Florida Üniversitesi'nden değerli hocalardan Theodore Kury'nin 12 Aralık tarihli yazısında, gelişen teknolojinin veri merkezlerine olan talebi arttırdığı ancak enerji santrallerinin aynı hızda gelişmediğini ve Artan ihtiyacın nasıl karşılanacağını değerlendirdi.
Yazı ABD’deki durumu irdelese de, aslında dünyanın birçok yeri için önemli bir zorluğa dikkat çekmektedir.
Bu bağlamda hem Türkiye’de, hem de bölgedeki enerji projeleri ve yatırımları, faklı boyutlardan ele almak gerekir. Bilhassa, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkaslardaki işbirliklerinin önemine bir de bu açıdan bakmakta yarar var. Ve tabii ki Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumsal yapısının bu çerçevede güçlendirilmesinin önemi de bir kere daha ortaya çıkmaktadır.
Orta Asya, uzun yıllar boyunca küresel enerji jeopolitiğinde ağırlıklı olarak petrol, doğal gaz ve uranyum gibi enerji kaynaklarıyla anıldı.
Ancak günümüzde bu bölgenin stratejik önemi, yalnızca fosil yakıt veya uranyum tedarikçisi olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Yapay zekâ, büyük veri, yenilenebilir enerji teknolojileri ve kritik madenler etrafında şekillenen yeni küresel ekonomi, Orta Asya’yı aynı zamanda dijital altyapıların, veri merkezlerinin ve ileri teknoloji üretiminin potansiyel merkezlerinden biri hâline getiriyor.
Bu dönüşümün arkasında yatan temel dinamiklerden biri, küresel ölçekte hızla artan veri merkezi ihtiyacıdır. Yapay zekâ uygulamaları, bulut bilişim, finansal teknolojiler ve savunma sanayii başta olmak üzere pek çok alan, yoğun enerji tüketen veri merkezlerine bağımlı hâle gelmiştir. Ancak Theodore Kury’nin de dikkat çektiği üzere, veri merkezlerinin büyüme hızı, mevcut elektrik üretim altyapısının kapasite artış hızının oldukça önündedir. Elektrik santrallerinin planlanması ve inşası yıllar alırken, veri merkezleri aylar içinde devreye girebilmektedir. Kripto varlıklar, veri madenciliği, yapay zekâ, Kuantum bilgisayarlar ve hızla artan çevrimiçi hizmetlerden dolayı veri merkezlerine olan talep artıyor. Bu da küresel ölçekte ciddi bir arz-talep uyumsuzluğu yaratmaktadır.
Tam da bu noktada Orta Asya, benzersiz bir avantajlar seti sunmaktadır. Bölge; su kaynakları açısından görece zengin olmasa dahi, gene de dağlık bölgelere ve sulak alanlara da sahip. Bilhassa iklim koşulları özellikle kuzey ve yüksek rakımlı alanlarda veri merkezleri için daha düşük soğutma maliyetleri sunar. Geniş ve nispeten düşük nüfus yoğunluğuna sahip araziler, hem büyük ölçekli enerji yatırımlarına hem de veri merkezi kampüslerine olanak tanır. Dahası, Orta Asya ülkeleri yalnızca fosil yakıtlar bakımından değil, aynı zamanda bakır, lityum, kobalt, nikel ve nadir toprak elementleri gibi yeni teknolojiler için kritik önemde olan madenler açısından da önemli bir potansiyele sahiptir. Ayrıca, yenilenebilir enerji yatırımları için de cazibe merkezidir.
Bu tablo, Orta Asya’yı yalnızca enerji ihracatçısı değil, aynı zamanda enerji üretebilen ve dönüştüren ileri teknoloji merkezlerinden biri hâline getirme ihtimalini güçlendirmektedir. Yenilenebilir enerji alanında da bölge dikkat çekmektedir. Güneş ve rüzgâr potansiyeli yüksek olan Orta Asya, hidroelektrik kapasitesiyle birlikte değerlendirildiğinde, karbon ayak izi düşük veri merkezleri ve yeşil teknoloji yatırımları için elverişli bir zemin sunmaktadır. Küresel teknoloji şirketlerinin, enerji güvenliği kadar sürdürülebilirliği de öncelediği bir dönemde bu unsur giderek daha belirleyici hâle gelmektedir.
Bu bağlamda Orta Koridor’un önemi de yeniden düşünülmelidir. Orta Koridor çoğu zaman bir ticaret ve lojistik hattı olarak ele alınsa da gerçekte çok daha geniş bir stratejik derinliğe sahiptir. Hazar geçişli bu güzergâh, enerji hatlarının, dijital altyapıların ve kültürel etkileşimin ana arterlerinden biri olma potansiyeline sahiptir. Enerji taşımacılığının yanı sıra, veri akışını sağlayacak fiber optik ağlar, yeşil enerji entegrasyonu ve dijital hizmet ticareti açısından da Orta Koridor kritik bir omurga işlevi görebilir.
Bu çok boyutlu dönüşüm, Türkiye açısından da stratejik sonuçlar doğurmaktadır. Türkiye’nin Orta Asya ile olan ilişkileri yalnızca tarihsel ve kültürel bağlarla sınırlı değildir; aynı zamanda ekonomik ve teknolojik bir gelecek vizyonunu da içermelidir. Ata yurdu olarak tanımlanan bu coğrafya ile ilişkilerin, kısa vadeli siyasi dalgalanmalar ya da dönemsel görüş ayrılıkları nedeniyle geri plana itilmesi, uzun vadeli stratejik fırsatların kaçırılması anlamına gelir.
Türkiye için Orta Asya; enerji güvenliği, kritik maden tedariki, yenilenebilir enerji işbirliği ve dijital altyapı yatırımları açısından doğal bir ortaklık alanıdır. Ortak sanayi bölgeleri, teknoloji geliştirme merkezleri, veri merkezi yatırımları ve üniversiteler arası işbirlikleri bu ilişkinin somut ayaklarını oluşturabilir. Ayrıca genç ve dinamik insan kaynağı, bölgeyi yalnızca hammadde sağlayıcısı değil, aynı zamanda üretici ve yenilikçi bir merkez hâline getirebilir.
Sonuç olarak, Orta Asya yalnızca boru hatlarının geçtiği bir enerji hinterlandı değildir. Küresel teknolojik dönüşümün hızlandığı bir dönemde, veri merkezlerinden yenilenebilir enerjiye, kritik minerallerden dijital ticarete uzanan çok katmanlı bir stratejik alan hâline gelmektedir.
Türkiye’nin bu dönüşümü doğru okuması ve Orta Koridor’u yalnızca bir geçiş hattı değil, ortak kalkınma ve teknoloji üretimi ekseni olarak konumlandırması, hem bölgesel hem de küresel ölçekte stratejik kazançlar sağlayacaktır. Bu vizyon, kültürel yakınlıkla ekonomik rasyonalitenin kesiştiği bir gelecek inşa etmenin de anahtarıdır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish