19 Mart operasyonuyla tutuklanan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın tutuklanması üzerine Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu öncülüğünde, Çağlayan'da, İstanbul Adliyesi önünde bir açıklama yapıldı. Pehlivan'ın tutukluluğuna itirazın ardından yapılan açıklamada, bütün anayasal kurumlar ve kamu görevlileri Anayasa’ya saygıya çağrıldı. Adliye içinde toplanan avukatlar alkışlarla "savunma susmadı, susmayacak", "hak, hukuk, adalet" sloganları attı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Adliye önündeki basın açıklamasında ilk olarak İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu söz altı. Baro tarafından basına dağıtılan açıklama metninde, şafak vakti özel konuta baskından başlayan ve ters kelepçe ile toplu teşhire varan görevin kötüye kullanılması sonucu ihlal dalgaları, savaş halinde bile geçerli olan 'suçsuz sayılma hakkı'nı daha baştan yok edilmesine dikkat çekildi. Açıklama metninde şu ifadelere yer verildi:
"Konusu suç teşkil eden emirleri veren ve uygulayan kamu görevlileri..."
Yurttaşlara, öğrencilere, seçilmişlere, siyasilere, kamu görevlilerine ve avukatlara yönelik yasa/uluslararası sözleşmeler ve Anayasa kümülatif ihlalleri, kolluk-sav ve yargı karar ile infaz aşamalarında görev ve yetkilerin kötüye kullanılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Öyle ki, bu yöndeki sözlü veya yazılı emir ve eylemlerin kendisi suç oluşturmaktadır. Ne var ki, 2017 kurgusu sonucu ortaya çıkan üç anayasal hal (demokratik/otoriter ve fiili durum) nedeniyle, konusu suç teşkil eden emirleri veren ve uygulayan kamu görevlileri, -tıpkı sorumsuzluk yasaları ile kendilerini dokunulmaz kılan siyasiler gibi- herhangi bir soruşturmaya uğramamakta; siyasal iktidarın ve onun araçsallaştırdığı kamu görevlilerinin hedefindeki kişiler, 'suçsuz sayılma hakkı'ndan yararlanmadan varsa eğer suçlarına ilişkin yargılama süreci işletilmeden zincirleme ve fiili yaptırımlara tabi tutulmuş oluyorlar.
'İnsan haklarının sert çekirdeği'nde odaklanan ihlaller, hukuktan değil, siyasal ortam ve koşullardan kaynaklanmaktadır. İhlal nedenleri, çoğunlukla fikir özgürlüğü ve demokratik hakların kullanılmasından ileri gelmektedir. Yalnızca Anayasa madde 19 değil, 20, 21 ve 22’nin ihlal edilmesi ile yürütülen hukuk dışı süreç, adil yargılanma hakkı gereklerinin daha baştan sistematik olarak ihlaline neden olmaktadır.
"Baroların anayasal ve yasal misyonu"
Bu nedenlerle Anayasa’ya saygı konusunda Barolar özel bir konuma sahip bulunmaktadır. Avukatlık Kanunu tarafından 'hukukun üstünlüğü ve insan hakları' olarak belirlenen Barolara özgü ayrıcalıklı görev ve yetkilerini (AMAÇ) yerine getirme ve kullanma aracı 6 ayrı eylem olarak sıralanmış bulunuyor (Av. K., md.76/1, md.95/21): geliştirmek, sağlamak, savunmak, korumak, karşılamak, işlerlik kazandırmak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal ve siyasal mirası çok zengin ve güçlüdür. Bu miras yaklaşık iki yüz yıllık birikimin ürünüdür. Ne var ki bu birikimi tasfiye süreci, derin toplumsal, iktisadi ve hukuksal bunalımlara neden oldu. Bu durum, Baroların anayasal ve yasal misyonunu yerine getirmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünü ve geleceği bakımından yaşamsal bir nitelik taşımaktadır.
Anayasaya saygı çağrısı
Baro açıklamasında "Umudumuz" başlığı ile şu hususlara yer verildi ve Anayasaya saygı çağrısı yapıldı:
- Demokratik ve özerk kamu kurumları olarak Türkiye Barolarının ve üyesi avukatların, hukukun üstünlüğünü savunma ve insan haklarını koruma iradelerinin gücüdür.
- Anayasa madde 138’in öngördüğü iç ve dış bağımsızlık güvencelerinden yararlanan binlerce yargıcın, Anayasa, yasa ve hukuka uygun olarak karar verebilecek vicdana sahip olmalarıdır.
- Siyasal baskılara karşın Anayasa’ya uygun karar veren savcıların varlığıdır.
- Geriye dönülmesi mümkün olmayan kazanımları ile toplumun çoğunluğunun adalete, demokrasiye ve hukuka inanıyor olmasıdır.
Üstün olan anayasal norm ve düzendir; kimsenin Anayasa’nın ve hukukun üstünde gücü yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, talimatlar devleti değil hukuk devletidir. Bütün anayasal kurumları ve kamu görevlilerini Anayasa’ya saygıya çağırıyoruz.
Erinç Sağkan: Saldırılar münferit değil, bütünü hedef alan, organize, politik ve süreklilik arz eden bir niteliğe sahiptir
Kaboğlu'nun ardından söz alan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise Türkiye'de son dönemde hukuk devleti ilkesinden sistematik olarak uzaklaşıldığını, başta ifade hürriyeti, kişi özgürlüğü ve güvenliği ve adil yargılanma hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin teminatı olması gereken yargı sisteminin aksine araçsallaştırılmak suretiyle hakları kısıtlayan bir yapıya dönüştüğünü gördüklerini söyledi. Sağkan, "Bugün, üzerinde 'Adalet Sarayı' yazan bir binanın önünde, yalnızca bir isim değil, bir ilke olarak adaletin peşinden yürümek için toplandık. Ama ne yazık ki bu binanın taşıdığı isimle temsil ettiği adalet duygusu arasındaki mesafe, gün geçtikçe daha da açılıyor. Burada olmamızın nedeni yalnızca bir kişiye yönelmiş hukuksuzluk değil; savunma makamının sistemli şekilde kuşatılmak istenmesidir. Ve artık hepimiz biliyoruz ki bu saldırılar münferit değil, bütünü hedef alan, organize, politik ve süreklilik arz eden bir niteliğe sahiptir" dedi. Sağkan şunları söyledi:
Son bir yıl içinde hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve insan hakları için defalarca bir araya geldiğimiz gibi savunmayı ve savunma hakkını savunmak için de buradaydık. İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmaları hakkında açılan dava için bu adliyenin önündeydik. Ceza davası için Silivri’deydik. Yine bir başka dosyada, Yönetim Kurulu üyesi meslektaşımızın tutukluluğu üzerine burada toplandık. 5 Nisan Avukatlar Günü’nde binlerce meslektaşımızla Ankara’da yürüdük. O gün bir söz verdik: 'Adaletin tek bir güvencesi var; o da adaleti savunmaya hazır olanların kararlılığıdır. Biz o kararlılığa sahibiz!' dedik. İşte bugün o sözü yine, yeniden, hep birlikte tekrarlıyoruz!
"Savunma korkmaz, savunma susmaz, savunma asla teslim olmaz!"
Çünkü biliyoruz ki bu irade yalnızca meslek onurunu değil, yurttaşın haklarını, hukukun üstünlüğünü ve adil yargılanma hakkını da savunmanın iradesidir. Ve bu iradeyi hiçbir güç teslim alamaz! Tehditlerle, soruşturmalarla, tutuklamalarla, itibar suikastlarıyla sınamaya kalkışsalar da cevabımız net: Savunma korkmaz, savunma susmaz, savunma asla teslim olmaz!
Bugün burada bu açıklama ile birlikte, aynı zamanda meslektaşımız Av. Mehmet Pehlivan’ın hukuksuz tutuklanmasına karşı itiraz dilekçemizi de sunduk. Savcılığın tutuklamaya sevk yazısı aslında yapılmak istenileni tek başına ortaya koyuyor. Hakkında işlem yapılan şüphelilerle ilgilenecek avukatların belirlenmesi, avukatların cezaevine yönlendirilmesi, ifadelere ulaşmak, ifadeler konusunda strateji belirlemek. Bunların yanına birde tutuklu şüphelileri ifadeleri konusunda baskı altına almak gibi fiilen mümkün olmayan tamamen soyut bir isnat eklenerek 'örgüt üyeliği' gibi büyük suçlamalarla kamuoyunda algı yaratılmak ve avukatlık faaliyeti kriminalize edilmek istenmektedir.
Amacı görüyor ve biliyoruz ancak kamuoyunu kısaca bilgilendirelim; bu tür çok sayıda şüphelinin ve farklı soruşturmaların bir arada yürütüldüğü kapsamı geniş soruşturmalarda, avukatlar arasında koordinasyonun sağlanması; savunma stratejisine ilişkin planlama, mesleki tecrübe paylaşımı ve hukuki yardımın etkinleştirilmesi amacıyla yapılır. Avukatların kendi aralarında görev dağılımı yapmaları, strateji belirlemeleri, gözaltı süreçlerine hazırlıklı olmaları yalnızca hak değil, mesleki sorumluluktur. Bu tür savunma faaliyetlerini örgütsel yapı gibi sunmak ise, yalnızca savunmaya değil, savunma hakkına da doğrudan saldırıdır.
"İstiyorlar ki; savunma savcının işbirlikçisi olsun..."
Niyetin ne olduğunu biliyoruz. İstiyorlar ki; savunma savcının işbirlikçisi olsun, soruşturma sürecindeki hukuka aykırılıkları meşrulaştırsın, herkes sussun, adil bir yargılama süreci işletiliyormuş gibi görünsün ve savunma buna ses çıkartmasın. Öyleyse bir kez daha hatırlatalım, bizler bu mesleğe ‘hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağımız’ üzerine ettiğimiz yeminle başlıyoruz. Bu yeminimizi ne kendimiz çiğneriz ne de bir başkasının çiğnemesine müsaade ederiz. Şunu herkesin bilmesini isterim: Bu binanın üstünde 'adalet' yazıyorsa, o yazının içini dolduran, cesur avukatlar ile bağımsız ve tarafsız hakim-savcı meslektaşlarımızdır. O yazı, onların emeğiyle, onların mücadelesiyle, onların susturulmayan sesiyle oradadır. Bugün 'hukuk bitti' demiyorsak bu, avukatlar bu mücadeleden vazgeçmediğindendir. Çünkü bizler sadece hukukun temsilcileri değiliz; hukuk yok edilmek istendiğinde onun yeniden inşasına yemin etmiş olanlarız!
"Hiçbir yurttaşı savunmasız, hiçbir meslektaşımızı yalnız bırakmayacağız!"
Ve unutulmasın, çokça bedel ödedik. Ne Gümüşhane Baro Başkanımız Ali Günday’ın ne de Diyarbakır’da Tahir Elçi’nin katledilmesiyle sustuk… Hiçbir zaman biat etmedik, korkmadık, vazgeçmedik. Bugün de gözaltılarla, tutuklamalarla, sindirme çabalarıyla bu mücadeleden döneceğimizi sananlara cevabımız net: İşte buradayız! Her zaman olduğumuz yerde, olması gereken yerde, tam da hukuk adına konuşulması gereken yerdeyiz! Sesimiz kesilmek isteniyorsa, biz daha da yüksek sesle konuşacağız! Teslimiyet dayatılıyorsa, inatla ve ısrarla direnişin sesi olacağız! Ve hiçbir yurttaşı savunmasız, hiçbir meslektaşımızı yalnız bırakmayacağız! Çünkü avukat varsa umut vardır! Savunma varsa adalet vardır! Umudun da, hukukun da, adaletin de teminatı olarak buradayız! Sözümüz söz: Savunma susmaz! Savunma biat etmez! Savunma asla teslim olmaz!
Çağlayan Adliyesi'nde açıklama yapan avukatlar, İstanbul Barosu'na yürümek istedi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, planlanan yürüyüşe izin verilmeyeceğini duyurarak, "Avukatların dahil oldukları ve mensup oldukları tek örgütleri Türkiye Barolar Birliği'dir. Bugün İstanbul Barosu Hizmet Binası'na geçmeyi planlıyoruz. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla buna müsaade edilmeyeceğine dair bir kısım bilgiler duyuyoruz. Biz kimseden izin veya müsaade istemiyoruz. Anayasal haklarımızı gayet iyi biliriz. Valiliğe yaptığımız bildirim, 2911 kanun gereği yapılan bildirimdir, bir izin talebi değildir" ifadelerini kullandı.
Avukatların Çağlayan'dan İstanbul Barosu'na yürüyüşü polis engeliyle karşılaştı.
ANKA