İran açmazı: İki kez cezalandırılan halk

İran rejiminin her ne olursa olsun başvurulabilecek bütün araçları devreye koyarak bu ayaklanmayı bastırmak istediği açık bir şekilde görünüyor

​İranlı göstericiler, başkent Tahran'da benzin fiyatlarının artışını protesto ediyorlar / Fotoğraf: AFP

İran İslam Cumhuriyeti rejiminin birçok yönden diğerlerinden farklı olmadığı söylenebilir. Zira rejimin ajanları gizli ve aldatıcıdırlar, kendi insanlarını öldürürler ve iktidarda kalmak ise en büyük hedefleridir. Bu nedenle, bunu başarmak için çeşitli yollara başvururlar.

İranlıların hükümetlerine karşı tüm yurt çapında ayaklanmalarının doruk noktasına ulaştığı bir zamanda, milyonlarca insanın sokağa çıktığını gördük. Buna karşılık rejim beş gün süreyle interneti kesti. Bunun ardından Devrim Rehberi Ali Hamaney’den ve ülke yönetiminin tepesinden göstericilere ateş açılması yönünde talimat geldi. Rejimin her ne olursa olsun başvurulabilecek bütün araçları devreye koyarak bu ayaklanmayı bastırmak istediği açık bir şekilde görünüyor. Bununla birlikte rejimin ülkenin üzerine bir gizlilik perdesi örtmesi gerekiyordu ki bunu da interneti keserek gerçekleştirdi. Şu anda internetin tekrar açılmasıyla birlikte videolar, fotoğraflar ve görgü tanıklarının anlatıları ortaya çıkmaya başladı. Bütün bunlar, protestocuların öldürülmeleri yönündeki talimatların rejimin en tepesinde bulunan Ali Hamaney, Devrim Muhafızları, General Hüseyin Selami ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den geldiğini gösterdi.

İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutan Yardımcısı Ali Fadavi, yaptığı konuşmada, yabancı istilaya karşı kapsamlı bir savaş durumunda kullanılan stratejinin aksine bir diğer stratejiyi takip ettiklerini ifade ederek şu sözleri sarf etti:

"Komutan, General Selami ve ben vaktin büyük bir kısmını cumhurbaşkanlığı merkezinde geçiriyor ve askeri birimleri buradan yönlendiriyorduk. Ülke genelindeki çeşitli cephelerle olan canlı bağlantımızı sürdürüyorduk"

İki ucu keskin kılıç

Ülkedeki olayların yayılmasıyla birlikte hükümet, birçok modern teknoloji gibi internetin de iki ucu keskin bir kılıç olabileceğini fark etti. Bir hafta süreyle vatandaşların birbirleriyle ve dışarısıyla irtibatı kesildi. Kimse ülke içinde neler olup bittiğinden haberdar olamadı. Ancak Tahran mollaları internetin ticaret ve kamu işleri için kaçınılmaz olduğunu idrak ettiler. Nitekim hayatımızın bütünüyle internete bağlı olduğu birtakım yönleri var. Ayaklanmanın ikinci haftasında rejim, protestocuları yabancı ajanlar diye nitelendirdi ve onları Siyonistleri, Suudi Arabistan'ı ve ABD'yi desteklemekle suçladı.

İran hükümeti, ülkenin en alt tabakasındaki fakir vatandaşların benzin fiyatlarındaki üç kat artıştan ciddi şekilde etkilendiği anlamakta başarısız oldu. Bu durum kitlesel protestoların başlangıcı oldu. Gösterilere katılan vatandaşlar ülkede onlarca yıldır sürmekte olan baskıcı yönetimden bıkmışlardı.

Öte yandan rejimin propagandasının aksine protestoların herhangi bir yabancı güç ile ilişkisi söz konusu değil. Nitekim rejim de ülkedeki halk ayaklanmasında rol oynayan tek bir yabancı isim veremedi. Rejim tarafından uygulanan şiddet operasyonlarıyla birlikte 1104'ten fazla kişi hayatını kaybetti, 7 binden fazla kişi yaralandı ve 30 binden fazla kişi gözaltına alındı. Tahran Eyaleti'nde yer alan Kudüs şehrinin valisi Lale Fasaği, yaptığı açıklamada, göstericilere karşı ateş açma emrini gururlar yerine getirdiğini söyledi.

Böyle bir durumda silahlı güçlerin konuşlandırılması emri, egemen olan hiyerarşik otorite kapsamında öncelikle Silahlı Kuvvetler Komutanı olarak Hameney, sonra Cumhurbaşkanı Ruhani ve sonra İçişleri Bakanı tarafından verilir. Sonrasında ise bu talimat silsile halinde eyalet yöneticilerine ve şehir valilerine kadar ulaşır. İçeride ve dışarıda mevcut tüm verilerin detaylı ve kapsamlı bir incelemesinden sonra rejim, Besic Direniş Gücü’nü ve İran Devrim Muhafızları’nı konuşlandırır. Bu, daha önce halk protestolarına karşı polis gücünü konuşlandıran rejimin halk gösterilerine verdiği tepkilerde bir değişiklik olduğunu gösteriyor.

Sistematik kampanya

ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından toplanan 30 binden fazla video ve ses kaydı, rejimin protestoculara karşı askeri helikopterler, Zülfikar tankları, Rus yapımı Doçka makineli tüfekleri ve çeşitli mühimmatlar kullandığını gösteriyor. Bu ağır silahlar göstericileri dağıtmak için Tahran ve İsfahan'da kullanılmadı. Ancak, Araplar ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerin yanı sıra Azeri Türklerinin ikamet ettiği yerlerde yaygın olarak kullanıldı.

New York Times’ın da aralarında bulunduğu uluslararası basın tarafından elde edilen pek çok videoda, yoksul halkın ve işçi sınıfının yaşadığı bazı beldelerin ve bataklıklarla çevrili bölgelerin rejim tarafından gerçekleştirilen katliamlara maruz kaldığı görünüyor. Videolarda tank, zırhlı araç ve ağır makineli tüfek kullanan askeri birliklerin hayatlarını kurtarmak için bataklıklara doğru kaçan göstericilere ateş açtıkları görünüyor. Bu saldırılar yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve binlercesinin yaralanmasına yol açtı. Bu videolar, İranlı bir Kürt gazeteci Şahid Alevi tarafından yayınlanan ve görgü tanıklarının anlatılarını içeren raporlar tarafından teyit edildi. Alevi’nin bu raporu, aile fertleri tutuklanan veya yaralanan onlarca aile ile yapılan görüşmelere dayanıyor. Bu aileler arasında Arap nüfusunun çoğunlukta olduğu Huzistan Eyaleti'ne bağlı bir dizi ilde çocuklarını kaybeden kimseler de bulunuyor.

Londra merkezli Ahvaz İnsan Hakları Örgütü, telefon ve Skype aracılığıyla çocukları öldürülen bir dizi Arap Ahvazi ailesiyle görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi İran Özel Raportörü Cavid Rahman’ın huzurunda gerçekleşti. Yapılan bu görüşmeler de ülkede yaşanan katliamlara ilişkin gelen raporları destekliyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, “İran güvenlik güçlerinin kaçan protestocuların arkasından ateş açtıklarını gösteren fotoğraflar elimize ulaştı. Fotoğraflarda güvenlik güçlerinin insanları öldürmek amacıyla ateş açtıkları görülüyor” ifadelerini kullandı.

Bütün bunların yanı sıra özellikle Arap nüfusunun çoğunlukta olduğu Huzistan Eyaleti'nde tutuklanan protestocuların yargılanmaksızın infaz edildikleri yönünde görgü tanıklarından alınan bilgiler var. Öte yandan protestoların ilk günlerinde 14 vatandaşın tutuklandığına dair hükümet raporları var. Genellikle Almanya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Avusturya ve Hollanda'dan gelen ve çifte vatandaşlığa sahip olan bu kişiler, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'da eğitim alan casuslar olarak tanımlandılar. Ancak aileleri suçlamaları reddettiler ve onların sevdiklerini kaybeden ve rejime karşı intikam almak isteyen İranlılar olduklarını belirttiler. Ayrıca raporlar, Batılı bir gazetecinin yanı sıra İran muhalefetinden olan kimseler tarafından da doğrulandı. Bazı kişilerin Tahran'daki tüccarlardan para aldığını gösteren başka raporlar da var. Bu raporlar doğru olduğu takdirde rejim, bu olayın bilinmesinden endişe duyacaktır. Zira bunlar, Humeyni'nin nasıl iktidara geldiğini hatırlatıyor.

Tünelin sonu?

İnternetteki çeşitli web siteleri aracılığıyla yayınlanan veriler göz önüne alındığında her ne kadar isyanın şiddetinde bir düşüş olsa da halen devam ettiği görülüyor ve insanlar gün geçtikçe daha da öfkeleniyor. Nitekim her gün eş zamanlı olarak ülke genelinde sivil itaatsizlik eylemlerinin gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz. Trafik kameraları kırılıyor, rejim karşıtı posterler açılıyor, bölgesel düzeyde gizli toplantılar yapılıyor ve öğrenci, işçi ve öğretmen sendikaları tarafından ortaklaşa bir şekilde çeşitli stratejiler ortaya konuluyor.

Göstericiler otomobilleri, kamyonları ve inşaat malzemelerini kullanarak ana caddeleri ve otoyolları kapattılar. Tebriz, Tahran, İsfahan, Şiraz ve Ahvaz'da bunun pek çok örneğine tanık oluyoruz. Sonuç olarak gıda, petrol ve kimyasal ürünleri taşıyan binlerce kamyon yavaş hareket ediyor ve mal ithalat ve ihracatında gecikmeler yaşanıyor. Bu taktik, ekonomiyi felç etmek adına başvurulan oldukça güçlü bir araçtır. Dolayısıyla bu uygulama gelecek için önemli bir ders yerine geçti.

Bütün bunlar yaşanırken rejimin hareket edeceğine karar vermesi gerekiyor. Rejim bu bağlamda şiddet yöntemini daha da ileri bir boyuta taşıyıp demir yumruğunu daha da sert bir şekilde kullanabilir. Ya da devam eden baskının boşuna olacağını anlar ve halkın baskısına boyun eğerek kendisini kurtarmak için ABD ile bir anlaşma yapabilir. Nitekim yakın zamanda gerçekleştirilen mahkûm takası, ABD ile İran arasında bir müzakere sürecinin başlangıcı olabilir. Fakat İranlıların, pinpon (masa tenisi) diplomasisine ilişkin ciddi şüpheleri var. Bundan henüz bir fayda görmediler. Öte yandan ABD ve Batı’daki Noel tatili ile birlikte belki bir çıkış yolu aralanabilir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

independentarabia.com/node/78496

DAHA FAZLA HABER OKU