"Salgın nedeniyle kısıtlamaların orta ve uzun vadede dini vecibelere katılımı güçlendirmesi muhtemel"

Din Sosyoloğu Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu, koronavirüs tedbirleri kapsamında dini yaşama dair alınan kısıtlamaların orta ve uzun vadede ibadete katılımı güçlendirici sonuçlar üretmesinin muhtemel olduğunu öne sürdü

Prof.Dr.İhsan Çapcıoğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

Koronavirüs salgınının sonrasına dair çeşitli yorumlar yapılıyor.

Kimi çevreler salgından sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını iddia ediyor.

En merak edilen soruların başında dini yaşamın bundan nasıl etkileneceği.

Çünkü yıllar sonra belki ilk defa camiler koronavirüs tedbirleri kapsamında kapalı.

İnsanlar ibadetlerini cemaatle değil bireysel yapıyor.

Yine bu ramazanda toplu iftarlar ve teravih namazları da mümkün değil.

Umre ziyaretlerine kapalı olan Kabe’nin hac mevsiminde de açık olması pek mümkün görünmüyor.

Her şeyin Allah’tan olduğuna inanan inançlı insanlar olanı biteni nasıl yorumluyor?

Bu soruları Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Dekan Yardımcısı Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu’na yönelttik.  

ramazan.jpg
Ramazan ayında da koronavirüs tedbirleri kapsamında camiler kapalı kalacak / Fotoğraf: AA

 

“Salgının din üzerinde etkilerini anlamak için henüz yeterli veri yok”

- Koronavirüs salgını toplumun dine bakış açısında bir etki yarattı mı?

Hastalık ve ölüm riskinin arttığı olağanüstü zamanlarda bireylerin ve farklı toplum kesimlerinin acılarını hafifletecek, yaraların sarılmasına ve iyileşmesine, travmatik hasarların rehabilitasyonuna katkıda bulunacak güvenli sığınaklara ihtiyaç var. 

Böyle zamanlarda insanların aklına gelen ilk sığınma aracı dindir.

Dini duygu, düşünce, inanç ve pratiklerin özellikle afet dönemlerinde ruhsal sağlığımızı onarıcı ve iyileştirici etkilere sahip olduğu, uzun soluklu araştırmalardan elde edilen bulgularla kanıtlanmıştır.

Sözgelimi, afetlerin beraberinde getirdiği endişe, kaygı ve korkularla başa çıkmada duanın güvenli bir liman olarak kabul edildiği bilinmektedir.

İnançlı insanlar, özellikle, bireysel ve toplumsal çabaların beklentileri karşılamakta zorlandığı belirsizlik dönemlerinde duanın yanı sıra, ibadetlerin de maneviyatımızı yükseltici gücünden yararlanmayı tercih etmektedir.

Ancak afetlerin dini yönelimler üzerindeki etkisinin yoğunluğu yaş, cinsiyet, sosyal sınıf, statü, eğitim, gelir düzeyi gibi sosyo-demografik ve ekonomik değişkenlere bağlı olarak farklılaşmaktadır.

Bu çerçevede, salgının dine bakışımızda herhangi bir kalıcı değişikliğe yol açıp açmayacağını, söz konusu değişkenlerin sürecin seyrine etkisi belirleyecektir.

Dolayısıyla bu sürecin orta ve uzun vadedeki muhtemel etkilerini yordamak için henüz elimizde yeterince veri bulunmuyor.

evde namaz.jpg
Tedbirler kapsamında pek çok insan namazını evde kılmaya başladı / Fotoğraf: AA

 

“İnançlı insanlar da tedbirlerle ve kısıtlamalara büyük ölçüde uymakta"

- Koronavirüs süreci inançlı insanlar açısından nasıl geçiyor?

Ülkemizde insanların bilim kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda yetkililerce alınan kararlara ve getirilen kısıtlamalara, önemli ölçüde uyumlu hareket ettiğini gözlemleniyor. Toplum geneline yayılan bu manzaranın, inançlı bireyler açısından da benzer sonuçlara yol açtı. 

Diğer insanlar gibi onlar da bilimsel tavsiyeler çerçevesinde alınan kararlara, önleyici tedbirlere ve kısıtlamalara büyük ölçüde uymaktadır.

Çünkü inançlı bireyler de, salgının yayılma hızını düşürmeye yönelik kamusal politikalara ve politika yapıcılara büyük oranda güvenmektedir.

Bu güvenin oluşmasında, sürecin başlangıcından itibaren izlenen ve kamuoyunu düzenli bilgilendirmeyi amaçlayan proaktif sağlık politikalarının etkili olduğu görülmektedir.

Toplumsal yaşam alanlarındaki kısıtlamalara uyumun, bireysel yaşamların yönetimine yansıması konusunda ise, dini inançlardan çok kişilik tipleri belirleyici olmaktadır.

Bu konuda, kişilik tiplerine göre farklılaşan psikolojik tepkiler ortaya çıkmaktadır.

Sözgelimi, kişisel kontrol odağını endişe, kaygı ve korku gibi olumsuz duyguların yönettiği tedirgin kişilikler, salgın haberlerinden kolaylıkla tetiklenerek paniğe kapılabilmektedir.

Buna karşın, kontrol odağında güven, bağlılık ve sabır gibi olumlu duyguların baskın olduğu dengeli kişilikler ise, bu tür haberler karşısında kontrollü reaksiyonlar sergilemektedir.

cuma namazı.jpg
Çapcıoğlu,  kısıtlamaların orta vadede dini pratiklere katılımı arttırabileceğini iddia etti / Fotoğraf: AA

 

"İnançlı insanlar arasında salgının nedenine yönelik üç farklı görüş hakim"

- Bir kadercilik mi hakim yoksa bilimsel açıklamaları dinleyip önlem alma duygusu mu?

Dindarlık düzeylerine göre farklılaşan yönelimler ise, genellikle koronavirüs salgınının sebeplerine ilişkin yaklaşımlarda ortaya çıkıyor. 

Bu konuda, ‘takdir’, ‘tedbir’ ve ‘takdir-tedbir’ yönelimli olmak üzere üç farklı yaklaşımdan söz edilebileceğini belirten Çapçıoğlu, bunları şöyle sıraladı.

‘Takdir’ yaklaşımına göre, küresel salgın bir uyarıdır. Esasen başımıza gelen deprem, kuraklık, savaş ve hastalık gibi felaketler, ilahi bir ceza, ikaz ve ihtar olarak değerlendirilmelidir.

Bu bakış açısını savunanlarargümanlarını, genellikle Kur’an kıssalarından, özellikle peygamberler tarihinden örneklerle desteklemektedir.

Buna göre, masum çocukların, savunmasız sivillerin maruz bırakıldığı ve çoğunluğun sessiz kaldığı dünya çapındaki zulüm, işkence ve adaletsizlikler, ahlaki yozlaşma

ve çözülmeler karşısında er ya da geç ilahi bir müdahalenin gelmesi kaçınılmazdır.

Bunun karşısında ‘tedbir’ yaklaşımını savunanlara göre ise, salgın; insani hataların bir sonucudur ve sorumluluğu tümüyle insana aittir.

Bu olayda, Tanrısal bir belirlenim ve müdahale söz konusu değildir. Bütün bunlar, zamanında ve yeterli tedbirler alınmadığı için yaşanmaktadır.

Salgın henüz bu ölçekte yayılmadan bilimsel tedbirler alınsaydı, vakaların artması önlenebilirdi. 

Bu iki yaklaşımı sentezleyen üçüncü bir bakış açısı olarak ‘takdir-tedbir’ yaklaşımına göre ise, bu süreç ne tek başına takdir ne de tedbir ile açıklanabilir.

İnananlar açısından evrendeki her şeyin Tanrısal planlamaya (kader) göre gerçekleştiğinde kuşku yoktur. Ancak bu planlama içinde insana da özgür bir alan bırakılmıştır.

İnsan, bu alanda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğinde (tedbir) sorunların çözümü mümkün hale gelir.

İhmalkar davranıp sorumluluklarını reddettiğinde ise, çeşitli sorunlarla karşılaşır. Nitekim Kur’an’da insanın kendi hataları yüzünden başına pek çok felaketin geldiği ifade edilmektedir.

Küresel düzeyde bir bilinçlenme ile evrensel sorunların üstesinden gelinebilir.

Bunun için insanların sorumluluklarının farkına varması; başka insanlara, doğaya ve canlılara zarar verecek davranışlardan kaçınması gerekir.

Kısaca özetlediğimiz bu üç temel yaklaşımla birlikte, koronavirüsün küresel aktörler tarafından dünyanın gidişatını kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmek maksadıyla laboratuvar ortamında tasarlandığını iddia edenler de bulunmaktadır.

Bu bakış açısını savunanlar, salgının faturasını, büyük ölçüde, küresel aktörlerin yanlış politikalarına yüklemektedir.

Bu bağlamda, çeşitli kıyamet senaryolarının üretildiği de görülmektedir.

 

hac.jpg
Bu yıl hac ziyaretlerinin nasıl olacağı henüz bilinmiyor / Fotoğraf: AA

 

“Afet dönemlerinde, dini yaşantılar üzerinde anlık değişimler daha yoğun görülür”

- Koronavirüs sonrası toplum ve din ilişkisi nasıl olacak... Özellikle bu süreç ibadet alışkanlıklarını etkiler mi? Mesela evde ibadet alışkanlığı artar mı?

Dini inançların, anlam üretme potansiyeli yüksektir. Bu potansiyelin nerede, ne zaman, nasıl ve ne ölçüde işlevselleşeceğini, öncelikle bireylerin tercihleri belirler” diyerek cevap vermeye başladı.

Bununla birlikte bireysel tercihleri yönlendiren çeşitli motivasyon araçları bulunur. Bunlardan bir kısmı, kaynağını içsel yaşantılardan alırken, önemli bir kısmı birey dışı kaynaklardan beslenir

Bireyin yaşantısı, her iki kaynaktan gelen etkilerle şekillenir.

Bu etkilerin sıklık ve yoğunluk derecesine bağlı olarak dini yaşantılarda zaman zaman dalgalanma ve anlık değişimlerin yaşanması ise kaçınılmazdır.

Deprem, sel, yangın, kuralık, savaş ve salgın hastalık gibi geniş kitleleri etkileyen afet dönemlerinde, dini yaşantılar üzerinde anlık değişimler daha yoğun görülür.

Koronavirüs salgını da, hal-i hazırda benzer etkilere yol açmaktadır. Ancak bu etkilerin dini pratiklere yansımalarının kalıcı hale gelebilmesi için uzun vadeli köklü değişimlere kaynaklık etmesi gerekir.

Kamuoyunun yakından gözlemlediği gibi koronavirüs salgınının ilk günlerinden itibaren alınan ve toplumun tüm kesimlerini az ya da çok ilgilendiren izolasyon ve karantina tedbirleri arasında ibadetlere yönelik kısıtlamalar da yer aldı.

Bu tedbirlerin ilk yansımaları, umrecilere yönelik karantina tedbirleriyle görülmeye başladı. Hemen ardından salgın hastalığa yakalanma riskinin arttığı bu dönemde umreye gidişlerin ertelenmesi gündeme geldi.

Vakit ve Cuma namazlarının camilerde cemaatle kılınmasının yasaklanmasıyla ise, topluca yapılan ibadetler tümüyle kısıtlanmış oldu.

camispor.jpg
Camiler yaşlılar için yalnızca ibadet değil aynı zaman da sosyalleşme alanları. Fotoğraf camide yaşlılara yönelik bir spor etkinliğinden / Fotoğraf: AA

 

"Dini mekanlara yönelik kısıtlamadan en çok yaşlılar etkilendi"

- Dini makanlara yönelik kısıtlamalar en çok kimleri etkiledi? 

Çünkü altmışbeş yaş üstü sokağa çıkma yasağının ardından vaktinin tamamını evde geçirmek zorunda kalan yaşlı bireyler açısından cami, sadece cemaatle namaz kılınan bir ibadet yeri değildi.

O, aynı zamanda yaşlıların hayatın yükünü birlikte sırtladığı, dertleştiği, sorunlarına beraberce çözüm aradığı, tecrübelerini paylaşıp halleştiği önemli bir sosyalleşme mekanı idi.

Dolayısıyla ibadetlere katılım, yaşlılıkta bir boş zaman faaliyeti olarak da değerlendiriliyordu.

Böylece cami ve çevresinde gerçekleştirilen faaliyetler evin yükünü hafifleten önemli bir işleve aracılık ediyordu.

Ancak bu dönemde, caminin bu fonksiyonları devre dışı kalmış oldu.

 

“Karamsar tablo çizmek gerçekçi olmaz”

- Ramazanda dini mekanların açık olmaması ve ibadetlerin cemaatle yapılmaması konusunda nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İçinde bulunduğumuz günlerde ise, ibadetlere toplumsal katılımın en yoğun olması beklenen ramazan ayını yaşıyoruz. Ancak cami ve mescitlerimiz kapalı kalmaya devam ediyor, camilerde ramazan ayının sembollerinden olan cemaatle teravih namazları kılınamıyor. 

Dolayısıyla birlikteliğin coşkusu, heyecanı, cemaatle kılınan namazların ve yapılan duaların motivasyonel etkisi fark edilemiyor.

Bunun yerine insanlar, evlerinde kalarak buruk bir Ramazan sevinci yaşamaya çalışıyorlar.

Elbette asırlara yayılan kadim Ramazan kültüründen beslenen bir toplum için bu manzara husursuz edici sonuçlar ortaya çıkarıyor. 

Kabe, bir süredir umrecilere kapalı. Hac mevsiminde açılma ihtimali ise çok zayıf.

Ancak çeşitli zorunlulukların ortaya çıkardığı bu manzaraya bakarak, dini pratiklerin ya da ibadet hayatının geleceğine ilişkin karamsar bir tablo çizmek gerçekçi olmaz.

Aksine kısa vadedeki bu kısıtlamaların, orta ve uzun vadede dini pratiklere katılımı güçlendirici sonuçlar üretmesi muhtemeldir.
 

son cami.jpg
Önlemlerin gevşetilmesiyle camilerin yeniden ibadete açılması bekleniyor / Fotoğraf: AA

 

“Gerçekçi öngörü için beklemememiz lazım”

- Kimilerine göre koronavirüs sonrası inançsızlık kimine göre dindarlık artacak bu tarz etkileşimler bekliyor musunuz?

Toplumsal etkileşimlerin karakterini, dini toplumsal sermayenin kullanım koşullarının belirleyecek

Bu koşulların bireylerin dini hareketliliğine etki ederek dini hayatın dinamizmine de doğrudan katılmış olur.

Salgın dönemlerinde dini hareketliliğin yönünü tayin eden ise, olağanüstü koşulların ürettiği sonuçların bireylerin ve toplumların hafızasında bıraktığı izlerdir.

Eğer toplum olarak uzun süren bir karantina dönemi yaşamışsanız, elbette bunun kısa vadedeki sonucu, inançlı bireyler açısından dini tercihlerde artan yönelimler şeklinde görülecektir.

Bu dönemde bireysel tercihlerin dua, ibadet ve sosyal hayatta gözlemlenen diğer dini pratiklere yansımaları da güçlü olur.

Ancak olağanüstü koşulların toplum hafızasında bıraktığı travmatik izlerin orta ve uzun vadede yavaş yavaş silinmeye başlamasıyla birlikte dini tercihlerde öncelikle bir dengelenmenin, ardından bir stabilizasyonun yaşanması kuvvetle muhtemeldir.

Böylece uzun vadede dini hayatın istikrarı yeniden sağlanmış olur.

Koronavirüs sonrası dönemde de benzer bir senaryonun ortaya çıkma ihtimali yüksek görünmektedir.Ancak gerçekçi bir öngörüde bulunmak için bir süre daha beklememiz gerekecek.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU