AK Parti Sözcüsü Çelik: Eğer Türkiye, Suriye'den kaçan mültecileri ölümden kurtarmak için kapılarını açmasaydı...

Çelik, partisinin MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulunuyor

Fotoğraf: AA

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MKYK gündemine ilişkin yaptığı açıklamada, "Eğer Türkiye, Suriye'den kaçan mültecileri ölümden kurtarmak için kapılarını açmasaydı, bunların hepsi Avrupa'ya gitseydi, bugün ortada Avrupa demokrasisi diye bir şey kalmazdı" ifadelerini kullandı.

Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. 

MKYK toplantısında iç ve dış politika konularını görüştüklerini söyleyen Çelik, Ayasofya Camisi'nin yeniden açılmasıyla ilgili de kapsamlı bir değerlendirme yaptıklarını belirtti. 

Terörle mücadelede şehit düşenlere Allah'tan rahmet dileyen ve MKYK toplantısı sürecinde Artvin'deki gelişmeleri de takip ettiklerini aktaran Çelik, Artvin'e geçmiş olsun dileklerini iletti. 

"Azerbaycan'ın yanında Türkiye vardır"

Ermenistan tarafından Azerbaycan'a gerçekleştirilen saldırganlığın da gündemlerinde olduğunu belirten Çelik, "Ermenistan ayağını denk alsın, bu şekildeki saldırganlık hiçbir şekilde kabul edilemez, haddini bilmesi lazım. Azerbaycan'ın yanında Türkiye vardır. Türkiye her zaman her şart altında Azerbaycanlı kardeşlerinin yanında olacaktır. Ermenistan saldırganlığı cüretkar bir saldırganlık olarak hiçbir hukuk tanımadan bir kere daha yeni bir aşamaya geçmiş oldu. Ermenistan'ı bu tip saldırganlıktan uzak durmaya çağırıyoruz, Türkiye'nin Azerbaycan'ın her zaman yanında olduğunu bir kere daha ifade ediyoruz" diye konuştu. 

"Soykırıma karşı yeterli bir cevap verilmiş değil"

Srebrenitsa Soykırımı'nın 25'inci yılı olduğunu hatırlatan ve bu sürede acının dinmediğini vurgulayan Çelik, bunun İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın göbeğinde gerçekleşen en büyük katliam ve soykırım olarak gündeme geldiğini anımsattı. 

Çelik, Birleşmiş Milletler üniforması giyen Hollanda askerlerinin buradaki masum Boşnakları kendilerine sığındığı halde Sırp katillere teslim ettiklerini hatırlatarak "Daha sonrasında da bu Sırp katillerle oradaki Birleşmiş Milletlerin Hollandalı komutanının karşılıklı hediyeleşmesine dair fotoğraflar insanlığın hafızasına kazınacak şekilde gündeme düşmüştü" dedi. 

Hollanda Yüksek Mahkemesinin 2019 Temmuz'unda verdiği kararda yüzde 10 civarında bu kişileri sorumlu tuttuğunu söyleyen Çelik, "Ama bilinen şey şudur; bu bir soykırımdır ve orada Birleşmiş Milletler üniforması giyen Hollanda askerleri bundan sorumludur. Aradan geçen 25 yıla rağmen bununla ilgili ciddi bir yargılama yapılmamıştır. Sadece Yüksek Mahkemenin Hollanda'da verdiği bir karar var, o da bu askerleri kısmen sorumlu tutuyor. İnsanlığa karşı suçların cezasız kalmasının en çarpıcı örneklerinden biri olarak halen hafızalarımızdadır" ifadelerini kullandı. 

Çelik, Kültür Bakanlığı döneminde, Srebrenitsa anmalarına katıldığını belirterek "Bu acıyı halen yaşayan, orada evladını, eşini, çocuğunu, ailesini kaybetmiş Boşnak anneler bu mücadeleyi sürdürüyorlardı. Tabii bu mücadele Boşnak annelerin verdiği büyük mücadele ile dünyaya duyuruldu ama dünya buna gereken cevabı vermedi. Halen uluslararası ceza yargılaması bakımından Avrupa'nın göbeğinde gerçekleştirilmiş bu soykırıma karşı yeterli bir cevap verilmiş değil" değerlendirmesinde bulundu. 

Esas düşünülmesi gereken konunun bir daha benzer soykırımların yaşanmaması konusu olduğuna işaret eden Çelik, "Aradan geçen bu 25 yılda dünya ne öğrendi, neyi hayata geçirdi diye değerlendirmek lazım. O gün dünyanın gözü önünde, Avrupa'nın göbeğinde bu gerçekleşebiliyorsa dünyanın başka yerlerinde de gerçekleşebilir ve bunun olmaması için ne yapmamız gerekir diye düşünmek, buna dönük tedbirler almak, hukuki açıdan, yargılama açısından ve askeri açıdan tedbirler almak gerekiyordu" dedi. 

"Dünya seyretmeye devam ediyor"

"Maalesef bu konuda bir adım bile ileri gidilmediğini söyleyebiliriz." ifadesini kullanan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

Örneğin Libya'da Hafter'e Fransız güçlerinin destek verdiği açık biliniyor, pek çok ülkenin Hafter güçlerine destek verdiği biliniyor. Şimdi Hafter'in terk ettiği yerde toplu mezarlar ortaya çıkıyor. Birleşmiş Milletler bu toplu mezarların incelenmesi ile ilgili bir girişim başlatıyor, temmuz ayında başlayacak bu mezarların incelenmesi ama bu Srebrenitsa'dan sonra bir daha bunlar olmasın diye dünyanın ders çıkarmadığının bir başka örneğidir. Aynı şekilde Suriye'de rejim kimyasal silah kullandı, savaş uçaklarıyla halkını bombaladı, buna karşı da dünya bir şey yapmadı. Halen Myanmar'da Arakanlı Müslümanların başına gelenler açıktır, orada da bir soykırım yaşanıyor. Üstelik 'soykırım' ifadesi Birleşmiş Milletlerin oradaki temsilcilerinin açık bir şekilde yazdığı bir ifadedir. Aynı Sırp ordusundan ve Sırp ordusunun içindeki o akrepler denilen Sırp özel kuvvetlerinin gerçekleştirdiğine benzer şekilde Myanmar'daki soykırımı da doğrudan Myanmar ordusunun gerçekleştirdiği bilinmesine rağmen dünya bunu da seyretmeye devam ediyor. Dolayısıyla bütün bunlar Birleşmiş Milletlerin bütün bu organizasyonların 25 yıl boyunca kendini bu tip katliamların, soykırımların olmaması konusunda donatamadığını daha da geriye gittiğini gösteriyor.

Çelik, Türkiye'nin bir daha Srebrenitsalar olmaması konusunda kararlılığa sahip bir ülke olduğuna işaret ederek "Gerek Libya'da buna izin vermemek konusunda gerekse Suriye'de buna izin vermemek konusunda Türkiye elinden geleni yapmaktadır. Eğer biz bu mültecileri, bu kardeşlerimizi, ölümden kaçan Suriyeli kardeşlerimizi topraklarımızı almasaydık, Kobani'deki Kürt kardeşlerimizi topraklarımıza almasaydık onların da başına Srebrenitsa'da olanların bir benzeri gelebilecekti. Ya da Türkiye meşru Serrac hükümetine destek vermeseydi Fransa'nın ve bazı ülkelerin destek verdiği Hafter'in benzer katliamlara imza atacağı konusunda hiçbir şüphe yoktur" diye konuştu. 

Srebrenitsa'da yaşanan acıların emsalsiz olduğunu ve hiçbir şeyle mukayese edilemeyeceğini söyleyen Çelik, "Srebrenitsa'yı anarken de benzerlerinin olmaması için neler yapılması gerektiği konusunda bir doğrultuya, bir tefekküre, bir siyasi eylem planına ihtiyaç olduğu da açıktır" dedi. 

Tüm bunlar varken Avrupa Parlamentosunun bunları konuşmak yerine Türkiye karşıtı konuları gündemine almaya devam ettiğine dikkati çeken Çelik, "Akdeniz'de İstikrar, Güvenlik ve Türkiye'nin Konumu adlı bir oturum yapıldı. Burada bir Fransız parlamenter Avrupa medeniyetinin düşmanı olarak tanımlıyor Türkiye'yi. Tabii bu Fransız zihniyetine bir kere daha bu Hafter'e verdikleri desteği ve bu toplu mezarların Avrupa medeniyetinin neresine düştüğünü hatırlatmak isterim" ifadelerini kullandı. 

Çelik, Türkiye'nin Suriye'den göç eden mültecilere kapılarını açtığını hatırlatarak şunları kaydetti:

Unutmamaları gerekir ki eğer Türkiye, Suriye'den kaçan mülteci kardeşlerimizi ölümden kurtarmak için topraklarını açmasaydı, bunların hepsi Avrupa'ya gitseydi, bugün ortada Avrupa demokrasisi diye bir şey kalmazdı, bütün aşırı sağcılar iktidara gelirdi. Türkiye yönettiği göç politikasıyla esasında Avrupa demokrasilerini korumuştur. Daha ortada ciddi bir göç problemi bile olmadan Avrupa'da ilk defa AfD denilen aşırı sağcı parti, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir faşist parti ilk defa mecliste yer almıştır. Nazi bağlantısı olduğu düşünülen kişiler milletvekili olabilmiştir. Fransa'daki durum ortadadır, Hollanda'daki durum ortadadır. Le Pen'den Wilders'e kadar bunlar daha göç tehlikesi ufukta gözükür gözükmez Avrupa demokrasilerini de istismar ederek ve sömürerek bir korku iklimi yaratarak çeşitli parlamentolarda yer aldılar ya da iktidar alternatifi haline geldiler. Eğer Türkiye bu Fransız parlamenterin Avrupa medeniyetinin düşmanı olarak küstahça tanımladığının tam tersine Türkiye bu yapılanları yapmamış olsaydı bugün ortada ne Avrupa demokrasisi kalırdı ne Avrupa medeniyeti kalırdı, bütün bir Avrupa faşistlerin elinde kalırdı.

Çelik, Avrupa Birliği (AB) Dış Politika ve Güvenlik İşleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in "Siz Avrupa ordularını seferber eden Papa 5. Pius gibi konuşuyorsunuz" ifadelerini aktararak "Bunların ne kadar büyük bir savrulma içerisinde olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Tabii Borrell'in buradaki yaklaşımını doğru buluyoruz, işlerimizi müzakere ile konuşmakla çözebilmeliyiz ama bir demokrasi okulu, bir insan hakları okulu olarak bilinen Avrupa Parlamentosunun bu tip fanatiklerin elinde kalması da maalesef son derece kaygı verici bir durumdur" diye konuştu.

Avrupa'daki aşırı sağın antisemitist siyasetini, Avrupa değerlerine düşman olan siyasetini siyasi bir "matruşka" ile örtmeye çalıştığını dile getiren Çelik, şunları söyledi:

Bu matruşkanın en tepesinde Erdoğan fobi var, Erdoğan düşmanlığı var. Onu kaldırdığınız zaman altından Türkiye düşmanlığı çıkıyor, onu kaldırdığınız zaman İslam düşmanlığı çıkıyor. Şimdi bu çerçevede kendilerini gizleyerek bir siyaset yapmaya çalışıyorlar. Aslında çok derinlerde İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa'ya büyük acılar yaşatmış olan antisemitizmin ve Avrupa Birliği'ni kuran Avrupa değerlerine düşmanlığın da var olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bugün İslam düşmanlığına, Erdoğan düşmanlığına, Türkiye düşmanlığına sessiz kalanların yarın bir gün bu faşistler bu hatlar üzerinde ilerledikçe demokrasilerini korumakta zorda kalacaklarına, Avrupa değerlerini korumakta zorda kalacaklarına dair kendilerini uyarıyoruz. Dolayısıyla Türkiye düşmanlığı, İslam düşmanlığı, Erdoğan düşmanlığı hattından ilerleyenlerin yarın bir gün Avrupa'nın gerçek demokratlarını hedef alacağı konusunda kuşku yoktur.

Avrupa'da demokrasi ve insanlık bilincinden kuşku duymadıkları, medeniyetler ittifakına ve diyaloğa inanan çok sayıda arkadaşlarının bulunduğunu belirten Çelik, "Onların demokrasilerini koruma barikatını İslam düşmanlığı, Erdoğan düşmanlığı ve Türkiye düşmanlığı yapanlar çerçevesinde kurması lazım. Eğer demokrasiyi savunma barikatını bu düşmanlıklarla mücadele şeklinde kuramazlarsa o faşistler buraları geçtikten sonra Avrupa değerlerine düşmanlığı yeniden gündemlerine alacaklar, Avrupa Birliği'ni hedef alacaklar ve antisemitizmi yeniden diriltmeye çalışacaklar" dedi. 

Fransa'dan, Libya politikasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ve Türkiye'ye dönük yapılan bütün saldırıların sebebini bildiklerini belirten Çelik, burada bir oyun oynanmaya çalışıldığına dikkati çekti.

Bir yandan Hafter'e destek verenlerin bir yandan da Hafter ile Serrac arasında ara bulucu olmaya çalıştığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

Hafter'e verdikleri destek, Libya halkına toplu mezarlar olarak döndü. Bunları uyardık, 'Bakın bunu yapmayın, daha önce bunları Ruanda'da, Cezayir'de yaptınız' diye. Şimdi bunu çok çarpıcı hale getiren ahlaksız bir jestte bulundular. Cezayir'e yönelik yapmış olduğu bir jesti işittik. Savaş ganimeti olarak el konulup Fransa'ya götürülen ve müzede sergilenen Cezayirli mücahitlerin kafataslarından 24 tanesini iade etmişler. Düşünebiliyor musunuz Cezayirli mücahitlerin cesetleri bir direniş sembolü olmasın diye bunların kafataslarını alıp Fransa'ya götürdüler. Tam 171 yıl boyunca mukavva kutularda, pespaye bir ortamda bunları sergilediler, üstelik müze yaptılar nasıl bir zihniyetse bu.

Fransa'nın Libya'da da insanlığa karşı suç işleyen birtakım gruplara destek verdiğini vurgulayan Çelik, "Fransa'nın Türkiye'ye söyleyeceği hiçbir söz yok. Fransa Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanımızı, Cumhurbaşkanımızın meşru Serrac hükümetine verdiği desteği hedef alarak oradaki toplu mezarların üstünü örtemez. Türkiye'nin bu konularda vereceği hiçbir hesap yoktur" dedi.

Çelik, Fransa'nın sömürge geçmişiyle hesaplaşmasında fayda olduğuna işaret ederek Cezayirli mücahitleri rahmetle andı.

"Çocuklar nasıl kayboluyor"

Sosyal medyada, "yabancı bir alışveriş sitesi üzerinden kaçırılmış çocukların pazarlanması"nın gündem olduğunu belirten Çelik, "İşin bize yansıyan bir boyutu söz konusuysa güvenlik birimlerimiz, adliyemiz inceleyecektir. Bu gündemi ilgililere bildirdik" diye konuştu. 

Çelik, Avrupa'da kayıp çocuklar meselesinin çok büyük bir yara haline geldiğine dikkati çekerek AK Parti İstanbul Milletvekili Serap Yaşar'ın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde "Avrupa'da kayıp ve mülteci göçmen çocukların durumu"nu araştıran bir raporunun olduğunu kaydetti.

Bu rapora göre, 2017-2019 arasında Almanya'da 11 binin üzerinde, Fransa'da 6 bin, İtalya'da 20 bine yakın, İspanya'da 9 bin 218 mülteci çocuğun kayıp olduğunu aktaran Çelik, "İsveç'te 2009-2019 arasında 4 bin 659 çocuk kayıp. Hollanda, İngiltere diyerek bu rakamlar gidiyor. Bu kadar güçlü istihbarata sahip olan, bu kadar güçlü devletlerin bu kayıp çocukların nerede olduğunu bulamaması hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir" diye konuştu.

"Bu çocuklar nasıl kayboluyor? Bu çocuklar kimler tarafından kaçırılıyor? Organ, fuhuş mafyası ve benzeri organizasyonlarla mücadelede elde edilen bir sonuç var mıdır?" diye soran Çelik, birçok göçmen çocuğun ölü bulunduğuna ya da hiç bulunamadığına, birtakım kayıpların ise hiç kaydedilmediğine dikkati çekti.

"Sağlam bir gerekçe yok"

Kaybolan ve ailelerinden ayrı kalan çocukların toplamının 100 bin civarında olduğunun tahmin edildiğini belirten Çelik, "Bu çocuklar hepimize, insanlığın onuruna ve şerefine emanettir. Herkesin insanlık onurunu, şerefini koruyacak şekilde bu çocukların peşine düşmesi gerekir" dedi.

Çelik, bu konuyu takip etmeye ve Avrupa'daki muhataplarına iletmeye devam edeceklerini dile getirdi.

Kovid-19'la ilgili Türkiye'ye dönük seyahat yasaklarını da yakından takip ettiklerini aktaran Çelik, şunları kaydetti:

Bunların hiçbirinin sağlam bir gerekçesinin olmadığını söylemek isterim. Türkiye bu süreci başarıyla yönetmiştir. Türkiye'nin tedavi protokollerinin ne kadar başarılı olduğu görülmüştür. 'Muğlak devlet verileri'nden bahsediliyor, Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü ile ve diğer mekanizmalarla şeffaf bir ilişki içerisindedir. Biz, bütün misafirlerimizi kendi koyduğumuz kurallar çerçevesinde, izin verdiğimiz ülkelerden bekliyoruz. O ülkelerden Türkiye'ye dönük olarak bir seyahat yasağı konulması son derece yanlıştır. Türkiye'nin tedavi protokolleri ve Kovid-19'a karşı aldığı önlemler her bir misafirimizi korumaya yeterlidir. Gerekli tedbirler çerçevesinde bu yasakların objektif kriterlerle değerlendirilmesi gerektiğinin bir kere daha altını çiziyoruz.

"Bedeli ödenmiş bir demokrasimiz var"

Çelik, 15 Temmuz'un yıl dönümüne gelindiğini hatırlatarak bu tarihin, hiçbir zaman unutulmaması gereken bir işgal girişimine karşı milletin topyekun direnişinin sembollerinden biri olduğunu vurguladı.

Bütün bir milletin kendi demokrasisine sahip çıkmasının, toplumsal bünyesini demokrasi konusunda bu kadar kuvvetli tutmasının, herkesin o gün işgal girişimine karşı sokaklara dökülmesinin demokratik sistemlerde çok nadir görüldüğüne işaret eden Çelik, şöyle konuştu:

Neredeyse vatandaşımız dünya demokrasi tarihini yeniden yazacak şekilde demokrasisini hak ettiğini, demokrasi için bedel ödediğini, milletin egemenliği için bu topraklarda sahiplenilmiş demokrasi kavramıyla tanımlanabilecek bir aşamaya ulaştığını bütün dünyaya göstermiştir. Çok net bir şekilde söylüyorum, bütün örneklerine sahiplenilmiş demokrasi kavramı gözüyle bakıldığında 15 Temmuz'da yaşanan durum, dünyada demokrasi tarihini yeniden yazdıracak kadar önemli bir direnişi işaret etmektedir. Bu, darbelere, demokrasimizi enfekte etmek isteyenlere, demokrasimizi vesayet yoluyla zehirlemek isteyenlere, demokrasimize karşı suikast girişimi niyetinde olanlara karşı ne kadar bağışıklık kazanmış sağlam bir bünyeye sahip olduğumuzun bir göstergesidir. Sahiplenilmiş, bedeli ödenmiş, hak edilmiş bir demokrasimiz var.

"15 Temmuz'un anlamına uygun anma olacak"

FETÖ'nün Türkiye'yi işgal etmesine, "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" iradesini ortadan kaldırıp "sapık bir dini rejim" kurmasına karşı bütün milletin topyekun direndiğini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TSK ve Emniyet içindeki demokrasiye bağlı bütün birimlerin, yargı mensuplarının milletle beraber bu direnişi gerçekleştirdiğini hatırlattı.

Çelik, esas olanın, her bir vatandaşın darbeye karşı geliştirdiği şuur ve darbeye direnirken şehit olanların aziz hatırası olduğunu vurgulayarak onların hatırası önünde saygıyla eğildiklerini söyledi.

Bu sene de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında bir devlet, millet töreni olacağını, şehit aileleriyle bir araya gelineceğini aktaran Çelik, 15 Temmuz'un anlamına uygun bir şekilde anılacağını kaydetti.

"Allah, bize bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın diye bir duamız vardır. Cenabı Allah bu milletimizin, bu ülkedeki kazanımlarımızı korumak için ödediği bedelleri bir daha ödetmesin" diyen Çelik, bunun için 15 Temmuz'daki şehitlerin aziz hatıralarına, onların yürüdüğü onurlu yola sahip çıkmanın, herkesin boynunun borcu olduğunu vurguladı.

 

Independent Türkçe, AA

DAHA FAZLA HABER OKU