Gazze Mahkemesinde Filistinlilerin direnişi ve kendini savunma hakkı ele alındı

Yazar Romm: Soykırım suçu, savaş suçlarının aksine doğası gereği zorunlu olarak sistemiktir. Suçu işleyen toplumun tamamını ilgilendiren bir suçtur

Fotoğraf: AA

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim olan Gazze Mahkemesinin nihai oturumunun üçüncü gününde, Gazze'nin direnişi ve kendini savunma hakkı konularında değerlendirmeler yapıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu'nda düzenlenen "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum"un üçüncü gününde "Direniş ve Dayanışma" konulu oturum gerçekleştirildi.

Oturumda Filistinli gazeteci Ramzy Baroud, Filistin asıllı ABD'li Prof. Edward Said'in oğlu, ABD'deki Colorado Üniversitesi'nde hukuk alanında Prof. Dr. Wadie Said, aktivist Yasemin Acar, yazar Jake Romm ve Filistinli aktivist Jamal Juma konuşma yaptı.

"Gazze, insanlık, ahlak, sivil toplum ve uluslararası hukukun en önemli sınavı oldu"

Gazeteci Baroud, "Gazze'nin Tarihsel ve Siyasi Bağlamda Direnişi" başlığı altında yaptığı konuşmada, "Gazze, insanlık, ahlak, sivil toplum ve uluslararası hukukun en önemli sınavı oldu." dedi.

Baroud, Gazze'de bir mülteci kampında büyüdüğünü, ailesinden 110'dan fazla kişinin Gazze'de öldürüldüğünü bildirdi.

Filistinlilerin direnişini anlamak için bu direnişin sebeplerine bakmak gerektiğini kaydeden Baroud, "Direnmemize neden olan sebepleri ortadan kaldırırsanız direnmeyiz. Direniyoruz çünkü kimse bize yardım etmedi." diye konuştu.

Baroud, Filistin halkının "kendi kurtuluşunu ancak kendi çabalarıyla" gerçekleştirebileceğini vurgulayarak, "Kurtarıcı yoktur, halk kendini kurtarır. Bu nedenle Filistinliler, bir özgürlük sürecinin içinde." dedi.

Filistinli gazeteci, "Gazze'nin direnmediği, boyun eğdiği veya sustuğu bir dönem hiç olmamıştır ve olmayacaktır." diye konuştu.

Filistinlilerin direniş hakkı

ABD'deki Colorado Üniversitesi'nde hukuk alanında Prof. Dr. olan Said ise "Kendini Savunma, Direniş ve Tersine Gerçeklik" başlığında konuşma yaptı.

Said, İsrail'in Gazze'yi işgal ettiğini hatırlatarak, "işgalci bir gücün işgal ettiği topraklarda meşru müdafaa hakkına sahip olmadığını" ifade etti.

Hamas'ın sivil altyapıyı, evleri ve bireyleri "insan kalkanı" olarak kullandığına dair tüm argümanların, 2023 Ekim ayından önce bile "oldukça tartışmalı ve spekülatif" olduğunu söyleyen Said, "Bunların, sivil ölümü sayısı ve İsrail ordusunun bu konudaki hedeflerini haklı çıkarmak için gösterdiği çabalar göz önüne alındığında, gerçeklere dayanmadığı ortaya çıktı." dedi.

Said, Dördüncü Cenevre Sözleşmeleri'nin, askeri işgal altındaki insanların bu işgale direnme hakkını tanıdığını hatırlatarak, bunun, yıllar içinde BM Genel Kurulu kararlarıyla defalarca teyit edildiğini ve bu ilkenin hukuki statüye kavuşmasına olanak sağladığını belirtti.

İsrail ile birlikte ABD'nin de Filistinlilerin direniş hakkını reddettiğinin altını çizen Said, ABD'nin Hamas'ı "terörist grup" olarak ilan etmesinin hukuka aykırı olduğunu ve bunun amacının "yaşananlardan Filistinlileri sorumlu tutmak" olduğunu ifade etti.

Said, "Son olarak, uluslararası hukukta rehin almanın yasa dışı bir dayanağı bulunmamakla birlikte İsrailli tutuklulara rehine, Filistinli tutuklulara ise tutuklu demenin yıkıcı iki yüzlülüğü ortadadır." dedi.

"Aileler yeterli yiyecek, ilaç, yakıt veya su olmadan mahsur kalmış durumda"

Aktivist Acar, "Küresel Sumud Filosu" başlığındaki konuşmasında, Gazze'de günlük yaşamın her bir parçasının İsrail güçleri tarafından kontrol ediğini belirterek, "Aileler yeterli yiyecek, ilaç, yakıt veya su olmadan mahsur kalmış durumda. Hastaneler elektrik ve malzeme olmadan çalışıyor. Çocuklar yetersiz besleniyor, zayıflıyor ve ölüyor. Bu acı çekmek değil. Bu, bütün bir halkın fiziksel olarak yok edilmesine yol açacak sistematik bir saldırıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Yetersiz beslenme, travma ve ölümün Gazze'deki çocukların hayatlarının bir parçası haline geldiğini aktaran Acar, "Açlığın bir savaş silahı olarak kullanılması ve toplu cezalandırma yasa dışıdır." dedi.

Acar, sivillere yönelik sistematik saldırıların uluslararası hukukta suç teşkil ettiğini, bu suçlara yardım eden herkesin de suç ortaklığı olduğunu belirtti.

"Filistin halkı bir istatistik değil, onların korunması hepimizin ortak sorumluluğudur." ifadelerini kullanan Acar, uluslararası mahkemeler işlevsiz kaldığında, sivil toplum, tanıklar ve vicdan sahibi kişilerin harekete geçmesi gerektiğini kaydetti.

Uluslararası mekanizmalar İsrail'i durdurmakta yetersiz

"Hind Rajab Vakfı" konusunda konuşma yapan Yazar Romm da İsrail askerlerinin kendilerini hukukun ötesinde hissettiklerini vurgulayarak, bu durumun İsrailli askerlerin suçlarını sosyal medyada belgeleme ve yayınlamalarındaki "küstahlık ve neşeden" anlaşıldığını ifade etti.

"Yavaş hareket eden, kaynak ve siyasi müdahaleye karşı kendini savunmaktan aciz" olarak nitelediği uluslararası mekanizmaların, bu "dokunulmazlık anlayışını" engelleyecek birincil aktör olmadığını belirten Romm, bunun ancak ortak bir küresel çaba ile yıkılabileceğini söyledi.

Romm, "Ancak soykırım suçu, savaş suçlarının aksine, doğası gereği zorunlu olarak sistemiktir. Suçu işleyen toplumun tamamını ilgilendiren bir suçtur." dedi.

Filistin halkı için statükonun, "daha fazla mülksüzleştirme, yerinden edilme ve ölüm" anlamına geldiğini vurgulayan Romm, şunları kaydetti:

Soykırım şu anda yaşanıyor. Bu harekete geçme yükümlülüğü en azından Ekim 2023'te yürürlüğe girdi ve her geçen gün daha da acil hale geliyor. Eylem derken, bu soykırımı gerçekleştiren veya suç ortağı olan herkesin tutuklanmasını, yargılanmasını ve cezalandırılmasını kastediyorum ve talebimiz bundan daha azı değil.

Geçici ateşkes, adaletsizliği ve cezasızlığı ortadan kaldırmadı

Filistinli aktivist Jamal Juma ise Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketinin 20'nci yılında "küresel adalet mücadelesinin en geniş tabanlı koalisyonlarından biri haline geldiğini" belirtti.

Juma, BDS'nin, 2. intifada döneminde Filistin halkına yönelik "yoğun baskı, katliam ve yerleşimci sömürge politikalarına" karşı doğduğunu anlattı.

"BDS, Filistinlilerin önderliğinde, 120'den fazla ülkede aktivistleri, sendikaları, kiliseleri, akademisyenleri ve taban örgütlerini bir araya getiren canlı bir apartheid karşıtı harekete dönüştü." diyen Juma, hareketin eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri temelinde yükseldiğini söyledi.

Juma, BDS hareketinin son yıllarda İsrail ekonomisinde somut etkiler yarattığını vurgulayarak, "130 önde gelen İsrailli ekonomist, ülkenin ekonomisinin gerilediğini kabul etti. Verilere göre, 2024 için İsrail’in büyüme oranı sıfır. Artan küresel izolasyonla birlikte yaklaşık 60 bin işletme kapandı." ifadelerini kullandı.

Filistinli aktivist Juma, geçici ateşkeslerin sistematik adaletsizliği ve cezasızlığı ortadan kaldırmadığını belirterek, "Bombardımanların durması, işgal ve apartheidin yapısal doğasını değiştirmez. Anlamlı bir hukuki, ekonomik ve siyasi hesap verebilirlik olmadan soykırım koşulları sürecektir." dedi.

BDS'nin direniş ve kolektif ahlaki cesareti temsil ettiğini vurgulayan Juma, hareketin öfkeyi organize güce, dayanışmayı somut baskıya dönüştürdüğünü dile getirdi.

Filistin sivil toplumunun, BDS ile birlikte hareket ettiğini aktaran Juma, Filistin halkının yerleşimci sömürgecilik, askeri işgal, apartheid ve soykırım rejimine karşı tüm suç ortaklıklarının sonlandırılması çağrısında bulunduğunu belirtti.

Juma, "Filistin halkının özgürlük, adalet ve geri dönüş hakkı için küresel dayanışma bir ahlaki yükümlülüktür. Tıpkı Güney Afrika'da apartheidin kaldırıldığı gibi İsrail'in apartheid rejimi de sona erdirilmelidir." değerlendirmesinde bulundu.

 

AA

DAHA FAZLA HABER OKU