Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya'yı zorlayan sorular

Merkez Bankası’nın enflasyon raporunu açıklamasının ardından soru-cevap kısmında gündeme getirilen TCMB rezervleri ile ilgili soru rakamsal olarak cevap bulmadı. Rezervlerin yanı sıra beş başlık daha gündemdeydi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yılın ikinci enflasyon raporunu açıklamasının ardından açıklamayı yapan Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, ekonomistler ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Basına açık gerçekleşen ve katılımcıların akredite olarak hazır bulunduğu toplantıda öne çıkan başlıklar Merkez Bankası’nın rezervleri, Para Politikası Kurulu’nun toplantı metninde yapılan değişiklik, TCMB’nin ve piyasanın kullandığı faiz oranlarının farklılaşması ve Merkez Bankası’nın iletişiminin eksik olup olmadığıydı. 

Merkez Bankası Başkanı’na ilk soru, piyasalarda da uzun süredir tartışma konusu olan, hesaplamalarda brüt rezervlerin mi yoksa net rezervlerin mi dikkate alınması gerektiği yönündeydi. 

Rezervler konusunda kapsamlı bilgi ihtiyacının farkındayız” diyen Çetinkaya, TCMB’nin verilerin şeffaflığı konusunda dünyadaki en iyi uygulamalara örnek olacak bir noktada durduğuna vurgu yaparak kendilerinin brüt rezervleri baz aldıklarını ve bunun uluslararası çapta yaygın bir uygulama olduğunu söyledi. 

Çetinkaya, “Çünkü net rezerv konusunda uluslararası anlamda mutabık kalınmış bir tanımlama yok. Net rezerv elbette analizlerde kullanılıyor. Ancak zaman içerisinde kullanılan araçların şekillenmesi, çeşitlendirilmesiyle birlikte bu kalemin aslında rutin bir kalem olduğunu ve analizlerde çok kullanılmadığını biliyoruz” ifadelerini kullandı. 

“Dalgalı kur rejimindeyiz. Kur hareketleri, aslında şokları emici ve dengeleyici bir özellik sağlıyor” diyen Merkez Bankası Başkanı şöyle devam etti:

“Brüt rezervlerin kullanılmasında temel bazı belirleyiciler var. Hele bizim ülkemiz gibi dolarizasyonun yüksek olduğu, piyasayı desteklemek için çok sayıda döviz likiditesi aracını piyasaların kullanımına sunduğumuz ülkelerde hesaplamanın uluslararası rezerv varlıkları ve brüt rezervler üzerinden yapılması en uygun olan yöntem.  Bankalarımız, Merkez Bankası nezdinde bazı yabancı para cinsinden varlıkları tutuyorlar. Olası bir ödeme döneminde, bu ödeme bizim rezervlerimizi azaltır. Bir dış kaynağın geri ödemesiyle de dış finansman ihtiyacı azalır. 

Rezervlere bakarken sadece resmi rezervlere değil, ülkemizde olduğu gibi bankacılık sektörünün finansal kesimi rezervlerinin, şirketlerin yabancı para varlıklarının da hesaba katıldığı bazı metrikler de var.”

Murat Çetinkaya, son dönemdeki tartışmaların yanlış bir algı oluşturmasını istemediğini belirterek, “Rezerv yeterliliğinde son aylarda hiçbir parametrede bozulma söz konusu değil. Rezervlere bakarken trende ve orta vadeye bakmak daha sağlıklı olacaktır” dedi. 
Rezervlerdeki oynaklığın istisnai olmadığını, döneme özgü ve sıra dışı olmadığının altını çizen Başkan Çetinkaya, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın rezervlerindeki dalgalanmalarda en belirleyici unsurlardan birini “bankalara sunulan çeşitli likidite araçlarının piyasa gelişmelerine bağlı olarak bankalar tarafından farklı yoğunluklarda kullanılıyor olması” şeklinde açıkladı. 

Bankaların bu araçlara neden farklı miktarda talep gösterdiğini de şu gerekçelerle ifade etti:

“Piyasadaki likidite gelişmeleri, bankaların likidite pozisyonları ve beklentileri, piyasa faiz gelişmeleri, on-shore ve off-shore faiz farklılıkları, riske dair beklentiler ve maliyet unsurları.” 

Çetinkaya rezerv seviyelerinde etkili olan Merkez Bankası araçlarını da şöyle sıraladı: 

“Türk Lirası karşılığı döviz depo işlemlerimiz, teminat karşılığı döviz depo işlemlerimiz, rezerv opsiyon mekanizması, bu mekanizma ve zorunlu karşılıklarla ilgili dönem dönem aldığımız kararlar, likiditeyi sağlama ya da daraltma yönünde aldığımız kararlar ve döviz karşılığı TL swap işlemlerimiz.” 

Swap fırtınası rezervlere yaradı mı yaramadı mı?

Çetinkaya’nın bahsettiği swap işlemleri de soruların odağındaki diğer bir konuydu. 

31 Mart seçimlerine 10 gün kala, 22 Mart Cuma günü, döviz piyasası son aylarda hiç görülmedik bir hareketlenme yaşanmış, yabancı bankaların Türk Lirası elde etmek için kullandığı swap işlemlerinin faizi yüzde 1300’e kadar fırlamış, sonra hızla normal seviyelere dönmüştü. 

O dönem analistlerin en çok konuştuğu konu Merkez Bankası rezervlerinin 28 Şubat-21 Mart arasındaki görünümüydü. Çünkü verilere göre 3 haftada Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 7,2 milyar dolar azalmış, bunun 5,9 milyar dolarlık kısmı döviz satışı ile gerçekleşmişti. 

Murat Çetinkaya, swap işlemlerinin rezervlere katkı getirip getirmediği sorusuna şu yanıtı verdi: 

“Zaman zaman bazı araçlar daha çok öne çıkabiliyor. Geçen mart ayı da böyle bir dönemdi. Biz bu araçları kullanırken rezerve olan etkisini biliyoruz ancak bu araçları, rezerve etkisini dikkate alarak dizayn etmiyoruz. Ya da bu araçların kullanımında rezerve etkiyi hesaba katarak bir düzenleme ya da değişiklik yapmıyoruz.”

Swap işlemlerinin kullanım imkanının artırılmasını “Piyasada yaşanan sıkışıklık, on-shore ve off-shore faizleri arasındaki büyük fark ve piyasadaki anomali karşısında istikrarı sağlamak için attığımız bir adımdı” diyerek açıklayan Çetinkaya, “Birkaç gün içerisinde piyasalarda normalleşme yaşandı” diye konuştu. 

'Para nerede?' meselesi

Swap işlemleri ve rezervler konusunda diğer bir soru da daha önce bu konuyu haberleştiren Bloomberg International Türkiye Büro Şefi Onur Ant’tan geldi: 

“Biz bildiğimiz girişleri ve çıkışları hesap ettiğimizde ve yeni kullanılmaya başlanan swap imkanını değerlendirmeye aldığımızda birinci çeyrek itibariyle hesabını bulamadığımız bir para miktarı var. Buna 17 milyar dolar diyen de oldu, 20 diyen de, 21 milyar dolar diyen de oldu. Burada muallakta kalan meseleyle ilgili bir açıklamanız var mı?”

Ant’ın sorusunu Merkez Bankası’nın bir sessizlik içerisinde olmadığını vurgulayarak cevaplamaya başlayan Çetinkaya şunları söyledi: 

“Olabilecek en net ve yüksek frekansta açıklamalara devam ediyoruz. Ama bir rehberlik ihtiyacı olduğunu gördüğümüz için ilave bilgilendirmeleri yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Sizin de bahsettiğiniz gibi farklı uçlara dağılan, farklı rakamlar, hesaplamalar ve yorumlar var. Bunlara olabildiğince cevap vermeye çalıştım. Bu çerçevede, tekrar söylüyorum, rezervlerle ilgili trende bakılması çok daha sağlıklı bir analiz verir.” 

Onur Ant, 18 Nisan tarihli haberinde Merkez Bankası’nın mart ayında döviz swap ihaleleri yoluyla bankalara lira verip piyasadaki fazla dövizi almaya başladığını hatırlatmış ve bunun “döviz rezervlerinin arttığı izlenimi” yarattığını savunmuştu.

Swap uygulamasının devreye girmesinden 12 Nisan’a kadar geçen üç haftada net rezervlerin 20 milyar lira, yaklaşık 3,5 milyar dolar yükseldiğinin belirtildiği haberde TCMB'nin söz konusu dönemde borç aldığı paranın ise 13 milyar doların biraz altında olduğu hatırlatıldı. Eklenen 3,5 milyar dolar da hesaba katılınca 9 milyar doların kaynağı belirsiz.

Financial Times (FT) da Türkiye'nin net rezervlerinin Merkez Bankası'nın açıkladığının aksine 28 milyar dolar seviyesinde olmayacağını iddia etmişti. Rezervlerin 25 Mart'tan bu yana alışılmadık bir hızla arttığını, kısa vadeli dış borçlanma ve swap işlemleriyle desteklendiğini söyleyen FT, bu iki desteğin dışarıda bırakılmasıyla net rezervlerin 16 milyar doların altında olduğunu kaleme almıştı. 

Murat Çetinkaya, söz konusu 9 milyar doların nerede olduğu hakkında bir açıklama yapmayarak Ant’ın sorusunu yanıtsız bırakırken, Banka’nın yayınladığı detaylı raporda da bununla ilgili bir açıklama yok. 

Konuyla ilgili Ekonomist Uğur Gürses’in bir belirsizlik olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi:

“Nisan ayındaki Genel Kurul sonrası yayınlanan bağımsız denetim raporunda swap işlemlerinin nasıl muhasebeleştirileceği yazıyor. Swap işlemlerine baktığımızda piyasanın sorduğu rezerv belirsizliği meselesi buradan kaynaklanıyor. Mart sonu itibariyle 9,5 milyar dolara yakın swap yaptığınız ve bunun normalde rezervleri artırması gerekirken bu kadar artırmadığı, mart sonunda yayınlanan aylık rezerv raporunda da 9,5 milyar dolarlık açık pozisyonu görüyoruz bilançonuzda. Merkez bankaları şeffaflıkla bağlantılı olarak “hesap verebilir” de oluyorlar. Bugünkü açıklamalarınızdan “Biz bir şey yapıyoruz ama bunu açıklamak zorunda değiliz” gibi bir tavır görüyorum. Bu kadar net bir muhasabeleştirme varken Merkez Bankası’nda bir netleştirme yok.”

Murat Çetinkaya, Gürses’in sorusunu şöyle yanıtladı: 

“Biz ihtiyaca göre farklı araçları devreye alabiliyoruz. Burada yapmaya çalıştığımız şey piyasanın etkin bir biçimde çalışmasını sağlamak, piyasa derinliğinin oluşması, bankaların farklı seçenekleri kullanabilecek konumda olmaları. Verilerin yayınlanma sıklığı, zamanı ve içeriği ile ilgili toplam resmi görebilmek konusunda bazı eksiklikler olabiliyor. Daha net ve daha fazla bir bilgilendirme ihtiyacı varsa bunu kesinlikle karşılarız. Elbette ‘hesap verilebilirlik’ de bunu gerektirir ve biz bunu zaten yapıyoruz.”

İlave sıkılaştırma olacak mı olmayacak mı?

Merkez Bankası’nın 25 Nisan toplantısında politika faizinde değişikliğe gitmeyerek oranları yüzde 24‘te sabit tutmasının ardından açıklama metninde yaptığı değişiklik de toplantının gündemindeydi. 

TCMB, 6 Mart’ta yayınladığı Para Politikası Kurulu açıklama metnindeki “İhtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” ibaresini 25 Nisan’daki metinden çıkarmış, bu da piyasada “Merkez Bankası 12 Haziran toplantısında faiz indirimine gidebilir” algısı yaratmıştı. 

Murat Çetinkaya’ya bu değişiklik de soruldu ancak Enflasyon Raporu Toplantısı’nda dikkat çeken bir olay da TCMB Başkanı’nın bu açıklamayla çelişen bir ifade kullanmasıydı: 

“Biz eylül ayında ciddi bir sıkılaştırma yaptık. Duruşumuzu net bir biçimde ortaya koyduk. Bu duruşla devam ediyoruz. Metindeki değişiklikle bunu yapısal bir noktaya taşıdık. ‘İlave sıkılaştırma’ yapabiliriz. Gerektiği zaman bir ‘sıkılaştırma döngüsü bile olabilir’ anlamına gelecek tahmin patikasından sapmaya müsaade etmeyeceğiz.”

“Sıkılaştırma” ifadesinin metinden çıkarıldıktan sonra Çetinkaya’nın yine “sıkılaştırma olabilir” demesinin nasıl yorumlanması gerektiği sorusu üzerine Çetinkaya şu yanıtı verdi: 

“Biz ‘ilave sıkılaştırma’ ifadesini çıkartarak şunu söylüyoruz: Enflasyonun hedeflerden uzaklaştığı dönemlerde bizim projeksiyonlarımız ve tahmin patikamız bir anlamda “ara hedef” haline gelir. Biz burada daha dönemsel bir ifadeyi çıkartıp daha yapısal bir duruşu vurguluyoruz. 
Karar metnini bütüncül olarak okuduğunuzda şunu da net olarak fark edeceksiniz: Riskleri ve özellikle yukarı yönlü risklere yönelik vurgumuz devam ediyor. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanıncaya kadar sıkı duruşun korunacağını ifade ediyoruz. Sonrasında yapısal bir ifade olarak bunu kullanıyoruz.” 

Piyasanın faizi Merkez Bankası'ndan neden farklı ve Ankara'dan gelen bir emir var mı?

Ekonomistler, analistler ve gazetecilerden oluşan katılımcıların aklındaki diğer bir soru ise piyasadaki faiz oranları ile Merkez Bankası’nın belirlediği yüzde 24 oranındaki politika faizinin uyumsuzluğuydu.

İş Portföy Yönetimi başekonomistlerinden Nilüfer Sezgin’in “Yılın ilk çeyreğinde piyasa faizleri Merkez Bankası’nın belirlediği politika faizinin oldukça aşağısına geldi. Şimdi tekrar piyasa faizi sizin faizinize doğru yaklaşıyor. Bu tip kopmalar ve yaklaşmalar, para politikasının aktarım mekanizması açısın ne anlam ifade ediyor?” şeklindeki sorusunu Uğur Gürses şöyle gündeme getirdi:

“Ankara’dan bankalara mevduat faiz oranlarının ne olacağı söylenirken, sizin politika faiziniz yüzde 24 iken yakın zamana kadar piyasaların faizi yüzde 20,5 seviyesiydi. Bunun aktarım mekanizmasını çalıştırmayacağını bilmiyor muydunuz?”

Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın yanıtı ise şu şekildeydi:

“Geçtiğimiz dönemde likiditenin piyasada homojen dağılmamasının ağırlıklı etkisiyle ve beklentilerin farklılaşmasıyla birlikte piyasa faizlerinde olağandan farklı olarak Merkez Bankası politika faizinden bir uzaklaşma gördük. Bu bizim için elbette önemli. Bu farklılaşmanın giderek azaldığını görüyoruz. 

Tekrar piyasa faizleri, Merkez Bankası politika faizinin etrafında dalgalanmaya başladı. Kredi ve mevduat faizlerinde de bir normalleşme görüyoruz. Kopukluk devam etseydi Merkez Bankası nedenlerini analiz eder ve gereken tepkiyi verirdi. Çünkü parasal duruşun etkin bir aktarımla piyasada sonuçlarının görülmesi Merkez Bankası’nın temel hedefidir. Merkez Bankacılığı finansal aktarım üzerinden çalışır. Para politikası kararlarının etkinliği bunu gerektirir.”

Ekonomist Uğur Gürses’in sosyal medyada da geniş yer alan diğer iki sorusu ise şöyleydi: 

“‘Biz dalgalı kur rejimindeyiz’ dediniz. Dalgalı kur rejimlerinde merkez bankaları ya da kamu bankları döviz satarak döviz kurlarını belli bir bantta tutmaya çalışırlar mı? Enflasyon tahminlerinizi değiştirmediniz. Ankara’dan fiyat baskısı yapıldığı biliniyor bu olmamış gibi bir enflasyon tahmini yapmak doğru mu?”

Bu sorulara Merkez Bankası’nın bir kur hedefi olmadığını ancak enflasyon ve fiyat istikrarı çerçevesinde kur gelişmelerinin etkisinin dikkate alındığını vurgulayan Çetinkaya şöyle konuştu: 

“Para politikasının tepki fonksiyonu nedir? Ne kadar çok ve yoğun kura tepki veriyoruz? Bu kavramlarla ilgili tartışmaların olduğunun farkındayım. Buradaki zorluğumuz şu, biz veriye dayalı olarak enflasyona tepki veriyoruz. Oluşturduğumuz para politikası da bunun üzerinedir. 

Dezenflasyon ve fiyat istikrarında istediğimiz noktalara gelememiş olmanın, hele bugünlerde hedeflerden epey uzaklaşmış olmanın, yapısal bir mesele olarak dolarizasyonun yüksek olmasının, dış finansman ihtiyacının etkisiyle diğer ülkelere göre yüksek bir döviz kuru geçişkenliğinin olması gibi unsurlar da para politikası kurulu kararı verilirken dikkate alınmalı. 

Fiyatlarla ilgili biz tahminlerimizi yaparken net bir biçimde piyasa gelişmelerini, riskleri dikkate alarak bizi hedefe taşıyacak para politikası duruşunu belirleriz. Bunun dışındaki diğer unsurlar tali şeylerdir. Biz, piyasadaki fiyatlama davranışlarına bakarız.”

Son olarak söz alan Bloomberg HT Ekonomi Koordinatörü Gökhan Şen, Merkez Bankası’nın piyasayla iletişiminin güçlendirilmesi gerektiğini şu örnekle açıklayarak sorusunu yöneltti: 

“21-22 Mart’ta bir şey yaşandı ve çok sert bir efektif talep oldu. 5,40’a düşen Dolar/TL çok sert zıpladı. Ardından da siz geçici bir faiz artışına gittiniz. Oysa ki o günkü endişe rezervlere ilişkindi. Acaba iletişim politikasında bir problem olabilir mi? Çünkü rezervlere ilişkin bu açıklamalar o gün olsa belki faiz artışına gerek kalmazdı. O iki günde ne yaşandı?

Genel olarak iletişim stratejinizde bir değişikliğe gitmeyi düşünüyor musunuz? Zaten medyada çok az görünüyorsunuz. Sadece ajans üzerinden bazı yanıtlar görüyoruz. Dolayısıyla halk sizi tam tanıyamıyor ve sorularına cevap bulamıyor.  Merkez bankalarının en önemli para politikası “iletişim” olduğuna göre neden siz bundan bağımsız kalasınız?"

Merkez Bankası Başkanı, attıkları adımları olabildiğince detaylı şekilde paylaşmaya çalıştıklarının altını çizerek paylaştıkları bilgilerin nasıl okunduğunu takip ettiklerini ifade etti. 

“İhtiyaç olduğunda toplantı formatını bile yeniden gözden geçiririz” diye konuşan Çetinkaya “Enflasyon raporu toplantıları temel iletişim araçlarımızdan birisi. Olabildiğince tüm gelişmelerle ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye gayret ediyoruz” dedi ve ekledi: 

“Bahsettiğiniz dönem gibi dönemlerde tetikleyici ne olursa olsun aslında kritik noktanın, oynaklığı oluşturan bazı şartların hazırlandığı ve bu şartların olabildiğince hızlı biçimde kontrol altına alınarak öncelikle istikrarın sağlandığı bir ortamın iletişim için de daha sağlıklı bir ortam sağlayacağını düşünüyoruz. Biz, bir kargaşa ve gürültü ortamında değil öncelikle sakinleşmeyi sağlayarak, akabinde iletişim yapmayı çok daha verimli buluyoruz.”

DAHA FAZLA HABER OKU