Tunus devriminden 10 yıl sonra hâlâ özgürlük ve değişim için savaşıyoruz

Dünya Arap Baharı'nın yıldönümünü kutlarken, Tunus tek başarı öyküsü olarak görülüyor. Ancak birçok Tunuslu o kadar emin değil

Tunus, Arap Baharı'nın ilk başladığı ülkeydi (Reuters)

10 yıl önce Muhammed Buazizi, sıradan insanları ihmal edilecek veya ezilecek özneler olarak gören yozlaşmış bir rejimin altında yaşamın umutsuzluğuna sürüklenerek Tunus'un yoksul bir kasabasında kendini ateşe verdi. Bu trajik eylemin ardından ülke çapında patlak veren protestolar, diktatörümüzü bir aydan kısa bir süre sonra kaçmaya sevk ederek demokrasiye yönelik çabalarımızı başlattı ve hafızalardaki en büyük insan gücü gösterisine ilham kaynağı oldu: Arap Baharı olarak anılan anlaşılması güç olaylar dizisi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Devrimin ilk günlerinde Habib Burgiva Caddesi’nde "Kelmti Horra" (Benim Sözüm Özgür) şarkısını söylerken yaşadığım güzel anılarım var. Aslında Arap Baharı marşı olmasını amaçlamadığım, ancak mesajı bugün hâlâ yankılanan bir şarkı. O zamanlar bölgedeki pek çok insanın ayağa kalkıp meydanları işgal edeceğini bilmiyordum. Ne yazık ki demokrasinin gerilemesiyle tanımlanan bir çağda protestocunun, kolu havada yumruğunu sıkan etkili bir güç olacağına dair hiçbir fikrim yoktu.

Dünya bu heyecan verici olayların yıldönümünü kutlarken, Tunus tek başarı öyküsü olarak görülüyor. Ancak birçok Tunuslu o kadar emin değil. Demokrasinin gelişmesi yavaş ve süreç de kafa karıştırıcı oldu. Bugün birçok Tunuslu, devrim öncesi günlerin öngörülebilirliğine dair ilgisizlikle özlem karışımı bir duygu besliyor.

Bu paradoks bugün Tunus'taki yaşamı tanımlıyor. Ülke bağımsız filmlerden alt kültür hip-hop'a ve daha özgür bir medyaya kadar kültürel ifade biçimlerinde daha önce hiç bu kadar açık olmamıştı. Yine de ekonomik ve hatta siyasi açıdan diktatörlük günlerinden bu yana genel olarak çok az şeyin değiştiği hissediliyor. Birçok kişi tüm bu çabaya değip değmediğini merak ediyor.

Pek çok alanda ilerleme durdu. Eğitim sistemimiz her yıl 100 binden fazla genci işsizliğe veya zayıf iş beklentilerine doğru sürüklüyor. Ekonomimiz iflasın eşiğinde. Gençler hükümeti eleştiren tweet’ler veya Facebook paylaşımları nedeniyle hâlâ hapse atılıyor. Yaklaşık her 5 kişiden biri işsiz. Dinci gericilik insanları etkisini sürdürüyor. Ve yolsuzluk devam ediyor. Sadece artık hırsızlığı kimin yaptığını bilmiyoruz.

Bugünün gençleri yeni bir devrimin tüm hastalıklarımızı çözeceğine artık inanmıyor. Çoğu pes etti. Avrupa'ya kaçarken denizde boğulan Tunuslu göçmenlerin hikayeleri burada yaygın olan umutsuzluğu simgeliyor.

Demokrasi zordur, ancak Zeynel Abidin bin Ali dönemine yönelik özlem yanlıştır. Büyüdüğüm Tunus insanların inançlarından dolayı işkence gördüğü veya infaz edildiği bir kanunsuzluk ülkesiydi. Düşlerin gerçekleşmediği bir yerdi. Adaletin olmadığı umutsuz bir ülke. Muhalefet siyasetçileri ve siyasi aktivistler hapse atıldı. Sanatçılar ve düşünürler zulüm gördü ya da benim gibi konuşmadan veya canlı performans sergileyemeden susturuldu.
 


Evet, istikrar vardı ve ekmek gibi temel ürünlerin fiyatı düşük tutuldu. Ama bir kişinin ruhunun bedeli nedir? Diktatörlük sahte bir güvenlik duygusuna yol açar ancak daha iyi bir yaşam için hayal gücünü de zayıflatır.

Tunus kırılgan bir demokrasi olmaya devam ediyor ancak açık bir toplum olma yolunda önemli adımlar attık. Kadın düşmanlığı ve ataerkil normlarla dolu bir bölgede kadınlar için en ilerici kanunlardan bazılarına sahibiz. Ve 2015’te Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen heyecanlı bir sivil toplum, geniş yelpazedeki siyasi partilerin ellerindeki gücü barışçıl bir şekilde paylaşmalarını sağlıyor.

Başkent Tunus’ta geçen yaz siyahi hayatların önemini vurgulayan protestoculardan oluşan kalabalıklar Habib Burgiva Caddesi’nde trafik sıkışıklığına neden oldu. Açıkça eşcinsel bir adam cumhubaşkanlığa aday oldu. Bu bölgede hayal dahi edilemeyecek bir şeydi. Ve iki yıl önce bir bakanlık görevine Yahudi bir politikacının atanması, Tunus’un çeşitlilik içeren zengin tarihini kucakladığını gösterdi.

Tüm bunlar dikkate değer olsa da, 10 yıl önce umduğumuzun gerisinde kalıyor. Sadece diktatörümüzü iktidardan uzaklaştırmak için değil ülkeyi zorbalıktan kurtarmak, daha onurlu bir hayat yaşamak ve hayatımızı etkileyen kararları şekillendirmek için de çaba gösterdik. Düşünemediğimiz şey otokrasimizin temellerinin ne kadar güçlü olduğuydu. Dolayısıyla özgürlüğümüzü, bizi sömürmek için bundan yararlanacak olanlara yani seçtiklerimize ne kadar çabuk devredeceğimizdi.

Pandeminin başlarında Tunus'taki çocukluk evimin çatı katından canlı performansları çevrimiçi olarak yayınladım. Bu konserler devrim sırasında ve sonrasında bizi canlandıran eşsiz ruhu canlandırma girişimi için tutulan gece nöbetleri gibi, kısmen de ellerimizden kayan ulusal amaç duygumuzu geri kazanmak için atılan çığlıklar gibiydi. Aynı devrimci tutku bu yaz ABD'de görüldü. Kahramanım olan Amerikalı folk şarkıcısı Joan Baez, “Eylem umutsuzluğun panzehiridir” dedi ve o zamandan beri bunun dünya çapındaki protestolarda örnek alındığını gördük.

10 yıl sonra ne safım ne de geçmişe bir özlemim var. Bildiğim şey demokrasinin hâlâ yüksek sesle şarkı söylemeye değer olduğu. Ve kavga bazen boş görünse de nihayetinde özgürlüğe giden tek bir yol var: İnsanların sesi ve kölelik zincirlerini kırma güçleri.

* Emel Meslusi, Tunuslu şarkıcı ve söz yazarıdır. Şarkıları 2010’da başlayan Tunus ve Mısır’daki ayaklanmaların marşları haline gelmiştir.

 

* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

washingtonpost.com/opinions

Independent Türkçe için Çeviren: Ahmet Delal Tüy

DAHA FAZLA HABER OKU