Sudan’daki 'Kurtuluş rejimi zihniyetinin' engelleri

‘Kurtuluş zihniyeti’, Sudanlıların sosyal ve politik bir yaşamdan geliştirdiği algı sistemlerinin yapılarını tahrip etmek amacıyla birtakım çerçeveler ortaya koydu

​Sudan’da Kurtuluş darbesinin ilk 10 yılında Turabi ve Beşir projesinin başarısızlığı kaosa yol açtı (AFP)

Genel olarak bir diktatörün devrilmesinin onun mutlak anlamda sonu olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla bu da demokratik bir geçiş inşa etme aşamasının karmaşık bir süreç olduğunu söylememize imkan verir. Diktatörün devrilmesinin ardından başlayan bu süreçte uzun, dolambaçlı ve riskli bir yola girilir. Ancak Sudanlıları otuz yıl boyunca askeri bir darbe ile yöneten rejim ideolojik bir temele yaslanıyordu. Amacı yalnızca siyasi arenada değişiklik yapmak değil, bilakis aynı zamanda toplumu da değiştirerek Sudanlı bireyi yeniden inşa edeceği bir toplum mühendisliği yapmaktı. Yani insanları 1989'dan önce olduğu gibi siyasal İslam’ın kucağına taşıyacaktı.

Böyle bir durum siyasi hayatın eklemlerine sızmış olan diktatörlüğü tasfiye etme görevini daha karmaşık bir hale getirecek ve bunun daha fazla zaman almasına yol açacaktır. Nitekim rejimin tasfiyesinin yanı sıra ‘kurtuluş zihniyetinin’ de tasfiye edilmesi gerekmektedir. Her ne kadar sahiplerinin İslamcı olması zorlu olmasa da bu zihniyet ‘genel bir zihniyeti’ temsil etmektedir. Otuz yıl boyunca yaşam için sözleri ve hayatı yorumlayıcı ilkelerinden beslenen sıradan vatandaşlar, zihniyet olarak radikal bir tutuma daha yakınlar.

‘Kurtuluş zihniyeti’, Sudanlıların sosyal ve politik bir yaşamdan geliştirdiği algı sistemlerinin yapılarını tahrip etmek amacıyla birtakım çerçeveler ortaya koydu. İngiliz sömürgeciliğinden kalan devletin birçok yönünü miras aldı. Özellikle eğitim sistemlerinde, kamu hizmetlerinde ve altyapıda. Beşir ve Turabi’nin medeniyet projesinin kurtuluş darbesinin ilk on yılında medeniyet projesinin başarısız olmasından sonra ve 1999'da Beşir ile Turabi arasındaki ortaklığın sona ermesinin ardından tahrip, kaosu yaymayı hedef aldı. Çünkü kamusal yaşam boşluğu kabul etmez. Turabi'nin iktidardan çıkışıyla medeniyet projesinin çökmesinin ardından kaosun belirtileri görünmeye başladı.

Bu kaos, Sudanlıların yaşamlarını iki şekilde yok etmeye çalıştı. Nitekim İslamcılar, Sudan vatandaşını bir medeniyet projesi aracılığıyla yeniden biçimlendirmeyi istediği ideolojik bir teklif öne sürdü. Bunun insanların hayatlarını daha iyi bir duruma getiren farkındalık yapıları oluşturması mümkün değil. Ayrıca iktidarı elinde tutan İslamcıların çoğu başarısızlığı itiraf etmenin rejimini intiharıyla eşdeğer olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kaosa giden ikinci yol göründü. İşte ‘kurtuluş zihniyeti’ olarak adlandırdığımız şey budur.

Kurtuluş virüsü, gazetecilik, eğitim ve akademinin yanı sıra özellikle tarih gibi toplumla ilgili çalışmalar alanını vurdu. Nihayetinde çoğunlukla buhranlı olan bir elitler sınıfı oluştu. Aşiret tarihi yazımı alanında yüzeysel düzeyde çalışmalar görmeye başladık. Partilerin siyasi oyununun yapısının ve kurallarının yok edilmesine paralel olarak aşiretleri siyasallaştırma sistemi bir alternatif olarak ikame edildi.

Sivil toplumun önde gelen şahısları, partileri ve kurumları da dahil olmak üzere siyasi, edebi ve sosyal yaşamının sembolleri şüphe uyandırmak projesi erken bir zamanda başladı. Bu, Müslüman Kardeşler’in 1977'de Nemiri rejimi ile aralarındaki uzlaşma ikliminden yararlandığı zaman dek uzanır. Daha sonra devlete nüfuz etmeye, kurumlarından faydalanmaya ve etki alanlarını genişletmeye başladılar. Nemiri, 1983 yılında ‘İslam Şeriatı Yasaları’ olarak adlandırılan kanunlar çıkarmak zorunda kaldı. Daha sonra Müslüman Kardeşler 1985'teki Nisan ayaklanmasını takip eden ikinci demokrasi ikliminden faydalandı. Bu dönemde İslamcılar, basında oynadıkları ezici rolle birlikte Sudan yaşamının sembollerini çarpıtma hususunda büyük ölçüde başarılı oldular. Bunu, Beşir’in 1989 yılında Sadık el-Mehdi’nin liderlik ettiği demokratik hükümete karşı düzenlediği darbe takip etti.

Bugün ‘kurtuluş zihniyetinin’ etkisiyle, herhangi bir Sudan vatandaşının herhangi bir partiye katılması doğal bir seçenekken, özellikle sol partiler dindarlar arasında kabul bulmayan bir tercih olacak. Çünkü kamusal alanda kurtuluş zihniyetinin yarattığı algı sebebiyle bu pozisyon sanki İslami ilkelerin bir gereği gibi lanse ediliyor.

Diğer taraftan kurtuluş zihniyetinin 30 yılı aşkın bir süredir pek çok kimsenin zihninde yarattığı iklim, normal bir siyasi iklim olarak kabul edilmez. Her Sudanlının herhangi bir partiye üye olma hakkı vardır ve barışçıl bir şekilde devam ettiği takdirde kendisine saygı gösterilmesini hak eder.

Dolayısıyla bugün siyasi İslam hareketlerinin dışındaki dini çevrelerden özgürlük ve değişim koalisyonu hükümetine yöneltilen nefret söylemlerinin bir kısmının söz konusu sakat zihniyetten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu zihniyet, ulusal rakiplerini engellemede önemli bir rol üstlenen ‘İslamcıların tekfir mefhumuna’ politik olarak yatırım yapmakla oyununu oynamaktadır.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

https://www.independentarabia.com/node/114791

DAHA FAZLA HABER OKU