Ev sinemasında bu hafta: Beyaz perdenin ardında “Disclosure”

Ayrımcılığın farklı şekillerde dünyayı nasıl bir kaosa sürüklediğini hepimiz görüyor ve şahit oluyoruz.

Süregelen yıllar içinde hiç kimseyi herhangi bir gerekçeden dolayı ötekileştirmememiz gerektiğini öğrenmiş ve içselleştirmiş olmamız gerekiyorken, aksine kimlikleri bir tabu olarak ele almaya, gerektiğinde harlayıp, üzerinden siyaset yapmaya devam ediyoruz.

Bütün insanların özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğduğunu unutuyor, kimin gücü kime yeterse bu hakları gözümüze kestirdiğimiz kişilerin elinden almaya çalışıyoruz.

Tüm insanların doğduğu andan itibaren sahip olduğu herhangi bir hakkı ya da yaşam tercihi ile ilgili konuların artık bir sorun olarak konuşulmuyor olması gerekirken aksine toplumsal olarak standardın dışında tanımlanan, öteki ve bir azınlık gibi gösterilerek bir köşede durması istenilen tüm bireylere her zamankinden daha duyarlı ve kapsayıcı olmak zorunda bırakılıyoruz.

Ama ister kabul edin ister etmeyin; hiçbir şirket, birey, hatta hiçbir kuvvet, bu hakkı kimsenin elinden alamaz.

İster ahlanıp vahlanın ister zil takıp oynayın; azınlık olarak gördüğünüz tüm o bireyler, birileri ne kadar önlemeye çalışsa da çoğalacak.

Ve ister inanın ister inanmayın, bir gün gerçekten sevgi, aşk, adalet ve insanlık kazanacak…


Beyaz perdenin ardında “Disclosure”

Yönetmen: Sam Feder / Oyuncular: Nick Adams, Tre’vell Anderson, Ser Anzoategui, Alexandra Billings, Chaz Bono, Sandra Caldwell, Candis Cayne, Jamie Clayton, Michael D. Cohen, Laverne Cox, Jessica Crockett, D’Lo, Ellie Desautels, Zackary Drucker, Elliot Fletcher, Yance Ford, Alexandra Grey, Jazzmun, Bianca Leigh, Trace Lysette, Mickey R. Mahoney, Tiq Milan, Jen Richards, Mj Rodriguez, Angelica Ross, Hailie Sahar, Leo Sheng, Brian Michael Smith, Zeke Smith, Chase Strangio, Susan Stryker, Rain Valdez, Marquise Vilson Lilly Wachowski / Süre: 100 dakika
 


Toplumsal hareketlerin Hollywood yapımlarından çıkmışçasına etkisini gösterdiği ve her geçen gün kitlesel olarak çoğaldığı bir dönemde yaşıyoruz.

Gerçi her ne kadar sinema dünyasındaki hiçbir şey gerçekliğin yerini tutamasa da yine de izlediğimiz filmlerin sadece vakit geçirmemiz için önümüze konan bir eğlencelikten ibaret olmadığını da artık net bir şekilde görebiliyoruz.

İstisnasız herkesin hayatlarının etkilendiği böylesi hassas bir dönemde çekilen Disclosure adlı bu belgesel yapım da filmlerde ve televizyon ekranlarında karşımıza çıkarak göz alıcı bir görünüm kazanan trans bireylerin ve transseksüelliğin tasvir edilişiyle ilgili eşi benzeri görülmemiş bir çalışma ortaya koyuyor ve Hollywood’un aynı anda cinsiyet hakkındaki en derin endişelerimizi nasıl yansıttığı konusunda seyirciye bir ayna tutuyor.
 

Laverne Cox in Disclosure.jpg
Laverne Cox (Disclosure)


Düşündürücü ve duygusal bir keşif

Trans bireylerin artan görünürlüğü, canlandırıcı ve olumlu sosyal değişimin başlangıcı olsa da bununla birlikte bu kişilere yönelik uygulanan şiddet, onların sivil haklarını sınırlama ve onları kamusal yaşamdan uzaklaştırma çabalarının artması gerçeğinin ne yazık ki önüne geçemiyor.

Toplumun neredeyse yüzde 80’i hiçbir trans kişiyle tanışmadığından, bildikleri tek şeyin nadiren gerçek trans insanların katılımını içeren medya programlarındaki sohbetlere ve ağırlıklı olarak sorunlu bir şekilde sunulan medya tasvirlerine dayandığına dikkat çeken yapım, trans bireyleri topluma erkek avcıları olarak lanse eden zihniyetleri de ifşa ederek bu girişimlere neden olan korkuyu araştırarak transseksüellik gerçeğini aydınlatmaya çabalıyor.
 


Belgesel bir noktada, Hollywood’un izleyicilere transseksüel insanlara nasıl tepki vereceğini öğrettiğini söylüyor ve filmin yönetmen koltuğunda oturan Feder, işte bu öğretileri değiştirmek için kolları sıvıyor.

Yapılan bu tasvirlerle öğretilmiş ve öğrenilmiş olan şeyleri önümüze koyarak bir topluluğun üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilmek için trans aktörler ve film yapımcılarıyla bir dizi röportajlar gerçekleştiriyor.
 

Candis Cayne in Disclosure.jpg
Candis Cayne (Disclosure)


Sektörün önde gelen trans sanatçıları, düşünürleri ve temsilcilerinin hem deneyimlerini hem de kitlelerin trans meseleleri anlayışlarını şekillendirip onu bize nasıl yansıttıklarını aktaran yapım, sanatçıların Hollywood’un trans topluluğu üzerindeki etkisi hakkında samimi görüşlerini ve analizlerini paylaşıyor.
 

Brian Michael Smith in Disclosure.jpg
Brian Michael Smith (Disclosure)


Bu kişisel anekdotlar çok önemli, çünkü özellikle trans sorunları hakkında genel popülasyondan daha fazla bilgiye sahip olanlar için belki de bilmediği bir şeyi ortaya koymayan filmdeki bu anekdotlar onlar için eşsiz bir kaynak olarak öne çıkıyor.
 

Alexandra Grey in Disclosure.jpg
Alexandra Grey (Disclosure)


Dışlanan bir dünyada varlık mücadelesi ve kimlik temsili

Sam Feder, geçen yüzyıl boyunca popüler kültürde trans kimliğinin düşündürücü ve duygusal bir keşfini sunarken çoğunlukla dışlanmış olan bu topluluğun şahsi katılımı olmaksızın kendileriyle ilgili yapılan bu abartılı ve yanlış tasvirlerin gerçek insanların hayatlarında nelere mal olduğuna dikkat çekiyor.

Ciddiye alınmayı kesinlikle hak eden bu kişilerin toplum nezdinde algılanma, karşılanma ve kabul görme noktasında insanlara nasıl zarar verdiğine dair çarpıcı bir tablo çiziyor.

Sinema ve televizyon dünyasının bu kişilerin kendilerini doğru ifade edebilmesine zemin sağlarsa onların kendilerini nasıl özgürleştirebileceği potansiyeline de işaret ediyor.

İstisnaların kaideyi bozmadığını göz önüne alınca, ekranda trans kimliklerin tasvirlerine öncülük eden Alfred Hitchcock ve D.W. Griffith gibi efsanevi film yapımcılarının girişimleriyle birlikte sessiz dönemden günümüzün yeni dalga sinema anlayışına varıncaya kadar trans karakterlerin kötü ve ikiyüzlü veya üzgün ve acıklı bir ruh haliyle tasvir edildiği, ortalama bir sinefilin tahmin yürütebileceğinden çok daha fazla rahatsız edici pek çok örneğin olduğunu söylemek mümkün.
 


Tasvirle olsa bile hayat buldukları bu dünyada dahi onlar için acı veren tecavüzler, hormon tedavileri nedeniyle yakalandıkları kanserler ve çoğu zaman ölümle biten sonlar vardır.

Ya da bir cinsiyet farkını bir mizah konusu olarak gören zihniyetlerin komedi kaynağı olarak her zaman aşağılanmaya ve alay edilmeye maruz kalmışlardır.
 


Kimi yapımlarda ise şiddete eğilimli ruh halleriyle cinayetler işleyen tehlikeli psikopatlar olarak karşımıza çıkmışlardır.

İşte, tüm bu yaklaşımları incelikli bir şekilde ele alarak sinema ve televizyon tarihi boyunca trans bireylerin ve deneyimlerin tasvirine eşi görülmemiş bir bakış atan Sam Feder, A Florida Enchantment (1914)’den Pose (2018)’e kadar, 100 yıllık sinema tarihinde çekilen filmlerden tanıdık sahneler ve ikonik karakterlerin arşivlik görüntülerini birleştirerek bu olguyu yeni bir ışık altında yeniden mercek altına alıyor, seyirciyi incelenmemiş varsayımlarla yüzleşmeye davet ediyor ve bir zamanlar Amerikan rüyasını yakalayan şeyin yeni duyguları nasıl ortaya çıkardığını gösteriyor.
 


Ortaya çıkan şey, sistematik olarak dışlayan bir dünyada var olmaya çalışan trans bireyleri nasıl gördüğümüz ve anladığımız konusunda şaşırtan; ekranda onların temsili, toplumun inançları ve trans yaşamların gerçekliği arasındaki etkileşimin büyüleyici bir hikayesidir.

Bu arada belgesel hemen hemen önemli bütün trans filmlerini içeriyor olsa da dikkat çeken bir eksiklik de var:

Lilly Wachowski filmde röportaj verenler arasında olsa da Matrix’ten hiç bahsedilmiyor.
 

Lilly Wachowski in Disclosure.jpg
Lilly Wachowski (Disclosure)


Aynı zamanda trans bir kadın olan Lilly’nin cinsiyet değiştirmeden önce kız kardeşi Lana ile birlikte yönettiği ve takip eden yıllarda operasyon geçirerek trans kimliği ile hayatına devam eden Lilly’nin Matrix’i de bu perspektifle ele alarak olgunlaştırdığını duymak ve irdelemek kesinlikle ilginç olabilirdi.


Daha gidilecek yol var

Transseksüel hayatları yeni bir perspektife yansıtan ve trans topluluğuna bakışın doğru olmayan tasvirlerle nasıl şekillendiğini araştıran film bir noktada Hollywood ile arasında kavga çıkmasından kaçınıyormuş gibi görünebilir, ancak sonunda temsil cephesinde eşitlik ve doğru temsiliyet uğruna hala yapılması gereken çok iş olduğunu kabul ederek iyi bir iş çıkarıyor.

Film, bizi sadece işlerin gelişeceği umuduyla değil, aynı zamanda herkes sürece dahil edildiğinde, temsil edildiğinde ve saygı duyulduğunda endüstrinin ne kadar iyi olabileceğini gösteriyor.
 


İşte tüm bu umut başta trans aktörler olmak üzere herkes için daha parlak ve daha çeşitli bir geleceği vadediyor.

Sam Feder tarafından yönetilen 2020 yapımı bu Amerikan belgesel film dünya prömiyerini 27 Ocak 2020’de Sundance Film Festivali’nde gerçekleştirdi.

Trans perspektiflerini anlamak isteyenlerin kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm film, 19 Haziran 2020’de Netflix’te gösterime giriyor.


Gizli Özne    

Yeri gelmişken, gerek yazdığı yazılar, ürettiği resimler, çektiği fotoğraflar ve filmlerle on parmağında on marifet olduğunu bize gösteren, hayata karşı hassas duruşuyla da her zaman takdirimi kazanan Çağnur Öztürk’ün 2013 yılında Gizli Özne adıyla çekmiş olduğu bir kısa belgesel filmi de yeri gelmişken sizinle paylaşmak isterim.

Gizli Özne, bir televizyon dizisinde uzun süre rol alabilen ilk trans kadın, oyuncu ve şarkıcı olarak alkışlar alan ama cinsel kimliği dolayısıyla gündelik hayatta yaşadığı ayrımcılıkla baş etmeye çalışan, hayatın her alanında kendisi olarak var olabilmek isteyen Ayta Sözeri’ye dair bir belgesel film…

Filmi buradan seyretmeniz mümkün.


Haftanın diğer filmleri

Asansör Bebeği

Yönetmen: Akay Mason / Oyuncular: Toyin Abraham, Timini Egbuson, Sambasa Nzeribe, Samuel Olatunji, Emem Ufot, Shafy Bello / Süre: 83 dakika
 


Bundan on yıl önce önüme İngiltere’nin Dorset kentinde yaşanan bir olayın haberi düşmüştü.

“Rebecca Rodwell, dördüncü katta hamileydi, beşinci katta ise doğurmuştu…” diye başlıyordu.

Rebecca Rodwell, Dorset kentinde, girdiği binanın asansörüne bindiğinde ağrısı yoktu. İkinci katta sancılar başladı, üçte suyu geldi, dördüncü katta bebeği dünyaya merhaba demek için sabırsızlanmaya başladı, beşinci katta ise Hannah doğmuştu.

Rebecca, kızıyla birlikte beşinci katta asansörden inmiş ve acili arayarak hastaneye kaldırılmıştı.

Hız kesmeyen üretimleriyle Hollywood ve Bollywood’a rakip olarak dünya sinema endüstrisine yeni bir dinamik kazandıran Nollywood’tan çıkan, Nijerya yapımı filmler arasında 2019’un en çok gişe geliri elde eden ve yukarıdaki anlattığım haberden esinlenildiğini düşündürten Elevator Baby adlı bu film; hem ateşli hem de öfkeli olan ve okuma yazmayı yeni öğrenen hamile bir kadın ile arızalı bir asansörde mahsur kalan Dare adlı bir genç adamın hikayesini anlatıyor.

Asansörün arızalanması sonucu bu dar alanda stres seviyesinin yükselmesiyle kadının erken doğumuyla karşı karşıya kalan Dare’in kadınla olan tüm uyuşmazlığı ve tartışmalarına karşın kendisiyle yüzleşerek hem anneyi hem de bebeği kurtarmaya çalışmaktan başka çaresi kalmaz.


Baba Asker Oğul

Yönetmen: Leslye Davis, Catrin Einhorn / Oyuncular: Brian Eisch / Süre: 99 dakika
 


Netflix’in Askeri Belgeseller kuşağında gösterime giren ve on yılda çekilen Father Soldier Son adlı bu New York Times yapımı filmde, bir ailenin görev ve fedakârlığa dair gerçek öyküsü sürükleyici bir şekilde anlatılıyor.

Belgeselde Astsubay Kıdemli Çavuş Brian Eisch’ın Afganistan’da ağır biçimde yaralanması sonucu onun ve oğullarının bir sevgi, kayıp, kurtuluş ve miras yolculuğuna çıkışı ele alınıyor.

Yapımcılar böylesi bir çalışmayla, on yıl boyunca takip ettiği bu askeri aile üzerinden savaş sonrasında kurban, amaç ve Amerikan erkekliğine yüklenen anlamlara dair kuşaklar arası bir keşfe çıkıyor.


Delidolu 2

Yönetmen: Vince Marcello / Oyuncular: Molly Ringwald, Joey King, Maisie Richardson-Sellers, Jacob Elordi, Joel Courtney, Nathan Lynn, Joshua Daniel Eady, Taylor Zakhar Perez, Camilla Wolfson, Meganne Young, Frances Sholto-Douglas, D. David Morin, Carishma Basday, Kai Luke Brummer, Michelle Allen, Morné Visser, Bianca Amato, Grant Ross, Bianca Bosch, Judd Krok, Toni Jean Erasmus, Chase Dallas, Shana Mans, Carson White, Motsi Tekateka, Dylan Edy, Matthew Dylan Roberts, Noa Milan / Süre: 130 dakika
 


Netflix’in Kitaplardan Uyarlanan ve İyi Hissettiren Romantik Filmler kuşağında gösterildikten sonra büyük ilgi gören filmlerinden biri olan The Kissing Booth’un devamı olan The Kissing Booth 2 aynı oyuncu kadrosunu koruyarak Shelly ‘Elle’ Evans ve Noah Flynn arasındaki ilişkiyi kadrajına almaya devam ediyor.

İlk öpücüğünü lisesinin bahar festivalinde düzenledikleri bir oyun ile gerçekleştiren genç bir kızın hikayesini anlatan ve Sevdiğim Tüm Erkeklere filmiyle birlikte Netflix’in en çok konuşulan işleri arasına giren The Kissing Booth filminin devam halkası olan yapımda Elle en yakın arkadaşı Lee ile bir anlaşma yapar.

Elle ile Lee’nin aralarındaki arkadaşlığın bozulmaması için belirledikleri pek çok kuralın yanı sıra Elle’in Lee’nin kardeşi Noah’a âşık olmama sözü de vardır.

Fakat bu sözü tutması pek mümkün olmayacaktır. Ne kadar kontrol etmeye çalışırsa çalışsın kendini Noah ile gizli, inişli çıkışlı bir yakınlaşmanın içinde bulacaktır.


Geçmişin Sırları

Yönetmen: Bart Freundlich / Oyuncular: Julianne Moore, Michelle Williams, Billy Crudup, Abby Quinn, Will Chase / Süre: 110 dakika
 


“Ev Hayat Dolu” sloganıyla yayın akışını güncelleyerek dünya sinemasının en prestijli filmlerini ekrana getiren Türkiye’nin kültür sanat kanalı TRT 2’nin 20 Haziran tarihli yayın kuşağında yer alan; Michelle Williams ve Julianne Moore’un başrollerini paylaştığı, 2006 Danimarka yapımı Efter Brylluppet adlı filmin bir Amerikan uyarlaması olan After the Wedding; varını yoğunu verdiği yetimhaneye finansal destek bulabilmek için Theresa ile birlikte bir düğüne katılması gereken Isabel’in hikâyesini anlatıyor.

Yıllar önce Hindistan’a yerleşen Isabel’in hayatını adadığı yetimhanedeki koşulları iyileştirmek için acil olarak bir destek bulmaya ihtiyacı vardır. Fakat bunu gerçekleştirmek için önce New York’a gitmesi gerekir.

Burada zengin, başarılı bir iş kadını, eş ve anne olan Theresa ile tanışır. Theresa, yetimhaneye milyonlar bağışlamaya hazırdır. Fakat öncesinden Isabel’den küçük bir isteği vardır, hafta sonu kızının düğününe onun da gelmesini ister.

Bu düğünde ortaya çıkacak sırlardan sonra ikisinin de hayatları eskisi gibi olmayacaktır.


Goldie

Yönetmen: Sam de Jong / Oyuncular: Slick Woods, George Sample III, Danny Hoch, Marsha Stephanie Blake, Gbenga Akinnagbe, Khris Davis, Edwina Findley Dickerson, Alanna Renee Tyler-Tompkins, Jazmyn C Dorsey, Angela Griszel, Jose Rodriguez, ASAP Ferg, Ito Aghayere, Donovan Pierre Coleman, Thaddeus Daniels, Ratnesh Dubey Shaquila Angela Griszell, Rylee Gabrielle King, David Mohr, Mugga, Sienna Rivers, Santos, Demi Singleton, De’Atchra Skerritt, DeShawn White / Süre: 88 dakika
 


Türkiye’de 7. Boğaziçi Film Festivali kapsamında gösterilen ve bu hafta Netflix’in yayın kuşağına da girmesi beklenen Berlin Film Festivali’nde Kristal Ayı Ödülü’ne layık görülen Goldie; dansçı olma hayallerini sürdürürken kız kardeşlerini bir arada tutmak için sisteme karşı savaş yürüten bir genç kızın engelleri aşma hikayesini anlatıyor ve ruhunu kaybetmemenin önemini vurgulayarak altını çiziyor.

Goldie bir yıldız!.. Henüz tam anlamıyla değil belki ama en azından küçük kız kardeşleri Sherrie ile Supreme’in gözünde öyle. Dünya da zaten bu gerçeği fark etmek üzere.

Gözlerini ayıramadığı o altın rengi kürk mantoyu satın alır almaz bir hip-hop klibinde dansçı olarak büyük çıkışı yakalaması an meselesi.

Kaderin karşısına dizdiği iri taşları aşarak böyle hayallere tutunmak o kadar da kolay değil elbette ama böylece anneleri cezaevine düştüğünde çocuk esirgeme kurumunun Sherrie’yle Supreme’i kendisinden koparmasına engel olabilecek.

Goldie’yle birlikte Hollandalı yönetmen Sam de Jong gerçek bir New York filmine imza atıyor.

Goldie duru ve görkemli, gerçekçilikte çarpıcı ve iyimserlikte kararlı, kocaman bir yüreği, bir o kadar güçlü duruşu olan bir film.


Judy

Yönetmen: Rupert Goold / Oyuncular: Renée Zellweger, Darci Shaw, Jessie Buckley, Finn Wittrock, Rufus Sewell, Michael Gambon, Richard Cordery, Bella Ramsey, Royce Pierreson, Andy Nyman, Phil Dunster, Daniel Cerqueira, Arthur McBain, John Dagleish, Gemma-Leah Devereux, David Rubin Lewin Lloyd, Fenella Woolgar, Gus Barry / Süre: 118 dakika
 


Efsanevi oyuncu Judy Garland’ın hayatını anlatan Oscar ödüllü Judy beIN MOVIES PREMIERE’de gösterime giriyor.

Filmdeki rolüyle Renee Zellweger’e En İyi Kadın Oyuncu Oscar Ödülü’nü kazandıran biyografik film; 1968 yılında özel gösterilerde sahne almak için Londra’ya gelen ünlü oyuncu ve şarkıcı Judy Garland’ın burada yaşadıklarını anlatıyor.

Billur Köşk-Oz Büyücüsü (The Wizard of Oz) filminde rol almasından otuz yıl sonra, sevilen şarkıcı ve oyuncu Judy Garland bir gece kulübünde sergileyeceği özel bir gösteri için Londra’ya gelir.

Burada geçmişi ve verdiği kararların muhasebesini yaparken, daha sonra kocası olacak müzisyen Mickey Deans ile fırtınalı bir aşk yaşamaya başlar.

Judy, filmleri ve şarkılarıyla insanlara mutluluk ve umut aşılarken, aradığı sevgi ve mutluluğu bir türlü bulamamış bir kadının gerçek hikayesidir.


Kayıp Mermi

Yönetmen: Guillaume Pierret / Oyuncular: Alban Lenoir, Nicolas Duvauchelle, Ramzy Bedia, Stéfi Celma, Çubuk Paradot, Sébastien Lalanne, Arthur Aspaturyan, Patrick Médioni, Alexandre Philip, Stephen Scardicchio, Damien Leconte, Thibaut Evrard, Anne Serra, Lino Lenoir, Pascale Erbillot, Sam Feuer, Robert Hospyan, Fabrice Plaquevent, Olivier Servieres / Süre: 99 dakika
 


Netflix’in Avrupa Filmleri kuşağında, 19 Haziran’da yayınlanacak olan Fransız yapımı Balle Perdue (Lost Bullet) adlı filmin aksiyon, suç, gerilim ve tuzaklarla dolu olay örgüsü; cinayet suçlamasıyla karşı karşıya olan eski hükümlü ve dâhi araba tamircisinin masumiyetinin delili olan tek merminin içinde olduğu kayıp bir arabayı bulmaya çalışmasını konu ediyor.

Küçük bir mekanik deha olan Lino, RAM model arabalarıyla ünlüdür. Bir gün işlerin ters gitmesi sonucu tutuklanır ancak polis biriminin başındaki kişi tarafından tespit edilen bir durum karşısında hapishaneden kaçması için kendisine bir anlaşma teklif edilir.

Bu anlaşmayla birlikte Lino, polis biriminin olaylara hızlı müdahale edebileceği modifiye edilmiş polis arabaları tasarlamak zorunda kalacaktır.

Anlaşmayı kabul eden Lino 9 ay içinde kendini büyük ölçüde kanıtlar ve tamircinin yeteneği sayesinde polis ekibi Güney Fransa’nın yollarında tozu dumana katan zorlu bir ekip haline gelir. Böylelikle Lino’nun da hayatı yeni bir anlam bulur.

Ancak bu düzen onun için fazla uzun soluklu olmaz. Çünkü bir gece, patronuna kaçakçılıkla ilgili bir operasyonda yardım ederken, ikisi de tuzağa düşer.

Bu olay sonunda Lino cinayet suçlamasıyla karşı karşıya kalır. Masumiyetini ispat edebileceği tek şey ise filmde peşine düşeceği kayıp bir arabada sıkışmış olan bir kanıt parçasıdır.


Kömür

Yönetmen: Esmaeel Monsef / Oyuncular: Amin Hajiakbari Dizaji, Hadi Eftekharzade, Adhami Farid, Zhila Shahi / Süre: 90 dakika
 


Pandemi sürecinde her gün yayınladığı ödüllü ve prestijli filmlerle adından söz ettiren TRT 2, 21 Haziran’da İran’da Türkçe çekilen Kömür adlı film ile “Ev Hayat Dolu” programına devam ediyor.

Kömür, İranlı Türk yönetmen İsmail Monsef tarafından Azerbaycan Türkçesinde 2019’da çekildi.
İran sinemasında son dönemde yükselişe geçen Türkçe film akımı, ülkedeki Azerbaycan Türklerinin anadillerinde film çekmeleriyle yaygınlaşan bir akım.

Film İran’ın en önemli film festivali olan Uluslararası Fecir Film Festivali’nde ilk gösterimini yapmış uluslararası pek çok festivalde gösterilmişti.

Kömür filmi; oğlunun hapse mahkûm edilmesinin ardından Azerbaycan’a kaçmasından sonra, trajik bir sarmalın içine itilen bir babanın giderek ahlaki normlarını değiştirmeye başlamasını anlatıyor.

Yönetmenin daha önce çektiği Ardak ve Ağla isimli kısa filmleri, ABD, İtalya, Ermenistan, Mısır ve Türkiye gibi farklı ülkelerdeki film festivallerinden de ödüller almıştı.


Lego Filmi 2

Yönetmen: Mike Mitchell / Seslendirenler: Chris Pratt, Elizabeth Banks, Will Arnett, Tiffany Haddish, Stephanie Beatriz, Alison Brie, Nick Offerman, Charlie Day, Maya Rudolph, Will Ferrell, Jadon Sand, Brooklynn Prince, Channing Tatum, Jonah Hill, Richard Ayoade, Ben Schwartz, Noel Fielding, Jason Momoa, Cobie Smulders, Ike Barinholtz    , Ralph Fiennes, Will Forte, Jimmy O. Yang, Jorma Taccone, Bruce Willis, Gary Payton, Sheryl Swoopes, Todd Hansen, Doug Nicholas, Liam Knight, Emmett Mitchell, Sawyer D. Jones, Graham Miller, Cora Miller, Ollie Mitchell, Mike Mitchell, Christopher Miller, Margot Rubin, Quinn, Emily Nordwind, Chris McKay, Trisha Gum, Ryan Halprin, Lauren White / Süre: 107 dakika
 


Her yaz açık hava sineması ile sinemaseverlere farklı deneyimler yaşatan Türk Telekom Prime, kullanıcılarına ayrıcalıklı deneyimler sunmaya devam ediyor.

Bu yaz da sosyal mesafe kurallarına uygun olarak Prime Arabalı Sinema Gecesi etkinlikleriyle sinema keyfini arabalara taşıyor.

Türk Telekom’un ayrıcalıklı hizmetler sunan markası Türk Telekom Prime’ın yaz aylarına özel hazırladığı sürprizler kapsamında, 2016’dan beri düzenlediği Prime Açık Hava Sineması etkinlikleriyle kullanıcılarına dönemin en popüler filmlerini en özel mekanlarda izleme şansı sağlayan etkinlik, bu yıl sosyal mesafe kurallarını göz önünde bulundurarak sinemaseverleri Prime Arabalı Sinema Gecesi’nde buluşturuyor.

Etkinlik çerçevesinde 25 Haziran’da Ortaköy Açık İSPARK’ta seyirciler Boğaz’ın eşsiz atmosferinde arabaları içinde The Lego Movie 2: The Second Part adlı filmi izleyebilecek.

2014 yapımı The Lego Movie’nin beş yıl sonrasında geçen bu devam filmi, sinir bozucu seviyede iyimser Emmet Brickowski’nin, Lucy’nin kurtulmasına yardımcı olmak ve uzaydan gelen bir istilacıya karşı koymak için verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Her şeyin muhteşem olduğu günlerin üzerinden beş yıl geçmiştir ve şimdi şehir sakinleri yepyeni bir tehditle karşı karşıyalardır:

Uzaydan gelen LEGO DUPLO istilacıları her şeyi yeniden inşa edilebileceklerinden daha hızlı bir şekilde paramparça etmektelerdir.

İstilacıları yenme ve LEGO evrenine uyumu geri getirme sorumluluğu Emmet, Lucy, Batman ve dostlarını çok uzak, keşfedilmemiş dünyalara, hatta her şeyin müzikal olduğu tuhaf bir galaksiye bile götürecektir.

Bu görev onların cesaretini, yaratıcılığını, Usta Yapıcılık becerilerini sınayacak ve gerçekten ne kadar özel olduklarını ortaya çıkaracaktır.


Ritmi Hisset

Yönetmen: Elissa Down / Oyuncular: Sofia Carson, Enrico Colantoni, Wolfgang Novogratz, Marissa Jaret Winokur, Dennis Andres, Johanna Colón, Donna Lynne Champlin, Brandon Kyle Goodman    , Rex Lee, Marcia Bennett, Lidya Jewett, Drew Davis, Shiloh Nelson, Shaylee Mansfield, Eva Hauge, Aniko Kaszas, Emily Roman, Robinne Fanfair, Carina Battrick, Hailey Hermida, Pamela MacDonald, Kai Zen Kate Roman, Maja Vujicic, Pat Thornton Merle Newell, Ken Pak, Justin Caruso Allan, Jady Risman, Sadie Lapidus, David Di Brina, Karen Skidmore, Jonathan Breedon, Sarah Abbott, Ali Badshah, Sandra Battaglini, Oliver Boyle, Zada Britton, Elana Dunkelman, Christopher Jones, Karn Kalra, Veronica Low, Nayo, Jarret Wright / Süre: 109 dakika
 


Netflix’in Komediler kuşağında gösterime giren Feel the Beat adlı filmde, benmerkezci bir dansçı olan April, Broadway’de seçmelere katılır. Ancak seçmelerde çuvallayan April, istediği başarıyı elde edemez.

Bunun üzerine genç kadın, memleketine geri dönmeye karar verir. Doğup, büyüdüğü kasabada hayatına yön vermeye çalışan April, çok istemese de yarışmaya hazırlanan bir grup genç dansçıya koçluk yapmaya başlar.

Sıra dışı küçük bir kasabada geçen film ikinci şanslarla ilgili samimi, keyifli ve eğlenceli bir hikâye anlatıyor.


Wasp Network

Yönetmen: Olivier Assayas / Oyuncular: Penélope Cruz, Édgar Ramírez, Wagner Moura, Gael García Bernal, Ana de Armas, Leonardo Sbaraglia / Süre: 130 dakika
 


Geçen yıl Filmekimi’nde Türkiye prömiyerini yapan, 19 Haziran’dan itibaren de Netflix’in Politik Dramalar kuşağında gösterilecek olan Wasp Network; İspanyol ve Latin Amerikalı yıldızlarla dolu kadrosuyla soğuk savaşın casus cephesine göz atıyor ve 1998’de ABD’de casuslukla suçlanıp yakalanan Küba Beşlisinin hikâyesini anlatıyor.

1998’de ABD’de casuslukla suçlanıp yakalanan Küba Beşlisi, Miami’de bir casus şebekesi kurup Castro karşıtlarının arasına sızmış, gerçek kimlikleri yıllarca ortaya çıkmamıştı.

Kübalı casuslar 1990’larda adadaki terör saldırılarını sonlandırmak üzere sürgündeki gruplara sızdıklarında ise kişisel olarak ağır bedeller ödemişlerdi.

İşte, Fernando Morais’in The Last Soldiers of the Cold War (Soğuk Savaş’ın Son Askerleri) adlı kitabından uyarlayarak yaşanmış olaylardan kesitler sunduğu bu filminde, Florida merkezli bir terörist ağına dahil olan Kübalı ajanları kadrajına alıyor.


Yarına Tek Bilet

Yönetmen: Ozan Açiktan / Oyuncular: Metin Akdülger, Dilan Çiçek Deniz / Süre: 90 dakika
 


Netflix’in Türkiye yapımı ilk orijinal filmi olan Yarına Tek Bilet, İzmir’e gitmekte olan bir trende tanışan, hayatlarında yeni bir sayfa açmanın peşindeki iki gencin birbirilerini tanımaya başladıkları bir tren yolculuğunu anlatıyor.

İzmir’e giden bir trende yolları kesişen iki yabancı, çalkantılı ve şaşırtıcı biçimde bağlantılı aşk geçmişleri sayesinde yakınlaşır.

Yolculuk sırasında tanışan ve birbirlerinden oldukça farklı karakterde olan iki yabancı, başlarda sürekli atışsa da birbirlerini tanıdıkça aralarında farklı bir çekim oluşur.

Hayatlarında yeni bir sayfa açmak isteyen ikili, birlikte vakit geçirdikçe kendi gerçekleri ile yüzleşmeye başlar.

Aile Arasında filminin yönetmeni Ozan Açıktan’ın yönettiği ve senaryosunu Faruk Özerten ile birlikte kaleme aldığı film, 19 Haziran tarihinden itibaren Netflix’te yayında olacak.


Flashback

Vakti zamanında kimi sinemalarda kimi de televizyon ekranlarında seyirciyle buluşan ama şimdi hem çevrimiçi platformlarda hem de televizyon kanallarında bu hafta yeniden gösterime girecek diğer filmler şöyle:

Digiturk ve beIN CONNECT:

  • Bizim İçin Şampiyon (2018)
  • Savaşta (At War, 2018)

İstanbul Modern Çevrimiçi Gösterim Programı:

  • Elma (Sib, 1998)

Netflix:

  • Woodshock (2017)

SALT Online:

  • İran’da Tekme (Kick in Iran, 2009)
  • Moskova’da Açılıyor (Opening in Moscow, 1959)
  • Suçlular Aramızda (1964)

TRT 2:

  • At Hırsızı (Centaur, 2017)
  • Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)
  • Bütün Saadetler Mümkündür (2017)
  • Dheepan (2015)
  • Karavan (The Leisure Seeker, 2017)
  • Özgürlük Savaşçısı (Free State of Jones, 2016)

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU