Kült filmlerin dahi mi deli mi olduğu bilinmeyen sıradışı yönetmeni: Stanley Kubrick

Orta halli bir Amerikan ailesinin haylaz, satranç ve sinema tutkunu oğlu, dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri oldu. 60 yıllık kariyerine özgün sinema tekniğini yansıtan pek çok film sığdırdı

Stanley Kubrick ölümünün 20. yılında da unutulmadı. 5 Nisan’da başlayacak 38. İstanbul Film Festivali’nde ABD'li yönetmenin anısına özel bir bölüm hazırlandı / Fotoğraf: IMDb

Stanley Kubrick, 1928 doğumlu ABD’li fotoğrafçı, yönetmen, senarist ve yapımcı.

Eğitim sisteminin üzerinde olumlu etkisinin olmadığını savunan Yahudi asıllı yönetmen öğrencilik hayatında başarılı değildi. Notları düşüktü ve okulu kırıp sinemaya gitmeyi çok seviyordu.

Babasının 13 yaşında hediye ettiği fotoğraf makinesiyle çekimler yapmaya başladı.

 

 

Sinema tutkusu daha küçük yaştayken onu etkisi altına aldı. Ancak meslek hayatına sinemayla değil, babasının aldığı makineyle yaptığı fotoğrafçılıkla başladı. İlk işi 17 yaşında çektiği “Look” dergisi fotoğrafları oldu. 20'li yaşların ilk yarısında fotoğrafçılıkla uğraşmaya devam etti.

Bir dönem günde yaklaşık 10 saat oynadığı satranç ve fotoğrafçılık, ona çok istediği sinema sektörünün kapılarını açtı. Kazandığı parayla çektiği ilk iş, “The Day of a Fight" (Dövüş Günü) adlı belgesel oldu. Ardından “Flying Padre” isimli 9 dakikalık kısa belgesel çekti.

Tecrübe kazandıkça, 1953’te bütçesinin bir kısmını tamamlayıp üstünü borç alarak çektiği ilk filmi “Fear and Desire"ı (Korku ve İstek) aslında beğenmediğini söyledi. Yaklaşık 50 bin dolar bütçeyle çekilen filmde, bir ordunun uçağının düşman alana düşmesi ve kaçma çalışmaları konu ediliyordu.

Kendisi bu filmi beğenmediğini söylese de yönetmenin tarzı, yapımcıların dikkatini çekti. Sinemaya yön verecek filmler çekebilmesinin yolu açıldı. 1955’te “Killer’s Kiss" (Katilin Busesi), 1956’da ise -pek çok film eleştirmenine göre en iyi filmi olan ve özellikle final sahnesiyle gündem olan- “Killing"i (Son Darbe) çekti. 

 

 

Filmin setinde tanıştığı bir sanat yönetmeni olan Ruth Sobotka’yla hayatını birleştirse de bu evlilik iki yıl sürdü. 

1960’ta 32 yaşındayken Spartacus filmini çekti. 1960’ların ortalarında ise Bileşik Krallık’a yerleşti.

Kült filmlerinden biri de 1968’de çekilen “2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Destanı)” idi. Filmde Tanrı, yapay zeka, insan, evren gibi kavramları ele aldı.

60 yıllık kariyerinde sahneleri işleyiş ve kamerayı kullanış tekniği hep değişti ve gelişti. Bir başyapıt fabrikası olarak görülen Stanley Kubrick’in kendisini tekrar etmeyişi ve özgünlüğü, bir yapım için “Bu kesin bir Kubrick filmdir” demeye engel olsa da kara filmden bilimkurguya, komediden dramaya pek çok tarzda filmin yönetmen koltuğuna oturdu. 

Filmlerini soğuk bulanlar da oldu, duygulara yer vermeyişini benimseyenler de. Yapımlarında yer verdiği gerçekçilik öğesi ise çarpıcıydı. 

Çektiği filmlerin çoğu edebiyat uyarlamasıydı. Hikayeler kendisine ait olmasa da çoğu zaman senaryolarını kendisi yazarak kitapların beyaz perdeye uyarlanmasını sağlıyordu.

1975’te çektiği ve başyapıtlarından biri olarak görülen “A Clockwork Orange (Otomatik Portakal) filminde kötülük, günah, düzen, özgür irade, seçimlerimiz ve aslında bunların ne kadarında kendi kararlarımızın etkili olduğunu sorgulatıyordu. “İyiyi iyi, kötüyü kötü yapan nedir?” sorusu beraberinde “Suçu yaratan toplum mudur?” sorusunu getirirken, kişileri, aile kavramının üzerinde yeniden düşünmeye ve şiddeti sorulamaya sevk ediyordu. 

 

Mükemmeliyetçilik, detaycılık ve 127 kez çekilen sahne

Kült yapımlara imza atan Stanley Kubrick’in bir dahi olduğunu düşünenler de vardı, deli olduğuna inanlar da… İkisi arasında bir çizgide gidip geldiğini savunup "arıza bir karakter" olduğunu düşünenler de... Ancak pek çoğunun hemfikir olduğu bir konu vardı: Mükemmeliyetçiliği. 

Kusursuz işlere imza atma takıntısı yüzünden çektiği her planda titizlenmesiyle nam salmıştı. Hatta Kubrick’in, Stephen King’in “The Shining" (Cinnet) adlı romanından sinemaya uyarlanan 1980 yapımı filmde, oyuncu Jack Nicholson’ın baltayla banyoya girme sahnesinde 127 kez tekrar alması çok konuşulmuştu. Kubrick ismi, detaycılıkla anılır olmuştu.

Satranç tutkusu

Ödüllü yönetmenin hayatında satranç önemli bir rol oynadı. Verdiği kararlardan filmlerindeki detaylara pek çok alanda satranç oynamasının etkisi olduğunu söyledi. Farklı sahnelerde verdiği hızlı kararlarda, satrançta oynarken edindiği zihinsel disiplinin etkili olduğunu belirtti. 

Filmlerinde satranç sahneleri sıkça yer buldu. Pek çok yapımda satranç oynayan oyunculara yer verdi. The Shining filminin set aralarında oyuncu Tim Burton’la çekişmeli satranç oyunları oynadığı konuşuldu. Hatta Burton filmden sonra verdiği bir röportajda şöyle diyordu:

“Aslında sadece birkaç sahnede rol alacaktım ve bir haftalık sözleşme yapmıştım. Ancak Kubrick’le yaptığımız satranç maçları o kadar eğlenceliydi ki film çekimlerinde 6 hafta kaldım.” 

Pek çok aktörle- özellikle dikkafalı olanlarla- anlaşmasında satrancın faydasını gördüğünü belirten Stanley Kubrick, şu sözleri söylemişti:

“Satranç, çok güzel bir şey gördüğünüzde duygularınıza hakim olmanızı sağlar. Satranç tahtasına bakarken sabırlı olmanız gerekir.

Fikirler birden gelişir. Satranç zor durumlarda objektif olmanızı da öğretir.”

 

 

Stanley Kubrick’in filmleri:

The Day of a Fight (1951), Flying Padre (1951), The Seafarers (1952), Fear and Desire (1953), Killer’s Kiss (1955), The Killing (1956), Paths of Glory (1957), Spartacus (1960), Lolita (1962), Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love The Bomb - Collectors' Edition (1964), 2001: A Space Odyysey (1968), A Clockwork Orange (1971), Barry Lyndon (1975), The Shining (1980), Full Metal Jacket (1987) ve Eyes Wide Shut (1999). 

Hafızalara kazınan Kubrick sözleri

Sadece çektiği filmler ve senaryolarındaki sözlerle değil, röportajlarında sarfettikleriyle de tartışıldı:

"Pek çok kişinin normal görünmek için gerçek olmayan bir dizi pozlar verdiği, bir tür gri hiçliği kabul ettiği bu dünyada, suçlu ve asker en azından bir şeye karşı duruyor ya da bir şeye taraf olma meziyeti gösteriyor. Kimin daha fazla fesatla uğraştığını söylemek zor: Suçlu, asker veya biz."

“Suçlulara ve sanatçılara karşı garip bir zaafım var. Her ikisi de hayatı olduğu gibi kabul etmiyor. Her hazin hikaye, gerçek hayattaki olaylarla çelişki içinde olmalı.”

“Eğer Leonardo da Vinci, Mona Lisa tablosunun altına şöyle yazsaydı, ona nasıl değer verebilirdik?: “Hanımefendi gülümsüyor çünkü sevgilisinden sakladığı bir sır var” Bu izleyiciyi gerçeğe zincirlerdi ve ben bunun 2001: A Space Odyssey filmime olmasını istemiyorum.”

“Ne istediğimi bilmiyorum ama ne istemediğimi biliyorum.”

“Karanlık ne kadar sürerse sürsün, kendi ışığımızı sağlayabilmeliyiz.” 

“Bir şey yazılabilir ya da düşünülebilirse, filmi de çekilebilir.”

“Küçük ülkeler fahişelere, büyük ülkeler gangsterlere benzer.”

"20. yüzyıl sanatının en büyük yanlışlarından birinin ne pahasına olursa olsun özgün olma çabası olduğunu sanıyorum. Beethoven gibi büyük yenilikçiler bile daha önceki sanattan tümüyle koparamıyorlardı kendilerini. Yenilemek, geçmişi terketmeden ileriye gitmek olmalıdır."

“Gözlem, ölmekte olan bir sanat dalı gibi.”

“Bence okullarda yapılan en büyük yanlış, çocukları korkuyla motive ederek bir şey öğretmeye çalışmaktır. Not alma korkusu, sınıfta kalma korkusu gibi. Bir konuya ilgi duyarak öğrenmek ile, korku ile bir şeyi öğrenmek arasında nükleer bir patlama ile bir kıvılcım kadar fark vardır.”

“Okulda hiçbir şey öğrenmedim ve 19 yaşıma kadar kendi isteğimde hiçbir kitap okumadım.”

"Hayatın anlamsızlığı, insanı kendi anlamlarını yaratmaya zorlar."

Usta yönetmen sakallı haliyle bilindi. Müzik tutkunuydu, özellikle klasik müzik dinlerdi. Bir hayvanseverdi. Köpekler ve kediler başta olmak üzere pek çok hayvana bakardı.

Sinemaya yön veren isimlerden olan Stanley Kubrick’in son filmi, Nicole Kidman ve Tom Cruise'un başrolde oynadığı “Eyes Wide Shut (Gözleri Tamamen Kapalı) ” oldu.  Kubrick, 1999’da çektiği film tamamlanmak üzereyken vefat etti.

 

DAHA FAZLA HABER OKU