Yol ayrımındaki ABD

ABD’nin durduğu yol ayrımında, birbirinden tamamen farklı iki yönelim önümüzdeki dönem için çatışıyor ve kurallarını belirlemeye çalışıyor

Fotoğraf: AFP

Japon kökenli ABD’li düşünür Francis Fukuyama, 2006 yılında "Yol ayrımındaki ABD" başlıklı makalesini yayınladığında, Neo-Conlar sonrası dönemden bahsediyordu. O zaman önemli olan, ABD’nin iç meseleleri değil dış meselelerdi. Özellikle de Bush (oğul) döneminin dış dünyaya karşı tutumunda sadece kaba kuvvete dayanmasını göz önüne alarak Fukuyama, söz konusu makalesinde Bill Clinton dönemi Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın şu sözünü hatırlatmıştı, "Amerikalılar dünyaya liderlik etmeyi hak ediyor çünkü diğer insanların gördüğünden daha uzağı görebiliyorlar."

Daha sonra birçokları bunun doğru olmadığını, aksi takdirde dünyanın tamamının kendisini yönetmesi için dümenini Washington’a teslim etmeyi kabul edeceğini söylediler.

Nitekim 3 Kasım’dan bugüne yaşanan hadiseler, ABD’nin görüşünün ne kadar kısa ve dar olduğunu gösterdi. Öyle ki Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki iç bölünmeyi aşamıyor. Bu bağlamda, ABD yüzyılı düşüncesinin de geçersiz olduğu ortaya çıkıyor. Bilhassa, Washington’un aşırı emperyal genişlemenin maliyetleri nedeniyle geri çekilmesinden sonra Rusya ve Çin’in siyasi ve ekonomik nüfuz karelerinden çoğunu doldurdukları göz önüne alındığında. Bu, çoğu insani yapının (devletler ve imparatorluklar) batmadan önce başına gelen bir şeydir.

Bu noktada şu soru ısrarla kendisine yanıt arıyor: Bugünlerde ABD’nin yol ayrımında durduğu tehlikeli dönemeçler için ne denilebilir?

Görünen o ki, birden fazla dönemeç var ve artık belirsiz hale gelen kimlikle ilgili sorunsal da bunların başında geliyor. Jackson’cı ABD sanki Trump’çı ABD ile yüzleşip onunla mücadele ediyor gibi görünüyor. Birinci taraf kimlikleri derinleştirmeye çalışırken diğeri ulusal kimliği geri getirmeye çalıştı. Bu, daha sonra başlı başına ele alınması ve yazılması gereken bir konu, dolayısıyla burada sadece krizin göründüğü gibi bir başkanlık yarışından ibaret olmayıp yapısal olduğuna işaret etmekle yetinelim.

ABD’nin durduğu yol ayrımında, birbirinden tamamen farklı iki yönelim önümüzdeki dönem için çatışıyor ve kurallarını belirlemeye çalışıyor. Birincisinin temellerini doksanlı yılların sonunda üstten bakan emperyalist bir ideolojinin etkisiyle Neo-Conlar atmışlardı. Bu ideoloji, Sovyetler Birliği’nin çökmesinden ve dağılmasından sonra dünyanın yazgısını tek başına yönetme arzusunun yani ABD yüzyılı olarak bilinen düşüncenin ürünü olabilir. Buna göre, 21. yüzyıl tam anlamıyla ve tartışmasız bir ABD yüzyılıdır. Bahsi geçen düşünce, 2010 yılında Asya’ya yönelme, diğer bir deyişle Rusya ve Çin’in dünyanın yönetim kuruluna katılmalarının önünü geçme stratejisi yoluyla netlik kazandı. İkinci yönelime gelince, destekçileri izolasyon ve içe çekilme sloganını benimsediler. Trump bu yönelimi; "Önce ABD" ve "Yeniden büyük ABD" sloganları, Washington’ın dünyanın jandarması ve polisi olarak kalmak zorunda olmadığı, koruma isteyenin bedelini ödemesi gerektiği düşünceleriyle somutlaştırdı. Aynı şekilde bu yönelimin, ABD’nin özellikle NATO ittifakının Avrupalı tarafı ile ilişkilerinde cisim bulduğunu gördük.

Geleneksel Amerikan ikilemi bu sefer ABD’nin içindeki tehlikeli kavşaklarda ortaya çıkıyor gibi görünüyor. Amerikalılar artık bölünmeleri konusunda ne yapacaklarını bilmez bir halde olabilirler. Seçilen Başkan Biden (Cumhuriyetçi olsa da) eski bir ABD başkanının "ABD, insanlığın son umududur" sözüne atıfta bulunarak yeniden dünyaya liderlik eden bir ABD umut ediyor. Buna karşılık içeride, ABD siyasi kurumunun dış meselelerle meşgul olmasının devletin ekonomik durumunun kötüleşmesine yol açtığına, gelecek nesillere mayıs ayında 27 trilyon dolara ulaşan bir dış borç miras bıraktığına inanan derin bir yönelim olduğunu görüyoruz.

Nitekim ABD Merkez Bankalar Sistemi (FED) Başkanı Jerome Powell, geçen hafta yaptığı açıklamada, özellikle koronavirüs salgınının olduğu gibi korkunç ve tehlikeli bir şekilde devam etmesi veya Trump döneminden Biden dönemine geçiş sırasında bir tür kaosun ABD sokaklarına hâkim olması halinde ekonomik durumla ilgili endişelerini ifade etti. Trump geleneksel bir geçiş ve iktidar devir teslimini kolaylaştıracak bir adım atmayı reddetmeye devam ediyor. Bu da ülkedeki siyasi ve güvenlik durumunu karmaşıklaştırıyor ve ciddi şekilde ABD finans piyasalarını etkiliyor.

ABD’nin dönüm noktalarında, korkunç boyutlarda silahlı. Bugün ABD’yi etnik kökene, yarın da dini ve mezhepsel temellere göre yeniden bölmeye hazır korku verici siyasi gerekçeler öne süren sağcı milis güçlerin ürkütücü varlığı da görülüyor. Bu kişiler, özellikle beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan olmayan diğerlerini tehdit edip gözdağı veriyorlar. Bu durum, beyazların 10 yıldan az bir süre içinde farklı etnik gruplar arasında azınlık hale gelme korkusuyla anlaşılabilir.

Bu dönemecin karşı tarafında, derin solcu eğilimlere sahip grupları buluyoruz. Bunlardan bazıları, 7 Kasım gününü ABD için tarihi bir gün ilan edecek kadar abartıya kaçtılar. Çin ve Rusya tarafından desteklenen ve desteklenmeye devam eden sol sosyalist hücreler, belki de geçmişte ABD’nin Sovyetler Birliği’ne yaptıklarının intikamı olarak, kapitalizme ve neoliberalizme karşı bir tür darbe yapacak hale gelmek için çok çalıştılar. Bu hücreler, Amerikan sağının tüm ideolojik ve lojistik düşmanlarını destekliyorlar.

ABD belki de bugün yeni tip "Kovid-19" virüsünden daha korkunç bir şeyden, iç bölünme ve dağılma virüsünden muzdarip. Politika, adil rekabet mekanizması veya ek ahlaki eylem yoluyla değil, nefret düşünceleri ve öfke duyguları yoluyla yapılıyor ki, bu ikisi birbirinden kötüdür.

ABD’nin kendisini uzakta görünen ve yükselen öfkeden kurtaracak anahtarları var mı?

Şüphesiz, ABD’nin daha kaybetmediği pek çok anahtarı var. Bunların başında da oldukça profesyonel bir hiyerarşiye tabi, düzenli, siyasallaşmamış bir ordu, iyi gelişmiş bir sivil toplum, basın ve medya özgürlüğü, siyasi bilinç ve bilimsel araştırma merkezleri geliyor. ABD’nin şu anda kendisini bu yol ayrımında ayağına takılan taşlardan kurtarmak için sadece rasyonelliğe ihtiyacı var.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat
 

DAHA FAZLA HABER OKU