandemi nedeniyle aşırı yoksulluğa düşebilir. Gıda güvenliği olmayan insanların sayısı hızla artacak.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Haziran 2020


Dünya genelinde yaklaşık 2 milyar kişi şiddetli ya da orta seviyede gıda güvensizliği içinde yaşıyor. 690 milyon kişi kronik açlık çekiyor. Kovid-19 nedeniyle 132 milyon kişi daha açlıkla karşı karşıya. 

                              Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Raporu, Temmuz 2020


Şiddetli ve uzun süreli kuraklıklar, kıtlıklara ve dolayısıyla gıda güvenliğine yönelik ciddi tehditlere yol açabilir.  Kovid-19 salgınıyla uğraşılırken, birkaç ay içinde önlem alınmazsa, korkunç boyutta bir kıtlık salgınının eşiğindeyiz.

                              Dünya Gıda Programı (WFP) Direktörü David Beasley, Aralık 2020 


Gıdanın kıymeti yeni değildi. Sadece pandemi tokadıyla yeniden hatırlandı… 

Mikro seviyede insanların internetten yaptığı alışverişin çoğunu gıda ürünleri oluşturdu, sokağa çıkma yasakları başlayınca ilk akla gelen gıda stoklamak oldu, temiz gıda Instagram canlı yayınlarında daha fazla tartışılmaya başlandı. 

Makro seviyede ise pek çok ülke, vatandaşlarının gıda güvenliği için korumacı politikalara yöneldi. Dünyanın en büyük üç buğday üreticisinden biri Rusya, ihracata limit ya da yasaklar getirdi. Çin, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi ülkeler de buğday stoklarını artırma yoluna gitti. 

Türkiye'de ise gıda, pek çok ülkeye göre çeşitliliğini korusa da alışveriş sepetinin en pahalı parçası haline geldi. 

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 3 Şubat'ta açıkladığı verilere göre ocak ayında yıllık enflasyon, yüzde 14,97'ye kadar çıkarak son 17 ayın en yüksek seviyesini gördü. 

Ana harcama gruplarına göre yıllık fiyat değişim oranı ev eşyası ve ulaştırmadan sonra gıdada. 

Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,11 seviyesinde artan gıda ve alkolsüz içecek fiyatları için bu oran, Ocak 2020'de yüzde 9,04'tü. 2020'de gıda ve alkolsüz içecekler fiyatlarındaki en yüksek değişim (yüzde 21,08) kasım ayında kaydedildi. Söz konusu grup, tarihi rekorunu ise 2019'un nisan ayında kırmıştı (yüzde 31,86). 

Alkolsüz içecekler dahil edilmeden, sadece gıda fiyatları endeksindeki 10 yıllık tabloya baktığımızda ise şöyle bir grafik ortaya çıkıyor: 
 

Ekran Resmi 2021-02-03 20.20.11.png
2010-2021 yılları arası gıda fiyatı endeksindeki değişim/ Kaynak: TÜİK


Konuyu daha da somutlaştırmak adına Ocak 2021'de önceki aya göre fiyatı en fazla artan üç gıda ürününü ele alalım ve bunların 2010, 2015 ve 2021'deki fiyatlarını karşılaştıralım: 
 

Ocak 2021'de fiyatı en çok artan gıda ürünlerindeki değişim 
  Ocak 2010 (TL) Ocak 2015 (TL) Ocak 2021 (TL) 2010'dan bu yana değişim (Yüzde)
Mandalina 1,72 1,95 5,47 218
Salatalık 1,64 3,28 5,88 258
Çarliston biber 2,32 3,45 7,40 218


Gıda fiyatları neden artıyor?

Peki Reuters haber ajansına "Gıda alışverişi Türkler için ağır bir yüke dönüştü" başlığını attıran gıda enflasyondaki artışın sebepleri neler?

Bunlardan ilki gıda fiyatlarının, yalnızca Türkiye'de değil tüm dünyada artması. 

Pandemi nedeniyle ticaretin durma noktasına gelmesi, ithalat olmayınca ülkelerin iç pazarında arz sıkıntısının baş göstermesi, ülkelerin kendini korumaya almak için stok ya da ticaret kısıtlaması yoluna gitmesi küresel gıda enflasyonunu, son üç yılın en yüksek seviyesine çıkardı. 

7 Ocak'ta bir rapor yayımlayan Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), gıda fiyatları endeksinin aralık ayında, kasıma kıyasla, yüzde 2,2 arttığını ve 107,5 puan olduğunu, bunun da Temmuz 2012'den bu yana en yüksek aylık artış olduğunu kaydetti. 

Yedi aydır sürekli artan küresel gıda enflasyonu, hâlâ 2011'deki 131,9 puan seviyesinin altında.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da 28 Ocak'ta açıkladığı, yılın ilk enflasyon raporunda bu konuya değinmiş, "FAO uluslararası gıda fiyatlarındaki yüzde 10 oranındaki bir artış, yurt içi gıda enflasyonunu 1,2 puan yukarı çekmektedir" demişti. 

11 yılda mazot yüzde 123, gübre yüzde 260 arttı

Merkez Bankası'nın aynı raporda yer verdiği diğer bir ifade ise şuydu: Son bir yıllık dönemde gıda enflasyonundaki yükselişte Türk lirasındaki değer kaybı, önemli rol oynuyor. 

Reuters'ın analizinde ise hükümetin siyasi kararlarının, TL'nin değerinin 2020'de rekor derecede düşmesine ve gıda ithalatı maliyetinin 9 milyar dolar daha artırmasına yol açtığını belirtmişti. 

Tohumdan gübreye, mazottan elektriğe kadar pek çok tarımsal girdiyi dışarıdan ithal eden Türkiye için, TL'nin rekor seviyede değer kaybetmesi, bu girdilerin fiyatlarını da katladı. 

Örneğin çiftçinin belkemiği traktörüne koyduğu mazotun litre fiyatı, TÜİK verilerine göre, Ocak 2010'da 3,01 liraydı. Bu miktar, Ocak 2015'te 3 lira 65 kuruş oldu. Ocak 2021'de ise 6 lira 71 kuruş. Yani 2010-2021 arası yüzde 123 yükseldi. 

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın verilerine göre sadece 2002-2019 yılları arasındaki mazot fiyat değişimi yüzde 486. 

Bakanlık verilerinde en yaygın kullanılan 20-20 taban gübresinin 2002'deki fiyatının ton başına 279 lira, 2010'da 679 lira olduğu belirtiliyor. 2010'dan 2021 başına kadar bu miktar yüzde 260 arttı ve 2 bin 450 liraya kadar çıktı. 

Dövizdeki oynaklığın gıdaya yansıması

Dövizdeki dalgalanmanın gıda fiyatları üzerindeki etkisini gösteren bir başka örnek ise Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Caner Özdurak'ın hazırladığı Menemen Endeksi. 

Özdurak tarafından 2018'den bu yana tutulan, iki yumurta, 100 gram biber, 100 gram soğan ve 50 gram domates ile hazırlanacak bir menemenin aylık maliyetini hesaplayan endeks için soğanlı ya da soğansız menemen ayrımı da yapılıyor. 
 


Buna göre Ocak 2021 itibarıyla soğanlı menemen maliyetindeki artış bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 31 oldu. Soğansız menemenin maliyeti ise yüzde 36 arttı. 

Independent Türkçe'ye konuşan Özdurak'ın açıklamasına göre Menemen Endeksi'ndeki değişim ve dolar/TL döviz kurundaki oynaklık grafikleri üst üste konulduğunda ortaya çıkan paralellik hayli ilginç. 

Özdurak, "Yaz aylarında maliyetlerdeki düşüş ve Şubat 2019'daki tanzim satış etkisi hesaplama dışında bırakıldığında, sadece dört ana mutfak girdisinden (yumurta, kuru soğan, domates, çarliston biber) oluşan Menemen Endeksi oynaklığı ile döviz kuru oynaklığının birbirini bu kadar senkron şekilde takip etmesi düşündürücü" diyor. 
 


"Kurun hızlı yükseldiği dönemleri takiben, genel seviyede baktığımızda gıda fiyatları daha çok artıyor" diyen Dr. Caner Özdurak, "Bu noktada gıda fiyatlarındaki yüksek talep ve bu talebin fiyat esnekliğinin düşük olması sayesinde döviz kurundaki hareketlerin de direkt olarak fiyatlara yansıtılması önemli bir etken" açıklamasını yaptı. 

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara da 1 Şubat'ta yaptığı açıklamada bu konuya değinmiş, gıda enflasyonu ile TÜFE arasındaki farkın, döviz kuru ile açıklanabileceğini söylemişti.  

Merkez Bankası'nın eski başekonomisti Kara, "Yani kurun hızlı yükseldiği dönemleri takiben gıda fiyatları daha çok artıyor. Sonuç: Gıda fiyatlarının normalleşmesi sopayla değil kur ve fiyat istikrarı ile olur" ifadelerini kullanıştı. 
 


1 Şubat 2010'da 1 lira 57 kuruş seviyesinde olan Dolar/TL, 1 Şubat 2021'de 7,19 liraya çıktı

"Çayı da mı Merkez Bankası demlesin?"

Dr. Caner Özdurak ise enflasyon ile ilgili sorunların yalnızca Merkez Bankası tarafından çözülmesini beklemenin yetersiz olacağını söyledi: 

Merkez Bankası her ne kadar Türk lirası cinsinden ithalat fiyatları, petrol ve gıda fiyatlarına ilişkin varsayımlarda yapılan güncellemeler ile enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar sürdürülecek sıkı para politikası duruşunun devamını kararlı bir şekilde dile getirse de enflasyon ile ilgili yapısal sorunların sadece para politikası ile çözülmesini beklemek ve çözümü burada aramak yetersiz ve etkinsiz sonuçlar doğuracaktır. 

"Galatasaray'da bir dönem oynadığı oyunla takımı tek başına ayakta tutan "Çayı da mı Muslera getirsin?" dönemi vardı. Aynı yapısal bozukluk nedeniyle bugün ekonomide TCMB benzer durumda kalma riskiyle karşı karşıya, "Çayı da mı Merkez Bankası demlesin?"


Pandemi harcamaları değiştirdi, gıdanın TÜİK sepetindeki ağırlığı arttı

TÜİK'in enflasyon hesaplamasında kullandığı belli başlı bir sepet var. Gıdadan giyime, enerjiden otomotive kadar seçilmiş pek çok ürün bu sepet içine yerleştiriliyor ve fiyat değişimleri takip ediliyor. 

Her yıl sonunda yapılan güncelleme ile sepetteki ürün sayısında, dolayısıyla bazı harcama gruplarının sepete olan etkisinde (ağırlığı) değişikliğe gidiliyor. 

Ağırlığı artan mal ve hizmetler endeks sepetine dahil edilirken, ağırlığı azalan ürünler sepetten çıkartılıyor. Geçen yıl 418 olan madde sayısının 2021'de 415'e düşürülmesi gibi. 

Kovid-19 salgınının tüketim alışkanlıklarını önemli derecede etkilemesiyle bazı ürün gruplarına yapılan harcamalar da değişti. Bu da haliyle TÜİK'in enflasyon sepetindeki ağırlıklara da yansıdı. 
 


Örneğin, salgın sürecinde önemi artan sağlığın ağırlığı yüzde 2,80'den yüzde 3,25'e yükseltildi. Konut, haberleşme, ev eşyası gruplarının ağırlığı artarken, alkollü içecekler ve tütün, giyim ve ayakkabı, eğitim, lokanta ve oteller gibi grupların ağırlığı azaldı.

Gıda ve alkolsüz içeceklerin ağırlığı yüzde 22,77'den yüzde 25,94'e çıkarıldı. 

Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Caner Özdurak'a göre gıda ve alkolsüz içeceklerin ağırlığının artırılması beklenen bir durumdu. 

"Kurdaki yüksek artışın önce üretici fiyatlarına yansıdığını aylar öncesinden görmüş ve maliyet enflasyonu konusunda dikkat çekmeye çalışmıştık" diyen Özdurak, "24 aylık verilere göre Menemen Endeksi'ndeki oynaklık ve mevcut menemen maliyetlerinin 2020 başından beri hareketli ortalama üzerinde olması, zaten 2021'de ‘Gıda ve Alkolsüz İçecekler' kaleminin enflasyon sepetindeki ağırlığının arttırılması gerektiğine işaret ediyordu" değerlendirmesini yaptı. 

Bir çekincesine de değinen Özdurak, ağırlığın artırılmasının kötüye kullanılmaması gerektiğini söyledi: 
 

Yarın öbür gün bir şekilde marketleri ya da fiyatları baskılayarak düşük tutmaya, geçmişte olduğu gibi bu yükü üreticinin üzerine bindirmeye çalışırsanız, o zaman sizin daha rahat kontrol edebileceğiniz bir enflasyon oranı ile karşı karşıya kalırız. 

Ağırlığı yüzde 22,7 olan bir şeyle yüzde 26 olan bir şeyi baskılamanın, enflasyon endeksi üzerindeki etkisi farklı olacaktır.  Dolayısıyla ağırlığın artırılması doğru ama bu ağırlık, bir şeyleri kontrol etmek için suiistimal edilmemeli.


"İnsanlara nakit değil, enflasyonla erimeyecek bir yardım verilmeli"

Gıda enflasyonunun bu kadar yüksek olduğu bir dönemde insanlara nakit para yardımı yapılması yerine, e-devlet benzeri bir sistem üzerinden gıda ve temel ihtiyaç paketi verilmesini öneren Özdurak, şunları söyledi: 

İnsanlara 1000 lira verdiğinizi düşünelim. Vatandaş bununla borçlarını mı ödesin, temel gıdasını mı alsın?

Enflasyonla erimeyecek bir yardım paketi olması lazım. Bunun da perakende market zincileri kanalıyla olması lazım. 

Buna "Neden bakkallar üzerinden verilmesin bu yardım? Perakende zincirler yeterince para kazanıyor" tepkisi gelebilir. 

Ancak temel mantık şu: Ürünlerin ödemesini yapacak olan devlet. Yani, ölçek ekonomisini kullanıp da zincir mağaza ile pazarlık yapacak olan devlet. Dolayısıyla maliyetleri kimsenin aşağı çekemeyecek kadar çekme şansı var. 

İkincisi bu zincir marketlerin, ülkenin her yerine dağıtım kanalları var. PTT ve eczaneler üzerinden maske alırken bile ne kadar zorlandık, hatırlayın. 

İnsanların paketini alıp evine gitmek şeklinde basit bir modelden bahsediyorum. Devlet ve özel sektörün birlikte çalışacağı bir yapı. Bunu yapmak operatif olarak da stratejik olarak da daha kolay. 

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU