Suriyelilerin maruz kaldığı haksızlık

Suriyelilerin söylem ve eylem olarak aksine ihtiyaç duydukları bir zamanda, zulmü, haksızlığı, acımasızlığı ve şiddeti pekiştirmek dışında bir işe yaramayan bu savaşların ne anlamı var?

Fotoğraf: AFP

Suriye'yi gözlemleyenler, dünyada hiçbir halkın son 20 yıl boyunca Suriye halkı kadar zulme, haksızlığa ve acılara maruz kalmadığı noktasında neredeyse hem fikirdir.

Gözlemciler bu fikirlerinde, yazılı, görsel, hem sesli hem de görsel belgelerle desteklenmiş büyük miktarda veriye ve gerçeklere dayanmaktadırlar.

Bu belgeler temel alınarak, son 10 yıl boyunca Suriye sorununu ve gelişmelerini takip eden uluslararası, bölgesel, insan hakları, devlet kurum ve organizasyonları tarafından binlerce rapor yayınlandı.


Suriye'de zulüm ve adaletsizliğin takip ettiği yolun en yaygın çizgisi, Suriyelileri hedef alan, onları öldüren, yaralayan ve kaybolmalarına neden olan şiddet politikaları ve uygulamalarıdır.

Birçok durumda işkence altında ölüm ya da ölümün bile daha iyi olacağı kalıcı sakatlıklarla sonuçlanan tutuklamalardır.

Bu adaletsiz çizgiye, bir bölümü ile şiddetin, bir bölümüyle de kasıtlı politika ve uygulamaların sonucu gibi görünen bir çizgi daha ekleniyor.

O da, Suriyelilerin temel ihtiyaçlarına ulaşmasını veya elde etmesini engelleyerek insan onurunu aşağılama çizgisidir.

Birinci çizgi, milyonlarca Suriyeliye uzanmışken, ikinci çizginin karanlık gölgesi, Suriyelilerin çoğunu kaplamıştır. Çok az kişi bundan kurtulmuştur.

Bu azınlık, Esad rejiminin otoritesini, müttefiklerini, silahlı çetelerin liderleri, savaş ağaları ve zenginlerin otoritesini aşan bir tür iktidar sahipleridir.

İktidarın grupları ve türleriyle sadece yüzde 5'lik azınlığın elinde olması, bu azınlığın sadece ötekine değil, kendi içindeki destekçi ve taraftarlarına karşı daha sert ve zalim olmasına yol açtı.

Bu, insanları karşı karşıya getirdi. Haksızlık genel ve yaygın bir tavra dönüştü. Taraflar arasındaki tek temel fark, sahip oldukları araçlardı.


Rejimin ve müttefiklerinin vahşeti, zulmün yayılmasının temel nedenini temsil ediyorsa, muhalifleri, özellikle de aşırılık yanlısı İslami gruplar üzerindeki yansımaları da ikinci ve önemli nedeni temsil etmektedir.

Çünkü aşırı sertlik ve zalimlik, bu grupların Esad rejiminin kontrolünden yeni çıkan faaliyet alanlarındaki halk hareketlerinin gücünü yok etmek için başvurdukları araç oldu.

İslami gruplar, halka kendi kontrollerini dayatmak için her türlü geleneksel silahı kullandılar.

Aşırılık ve düşmanını tekfir etmek, mezhepçiliği yaymak, insani değerleri ve devrimin rejime karşı benimsediği sloganları aşağılamak gibi uygulamalarıyla bu silahlara bir de ideoloji silahını eklediler.

Bu uygulamalarını, kanunsuzluk ve gücü, silahlı çetelerin idaresi altındaki bir grup cahil "şeriatçının" eline vererek taçlandırdılar.

Bu, aşırılık yanlısı İslami grupların kontrolü altında olan bölgelerdeki Suriyelilerin yaşamlarını, rejimin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan Suriyelilerin yaşamlarına neredeyse benzer hale getirdi.

İkisi arasındaki tek fark, ideolojiydi. Bir tarafta dini radikalizm, diğer tarafta Esad radikalizmi vardı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Suriyeliler arasında adaletsizlik ve zulmün yaygınlaşmasına yol açan üçüncü faktör, ekonomik, sosyal ve kültürel yapılar açısından savaşın yol açtığı bir dizi çöküştür.

Yaygın bir örnek verecek olursak; ekonomik altyapının yıkılmasının, içindeki ana aktörlerin marjinal güçlere dönüşmesine yol açtığını söyleyebiliriz.

Söz konusu güçler, hayatta kalmalarını kalabilmek için silahlı milislere katıldılar. Aşırılık yanlısı grupların kontrolü ortasında sosyal roller de tersine döndü.

Devrimin başlangıcında kadınların göze çarpan rolleri ve varlıkları, özellikle sivil toplumlarda neredeyse tamamen görünmez hale geldi.

Sosyal statü, seçkin üniversite profesörleri, doktorlar ve mühendislerin yerini alan yeni türemiş din adamlarının eline geçti. Zira bunlardan bazıları geçmişte din adamı dahi değillerdi. Bunlar sadece birkaç örnektir.


Belirtilmesi gereken dördüncü bir faktör daha var; o da Suriye gerçekliğinde siyasi ve sivil grupların faaliyetlerindeki ani düşüştür.

Buna bağlı olarak, ister kamuda isterse sorunlar düzeyinde etkilerinin azalmasıdır. Bu doğal bir sonuçtur, çünkü silahların yaygınlaştığı ve siyasetten ayrılan takipçilerinin arttığı bir zamanda, siyasal akıl ve elitlerin rolü geriler ve azalır.


Suriyelilerin maruz kaldığı haksızlığın yaygınlaşmasına neden olan önceki faktörlerin etkisi, Suriyelileri ve davalarını çevreleyen medya alanındaki kontrolsüzlük ve çekişmelerin gölgesinde ikiye katlanmıştır.

Yüzlerce web sitesi ve çevrimiçi platformun yanı sıra, Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi sosyal medya araçları da pencerelerini, Suriyeliler arasındaki savaşlara ve çekişmelere açtılar.

Çekişmeler ve tartışmalar bireysel olmaktan çıkıp gruplar ve örgütler arasında savaşlara dönüştüler.


Suriyelilerin son 10 yılda yaşadıklarından sonra bu durumun doğal olduğunu söyleyenler var.

Bilhassa uluslararası toplumun Suriyeliler hakkında işlenen suçlara, gün geçtikçe artan zulme ve haksızlıklara sessiz kalması ve kendilerini bekleyen belirsiz gelecek açısından baktığımızda bunun bazı yönlerden doğru olduğunu söyleyebilirim.

Ancak, bu tür sorunları çözmenin ve Suriyeliler ile davaları için yeni koşullar yaratmanın bazı değişiklikler gerektirdiği de doğrudur.

Bu değişiklerin başında, çatışmaları yatıştırmak ve davranışlara hakim olan haksız ve sert politika ve uygulamaları durdurmak gelmektedir.

Bunun sıcak bir örneği var; son zamanlarda Suriyeli yazar ve şair Adonis'in Nobel Ödülü'ne aday gösterilmesi ile ilgili olarak medya ve sosyal medya platformlarında Suriyeliler arasında dönen tartışmalar ve çatışmalardır.

Bir tartışma olarak başlayan bu savaşın tarafları, kazanmak için çok geçmeden yalanları da kullanmaya başladılar.

Oysa bilindiği gibi, bu konu yeni değil ve yıllardır gündemde. Keza her iki taraftan Suriyelilerin, ödülü verecek taraf ve uluslararası kültürel çevre üzerindeki etkisinin neredeyse sıfır olduğu da biliniyor.

Hal böyleyken, Suriyelilerin söylem ve eylem olarak aksine ihtiyaç duydukları bir zamanda, zulmü, haksızlığı, acımasızlığı ve şiddeti pekiştirmek dışında bir işe yaramayan bu savaşların ne anlamı var?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU