Aliya İzzetbegoviç: Onların demokrasi, barış ve hoşgörü dedikleri ilkeler, Srebrenitsa’da toprağın altına gömüldü

11 Temmuz 1995’te Sırplar, Srebrenitsa’da eşine az rastlanır bir katliam gerçekleştirdi. Ruanda’da katliama gözlerini kapatan Batı; Srebrenitsa soykırımına yalnızca sessiz kalmamış, katillere gereken tüm desteği sağlamıştı

 Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yaşanmış en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen Srebrenitsa Soykırımı'nın 9 kurbanı daha Potoçari Anıt Mezarlığı'na defnedildi/ Fotoğraf: AA

90’lar insanlık vicdanını açısından utanç verici yıllar olarak tarihe geçti... 

Dünya, Afrika’nın bir ucundaki Ruanda Katliamı'na sessiz kaldı. 

Demokrasi ve özgürlük söylemleri ile Körfez’e saatler içerisinde müdahalede bulunan ABD ve insanlık onurunu göklere çıkardığını dünyaya ilan eden Avrupa Topluluğu, Ruanda tepkisizliğini sadece bir sene sonra, 11 Temmuz 1995 yılında gerçekleşecek Srebrenitsa Soykırımı’nda da sürdürecekti.
 


Kelimelerin tasvir etmekte kifayetsiz kaldığı o acı günü Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Türk kardeşlerine yazdığı mektupta şöyle anlatacaktı:

Savaşı yaşamayan birine onu anlatmak çok zordur. Anlayamazsınız.

Dört tarafı dağlarla çevrili bir şehre, her taraftan ateş edildiğini düşünün. Hareket eden her şeyi vurma emri veren bir zihniyet düşünün.

Çocuk, kadın, bebek, yaşlı ayırmayan bir yöntem düşünün. Ağır silahlardan 700 bin merminin yağdığı bir şehrin ne hâle gelebileceğini hayal etmeye çalışın.

Milyonlarca boş kovan… Elimizdeki insani malzeme tükendi… Şehirde gıda bitti, temiz su şebekeleri yok edildi. Elektriğimiz ve gazımız yoktu. Odun ve kömürümüz de…

Şehre giriş ve çıkış da yapılamıyordu. Bir kuşatmaydı bu. Çocuklarımız, bebeklerimiz, yaşlılar açlıktan, bakımsızlıktan öldüler.

Birleşmiş Milletler, yardım gönderiyoruz diye bize otuz yıl öncesine ait konserveleri, pirinç paketlerini gönderdiler. Bu konserveleri sokağa koyduğumuzda, kapağını henüz açmadan köpekler bile onların kokusunu alıp hemen kaçıyorlardı.

Savaşı yöneten bir lider olarak aldığım en acı haberler, kadınlarımıza ve kızlarımıza yönelik tecavüzlerdi.


11 Temmuz 1995 günü Birleşmiş Milletler Barış Gücü on binlerce kadın, çocuk ve yaşlıyı Sırp milliyetçilerin ellerine teslim etti.

Bu katliam Sırbistan, Yunanistan, Fransa ve Hollanda’nın ortak eylemi olarak tarihin sayfalarına geçti.

Öte taraftan soykırımın faturası sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen Sırp komutanlara kesildi ve onlar da uzun süre yargı önüne dahi çıkartılamadı.
 

Srebrenitsa AA (1).jpg
Fotoğraf: AA


Soykırıma giden süreç

Josip Broz Tito karizmatik liderliği ile Yugoslavya’yı uzun süre ayakta tutmayı başardı.

Tito’nun ölümünden sonra dağılma sürecine giren Yugoslavya’nın, Sovyetlerin dağılmasından sonra artık bir arada kalması düşünülemezdi. 
 

Tito.jpg
Josip Broz Tito


Parlamentoda bulunan Müslüman Demokratik Hareket Partisi, Boşnakların bağımsızlığı için harekete geçti.

Müslümanlar özgürlük talebinde bulunana kadar Hırvat, Sloven ve diğer tüm etnik unsurların bağımsızlığının arkasında duran Avrupa devletleri, Müslümanların talebi karşısında dehşete düştü.

Avrupa’nın ortasında üstelik Türklerin artığı olarak görülen bir halkın özgür bir devlet olması medeni Avrupa için bile fazlaydı.

Bağımsızlık referandumunda yüzde 60’ın üzerinde ‘Evet’ oyu çıkmasına rağmen Avrupa devletleri Bosnalı Müslümanların bağımsızlık fikrine karşı bir tutum içerisine girdi.

Avrupalıların Boşnak karşıtı duruşundan cesaret alan Sırplar, “Nacrtanije İdeali” ismini verdikleri Büyük Sırbistan’ı kurmak için harekete geçti.

Sırplar büyük devletlerini kurmak için harekete geçtiğinde ülke içindeki nüfusları Hırvat ve Boşnaklarla karşılaştırıldığında yüzde 30 oranlarını zor geçiyordu.


‘Operatsiya Krivaya 95’ (95 Krivaya Harekatı)

Yugoslavya dağılma sürecine girdiğinde ordunun elinde bulunan tüm silah teçhizatı Sırpların eline geçmişti.

Çatışmalar başladığında ise Müslümanların elinde av silahları, el yapımı patlayıcılar ve Sırp askerlerden ele geçirilen teçhizattan başka bir şey yoktu.

Sırplarsa tanklar, ağır makineli tüfekler ve tahrip gücü oldukça yüksek patlayıcılara sahipti.
 

aliya izzetegoviç aa.jpg
Fotoğraf: AA


Aliya, Batı'nın bu ikiyüzlü davranışını ise şöyle anlatacaktı:

Yardım dilenmedik, para ve silah da… Sadece ama sadece silahsız ve korunmasız halkı koruyacakları bazı tedbirler talep ettik.

Çünkü Birleşmiş Milletler bunun için kurulmuştu. Barışı, demokrasiyi korumak, soykırımlara engel olmak…

Toplandılar, bir karar açıkladılar. ‘Savaşın üstüne savaş eklemek istemiyoruz’ dediler.

Silah satışına ambargo koydular. Bu ne demekti? Bütün Sırplar silahlıydı, ama artık ambargo sebebiyle, direnmeye başlayan Boşnaklara silah satışı yasaklanmıştı.

Avrupa ve Amerika, Müslümanları, Türkleri yani sizin deyişinizle biz Boşnakları elimiz kolumuz bağlı halde düşmanımızın önüne sürdü.


Sırplar harekete geçtiklerinde karşılarında durabilecek bir kuvvet olmayacağından son derece emindi.

Oysa Boşnak Komutan Naser Oriç adeta yoktan bir ordu oluşturmuştu.

Bu kahraman komutan, Sırplara darbe üstüne darbe vurmaya başladı.
 

naser oriç.jpg
Boşnak Komutan Naser Oriç


Oriç, Srebrenitsa’nın da koruyucu meleğiydi.

Bölgeye ilk Sırp tecavüzünü püskürtmesini şahitler şöyle anlatacaktı:

Bodrumda bekleşiyorduk. Her beş saniyede bir top patlıyordu. Bir ara balkona çıktım. Biraz sonra yanımdaki duvara makineli tüfek mermileri saplandı. Tekrar bodruma gittim.

Silâh sesleri çok yakınımızdan geliyordu. Artık burada öleceğimize kanaat getirdik. Birden kasabadan dışarıya doğru atılan top sesleri işittik.

Tekrar yukarı çıkıp dışarı baktım. Yüzden fazla adamın tepede bulanan Sırplara doğru koştuğunu gördüm.

Daha sonra öğrendim ki Naser Oriç ve 150 kişilik grubu o gün Sırpları 500 metre geriye püskürtmüşlerdi.

(Ali Dikici Bosna Savaşında Bir İhanetin Öyküsü: Srebrenica Katliamı)


Oriç’in başarılı operasyonlarının sonunda nihayet Birleşmiş Milletler bölgede 6 güvenlik bölgesi kurmaya karar verdi. Bunlardan birisi de Srebrenitsa’ydı.

Bölgede güvenliğin sağlandığını ve Hollandalı askerlerin sivillerini koruyacağını düşünen Oriç, Sırp tecavüzü altındaki başka bölgelerde güvenliği sağlamak üzere Srebrenitsa’dan ayrıldı.

Çetnikler ismi verilen Sırp çeteler tüm Bosna’da Müslüman köylerini yakıyor ve Müslümanları zalimce katlediyordu, bu sebeple Oriç sınırlı sayıdaki birliği Srebrenitsa’da bırakamazdı. 

Oriç, yıllar sonra verdiği bir demeçte Avrupalılara güvenip Srebrenitsa’dan geri çekilmesini şu sözlerle anlatacaktı:

Askerlerimiz, sanki bir şey yapacakmışız gibi beni Tuzla’ya çağırdılar. Ama bir şey yapamadık.

Srebrenitsa… Bu benim içimdeki en büyük yaradır. Ne kadar yaşayacağım bilemiyorum; ama sanırım beni öldürecek tek yara budur.

(Ayhan Demir-Efsane Komutan: Vakit)


Sırpların gözünde onlar Boşnak değil, Türk’tü

Tarihin en büyük utançların birisi olan Srebrenitsa katliamında Sırpların gözünde karşılarındaki Boşnak değil, Müslüman Türklerdi.

Bu nedenle 600 yıllık bir intikamın alınması söz konusuydu.
 


Aliya, durumu tespit ettikten sonra bundan utanmadıklarını belirterek şöyle seslenecekti:

Türk’ün Evladı, Biz Boşnak’ız ama Türk’üz de. Sen de kalbimde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak’sın.

Utanacak tarihimiz, saklayacak hafızamız yok. Sırp’a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz Kitabımız, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk.

Birileri öyle istediği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık.


Böylesi bir intikam imkanı ortaya çıktığında sadece Sırplar değil, Yunanistan ve Rusya’dan gelen gönüllü çeteciler, binlerce Boşnak Müslüman’a tecavüz etti, işkence ile acımasızca öldürdü.

NATO ve Birleşmiş Milletlerin bölgeye müdahalesi ise Fransız komutanlara takıldı.

Bölgeyi koruması için bırakılan Hollandalı askerler ise gözlerinin önünde öldürülen ve tecavüz edilen Müslümanları soğuk biraları eşliğinde izlemişti.

Özellikle Yunanlıların bu katliamdaki etkin rolünü Ratko Mladiç, şöyle açıklıyordu:

Yunanistanlı kardeşlerimiz bize yardım ettiler. İki Yunanlıdan biri Antoni olsaydı ve iki Sırp'tan biri Antoni olsaydı işimiz kolaylaşacaktı. İki Rus'tan birinin Antoni olduğunu söyleyebilsem savaşımız çok daha kolay geçecekti.


Bölgede yaşanan acılara Türkiye ve Suudi Arabistan dışında ciddi bir ses yükselmemişti. İki ülkenin de diplomatik girişimleri yetersiz kalmıştı.

Bunun üzerine Türkiye’den gönüllü savaşçılar, gizlice Bosna’ya gidip Boşnaklara silah ve askeri eğitim vermişse de Bosnalıların düzenli bir ordu ile başa çıkabilmesi mümkün değildi.  


Sırpların şehre girişi

Güvenli bölge ilan edilen Srebrenitsa’nın güvenliği önce Kanadalı askereler verilmiş, ama ABD’nin Avrupa’nın iç işlerine karışmasını istemeyen Fransa’nın müdahalesi sonrası Hollandalı 700 asker bölgeye intikal ettirildi.

Bu askeri birliğin başına ise Hollandalı Albay Thom Karremans getirildi. 

Karremans, 6 Temmuz gecesi Sırplar tank atışına başladığında bunu hemen durdurmazlarsa NATO F-16’larının kendilerini yok edeceği tehdidini savurdu.
 

Thom Karremans.jpg
Hollandalı Albay Thom Karremans


Sırpların ateşi kesmemesi üzerine ana karargâha durum bildirilerek, Sırp birliklerin acilen yok edilmesi istendi.

Karremans’ın bu talebi Bosna’daki Barış Gücü Komutanı Fransız General Bernard Janvier’e takıldı.

Janvier, Sırplara yapılacak bir operasyonu kesin bir şekilde engelleyerek katliamın kapılarını sonuna kadar araladı.
 

Bernard Janvier.jpg
Barış Gücü Komutanı Fransız General Bernard


Bölgeye gönderilen iki savaş uçağı yalnızca taciz ateşi ve alçak uçuşla yetinerek geri döndü.

Katliamın sorumlusu Sırp General Ratko Mladiç, NATO’nun kendilerine müdahalede bulunmayacağını anlayınca harekete geçti.

Karremans’ın dışında bir engel yoktu ve Hollandalı Albay’ı da köşeye sıkıştıracağı bir kozu bulunuyordu.
 

Mladiç.jpg
Sırp General Ratko Mladiç


Mladiç, ani bir operasyonla 30 Hollandalı askeri esir etmişti ve bu askerler elinde olduğu mühletçe Karremans’ın elinden hiçbir şey gelmeyeceğini biliyordu.

Bosnalıları koruyacak artık hiç kimse yoktu.

Aliya, bunu şöyle dile getirecekti:

Türk’ün evladı… Unutma.

Ben Aliya, Boşnakların içinde herhangi biriyim. O gün bütün Avrupa bizi yapayalnız bıraktı.

Üç gün içinde sekiz bin vatandaşımız katlettiler ve toplu mezarlara gömdüler. Binlerce kadınımıza tecavüz ettiler.

Binlerce çocuğumuzu yetim bıraktılar. Henüz mezarlarını bulamadığımız kaç kardeşimiz daha var, bilmiyoruz.


11 Temmuz saat 13.00 sıralarında şehre giren General Ratko Mladiç, YouTube’de bulunan görüntülerde, önce Bosnalı sivillere dokunulmayacağını söylüyor ve hatta çocuklara çikolata dahi dağıtıyordu.

Dünyayı kandırmaya yönelik olan bu ikiyüzlü davranış fazla uzun sürmeyecekti.

Müslümanlara yönelik yapılacak katliamı çocuklara çikolata dağıttıktan hemen sonra şöyle itiraf edecekti:

11 Temmuz 1995’te Sırpların Srebrenitsa’sında bulunuyoruz. Bugün Sırplığın yeni bir bayramıdır. Bu kasabayı Sırp milletine hediye olarak sunuyoruz.

Nihayet bu alanda, Osmanlılara karşı giriştiğimiz ayaklanmanın hatırasına, Türklerden intikamımızı alma anı gelmiştir.

 
Mladiç, sözünü tuttu ve o gün sayısız masum can hunharca katledildi.
 

Srebrenitsa AA (2).jpg
Fotoğraf: AA


"Mezarları kelebekler buldu; nerede mavi kelebek gördüysek orayı kazdık"

Bu katliamın boyutlarını ancak yıllar sonra mavi kelebekler ortaya çıkartacaktı.

Aliya, bu soykırımı şöyle anlatacaktı:

Önce, hepsini sıraya dizip tek tek öldürmeye başlamışlar. Elinize kazma kürek verildiğini, bir çukur kazdırıldığını, sonra kafanıza bir kurşun sıkıldığını düşünün.

Biraz zaman geçince işin çok uzun süreceğini anlıyorlar. Bu kez yirmili, otuzlu, kırklı gruplar halinde daha büyük çukurlar kazdırıyorlar.

Vatandaşlarımızı bu kuyuların içine atıp üstlerine kurşun yağdırıyorlar. Bu kez de çok fazla mermi harcandığını anlayıp başka bir yola başvuruyorlar.

Çukurlara doldurulan kardeşlerimizin üstüne bomba atıp onları paramparça ediyorlar.

Onların mezarını biz bulamadık. Kelebekler buldu. Mavi kelebekler. Sadece toplu mezarların olduğu yerde biten bir çeşit bitkiyle beslendikleri için bazı bölgelere kümelendiklerini anladık.

Nerede mavi kelebek gördüysek orayı kazdık. Binlerce şehidimizi çıkarıp Potocari’deki şehitliğe defnettik.


11 Temmuz 1995 günü Sırplar, Srebrenitsa’da eşine az rastlanır bir katliam gerçekleştirdi.

Ruanda’da katliama gözlerini kapatan Batı dünyası; Srebrenitsa gerçekleşen soykırıma yalnızca sessiz kalmamış, katillerin cinayetlerini rahatlıkla işleyebilmesi adına gereken tüm desteği sağlamıştı.

 

 

Not: muharrembalci.com sitesinden alınan mektubun Aliya İzztbegoviç'e ait olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Yine de yazının muhtevası gereği kullanılmaya uygun görülmüştür.

*Daha ayrıntılı bir okuma için Aliya İzzetbegoviç’in Türklere yazdığı mektup, İlker Alp’ın Srebrenica Katliamı çalışması ve Ali Dikici Bosna Savaşında Bir İhanetin Öyküsü: Srebrenica Katliamı çalışması incelenebilir.



*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU