DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Babacan, konuşmasına 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde yaşanan katliamda yaşamını yitiren canları anarak başladı. Babacan, ''İnsanlık dışı bir saldırı sonucunda yanarak hayatını kaybeden 35 canımızı rahmetle anmak istiyorum. Madımak, yakın tarihimizin karanlık sayfalardan biridir. Toplumsal hafızamızda silinmez bir yara bırakan bu hadiseden ders çıkarmak, toplum olarak birbirimize kenetlenmek zorundayız. Hatırlayacağız, hatırlatacağız ki, bir daha Madımaklar yaşanmasın. Adaletin ve toplumsal barışın izi ancak bu yolla mümkün'' ifadelerini kullandı.
"Nefret tohumu saçanlar, ne kadar büyük bir vebalin altına girdiklerini sakın unutmasınlar"
Madımak Katliamı’ndan üç gün sonra 5 Temmuz 1993’te, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 33 kişinin katledildiğini hatırlatan Babacan, “Başbağlar hadisesinde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı da burada rahmetle anıyorum. Acılı ailelerine başsağlığı diliyorum. Dedim ya, hatırlatacağız ki, Başbağlar da unutulmasın. Bugün hala toplumumuzu kutuplaştıranlar, topluma kin ve nefret tohumu saçanlar, ne kadar büyük bir vebalin altına girdiklerini sakın ha unutmasınlar. Madımak’ı, Başbağları unutmasınlar” diye konuştu.
"Kimi yapıştığı koltuğu bırakmamak için sürekli insanlarımızı ayırıyor"
Sözlerinin devamında “Kimi yapıştığı koltuğu bırakmamak için, kimisi de ‘O koltuğa ben oturayım, bir daha da kalkmayım’ diye sürekli insanlarımızı ayırıyor, ayrıştırıyor; toplumu kutuplara bölüyorlar. Biz, siyasetin bu kirli oyunlarına düşmeyeceğiz” diyen DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Her yıl bu aylarda, ülkemizin ciğerleri yanıyor. Türkiye’nin dört bir yanında ormanlarımız yanıyor. Her doğal afeti izleyen iktidar, bunu da izlemekle yetiniyor. Türkiye, coğrafi konumuyla, doğasıyla, iklimiyle; tabiat felaketlerine açık bir ülke. Ya her yangın sonrası başımızı duvarlara vurmakla yetinecek, yanan ormanlarımızın ardından ağıtlar yakacağız; ya da bu gerçekle yüzleşip gereken önlemleri alacağız. Ya “kader planı” deyip geçeceğiz; ya da tedbir alacak, gereğini yapacak, sonra tevekkül edeceğiz. Bizim çözümümüz belli arkadaşlar. Hepsini tek tek yazdık.
"Memleketin dertleriyle ilgisini alakasını kesmiş bir iktidar var karşımızda"
Buyurun, Afet Eylem Planımız burada. Kendilerine de gönderdik, okuyun dedik, belki ufkunuzu açar dedik. Yok, belli ki okumamışlar. Memleketin dertleriyle ilgisini alakasını kesmiş bir iktidar var karşımızda. ‘Afet canlı ayırt etmez, her biri ayrı birer felaket’ dedik. ‘Hepsine tek tek, ayrı ayrı önlemler alınmalı’ dedik. Söz konusu yangın mı? Havadan Erken Müdahale ve Kurtarma Milli Filosu derhal kurulmalı dedik. Birileri çıkar amacıyla, haksız rant için kontrollü yangın mı çıkarıyor? Birileri bir yerlere kaçak oteller dikme peşinde mi? Faillerini en ağır şekilde cezalandıracak düzenlemeler yapılmalı. En önemlisi arkadaşlar; afetlerin her birine yerelden müdahale edecek gerekli yapılanmalar ortaya koyulmalıdır. Söz konusu depremse deprem; yangınsa yangın. Türkiye, Ankara’daki tek bir kişinin yönetemeyeceği kadar büyük bir ülke.
Babacan’dan PKK’nın silah bırakma sürecine Suriye uyarısı
Sayın Bahçeli’nin öncülüğünü ettiği, yol açtığı bir sürecin temel kodlarını hep beraber daha iyi anlamış durumdayız. Sıra artık terör örgütünün silah bırakmasına gelmiş durumda. Çıkan haberler baktığımızda bu sürecin çok yakında başlayacağını anlıyoruz. Eğer bir örgüt kendini fesih kararı alıyorsa, silahları bırakma kararı alıyorsa, bu kadarı uygulamaya geçtiyse bundan hep beraber memnun olmamız gerekir. Ancak bu sürecin son derece karmaşık bir süreç olduğunu, sadece Türkiye sınırlarında değil, komşu ülkelerinde işleyecek bir süreç olduğunu da gayet iyi bilmemiz, farkında olmamız lazım. Silah teslimi nerede yapılacak? Irak’ın Kuzey’indeki bölgelerde yapılacak. Demek ki gelişmelerin bir kısmı Irak’ta. Peki bundan sonraki en büyük risk nerede? Suriye’de. Suriye içindeki gelişmeler, bundan sonraki sürecin doğru bir istikamette ilerlemesine yardımcı da olabilir, bu işin tamamen akamete uğraması ve sil baştan maalesef eski kötü günlere dönmesiyle de sonuçlanabilir. Suriye’de yapılacak her şeye Türkiye’nin, uluslararası toplumun dikkat etmesi gerekir. Kendi içimizde de zor süreçler yürüteceğiz. Önümüzde kolay, güllük gülistanlık bir yol yok. Riskli yollar, riskli adımlar var. Bunların her birini tek tek masaya yatıracağız. Bu sürecin konuşulması masaya yatırılması, yasal düzenlemelerin yapılması kuşkusuz Meclis tarafından yapılacaktır. Umut ediyoruz ki komisyon başarılı olur, hedefine ulaşır.
"Size topluma sızmış kenelerden bahsetmek istiyorum"
Her yaz bu ülkede yangın haberleri okuyoruz. Bir de her yaz kene haberleri okuyoruz, biliyorsunuz. Kenenin sebebi belli: Doğanın dengesini bozarsanız, doğa da size karşılığını verir. Fakat bugün ben size topluma sızmış kenelerden, ülkemizi saran, her bir haneye girip kanını emen kenelerden bahsetmek istiyorum. Bu kenenin adı sanal kumar ve bahis. Bu sanal kumar bahis de kene gibi arkadaşlar; bir yapıştı mı bırakmıyor. Maazallah, insanları felakete sürükleyene kadar kanını emen bir kene bu sanal kumar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Babacan’dan Erdoğan’a kumar eleştirisi: “Kendisine destek veren kankasının kumar oynatmasına izin veriyor”
Yeşilay, Diyanet uyarıyor fakat iktidardakiler uyuyor demiyorum, kulaklarının üzerine yatıyor. Sanal ortamda 6 firmaya bahis oynatma, 1 firmaya ise kumar oynatma iznini veren bizzat bu hükümet. Bizzat Sayın Erdoğan’ın tercihleriyle ve onun talimatıyla verilmiş izinler. ‘Haberin falan yok’ demesin. Kendisini en çok destekleyen medya kuruluşuna bunun iznini veriyor. ‘Al sen oynat, buradan para kazan’ diyor. Kumara ulaşmayı son derece kolay bir hale getiriyor. Herkesin cep telefonuna bir kumarhane açıyor, yüzlerce kumar makinası yerleştiriyor. Pek çok ülkede sigara ve içki reklamı yapmak yasaktır. Türkiye’de de sigara reklamı yasak, içki reklamı yapmak yasak. Ancak, kumar reklamı yapmak serbest. Niye? Çünkü menfaat. Basın kuruluşlarıyla kendisine destek veren kankasının hem kumar oynatmasına izin veriyor, hem de bu kumarın reklamını yapmasına izin veriyor.
''Hadi açıktan söylerseniz, hemen kellenizi uçururlar anladık da hiç olmazsa kapalı toplantılarda dillendirin''
(Kumar sitesi reklamının dövizini kürsüden göstererek) Bu reklam, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde muhafazakar kimliği ile bugüne kadar kendisini bir şekilde siyaset sahnesinde tutmuş, dinimizin kutsallarını sürekli istismar etmiş bir Cumhurbaşkanı’nın yönettiği bir ülkede oluyor. Şu hale bakın. Sayın Erdoğan bunu duy, gör. Bu senin tek yetkili olarak yönettiğin ülkede oluyor. Kumarın uyuşturucudan farkı yok. Reklamlar, gençler internette dolaşırken karşılarına çıkıyor. Sayın Erdoğan’a soruyorum, kumarın reklamı neden serbest? Niye izin veriyorsun buna. Cevap yok. Menfaat, menfaat, menfaat. Çünkü kankalarından sigara üreten yok. İçki üretenlerden kankası yok. Ama kumar oynatanlardan kankaları var. Sadece Erdoğan’a değil, partisine sesleniyorum. İçinizde bir tane vicdan sahibi yok mu? Hadi açıktan söylerseniz, hemen kellenizi uçururlar anladık da hiç olmazsa kapalı toplantılarda dillendirin bunu. Sayın Erdoğan’a benim gösterdiklerini göstermeye cesareti olan hiç kimse yok mu AK Parti teşkilatı içerisinde? Biz, bu milletin çocuklarının hayatlarının karartılmasına, devlet izniyle uyuşturucu promosyonu yapılmasına izin vermeyeceğiz.
"Tam gaz israfa devam ediyorsun"
Geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan yine hepimizi hayrete düşürecek bir cümle kurdu. Aynen aktarıyorum. Diyor ki: ‘Ekonomi programımız kararlılıkla ilerliyor. Ekonomide kendimiz bedel ödedik ama milletimize bedel ödetmedik’ Allah Allah. Sayın Erdoğan, ‘Kendimiz bedel ödedik’ diyorsunuz. Siz hangi bedeli ödediğinizi bir söyleyin. Hayat standartlarından ne kaybettin, nerede hangi tasarruflarını yaptın, nerede devlet harcamasına dikkat ettin. Bir say. Bir liralık deprem konutunu, 2-3 liraya yaptırıyorsun. Tam gaz israfa devam ediyorsun.
"Asgari ücretlinin ödediği bedeli görmüyor musunuz?"
'Milletimize bedel ödetmedik’ diyorsunuz. Haziran sonunda açlık sınırı 26 bin TL, yoksulluk sınırı 85 bin TL olmuşken, siz asgari ücreti artırmıyorsunuz, 22 bin lirada tutuyorsunuz. Daha dün doğalgaza yüzde 24,6 zam yaptınız. Asgari ücretlinin ödediği bedeli görmüyor musunuz? Enflasyonu üretmek en büyük hırsızlıktır. Enflasyonun sebep olduğu mağduriyeti, yoksulluğu telafi etmemek katmerli hırsızlıktır. Kim ‘ben emekliyim’ dese eşittir, ‘ben fakirim, fukarayım’ demek. Açlık sınırının altında yaşamaya mahkum olan asgari ücretliler, emekliler bedel ödemedi de, yanlış ekonomi politikalarıyla ülkemizi uçuruma sürükleyenler mi bedel ödüyor? Sofrasına en temel gıda maddelerini alamayan asgari ücretliler, emeğinin karşılığını alamayan çalışanlar bedel ödemedi de; karşılıksız para basarak enflasyonu, faizi patlatan, lobilere boyun eğenler mi bedel ödedi? Ne bir iş bulabilen, ne bir yuva kurabilen, artık bir yaşam hayali dahi kuramayan umutsuz gençler bedel ödemedi de; Vergilerle milletin sırtına bindikçe binen, yanındaki menfaat şebekesi haricindeki herkesi fakirleştirenler mi bedel ödedi? Alın teriyle kazandığı maaşını daha çekemeden zamlarla, hayat pahalılığıyla kaybeden memurumuz işçimiz bedel ödemedi de; Koltuklarını korumak için her türlü haksızlığı hukuksuzluğu yapanlar mı bedel ödedi? Siz kimi kandırıyorsunuz? Bu milletin aklıyla, kalbiyle, duasıyla dalga geçmeyi derhal bırakın. Kim ne bedel ödedi, kim bu ağır yükü milletimizin omuzlarına yükledi, en iyi milletimiz biliyor. Bu millet, sabrın kıymetini anlayan, vefanın ne demek olduğunu iyi bilen bir millettir. Ama siz bu sabrı da, vefayı da istismar ediyorsunuz.
ANKA