Kafkaslar'daki savaş Türkiye ve Rusya'ya sıçrayabilir

Bu son gerginlikte özellikle tehlikeli olan Türkiye ve Rusya'nın güçlü bir biçimde farklı atları destekliyor olması

Azerbaycan-Ermenistan sınırında geçen hafta başlayan çatışmalar şiddetlenerek devam ediyor (Reuters)

Ermenistan ile Azerbaycan arasında "donmuş durumdaki çatışma" çok kızıştı. Birçok Batılı için dünyanın uzak bir köşesinde vuku bulan küçük bir çatışmanın aslında bölgesel güvenlik, enerji pazarları ve iki sorunlu güçlü adam olan Rusya'dan Vladimir Putin ve Türkiye'den Recep Tayyip Erdoğan'ın ihtirasları açısından kayda değer anlamları var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar uzanan bu çatışma, Azerbaycan içindeki Dağlık Karabağ adında küçük bir etnik Ermeni yerleşim bölgesinde yoğunlaşıyor. Kendi kendini ilan eden dağlık cumhuriyet (ki kendi hamisi Ermenistan tarafından bile resmen tanınmıyor) 150 bin nüfusa sahip ancak büyük oranda askerileştirilmiş durumda. Azeriler, 1990'larda 30 bin cana mal olan bir çatışmada bölgenin kontrolünü kaybetti ve çok sayıda savaş tehdidine rağmen bölgeyi diplomatik veya askeri yollarla geri alamadı.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ndeyken (NATO) her iki ülkeyi de birkaç defa ziyaret ettim. Karşılıklı hoşlanmama durumu ve güvensizlik ortama hakimdi. Dönemin iki savunma şefi birbirlerinden nefret ediyordu ve her iki ülke de NATO'nun üye olmayan (Afganistan'da küçük NATO birlikleri vardı) ortağı olmasına rağmen, her iki şefin de konuşmak istediği tek şey diğerinin ikiyüzlülüğü ve çıkarcılığıydı. Ne yazık ki, her biri kendi ulusal görüşünü tam olarak Kafkasya’daki komşusuna yönlendiriyordu. Her iki taraf da gerçek anlamda ya da mecazi olarak taviz vermeye istekli görünmüyordu.

NATO'da görev yaptığım 4 yıl boyunca, Azerilerin gönülsüzce gerçekleştirdikleri ve Ermeniler tarafından kolayca durdurulan askeri saldırılar oldu. İstihbarat değerlendirmelerimiz, çatışmanın patlak vermesi durumunda Ermenilerin kazanacaklarına neredeyse kesin gözüyle baktıklarını ortaya koymuştu. Rusya Federasyonu her iki tarafa da silah ve eğitim desteği sağlıyordu ve gerçekten de Rusya'nın sakinleştirici etkisi olmuştu. Putin arabulucu rolüne soyunduğu zaman işlerin kötü olduğunu biliyorsunuz.  

Her zamanki gibi bu son gerginlikte de her iki taraf diğerinin önce saldırdığını iddia ediyor. Temmuzda iki tarafın birbirine ateş açması sonucu 10’dan fazla Azeri (çoğu asker) hayatını kaybetti. Ölenlerin sayısı şimdi yüze yaklaşıyor. Pazar günü her iki taraf da askerlerini seferber etti ve sıkıyönetim ilan etti. Salı günü Ermenistan jetlerinden birinin Türk F-16’sı tarafından düşürüldüğünü bildirdi, Türkiye suçlamayı reddediyor.

Geçmişte meseleleri en azından geçici olarak yatıştırmaya yardımcı olan yeni bir ateşkesin devreye girmesi ve müzakere edilmesi için dış ülkelerden gelen gerçek bir itici güç yok. En son çaba Fransa, Rusya ve ABD öncülüğünde Minsk Grubu aracılığıyla gerçekleşmişti, ancak 2010 yılında çöktü.
 


Bu son gerginlikte özellikle tehlikeli olan Türkiye ve Rusya'nın güçlü bir biçimde farklı atları destekliyor olması. Türkler Ermenilerden hoşlanmıyor ve Azerbaycan'daki Müslüman kardeşlerini destekliyorlar. (Ermenistan'da, Osmanlı Türklerinin yüzyılı aşkın bir süre önceki katliamlarının hatıraları ulusal düşüncede önemli bir etken olmaya devam ediyor.) Rusya'nın Ermenistan'la resmi bir savunma anlaşması ve sıcak askeri ilişkileri var.

Çatışmanın yanı başındaki diğer ülkelerin her zaman istikrarsız olan Gürcistan ve Amerika'nın en kararlı düşmanlarından İran olduğunu unutmayalım. Ve 7 milyar varil kanıtlanmış rezervi ve büyük miktarlarda doğal gazıyla Azerbaycan, Ermenistan sınırının 16 kilometre kadar yakınından geçen hassas boru hatlarına sahip. Gerilimin yüksek olduğu zamanlarda birkaç defa bölgede bulunmuştum ama bu seferki tehlikeli biçimde farklı görünüyor. Washington, tümüyle yaklaşan seçimlerin telaşında. Türkiye ve Rusya karşıt taraftadır (Suriye ve Libya'da olduğu gibi). Avrupa Birliği de, Brexit'in son aşaması ve Doğu Akdeniz'de Yunanistan’la Türkiye arasındaki deniz gerginliklerine dalmış durumda. Halen Ermenistan ve Azerbaycan ile ortaklıkları bulunan NATO, “her iki taraf da derhal düşmanlıklara son versin” ve “bu çatışmanın askeri çözümü yok” diyor ancak somut bir öneri sunmuyor.

Barışçıl çözüm şansı umutsuz görünüyor. Minsk Grubu'nun Türkiye'yi de içerecek yeni bir versiyonu bir anlaşma için güven tesis edebilir. Rusya’nın Hıristiyan Ortodoks Ermenistan'a fazlasıyla yakınlık hissetmesine rağmen Putin, her iki ülkenin liderlerine de yakın. Belki de birlikte çalışan ABD, Rusya ve Türkiye, iki tarafı ilerledikleri felaket yolundan geri dönmeye ikna edebilir.

Azerilere sembolik olarak bir miktar toprağın geri verilmesiyle bir yakınlaşma başlayabilir. İki ülkenin ateşli silahlar ve patlayıcıların kullanımından vazgeçtiğini taahhüt etmesi (tıpkı Çin ve Hindistan'ın Himalayalar'daki “kontrol hattındaki” son küçük çaplı çatışmalardan sonra yaptığı gibi) ve aşama aşama yeni bir sınır açılışına doğru yaklaşım. Kuşkusuz hiçbiri gelecek vaat etmiyor.

Thomas de Waal'in 2003 yılında yayımlanan harika kitabı "Karabağ” (The Black Garden), çatışmanın kökenlerinin izini sürüyor. Son sayfalarında, "(Dağlık Karabağ’daki) anlaşmazlığa herhangi bir adil çözüm, her iki tarafta da acı verici tavizler gerektirecek ve karşıt ilkeler kökten bir biçimde dengelemek zorunda kalacak" diyor. Şu anda, bu tür tavizler potansiyel olarak büyük sonuçları olacak küçük bir savaştan çok daha az olası görünüyor.

* ABD’li eski NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı ve emekli amiral James Stavridis, Bloomberg yazarıdır.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
www.bloombergquint.com

Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Sait Akçay

DAHA FAZLA HABER OKU