Kuruluşunun 40. yılında Devrim Muhafızları

Taha Kermani Independent Türkçe için yazdı

İran Devrim Muhafızları Ordusu / Fotoğraf: AA

İran İslam Devrimi 40 yılı geride bırakmış ve artık kendine özgü özelliklerle bilinmektedir. Bölge’de İran’la birlikte anılan isimlerin biri hiç şüphesiz Devrim Muhafızları Ordusudur. ABD’nin Tahran’a karşı uyguladığı ekonomik baskılar zincirinin ötesinde bu sefer Devrim Muhafızları’nın terör listesine alınması gündem oluşturmuş olsa da duyanları çok da şaşırtmamıştır. Devrim Muhafızları’nın sıradan bir askeri güç olmayıp özellikle dar ekonomik boğazda sıkışan İran için çok daha ötesinde olduğu hususu göz önünde bulundurursak, bu kararın ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Bu kararın teknik analizinden önce Devrim Muhafızları Ordusunu basitçe kuruluşundan itibaren ve 40 yılın sonunda geldiği noktaya bakıyoruz.

Kuruluş

Devrim Muhafızları’nın ilk çekirdeği devrimden önceye dayanmaktadır. Devrim Muhafızları’nın ilk kurucu kadrosunda yer alan Mohsen Sazegara anılarında yapının ilk fikrinin Ruhullah Humeyni’nin, Fransa’nın Neauphle-le-Château beldesinde sürgün hayatı yaşarken ve bilgisi dışında ortaya konulduğunu yazıyor.Sazegara ilk amaç olarak Devrimi, Şah rejimine karşı korumak amaçlı bir Halk Ordusu olarak planlandığını iddia etmektedir. İlk etapta yapının askeri kolu geliştirilip silahlı mücadeleye hazırlanırken, daha sonra Şah rejimi beklentilerinden çok daha çabuk ve kolay devrildiğine göre devrimci şahsiyetler ve kadroların koruma kolu olarak yeni rejimin yetkililerinin hemen bir adım gerisinde olmuştur. Rejim değişikliğinin kargaşası esnasında en az başka 3 grup daha aynı amaçla ortaya çıkınca ihtilaflar kaçınılmaz noktaya gelmiştir. 

İran İslam Cumhuriyeti’nin 1 Nisan 1979 rejim değişikliği için yapılan referandumun hemen ardından, konuyla ilgili Ruhullah Humeyni ile görüşülüp ve onun da yoğun beğenisini aldıktan sonra, 22 Nisan 1979’ta İran Devrim Muhafızları Ordusu (سپاه پاسداران انقلاب اسلامی) Devrim Rehberi Ruhullah Humeyni’nin onayı ve Devrim Şurası’nın bildirisiyle resmi olarak kuruldu.2 

Humeyni’nin talimatını alabilen grup daha sonra devrim esnasında silahlanan diğer grupları da tek çatı altına getirmeyi başardı. Her ne kadar Devrim Muhafızları hükümet bünyesi altına geçmekten hoşnut olmasalar da İslam Cumhuriyeti’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Ebu'l-Hasan Beni Sadr’e tüm askeri birliklerin başkomutanlığı yetkisi verildikten sonra Devrim Muhafızları’nın da atamaları bu kanaldan gerçekleşmeye başladı. Ancak bu kabullenme çok sürmedi ve 1980 yılının Temmuz ayı çok gergin olaylara şahitlik etti ve ilk kırılma noktası yaşandı. Devrim Muhafızları Yönetim Kurulu, Cumhurbaşkanı Beni Sadr’in atamasını kabul etmeyerek kararın Devrim rehberi tarafından onaylanıp verilmesini istedi ve böylelikle aynı kişinin ataması Ruhullah Humeyni tarafını gerçekleşmiş oldu ve Devrim Muhafızları’nın başkomutanını Humeyni atadı3. Artık hükümetin klasik ordusunun karşısında Humeyni’nin de yeni bir ordusu ve silahlı gücü vardı…

Düzenli ordu olma yolunda savaş yıllarının tecrübesi

Irak’la 8 yıl süren yıkıcı savaş, Devrim Muhafızları’nın ilk ciddi ve zorlu deneyimi oldu. On binlerce insanın canını alan savaş, sonraları Devrim Muhafızları’nın pratikte en değerli tecrübe birikimi olmuştu. Tecrübesiz genç devrimciler savaş taktiklerini sahada yaşayarak öğrenmişlerdi. Savaş yıllarında siyasi sürtüşmeler daha da büyüyüp savaş yönetiminde iki tarafın [Klasik ordu ve hükümet ile gönüllü ordudan oluşan devrim muhafızları] birbirini vatan hıyaneti ve beceriksizlikle suçladığı gergin zamanlar olarak tarihe geçti. Devrim Muhafızları kanadı savaşı “Kutsal Savunma” olarak adlandırıp kahramanlıklarından anlatırken, klasik ordunun başında olan Cumhurbaşkanı Sipahileri (Devrim Muhafızları’na verilen ad) tecrübesizlik ve yönetim hatalarıyla binlerce insanın hayatının kaybına yol açtıkları iddialarını dile getiriyordu. Nihayetinde yine de Devrim Rehberi’nin müdahalesiyle savaşın yönetiminde üstün el bu yapıya verilmiş oldu ve klasik orduya güvensizlik bir daha göze çarpmış oldu.

Sipahi devrimin ilk yıllarında özellikle Kürdistan ve Huzistan eyaletlerindeki ayrılıkçı etnik hareketleri bastırırken ciddi istihbarat yapılanma ve birikim oluşturmaya da başlamıştı. Artık gönüllü gençlerin toplandığı ve yetkilileri koruma vazifesinin çok daha ötesinde düzenli bir ordu ve istihbarat teşkilatına sahip mahrem ve hatta Humeyni’nin tek mahrem gördüğü yapıya dönüşmüştü. Devrimin ilk yıllarındaki çok sesliliğin yerini katı tek seslilik Devrim Muhafızları’nı halkın nezdinde hükümetin de önüne geçerek en güçlü yapı ve otorite konumuna getirmişti. Elde edilen başarıların sahibi gösterilirken başarısızlıklar rakiplerin hanesine yazılıp, toplum içinde alışık olmadıkları yeni orduya sempati toplamaya çalışılırdı.

“Devrim İhracı” halkta karşılık buldu mu?

İranlı devrimciler, 1979 İslam Devrimi’nin ilk gününden itibaren “Devrim İhracı” söylemini benimsediler. Her ne kadar yıllara yayılan Irak savaşı nedeniyle eyleme geçemezse de bu bakış açısı İran’ın savunma stratejisine derin damgasını vurmayı başardı. Yayılmacı politikalarıyla bölge ülkelerinde de popülaritesi artan isimlerin başında Kudüs Gücü Komutan Kasım Süleymani de ün kazanmış oldu. Tahran yönetimi, en üst düzey kanattan ifade ettiği gibi savunma sınırını ülke sınırlarının ötesinde ve potansiyel düşmanlarının hemen yanında görüp, ön cephesini de kendi topraklarının dışında kurmaya başladı. Bu mantıkla bakıldığında Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi ve Yemen’de Husilerin İran tarafından desteklendiği daha anlaşılır bir durum alıyor. İran nüfuz alanını Devrim Muhafızları’nın özellikle de Kudüs Gücüyle genişletirken ilginç bir şekilde birkaç istisna hariç (Haşimi Rafsancani) Reformcu ve Fars milliyetçi kanadın da yoğun desteğini alabildi. Ancak topluma bakılacak olursa ülke içindeki her başarısızlık dış politika ve özellikle Devrim Muhafızları’nın bölgedeki girişimlerinin hesabına yazılmış gibi görünüyor. Buna kanıt son yıllarda hayat pahalılıkları nedeniyle yapılan protestoların değişmez sloganı “Suriye’yi bırak, bize [kendi halkına] bak” örnek gösterilebilir. Zaman zaman Ruhani gibi ılımlı siyasetçiler de bu dalgadan yararlanıp kısmi hoşnutsuzluğunu göstererek bu fırsatta halka yakınlaşmayı denemiştir. 

Halkın devrimini halka karşı koruyor oldular

23 Mayıs 1997 Cumhurbaşkanı seçimlerinde, İran’ın siyasi seması Reformcu ve Rehber yanlısı olarak ikiye ayrıldığının en bariz göstergesi olarak anılır. 5. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ise reformcu vaatlerinde başarısızlığa uğradıkça bunu birileri tarafından engellendiği ve kabine baskı altında olduğunu söylerken halkın aklına gelen ilk isim Devrim rehberliğini devralan Ali Hamaneyi ve onun kolu sayılan Devrim Muhafızları canlanıyordu.

Reformlara susamış genç toplum, oyunu reformculardan yana kullansa da aslında Devrim Muhafızları’na hayır olarak okunmaya başlamıştı. 9 Temmuz 1999 öğrenci protestoları rejime karşı ilk ciddi ayaklanma sayılırdı ve sistem net bir şekilde bu harekatı devrime karşı olarak görüp, Devrim Muhafızları’nın sert müdahalesiyle karşılık bulmuştu. İşte bu tarihten sonra Devrim Muhafızları’nın gerektiği zaman ne kadar sert olabileceği halka kanıtlanmış oldu. 

29 Eylül 2007 tarihinde ise Devrim Muhafızları’nın eski komutanı [2007-2019] Muhammed Ali Caferi, açık bir şekilde yapının strateji değişikliğe gittiğini duyurdu. Caferi Devrim Muhafızları’nın asıl görevinin iç tehditlerle mücadele olduğunu açıklayıp, olası dış tehditlerde klasik orduya [Erteş/ارتش] yardım edeceğini ifade etmişti.4 Mahmud Ahmedinejad iş başına geldikten sonra ise artık Devrim Muhafızları komutanlarını siyasette daha da aktif bir şekilde ve Vali, Belediye Başkanı ve Bakanlık görevlerinde görebilirdik. 

Seçimlerde ise Devrim Muhafızları’nın rengi Ali Hamaneyi’nin rengi olarak toplum nezdinde kabul görülüyor hale gelmişti. 2009 yılının tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Ali Hamaneyi alenen reformistler ve sonuçlara itiraz edenlere karşı; Ahmedinejad’ın tarafını tutarak “Benim fikrim Cumhurbaşkanına daha çok yakındır” cümlesini kurmuştu.5 

Öte yandan Devrim Muhafızları artık rejimin Kontrol aracı olarak tanınıyordu ve bunun içinde “Besic” gibi halkın içinde kol olarak geliştirmişti. İran'da Kasım 1980'de Irak Savaşı sırasında Humeyni'nin seferberlik ilanıyla Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Besic, savaş durumunda 3 milyon kişiyi aşan bir güce ulaşarak kitleleri örgütlemeyi başarmıştı. Meşruiyeti, anayasanın 151'inci maddesine dayanan Besic, hemen hemen her yaştan ve meslekten toplumun tüm kesimlerinden üniversitelerden devlet dairelerine kadar ve esnafa kadar üyeye sahip güçlü bir yapıya çevrilmiştir. 

İlk yıllarda vatanı savunma amacıyla kurulan Besic, yıllar geçtikçe sistemin toplum üzerinde kurduğu otoritenin kontrol aracı haline geldi. Besic üyelerinin görevleri arasında rejime karşı isyanların bastırılması olmak üzere iç güvenliğin sağlanması yer alıyor. Doğrudan ülkenin liderine bağlı olmanın verdiği ayrıcalıkla askeri varlığının yanı sıra siyasi olarak da ülkede etkinliğini koruyan Devrim Muhafızları ve komutanları, yaptıkları açıklamalarla siyasete yön verebiliyor, hatta Cumhurbaşkanını dahi hedef alabiliyor.

Devrim Muhafızlarında üst düzey değişiklik beklentisi zaman zaman dillendiriliyordu ve nihayet 21 Nisan 2019’da, Ali Hamaneyi tarafından önemli atamalar gerçekleşti. Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Muhammed Ali Caferi görevden alınarak, Bakiyetullah al-Azam Kültür ve Sosyal İşler Karargahı Sorumlusu olarak atandı. Caferi'nin yerine ise DMO Genel Komutan Yardımcısı Hüseyin Selami getirildi.

Hamaney’in ofisinden yapılan yazılı açıklamada Caferi’nin "Kültürel alanlarda çalışma ve YUMUŞAK SAVAŞ alanında rol alma isteğine" üzerine Bakiyetullah al-Azam Kültür ve Sosyal İşler Karargahı başına getirildiği ifade edilmişti.

Yumuşak Savaş, İran yetkililerinin başta ABD olmak üzere batının ülke ve topluma  karşı kışkırtacak kültürel ve propaganda saldırılarına karşı verilen mücadeleye verilen addır.

Devrim Muhafızları’nın kontrolsüz ekonomik gücü

Devrim Muhafızları’nın ekonomik faaliyetler ve iş dünyasına ilk girişi İran-Irak savaşından sonra ve Haşimi Rafsancani iktidarında gerçekleşti. 8 yıllık savaşın ardından Haşimi Rafsancani Devrim Muhafızları’nın savaş yıllarında elinde birikmiş alet edevatı ekonomi kalkınmak amaçlı kullanmaya başladı. Devrim Muhafızları’nın ekonomi girişiminin yasal teminatı ise, İran’ın Anayasasının 147. Maddesine dayanır.6 Bu maddeye göre silahlı kuvvetler savaş olmayan zamanlarda imkanlarını eğitim, üretim ve ülkenin kalkınması için kullanabilirler. 

Ülkenin Savunma bütçesinden en büyük payı alan Devrim Muhafızları Ordusu, bütçeden ayrılan pay dışında ülke genelinde sahip olduğu enerji, ulaşım, altyapı ve telekomünikasyon sektörlerindeki şirketlerinden de önemli gelir elde ediyor. Tahran Borsasının da en değerli hisseleri DMO’ya bağlı şirketlere aittir. Bu şirketlerin başında Hatemul Enbiya Yapı Karargahı, Kudüs Gücü'ne bankacılık hizmetleri veren Ensar Bankası, Enerji şirketi Oryantal Oil Kiş, inşaat alanında faaliyet gösteren Kaim Yapı Karargahı gibi isimler geliyor. 

İran’da tam anlamıyla özel sektör yoktur denilebilir, bir başka tanımla hiçbir alanda Devrim Muhafızları’yla rekabet edebilecek özel sektör boy gösterememiştir. Anayasanın 44. Maddesine göre İran yönetimi hükümetin küçülmesini beklerken, özelleştirilen çoğu sektörlerin rakipsiz aktörü yine Devrim Muhafızları olmuştur. Bu kontrolsüz tekelleşmiş güç, geçmişten günümüze ciddi siyasi sürtüşmelere de yol açmıştır. 

Devrim Muhafızları’nın özellikle ekonomik anlamda en güçlü dönemi olarak bilinen Ahmedinejad döneminde de bu ihtilaflar en üst kanattan ortaya konulmuştur. Ahmedinejad kontrolsüz gümrük ve limanlarda yapılan yolsuzluklara itiraz ederek “kaçakçı kardeşleri” ibaresini kullanmıştı, hükümetle bu denli yasadışı işlerle kafa kafaya gelebilen tek yapı Devrim Muhafızları olduğuna göre ihtilafların derinliği bir daha dikkat çekmişti.7

Dönemin Cumhurbaşkanının bu konuşmalarının ardından mevcut aktif limanlarının yüzde 60’nın herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın hükümetin denetimi dışında bırakıldığı ifşa edilmişti.8 Görevde olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de defalarca bu durumdan memnuniyetsizliğini dile getirmiştir. Ruhani bir konuşmasında “Biz fabrikaları silahsız devletten alıp silahlı devlete teslim ettik, artık hiçbir özel sektör hem silahı, hem medyası hem siyasi gücü elinde tutan bu yapıyla rekabet etmek cüreti gösteremez” demişti.Buna karşılık Devrim Muhafızları da Ruhani hükümetinin ekonomik başarısızlıklarını DMO arkasında saklamaya çalışmakla suçluyorlar.

Her hâlükârda değişmeyen bir gerçek bu ki, İran’da bir ihtiyaç sonucu ekonomik meydana gelen/çağrılan Devrim Muhafızları Ordusunda artık bugün bu gücü başkasına verme niyeti yok. Diğer taraftan bizzat Ali Hamaney’e bağlı olduğu için de kimseye hesap verme gereği duymuyor demek yanlış olmayacaktır…


Yararlanılan kaynaklar: 

http://www.sazegara.net/persian/archives/2006/07/060723_154435.html
http://yon.ir/5F6QP
3 http://yon.ir/r5gxd 
4 http://fna.ir/
5 http://yon.ir/751sh
6 http://www.shora-rc.ir/Portal/home/?news/11831/236950/237617/%D8%A7%D8%B5%D9%84-147-%D9%82%D8%A7%D9%86%D9%88%D9%86-%D8%A7%D8%B3%D8%A7%D8%B3%D9%8A
7 https://www.youtube.com/watch?v=XxusPYQ50Is
8 http://aftabnews.ir/vdcaewn6y49neu1.k5k4.html
9 https://www.aparat.com/v/jKHnX
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU