Zulümle mücadeleyi cinsiyet değil, şahsiyet meselesine dönüştüren yazar: Şule Yüksel Şenler

Şule Yüksel Şenler, 81 yıllık ömrü boyunca birçok önemli çalışmaya imza attı. Bu çalışmalardan şüphesiz en önemlisi üniversitelerden kovulan ve büyük baskılara maruz kalan başörtülü kızların kendilerine yeniden güven duymalarını sağlamasıydı

Fotoğraf: AA

1967 yılının temmuzunda Türk kamuoyunun dikkatini fazlasıyla üzerine çeken bir gelişme yaşandı.

Ani denilebilecek bir kararla, Papa 6. Paul, Türkiye'yi ziyaret edeceğini duyurdu.

Hıristiyan dünyasının ruhani lideri Papa, tarihte ilk defa Türk ve Müslüman bir ülkeye gelecekti. 

Papa 6. Paul'un uçağı o zamanki ismiyle Yeşilköy Havalimanı'na iniş yaptığında devlet erkanı tam kadro protokoldeki yerini almıştı.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel ve Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil; Papa'yı törenle karşıladı.

Papa önce St. Esprit (Kutsal Ruh) Kilisesi'ne devlet ricaliyle geçerek duasını gerçekleştirdi. Ardından sırayla Topkapı Sarayı'nı ziyaret etti ve nihayetinde Ayasofya Camisi'ne geldi.
 

ayasofya'da papa ibadet.jpg
Fotoğraf: Twitter


Papa o zamanlar müze olarak kullanılan ve ibadet edilmesi yasak olan Ayasofya'da yüzünü Kudüs'e doğru döndü ve dua etmeye başladı.

Papa 6. Paul, duasını gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra İzmir'e geçti ve burada bulunan Meryem Ana Evi'nde de ibadetini gerçekleştirerek yurdu terk etti. 

Başta Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel'in aşırıya kaçan misafirperverlik örneği göstermesi mütedeyyin kesimde büyük rahatsızlığa sebep oldu.

Milli Türk Talebe Birliği üyesi bazı gençler, Papa'nın Ayasofya Camisi'nde ibadet etmesini protesto etmek amacıyla Ayasofya'da eylem yaptı.
 


Birçok yazar ve politikacı Papa karşısında devletin tavrını doğru bulmadı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay gelen eleştiriler arasında en büyük tepkiyi Şule Yüksel Şenler'e gösterdi.

Birçoklarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan Hanımefendi'nin izdivacına vesile olan kişi olarak tanıyacağı Şule Yüksel Şenler ismi ilk kez bu tepkiyle tüm Türkiye'de bilinir oldu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın doğrudan hedef gösterdiği Şenler'in "Ağlayın ey müslüman kardeşlerim ağlayın" yazısında Papa'nın ziyareti sırasında devlet erkanının içerisinde bulunduğu vaziyet bir 'aşağılık kompleksi' olarak resmediliyordu.

Şenler ilgili yazısında "İstanbul'a gelen Papa'nın Türk halkının ve basının yanık feryatlarına rağmen krallara, şahlara gösterilmeyen azametli, şatafatlı, tantanalı, görülmemiş, muhteşem bir törenle karşılandığı, Türkiye Reis-i Cumhuru ve Başbakanı'nın sırf bu karşılama töreni için İstanbul'a gelerek Müslüman Türk halkının bütün haklı ikazlarına, arzu ve isteğine rağmen hararetle ve son derece samimi bir şekilde karşıladıkları, 25/7/967 tarihinin Türk'ün dini ve duygularının, haysiyet ve şerefinin ayaklar altında çiğnendiği bir kara gün olarak tarihe mâlolacağı, buna (en kara gün) demenin daha yerinde olacağı, müslüman atalarımızın torunları olarak Hıristiyan liderinin önünde en aşağılık duygu ile saygı ile eğilen bir millet hâline düşülmüş oldu" sözleriyle yönelttiği eleştirilerini yöneltmişti.
 

cevdet sunay.jpg
Türkiye Cumhuriyeti'nin 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay / Fotoğraf: Wikipedia


Cumhurbaşkanı Sunay ise bu eleştirileri bambaşka yöne çekmiş ve Şenleri, başörtüsü üzerinden hedef tahtasına oturtarak "Sokaklardaki başı kapalı hanımların öncüleri cezalarını görecekler" sözleriyle açıkça savcılara işaret etmişti. 

Şenler; Cumhurbaşkanı Sunay'ın açtığı hakaret davası sonucu suçlu bulunarak 13 aylık bir hapis cezasına çarptırıldı.
 

şule yüksel şenler 2.jpg
Fotoğraf: AA


Cumhurbaşkanı Sunay, yazar Şenler için bir af çıkartarak özür dilemesini talep etti. Şenler, Sabık Cumhurbaşkanı Sunay'ın "Nedamet getirsin!" teklifine şöyle cevap verecekti: 

O önce yaptığı bu hareketten dolayı Allah'tan af dilesin. Böyle bir Müslüman hanımı böyle bir sebepten dolayı cezaevine gönderen bir cumhurbaşkanı olarak önce Allah'tan af dilesin. Sonra bu yüce milletten yaptığı gafletler yüzünden af dilesin. Ondan sonra lütfen gelsin, bir mümine olarak benden af dilesin. Ben ondan affedilmiş olarak, affedilmişliğin ezikliği içinde bu kapıdan adım atmam. Benim başım dimdik olmalı.
 

şule yüksel şenler1.jpg
Fotoğraf: AA


Şule Yüksel Şenler'in Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a karşı ödün vermeyen tavrı, onu sonraki dönemde özellikle başörtülü genç kızlar arasında bayraklaştıracaktı.

28 Ağustos 2019 tarihinde hayata gözlerini yuman Şenler, oldukça sıra dışı hayat hikayesiyle bugün hala birçok mütedeyyin kadın hareketi için ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.


Risale-i Nur ile tanışan bir 'cumhuriyet kadını'nın dönüşümü

Aslen Kıbrıslı bir ailenin kızı olarak 29 Mayıs 1938 tarihinde dünyaya gelen Şule Yüksel Şenler, son derece seküler bir aile yapısına sahipti.

Anne ve babası evde balolar tertipliyor, kızlarını ise örnek bir 'cumhuriyet kadını' olarak yetiştirmeye gayret ediyorlardı. 

Şenler aile yapısını şöyle anlatıyordu:

Modern bir aile yapısı… Annem makyajlı, şapkalı, manikürlü, pedikürlü, modern bir hanım. Babam modern zihniyetli birisi; ama mazbut görüşlü bir insandır. Zamanın icabı olan her şey yerine getiriliyor; balolar, çaylar, o zaman için makbul olan eğlenceler… Bunların hepsine iştirak ediyorduk.

(TRT AVAZ -Türk Dünyasında Kadın‖ Programı,
Şule Yüksel Şenler'in Hayatı)


Eğitim hayatı çeşitli sebepler akamete uğrayan Şenler, bir Ermeni terzinin yanında modanın inceliklerini öğrenmeye başladı.

Dindar bir kimliğe sahip olmadan önce de Şenler; mini eteği ve ojeli parmaklarıyla milliyetçi mitinglere ilgi göstermişti, özellikle Kıbrıs konusuna karşı büyük bir hassasiyete sahipti.

Dönemin makbul vatandaş tanımına göre, böylesi nezih bir ailenin modern kızı için bağnaz olarak görülebilecek bu tavırlarına rağmen Şenler, yazı hayatına ilk adımını attığı Yelpaze dergisinde de milliyetçi tavrını sürdürmüştü. 

Çeşitli kadın dergisi ve gazetelerinde yazılar yazan Şenler'in hayatındaki kırılma noktası, ölüm döşeğindeki ağabeyi Özer Şenler'in kardeşinden Risale-i Nur okumasını istemesiydi.

Said Nursi'nin eserleriyle ilk İslami aydınlanmayı yaşayan Şenler; Necip Fazıl ve Nurettin Topçu gibi isimleri tanımaya başladıktan sonra İslamiyet'e ilgi ve merakı daha da arttı.

Şenler, yıllar sonra ilk defa gittiği bir Risale-i Nur dersinde yaşadıklarını ve mekâna karşı duyduğu yabancılığı şöyle anlatacaktı:

Ekserisi yaşlı hanımlar… Fakat (burada) sanki papatya tarlasına girmiş gibi başlarında büyük, bembeyaz örtüler, nurani yüzler, tertemiz insanlar (var). Allah'ın kitabını okuyorlar; ayetler, hadisler.

Ama okudukları eserler de Osmanlıca ağırlıklı, (bu sebeple) pek fazla anlayamıyorlar. Anlayamayınca da yaşlı oldukları için uyukluyorlar. Abim o zümrenin içinde tanınmış bir insandır, Üzeyir isminde.

'Üzeyir'in kız kardeşi de onun gibi güzel okur' diye benim elime veriyorlar kitabı. 'Tabi memnuniyetle' diyorum. Ben(im)de o zamanlar Arabi, Farisi lügat hazinem de geniş, okumaya başlıyorum.

Ama çok utanıyorum. Çünkü kitabı tuttum ellerim manikürlü, kıpkırmızı ojeli, uzun tırnaklar… Bacaklar(ım)da çorap yok. O zamanlar dize kadar etek var, ne kadar çekseniz gelmiyor. Başta da bir topuz…

 

şule yüksel şenler.jpg
Fotoğraf: AA​​​​​​​


Şule Yüksel Şenler; en küçük nahiyeye kadar giderek İslami tecrübelerini anlatması özellikle muhafazakar genç kızlar arasında büyük heyecan yarattı.

Bir yandan genç kızlara kabuklarını kırmalarını öğretiyor, öte yandan da hidayete erme süreci ile birçok kişinin başını örtmesini sağlıyordu. 

Şenler, bu yıllarda başörtülü olmanın zorluklarını kırabilmek ve genç kızların kendilerine olan güvenlerini güçlendirmek için başörtüsünü çeşitli moda akımlarından da etkilenerek estetize etti.

'Şulebaş' olarak isimlendirilen bu stil kısa süre içerisinde büyük ilgi gördü. 
 

şule yüksel şenler 3.jpg
Fotoğraf: Twitter


Şule Yüksel Şenler hakkında oldukça detaylı bir çalışma hazırlayan Demet Tezcan, kitabında Şenler'in konuyla alakalı sözlerini şöyle aktarıyor:

O günün şartları içinde yaptığımız çalışmalar, İslam'a yaraşır ideal çalışmalar değildi belki; ama her yönden, bilhassa manevi yönden kurak bir dönemdeydi memleket. Kadrolaşmanın hemen hemen imkansız olduğu, İslami uyanışın henüz kıpırdanış şeklinde olduğu bir dönemdi. Hele kadınlar için cemiyetleşmenin hayali dahi mümkün değildi.

Örtündüğüm o yıllarda; saçları tamamen örten başörtüsü ve pardesüyle dışarı çıktığım zaman sanki caddenin ortasına bir bomba düşmüşçesine herkes hayretler içinde bakıyordu. Ne pahasına olursa olsun yılmayacak, vazgeçmeyecektim. Ve canım pahasına akranlarımın hidayetine vesile olmak için çalışacaktım.

(Demet Tezcan - Bir Çığır Öyküsü: Şule Yüksel Şenler)
 

şule yüksel şenler 1.jpg
Fotoğraf: AA


Şule Yüksel Şenler hakkında yazılmış tek akademik tezin sahibi Ebrar Beşinci de Şenler'in bu dönemdeki başörtüsü çalışmalarını Fevziye Nuroğlu'ndan yaptığı altınıyla açıklayarak günün şartlarının tespit edilmesini sağlıyor:

Türkiye'de başörtülü okuyan dört kişiydik o zaman. Tıp Fakültesi'nde Doktor Gülsen Ataseven, Matematik Fakültesi'nde Hayriye ve Nuriye Atlan, İstanbul Kız Lisesi'nde Meral Hanım ve Eczacılıkta ben.

Nişantaşı hiç örtüye alışkın bir semt değil… Bir gün altı yaşında bir çocuk beni görünce 'Ay öcü geliyor' diye kaçtı resmen… Yine bir gün sandviç almak için bir büfeye gittim; görevli kız bana, 'Çok afedersiniz size bir soru sorabilir miyim' dedi.  'Sor' dedim. 'Kel misiniz?' dedi…

Bir gün okul kantininde pasta partisi yapıyorlarmış. Kantine hiç gitmezdim; girdiğimi fark etmediler. Tam alkışlayacakları sırada beni gördüler, elleri havada kaldı.

.. Bir ara tüberküloz olmuş, bu yüzden okula iki sene ara vermiştim. Okula geri döndüğüm ilk gün bunlar merdiven başına dizildiler. Hep beraber başladılar: 'Amin diyelim, amin; ilahiyatçı geliyor' diye tempo tuttular.

Zannettiler ki ben onların protestosu ile geriye dönüp okulu terk edeceğim… Ben geri dönmeyip vakarla, bir asker gibi tak, tak yürüdüm. Arkamdan bağırmaya başladılar:'Gericiii, irticacıııı!'  diye...

(Ebrar Beşinci - Şule Yüksel Şenler:
Türkiye'de Modernleşme ve İslamcı Kadın Kimliğinin İnşası)


Şule Yüksel Şenler, Risale-i Nur ile girdiği İslamcı çizgi, Çarşamba Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu ile tanışmasıyla farklı bir safhaya evirildi.

Şenler, bu dönemde tamamen çarşafa girdi ve fikirlerinde de önemli değişimler meydana geldi. 


İdealist Kadınlar Derneği ve Erdoğan ailesi

Şenler'in hayatındaki en önemli faaliyetlerden birisi de "İdealist Kadınlar Derneği" kuruluşu ve sonrasında yaptığı çalışmalardı.

Bu derneğin Erdoğan ailesi için de anlamı oldukça önemlidir; çünkü genç Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Gülbaran bu dernek sayesinde tanışmışlardı.
 

erdoğan çifti.jpg
Fotoğraf: Twitter


İkili arasında gelişen münasebeti ve oynadığı rolü Şenler, yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

"1967-1968 yıllarında Emine Hanım'la tanıştık. Çok aktif, kültürel sahalarda çalışmasını seven birisiydi. Beraberliğimiz ve çalışmamız oldu. Ben tesettüre gireli birkaç yıl olmuştu. Emine Hanım ile Tayyip Bey'in karşılaşmalarına ben neden oldum.

Erbakan, Taksim'de konuşuyordu. Tayyip Bey anons yapıyordu. Yine coşturucu şiirler okuyup gelenleri takdim ediyordu. Biz ön sıradaydık. Karşılıklı bir çekim oldu. Sonra Emine'ye 'Ne oldu yüzün kızardı' dedim.

O da 'Ben o zatı rüyamda gördüm. Benim onunla evleneceğim söylendi' diye yanıt verdi. Tayyip Bey'le konuştum. Onun da niyeti olduğunu anlayınca birliktelikleri oldu.

 

erdoğan- şenler.jpg
Fotoğraf: Twitter


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan ikilisi Yüksel Şenler ile dostluklarını aktif siyaset hayatlarından sonra da sürdürdü.
 

şule yüksel şenler-emine erdoğan.jpg
Fotoğraf: AA


Emine Erdoğan, Şenler'in ölümünden hemen sonra bir taziye mektubu yayımlayarak şu ifadeleri kullanacaktı:

Kıymetli Şule Ablacığım, Bugün seni Rabbimize uğurluyoruz. Rasulallah başta olmak üzere çok sevdiğin nice güzel ruh ile orada buluştuğuna inanıyor, seni şimdiden hasretle özlüyoruz.  Yerin hiç dolmayacak. Mekânın cennet olsun!
 


'Huzur Sokağı' ve etkisi

Şule Yüksenler Şenler, kendi ifadesiyle hidayete sonradan ermiş bir kişiydi. Bu yüzden hayatı boyunca tüm çalışmalarının merkezinde kendi aydınlanmasında yaşadığı tecrübeleri özellikle genç kızlara aktarma çabası vardı.

Bu bağlamda yazdığı "Huzur Sokağı" kitabı oldukça ses getirmişti. Kitapta Feyza isimli karakterin yaşadığı buhranlar ve sosyal çatışma içerisinde hidayete eriş süreci Şule Yüksel Şenler'in hayatından oldukça çarpıcı izler taşıyordu.

Kitap öylesine ses getirmişti ki 1970 senesinde başrolünde Türkan Şoray'ın oynadığı "Birleşen Yollar" ismiyle beyaz perdeye aktarıldı.
 

türkan şoray.jpg
Şule Yüksel Şenler'in "Huzur Sokağı" kitabının beyaz perdeye aktarıldığı  "Birleşen Yollar" filminde Feyza karakterini Türkan Şoray canlandırmıştı / Görsel: YouTube


Filmin başrol oyuncusu Türkan Şoray, Feyza karakterinden öylesine etkilenmişti ki Şenler bir hatırasında şu çarpıcı ifadeleri kullanıyordu:

Şoray'ın namaz sahnesi vardı. Orada ellerini açmış dua ederken kendisini öyle kaptırdı ki çekim bitti, herkesi dışarı çıkardı. O hıçkırıklarla ağlıyor annesine 'Anam mahşer günü ellerim yakandadır anam! Beni bu yollara sen sürükledin' diyerek hıçkırıklarla ağlıyordu. Onun bağıra bağıra ağlamasını ve söylediklerini an be an duyan gazeteciler, bu konuda tek bir satır yazmadılar. Rolünden nasıl etkilendiğini gizlediler.


O yıl sinemada büyük ses getiren bu eser edebi çevrede de oldukça yoğun ilgi gördü. Huzur Sokağı eserinin defalarca baskısı yapıldı ve yoğun ilgi gördü.

Buna rağmen Şenler'in eseri bazı kesimler tarafından 'cumhuriyet ilkelerine doğrudan saldırı' olarak nitelendirilerek eleştiri oklarının hedefi oldu.
 

şenler.jpg
Fotoğraf: AA​​​​​​​


Şule Yüksel Şenler, 81 yıllık ömrü boyunca özellikle muhafazakar mahalle içerisinde birçok önemli çalışmaya imza attı.

Bu çalışmalardan şüphesiz en önemlisi üniversitelerden kovulan ve büyük baskılara maruz kalan başörtülü kızların kendilerine yeniden güven duymalarını sağlamasıydı. 

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Demet Tezcan'ın "Bir Çığır Öyküsü: Şule Yüksel Şenler" kitabı ve Ebrar Beşinci'nin "Şule Yüksel Şenler: Türkiye'de Modernleşme ve İslamcı Kadın Kimliğinin İnşası" çalışması incelenebilir.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU