Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı'nda konuşan YİK Başkanı Ömer Aras, en önemli ekonomik sorunun yüksek enflasyon olduğunu belirterek, "Fiyat istikrarı, ekonomimizin en önemli sorunu. Bunu mutlaka çözmeliyiz. Yüksek enflasyon sadece fiyatların yükselmesi değildir. Toplumun her hücresine yayılan bir bozulma ve istikrarsızlık hâlidir. Ekonomik rasyonaliteyi ve gelir dağılımını bozar, güveni aşındırır, sosyal yapıyı zedeler. Enflasyonla, özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız. Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz. Yükselen reel faiz, ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir. Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir" dedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
TÜSİAD YİK toplantısında konuşan Başkan Ömer Aras, yaptığı konuşmada, iki önemli konuya vurgu yapacağını belirterek, bunlardan ilkinin ekonomik görünüm, ikincisinin ise dünyadaki jeopolitik gelişmeler ve yarattığı fırsatlar olduğunu söyledi. Aras'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Ekonomi ve jeopolitik, birbiriyle geçmiş konulardır. Dünyadaki ekonomik gelişmelere baktığımızda Türkiye’nin ekonomik dalgalanma yaşamadığı takdirde görece daha az etkileneceğini ve olumlu yönde ayrışabileceğini öngörebiliriz. Gümrük tarife savaşları etkisi, düşük seyreden petrol ve doğal gaz fiyatları, yenilenebilir enerji kaynaklarının artan kullanımları ve makul emtia fiyatları, olumlu ayrışmamızın ana faktörleri olarak sıralanabilir. Ancak en önemli ekonomik sorunumuzun yüksek enflasyon olduğunu unutmamalıyız.
''Savaşan Ukrayna’da enflasyon yüzde 15, Rusya’da yüzde 10 civarında''
Enflasyonda, 2024 sonunda yedinci sıradayız. Mayıs ayı 2025 yılı itibarıyla enflasyon TÜİK verilerine göre, yüzde 35,4. Savaşan Ukrayna’da enflasyon yüzde 15, Rusya’da yüzde 10 civarında. Fiyat istikrarı ekonomimizin en önemli sorunu. Bunu mutlaka çözmeliyiz. Yüksek enflasyon sadece fiyatların yükselmesi değildir. Toplumun her hücresine yayılan bir bozulma ve istikrarsızlık hâlidir. Ekonomik rasyonaliteyi ve gelir dağılımını bozar, güveni aşındırır, sosyal yapıyı zedeler.
Enflasyonu toplumun hiçbir kesimi savunamaz. Bu nedenle enflasyonla, özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız. Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz. 2023 yılının ortasından beri enflasyonda yumuşak inişi tercih eden, zamana yayılmış, para politikası ağırlıklı bir ekonomik program uyguluyoruz. Reel faizle bunu kontrol eden, makro ihtiyati tedbir denilen, ağırlıklı olarak kredi büyümelerini kontrol altında tutarak talebi frenleyen bu yaklaşım; enflasyonda bir düşüş trendi yakaladı.
''Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir''
Ayrıca 2023 Mayıs ayında -60 milyar dolara kadar düşmüş olan swap hariç net döviz rezervleri artarak 2025 yılı Mart ayında artarak +65 milyar dolara yükseldi. Son dönemde yaşanan dövizdeki dalgalanmaya Merkez Bankası döviz satarak karşılık verdi. Ayrıca faizi yükselterek döviz rezervlerindeki ciddi erimeyi durdurdu. Hatta artışa geçirdi. Yükselen reel faiz, ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir. Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir. Bu sürecin uzamasının sanayici açısından önemli bir yük oluşturduğu açıktır. Bununla birlikte buradan tek çıkış yolunun kalıcı, düşük enflasyon olduğunun altını çizmek istiyorum.
Bugün birçok ülke belirsizlik karşısında stratejik otonomi arayışına yöneliyor. Ancak bu kavram çoğu zaman içe kapanma, savunma refleksi ya da küresel düzenden kopuş gibi yanlış yönelimlere evrilebiliyor. Oysa biz hem ekonomik hem de jeopolitik kapasitesi yüksek bir ülke olarak stratejik aklımızı etkili kullanmak suretiyle Gümrük Birliği’ni güncelleyerek, yatırımcılara öngörülebilirlik sağlayarak, ihracata dayalı verimli ekonomik büyüme ve zenginleşme imkânı yaratacak ortamı sağlayabiliriz. Bölgesel ve küresel iş birlikleri ile değer zincirlerinde ve ticaret koridorlarında daha etkin bir rol oynayabiliriz. Bu kapasitenin gerçeğe dönüştürülmesi bizim elimizde. Bu mümkündür ve gereklidir. Bu ancak tüm paydaşların katkısıyla yapılabilir.
"ABD’nin uygulayacağını duyurduğu gümrük vergileri, son 80 yılın en yüksek düzeyinde"
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, uluslararası iş dünyasındaki temsil gücü ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri doğrultusunda çalıştıklarını kaydederek, şu ifadeleri kullandı:
AB ortaklarıyla iş birliğini sürdürüyor ve hem ulusal hem de Avrupa düzeyinde politika önerileri geliştiriyoruz. İş dünyamızın önceliklerini ülkemizin Avrupa entegrasyonu perspektifinde gündeme taşıyoruz. Ülkemizin küresel entegrasyonunun ve rekabetçiliğinin artışına katkı sağlamak amacıyla Asya Pasifik, Körfez Bölgesi, Orta Asya ve ABD’deki yeni teknolojiler, girişimcilik ağları odağında kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz. Genel kurul toplantımızdan beri hem ülkemizde hem de küresel sistemde bir dizi önemli gelişme yaşandı.
Bugün küresel sistemin radikal bir biçimde değiştiğine tanık oluyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana küresel sistemin tasarımında en etkili aktör olan ABD’de yaşanan gelişmeler tüm küresel sistemi etkiliyor. Bildiğimiz dünya kökten değişiyor. ABD’nin uygulayacağını duyurduğu gümrük vergileri, son 80 yılın en yüksek düzeyine işaret ediyor. Gümrük vergilerindeki artış sonrasında nasıl bir küresel ticaret düzeninin ortaya çıkacağı uzun yıllar içerisinde netleşecek.
Ticaret ilişkilerindeki bu yeniden yapılanma belli bir süredir konuşmakta olduğum değişim dinamiklerinin üzerine ekleniyor. Uzun bir süredir yeşil ekonominin, yeni teknolojilerin, yapay zekâ devriminin ve demografik dönüşümün ekonomik yapı üzerindeki kuvvetli etkilerini gözlemliyorduk. Bu etkilerin üzerine şimdi jeopolitik kaymalar, popülizmin güçlenmesi, uluslar sisteminin işleyişinde değerlerin yerini pazarlıkçı bir ilişki biçiminin almaya başlaması, Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Ticaret Örgütü gibi olağanüstü kurumların etkinliğinde zayıflama, uluslararası güvenlikte artan riskler ekleniyor.
"Büyümeyi, bir süredir büyümeyi sanayi üretimi dışındaki faaliyetler sürüklüyor"
AB’nin yeni yapılanma sürecine dikkatle bakmamız gerekiyor. Türkiye’de 2025 yılının ilk çeyreğinde açıklanmış olan büyüme verilerine baktığımız zaman, ekonomideki yavaşlamanın teyit edildiğini görüyoruz. Gayrisafi yurt içi hasıladaki yıllık bazda yüzde 2’lik büyümeye karşılık, imalat sanayi yüzde 2,4 küçüldü. Sanayideki performans zayıflığı sadece bu son çeyreğin meselesi değil. Büyümeyi, bir süredir büyümeyi sanayi üretimi dışındaki faaliyetler sürüklüyor. 2022’den bu yana gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 4,5 büyürken, sanayi yüzde 1,1; tarım ise yüzde 1 büyüdü. Hiç şüphesiz Türkiye gibi büyük bir ekonomi için sanayisiz bir büyüme modeli elbette düşünülemez.
Ekonomi sadece para politikasından ibaret değil. Para politikaları ile elde edilebilecek kazanım gerekli, fakat yeterli değil. Ekonomimizi daha rekabetçi kılacak yapısal dönüşümleri de hayata geçirmeliyiz. Enflasyonla mücadele devam ederken, reel sektörün sıkıntılarını aşma ve hane halkı refahını güçlendirme yollarını da bulmak önemli.
ANKA