Pandeminin havuz problemi: İşsizlik nasıl azalıyor gibi görünüyor? İşsizlik mi geniş işsizlik mi; istihdam mı eğreti olmayan istihdam mı?

Bugüne kadar her türlü ekonomik krizde kullanılmaya devam eden geleneksel işsizlik tanımı, pandemide bu ihtiyacı karşılayamaz hâle geldi. TOBB ETÜ SPM ise bu karmaşaya iki çözümle yaklaşıyor: Geniş işsizlik ve eğreti olmayan istihdam

Fotoğraf: Unsplash.com/@tetti_yana

100 yılda bir gelen bir kriz… 

Değil bir yıllık süreç, gelecek ay bile ne olacağı belirsiz.

"İşimi kaybedecek miyim? İş yerim kapandı, o ekmek o eve nasıl girecek? Alışveriş sepetimin yükte hafif, pahada giderek ağırlaşmasına ne kadar daha dayanabilirim?" soruları cevapsız. 

Ve neredeyse son beş yılı çift haneli işsizlik oranıyla kapatan Türkiye'de pandemiyle birlikte daha da güçlenen bir soru daha: Bize açıklanan işsizlik rakamları ne kadar gerçeği yansıtıyor? 

Pulitzer Ödüllü, The New York Times yazarı Thomas Friedman "İşinizi kaybettiğiniz zaman işsizlik oranı yüzde 5 değil, yüzde 100'dür" demişti "Dünya Düzdür: Yirmi Birinci Yüzyılın Kısa Tarihi" adlı kitabında. 
 
Elbette işsizliğin her hanede bıraktığı yansıması farklı. Ancak değişmeyen tek bir şey var: Hesaplama yöntemi. 

Akıldaki sorulara yanıt aramak, eksikleri anlamak ve hatta belki bir yol haritası çizmek için, işsizliğin TÜİK sözlüğünde ne demek olduğunu, nasıl hesaplandığını, bu hesabın pandemideki geçerliliğini ve alternatif hesaplamaları anlamak gerekiyor. 

Türkiye'de işsizlik nasıl hesaplanıyor?

Türkiye İstatistik Kurumu'nun son açıkladığı veriye göre eylülde işsiz sayısı 550 bin kişi azaldı ve 4 milyon 16 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise ağustostaki yüzde 13,1 seviyesinden yüzde 12,7'ye geriledi. Eylül 2019'da ise bu oran yüzde 13,8'di. 

İstihdam edilenlerin sayısı ise 2020'nin eylül ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre 733 bin kişi azalarak 27 milyon 707 bin kişi, istihdam oranı ise 2 puanlık azalış ile yüzde 44,1 oldu.

İşsiz, sanılanın aksine çalışmayan herkes için kullanılan bir tanımlama değil. ILO ve Eurostat uygulamaları ile uyumlu çalışan TÜİK, işsiz kişiyi tanımlarken dört şart koşuyor: 

- Referans verilen dönem içerisinde kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış kişilerden,

- İş aramak için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış,

- 15 gün içinde işbaşı yapabilecek durumda olan,

- Kurumsal olmayan çalışma çağındaki herkes, işsiz nüfusa dâhil. 

Yani biri, hangi sebeple olursa olsun çalışmıyor, isteyerek ya da istemeyerek "Çalışmayacağım" diyorsa işsiz sayılmıyor. Çalışmak istiyorsa da bu talebini iş arama kanallarını aktif biçimde kullanarak, resmen beyan etmiş olması gerekiyor. 

TÜİK, işgücüne dâhil olmayanların ne sebeplerle dâhil olmadıklarını, yeni neden "çalışmıyorum, çalışamıyorum ya da çalışmayacağım" dediklerini şu şekilde açıklıyor: 

- İş bulma ümidi olmayanlar

- Mevsimlik çalışanlar

- Ev işleriyle meşgul olanlar (Bunun İngilizce karşılığı "housewife" yani ev hanımı olarak açıklanıyor) 

- Eğitim-öğretim nedeniyle çalışamayanlar

- Emekliler

- Mevsimlik çalışma, ev hanımı olma, öğrencilik, irad sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişiler 
 

işsizlik
Fotoğraf: Unsplash.com/@sahinsezerdincer


Türkiye'de iş gücüne dahil olmayan kişilerin sayısı 31 milyon 110 bin. 

İş aramayıp çalışmaya hazır olduğunu açıklayanların sayısı ise 4 milyon 136 bin. Bu kişilerden 1 milyon 402 bini iş bulma ümidi kalmayanlar. 2014'ten tutulan bu veri, ilk kez Şubat 2020'de 1 milyonu aştı. "Diğer" grubunda yer alan, yani mevsimlik çalışmadan ev hanımı olmaya kadar yukarıda belirtilen gruptakilerin sayısı 2 milyon 734 bin. "Ev işleriyle meşgul" olanların sayısı 2014'ten bu yana 11 milyon seviyesinde seyrederken, veri tarihinde ilk kez 10 milyon 56 bine kadar geriledi. 

"Türkiye'de işsizlik düşük değil; Sorun, hesaplama yönteminin yetmemesinde"

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayan,  Türkiye gündeminde her zaman varolan, TÜİK'in gerçek rakamları açıklayıp açıklamadığı ile ilgili konuya şöyle açıklık getirdi: 
 

Türkiye'yi 2019'un yıllık işsizlik oranına göre Dünya Bankası sıralamasında liderler arasına koyan rakamlar da, Eurostat'ın duyurduğu aylık oranlara göre belirlenen Avrupa sıralamalarında, başta güreştiren rakamlar da TÜİK'ten gidiyor. 

Bunlar TÜİK'in Türkiye'deki kamuoyuna da önceden ilan edilmiş bir veri takvimine göre, düzenli olarak açıkladığı rakamlar. 

Yani Türkiye'deki durumun dünyanın diğer ülkelerine kıyasla ne kadar kötü olduğunu da biz TÜİK'in duyurduğu rakamlar sayesinde izliyoruz. 

"TÜİK rakamlarla oynuyor, işsizliği saklıyor, makyajlıyor" gibi iddialara inanmamız için pek sebep yok. İşsizliği ölçmek çok kolay bir iş değil. 

İşsizliği ölçmedeki sorunların her ülkede yaşandığını, bu sorunların pandemi de daha da gözle gelir hâle geldiğini söyleyen Sayan'a göre bu durumda TÜİK'in bir kabahati yok. Asıl sorun ise Türkiye'de son yıllarda genel anlamda gözlenen şeffaflık ve hesap verme eksikliği yüzünden oluşan güvensizlik ortamı. 


Bu nedenle bu kuşkuların duyulmasını doğal bulduğunu söyleyen Serdar Sayan pandemi döneminde ise Türkiye'nin işgücü piyasasının diğer ülkelerin çoğundan daha kötü etkilendiğini söyledi. 

Zira, 2019'u yüzde 13,7 gibi bir yıllık oranla kapatan Türkiye, 2020'ye son 15 yılın en yüksek işsizlik oranı ile girmiş oldu. Son küresel ekonomik krizin yaşandığı 2008'de bile işsizlik oranı, yüzde 11'di. 

Sayan, Dünya Bankası verilerine yaptığı referansla, Türkiye'nin 2019'da 163 ülke arasında en yüksek yıllık genel işsizlik oranına sahip 18'inci ülke olduğunu hatırlattı ve şöyle konuştu: 
 

Yüksek işsizlik, 2020 başında, yani salgının başlamasının hemen öncesine kadar da aynen devam etti. Ocak, şubat aylarından mevsimsel etkilerden arındırılmış aylık işsizlik oranı karşılaştırmasında da Türkiye, Avrupa'da başa güreşiyordu. 

Türkiye'de gerileyen işsizliğin kendisi değil, işsizlik oranı. İşsizlik müthiş arttı ama işsizlik oranı bunu yansıtamıyor. Bu da büyük ölçüde ölçüm sorunlarından kaynaklanıyor. 


Geleneksel işsizlik hesaplaması pandemide geçerliliğini neden yitirdi?

Prof. Dr. Serdar Sayan, geleneksel işsizlik oranlarının yetersiz hâle gelmesinin üç boyutuna işaret ediyor. 

Bunlardan ilki iş gücü ile ilgili. Zira, insanlar pandemide iş arayışını ciddi oranda bıraktı. 

İnsanların, bir yerden bir yere gitmenin getireceği sağlık riskleri ve herkesin işini kaybettiği ortamda "biz zaten iş bulamayız" algısının güçlenmesi nedeniyle ümidini kaybettiğini söyleyen Serdar Sayan "İşgücüne katılım oranında üç puanlık gerileme var. Çünkü pandemi, insanların işgücünden çıkmasına yol açtı. Zira kişi, iş aramayı bırakınca işsiz statüsünden çıkıyor" açıklamasını yaptı. 

İkinci boyut ise "üç aylık ortalama hesaplaması". Serdar Sayan, TÜİK'in işsizliği belirlemedeki anket dönemini, Independent Türkçe'ye şöyle anlattı: 
 

TÜİK, "Kim işsizdir, kim değildir?" anlamak için üçer aylık (onüçer haftalık) dönemlerde haftada 3-4 bin anket yaparak bütün ülkeyi tarıyor. 

Her üç ayda yapılan 40 bin civarında ankete cevap veren bireylerin işgücü piyasası statüsünü bu tanımlara göre değerlendirdikten sonra her ayın 10'unda, önceki 2-4 ay arasındaki üç aylık  dönemlere ait anketlerin ortalamalarından oluşan işsizlik verilerini kamuoyuyla paylaşıyor. 

Her ay paylaşılan veriler önceki 2-4 ay arasını kapsayan ve ortadaki ayın adıyla anılan dönemin verileri. 

Örneğin 10 Aralık 2020 günü duyurulan genel işsizlik oranı eylül dönemi verilerini kapsıyordu. Yani, Ağustos-Eylül-Ekim ayları boyunca her hafta yapılan işgücü anketlerinin sonuçlarını yansıtıyordu. Benzer biçimde 10 Kasım'da açıklanan ağustos dönemine ait oran da, Temmuz-Ağustos-Eylül ayları ortalamasıydı. 

Dolayısıyla birbirini izleyen her aylık duyurudaki rakamlara baz teşkil eden üç aylık dönemin iki ayı ortak. Ağustos döneminden eylül dönemine geçerken tek değişen temmuz ayı anket sonuçlarının ortalamaya etkisinin kaybolması ve bunların yerini ekim sonuçlarının alması. Bir başka deyişle her ay açıklanan ortalamalar 40 bin anketin üçte biri değiştirilerek bulunuyor. 

Pandemi gibi istisnai durum olmasa çok sorun değil bu yöntem. Fakat burada şöyle sıkıntılara neden oldu: Konaklama ve yeme-içme tesislerinin ilk kapanma ilanı martın üçüncü haftasındaydı. Mart dönemi işsizliği, şubat-mart-nisan aylarındaki anket çalışmasını kapsıyordu. Mart ayının bir haftası kapatma kararından etkilendi; Nisan tümüyle kapalıydı. Nisandaki yoğun işsizliği biz göremiyoruz çünkü mart ayının çoğunda gözlenmeyen salgın etkilerinin de ortalamaya dahil olması yüzünden nisandaki yoğun işsizlik bir anlamda "sulandırılmış" oluyor. 

Nisanda, Türkiye tarihinde olmadığı kadar büyük bir işsizlik patlamasının olduğunu biliyoruz. Ama hesaplama yöntemi mart, nisan ve mayıs ayını kapsadığı için daha düşük mart işsizliği, nisan-mayıs ortalamasını da aşağıya çekti. 


TÜİK'in bu hesaplamasının uluslararası normlara uygun olduğunu söyleyen Sayan, Danimarka, Estonya, İngiltere, İskoçya, Macaristan, Portekiz gibi birçok ülkede de bu üç aylık ortalama yönteminin kullanıldığını vurguladı. 

Üçüncü boyut ise istihdamla bağlantılı. 

Nisan ayında işten çıkarmalar yasaklanınca ücretsiz izne çıkarma zorunluluğu hasıl oldu. İş yeri kapandığı için çalışamaz, para kazanamaz hale gelen birçok insan, fiilen işsiz kaldıkları halde kağıt üzerinde ücretsiz izne ayrılmış gözüktükleri için istihdamdan çıkmadılar. 

Sayan'a göre işsiz sayısındaki artış, TÜİK'in kullandığı hesaplama yöntemi nedeniyle gözükmezken, istihdamdaki kayıplar da işten çıkarmaların yasaklanmasıyla gözlenemez hâle geldi. 
 

İŞSİZLİK 1 UNSPLASH
Fotoğraf: Unsplash.com/@bizzle_555

 

Asıl bakılması gereken iki önemli işsizlik oranı

TOBB ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (SPM) Direktörlüğünü de yapan Prof. Dr. Serdar Sayan'a göre işsizlik hesaplamasında kullanılan bu yöntem, büyüme, daralma, kriz gibi olağan süreçlerde yaşanan istihdam kayıplarını  izlerken önemli bir sakınca yaratmıyor. 

Ancak koronavirüs salgını gibi daha önce karşılaşılanlara benzemeyen bir durumda, ani istihdam kayıplarını yakalamak için bu yöntem kullanışlı değil. 

Sayan'a göre uluslararası toplum, pandemiye uygun yeni bir işsizlik oranı tanımı konusunda henüz uzlaşmaya varamadığı için TÜİK de pandemi öncesi tanımları kullanarak hesaplamaya devam ediyor. 

SPM gibi kuruluşların "geniş tanımlı işsizlik" gibi yeni göstergeleri kullanmaya başladığını vurgulayan Ekonomi Profesörü, TÜİK'in kendi başına bunu yapmasının zor olduğunu ve Eurostat ile birlikte hareket etmek gibi bir zorunluluğunun olduğunu söyledi. 
 

Serdar Sayan
Prof. Dr. Serdar Sayan/ Fotoğraf: www.serdarsayan.net


2011'den bu yana Türkiye'nin karşılaştığı çeşitli ekonomik ve toplumsal sorunlara uygun çözüm ve politika önerileri geliştirmek için çalışan SPM'nin pandemi döneminde özellikle üzerinde durduğu iki kavramdan biri "geniş tanımlı işsizlik", diğeri "eğreti olmayan istihdam". Her iki kavramda da hesaplama yapılırken yine TÜİK'in açıkladığı veriler kullanılıyor. 

"İşsizliğin gerçek seyrini izleyebilmek için zorunlu hale geldi" diyen SPM'ye göre geniş tanımlı işsizlik, pandemide iş bulma ümidini kaybettiği için ve/veya pandeminin iş aramayı zor ve riskli hale getirmesi dolayısıyla iş aramayı bırakan ancak çalışmaya hazır ve istekli olanların sayısının ciddi biçimde artması nedeniyle Temmuz 2020'den itibaren SPM bültenlerinde hesaplanmaya başladı. 

SPM, geniş tanımlı işsiz sayısını hesaplarken, mevcut işsiz sayısına, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar (iş bulma ümidi kaybolanlar ve "diğer" kategorisi) ile mevsimlik çalışanları ekliyor. 

İşsiz ve istihdamdakilerin toplamı anlamına gelen "iş gücüne", iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve mevsimlik çalışanlar eklenince de geniş iş gücü sayısına ulaşılıyor. 

Bu durumda geniş işsizlik oranı, geniş tanımlı işsiz sayısının, geniş işgücüne oranıyla bulunuyor. 

Bu bilgiler ışığında Eylül 2020 verilerine göre:
 

İş gücü 31 milyon 724 bin
İstihdam 27 milyon 707 bin
İşsiz 4 milyon 16 bin
İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar + mevsimlik işçiler: 4 milyon 213 bin
Geniş işsiz sayısı: 8 milyon 229 bin
Geniş iş gücü: 35 milyon 937 bin
Resmi işsizlik oranı: Yüzde 12,7
Geniş işsizlik oranı: Yüzde 22,9


Resmi işsizlik oranının yüzde 13,7 olduğu Aralık 2019'da geniş işsizlik oranı yüzde 20,2'ydi. Resmi işsizlik oranı bir ay sonra yüzde 13,8'e yükseldi. Yılın ilk ayının geniş işsizliği ise bu artıştan daha fazla yükseldi ve yüzde 20,8 oldu. 

Geniş tanımlı işsizliğin kamuoyunda da bilinirliği olduğunu söyleyen Sedar Sayan, Serdar Sayan, "Ciddi sayıda insanın işe ihtiyacı var. ‘Seni şu işte çalıştıracağım, gelir misin?' dediğinizde çalışmaya hazırlar. Fakat fiilen iş arayamıyorlar. Aslında bu insanlar, işsiz. Ancak ILO'nun Eurostat'ın ve TÜİK'in tanımı bu kişilerin bu kadar büyük bir sayıya ulaşmasını öngörmediği için "işsiz" sayılmak için, son dört haftada iş arıyor olmak koşulu getirilmiş" dedi. 

TÜİK'in açıkladığı istihdam oranın yarısına denk gelen veri: Eğreti İstihdam Oranı 

SPM ayrıca, mevcut literatürde sınırlı bir kullanıma sahip "eğreti istihdam" kavramından mülhem yeni bir gösterge tanımlayarak, Eylül 2020 itibarıyla bu kavrama dayalı hesaplamalarını da yayınlamaya başladı.

SPM, "eğreti olmayan istihdam" kavramını, tarım dışı işlerde, sosyal güvenlik kapsamında ve tam zamanlı çalışan kişilere atfen kullanıyor. Eğreti olmayan istihdam oranı da (EOİO) "eğreti olmayan istihdamdaki" kişilerin, kurumsal olmayan çalışma çağındaki (15 yaş üstü) nüfusa oranlayarak hesaplıyor.
 

grafik
Kaynak/Grafik: SPM

 

Yaygın bir yanlış bilgi: "Kurumsal olmayan nüfus" kavramındaki "kurumsalın" anlamı ne? 

Şimdi burada "kurumsal olmayan" kavramı, biraz anlaşılması güç olabilir. 

Öncelikle, "çalışma çağındaki nüfus" denildiğinde 15 yaş üstü nüfus anlaşılmalı. İstihdam oranı denildiğinde ise, istihdamdaki insanların sayısının, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfusa oranı. 

Kurumsal olmayan nüfus ise ilk akla gelen "kurumsallıkla" bağlantılı değil. 

Dünya Çalışma Örgütü'nün de kullandığı tanım gereği kurumsal olmayan nüfus, üniversite ve yetiştirme yurtlarında, huzurevlerinde, hastanelerde uzun süreli tedavilerde, cezaevlerinde, askeri kışlalarda ikamet edenler dışında kalan nüfusu açıklıyor. 

Yani, "kurumsal olmayan" tanımındaki kurum, bir kurumda bulunan değil. Kurum, cezaevi, kışla, öğrenci yurdu olabilir. 

Serdar Sayan, evde yaşayan insanlara odaklanabilmek için diğerlerinin çıkartıldığını söylüyor. 

"Eğreti olmayan istihdam " literatürde olmayan bir olgu değil ancak Türkiye'deki durumu daha yakından izleyebilmek için bunun çalışma çağındaki kurumsal olmayan nüfusa oranını kullanıma sokan kurum SPM. 

Zira Serdar Sayan'ın da açıkladığı biçimde, pandemide işsizlik ve istihdamın yukarıda bahsedilen üç boyut nedeniyle gerçek durumu göstermekten uzaklaşmasıyla, başka bir göstergeye ihtiyaç oldu. 

Sayan'ın anlatımına göre eğreti olmayan istihdamda tarımda çalışanlar, kayıt dışı çalışanlar, yarı zamanlı çalışanlar dışarıda tutuluyor. Tam zamanlı, kayıtlı ve tarım dışı işlerde çalışanlara bakılıyor. 
 

İŞSİZLİK 2 UNSPLASH
Fotoğraf: Unsplash.com/@tetti_yana


"Bu belki mükemmel bir gösterge değil ama pandemi ortamında istihdam piyasasını izlemek için iyi bir gösterge" diyen Sayan, pandemiden çok daha kötü etkilenen kayıt dışılığın, inşaattan sonra en fazla konaklama, yeme-içme ve taşımacılık sektörlerinde görüldüğünü söyledi. 

Sayan, tarım sektörünün çıkartılmasını ise şu şekilde açıkladı: 
 

Bütün kamuoyunun aslında bakması gereken tarım dışı işsizlik oranı. Çünkü TÜİK anketörü, kırsal kesime gittiğinde kapısını çaldığı tarım işçisine "çalışıyor musun?" diye soruyor. "Çalışıyorum" diyor. Dolayısıyla işsiz kategorisine girmiyor. Ancak ne iş yapıyorsun? diye sorulduğunda senede iki hafta ailenin bahçesinde zeytin ya da fındık topluyor. Onun dışında bir şey yapmıyor. Kendisini işsiz görmediği için iş de aramıyor. Geçimini bir şekilde sağlıyor ancak sürekli üretimde bulunmuyor. O nedenle izlenmesi gereken tarım dışı işsizlik oranı. Ve bu oran, her zaman genel işsizlik oranından en az üç puan daha yüksektir. 


Eğreti olmayan istihdamdan o nedenle tarımı çıkartıyoruz. Kentsel istihdama bakıyoruz. Kentsel işsizler içerisinde de kayıtdışıları ve yarı zamanlıları çıkartıyoruz. 

Hâl böyle olunca ciddi farklılıklar da oluşuyor. 

Örneğin işsizlik oranının yüzde 12,7, tarım dışı işsizlik oranının yüzde 14,9 olduğu eylül ayında istihdam oranı yüzde 44,1'di. 

SPM'nin açıkladığı eğreti olmayan istihdam oranı ise yüzde 26,6 seviyesinde gerçekleşti. Yani yüzde 44,1'lik geleneksel istihdam oranının oldukça altında kalıyor.

Serdar Sayan'ın açıklamasına göre ağustosa kadar açılarak devam eden bu fark, eylülde bir miktar dursa da pandeminin ne kadar yıkıcı bir etki yaptığının göstergesiydi.
 

Unsplash İstanbul sis karantina
Fotoğraf: Unsplash.com/@maxniceman


Dünya Çalışma Örgütü: İşsizi ve iş gücünde aktif olmayanı ayırt etmek zorlaşıyor

"Normal" şartlar altında, işsiz bir insanı, "işi olmayan ancak iş aramaya devam eden"; iş gücünde aktif olmayan bir insanı ise "işi olmayan ve iş aramayı bırakmış kişi" olarak tanımlayan Dünya Çalışma Örgütü bile bu kavramların pandemi sürecinde iç içe girdiğini söylüyor. 

Kovid dönemi gözlemlerini belli tarihlerde yayımlayan ILO, raporlarında yer verdiği açıklamada, Kovid-19 krizinin "işsiz" ve "işgücünde aktif olmayan" kişileri ayırt etmenin zorlaştığını belirtiyor ve bunun nedenini "pandemi önlemleri kapsamında uygulanan kısıtlamalar, insanların iş arama kabiliyetlerini de sınırlıyor" şeklinde açıklıyor. Hatta bir adım daha ileri giderek önemli bir uyarıda bulunuyor: 

Mesai kayıpları arttıkça, işsizlik ve iş hayatındaki pasiflik artıyor. İşgücünde aktif olamama durumu, işsizlikten daha hızlı artmakta. 

Yalnızca işsizlik rakamlarına odaklanmak yanıltıcı olabilir. İşgücündeki aktif olamamanın yükselmesi, önemli sonuçlar doğurabilir. Önceki krizlerden edinilen tecrübe gösteriyor ki, pasif durumda kalan kişileri yeniden aktif hâle getirmek, işsiz kalanları yeniden işe almaktan daha zor. Bu nedenle yüksek pasiflik oranı, istihdam piyasasındaki toparlanmayı zorlaştırıyor. 


Üç Türkiye nüfusu kadar insan işini kaybedebilir

Çalışma saatlerinin kısaltılması, istihdam edilmek ancak "çalışmamak", işsizlik ve iş hayatında aktifliğin düşmesi kavramlarının tamamını "mesai kaybı" olarak gören ILO'ya göre mesai saatleri kayboldukça, işgücü gelirleri de geriliyor. 

Dünya Çalışma Örgütü'nün verilerine göre 2020'nin üçüncü çeyreğinde 345 milyon adet tam zamanlı işe denk gelen bir mesai kaybı var. Bu sayının dördüncü çeyrekte 245 milyona gerileme ihtimali bulunsa da hâlâ alarm veren seviyede. Ya da diğer bir anlatımla "yaklaşık üç Türkiye nüfusu kadar insanın işini kaybetmesi" olarak açıklanabilir. 

ILO'ya göre, hükümetler tarafından hiçbir istihdam desteğinin olmadığı bir senaryoda küresel işgücü geliri kaybı yüzde 10,7. Bu rakam, Türkiye'nin de içinde olduğu yüksek orta gelirli ülkeler için yüzde 11,4, yüksek gelirli ülkeler için yüzde 9. 

Yüzde 10,7'lik oran aynı zamanda, 2019'un ilk dokuz ayının gayrisafi hasılasının yüzde 5,5'ine yani 3,5 trilyon dolara denk geliyor. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU