Sudan'daki olaylar, ardından Nijer olayı ve askeri darbe, ondan önce de Çad ve silahlı muhaliflerin mücadelesinin yanı sıra, Güney Libya'da daha önce yaşanan kaos, terörist ve silahlı milis grupların sızmaları ve verdikleri zararlar sonucunda Libya'nın güney sınırında yaşanan gerilimin gölgesinde, Libya ordusu bölgeye bir operasyon düzenledi.
Tüm bunlar Libya ordusunun durumu düzeltmek, güvenliği ve istikrarı yeniden sağlamak için yaptığı operasyonların arkasındaki doğrudan nedenlerdi.
Zira Libya'nın unutulmuş güneyi, buradaki siyasi ve güvenlik boşluğundan yararlanarak Libya topraklarını hareket noktası olarak kullanan silahlı yabancı milislerin işgali ve ihlalleri arasında kalmıştı.
Hatta bazı gruplar bahsedilen boşluk nedeniyle, ülkenin zenginliklerine göz diktiler. Dahası bazıları, akraba ve amcaoğulları oldukları bahanesiyle Libyalı sakinlerin yerine kabile uzantılı grupları buraya yerleştirmeye çalıştılar.
Libya'nın mazlum güneyinde etnik katliamlar yapıldı. Sadece Tamanhint değil; İseyin Vadisi, Tibesti Dağı, Avzo, Savra ve Gat çölü işgal edildi.
Libya coğrafyasının bildiğimiz sınırları ihlal edildi ve neredeyse işgal edildi. Ancak görünen o ki Libya'nın yeni yöneticileri için ülkenin coğrafyası değişti.
Güney Libya'da yaşananlar halkın tepkisi olmasaydı, Tel Aviv'in kapısına koşacak olan Dibeybe hükümetinin umurunda değil.
Onun için Güney Libya bir yük gibi, oysa burada olup bitenler üzerinde durması Çadlı, Nijerli ve yerel milis grupların ve çetelerin yabancı istilası ve işgaliyle karşı karşıya olup olmadığını anlamaya çalışması gerekirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sorular çok ama bir cevap yok. Halbuki ortada Ulusal Birlik adını taşıyan bir hükümet var.
Ne var ki hükümetin çalışma alanı Trablus ve çevresiyle sınırlı. Hükümetin tek kaygı ve derdi, hukuka aykırı bir uzatma yoluyla ve hatta gerekirse Netanyahu ve Cohen ile ittifak dahi yaparak daha uzun süre iktidarda kalabilmek.
Tek derdi, siyasi gerginliklerin gölgesinde kendisinden güvenoyunun çekilmesi darboğazından kurtulmak olan hükümetin ömrünü uzatabilmek.
Petrol, su, gaz, altın ve hatta uranyum dahil olmak üzere Libya'nın tüm zenginliğinin kaynağı olmasına rağmen güneyi unutmak, kuzeydeki politikacıların koltuk ve güç mücadelesiyle meşgul olmasından kaynaklanıyor.
Çünkü hükümetin merkezi başka bir yerde değil başkent Trablus'ta. Trablus'un diğer bölgelerden daha fazla önemsenmesinin nedeni, eski rejimin Libya'yı Trablus'a indirgemesi ve onu yönetenin Libya'yı yöneteceği fikrini yerleştirmesi.
Oysa Libya'nın genelinde ve özellikle de doğusunda, Libya'daki merkezi rejime karşı güçlü bir muhalefet bulunuyor.
Dışlamaları azaltmak, eksik olan toplumsal adaleti kısmen de olsa sağlamak için federal sisteme geri dönme çağrısı yapanlar var.
Belki de halkın yüzde 100 değişim talep ettiği ve 2011 Şubat Hareketi'ni desteklediğinde ısrar etmek, yanlış bir ısrar ve teşhis olabilir.
Ancak iç savaşı tanımlamaya, iç savaşın rejimi desteklemekten veya karşı çıkmaktan değil kabilesel, bölgesel ve yerel nedenlerden kaynaklanabileceğine dair tartışmaya gelince, Libya örneğinde savaş başlangıçta rejime karşı ayaklananlar ile tüm gruplardan kendisine bağlı olanlar arasındaydı.
Ama bugün durum farklı, bu da iç savaş patlak verdi mi yoksa patlak vermek üzere mi gibi durumu tanımlama konusunda ihtilaflara yol açıyor.
Ancak tanımlamalar önemli değil, çünkü her ikisi de Libya için tehlikeli ve yıkıcı. Zira Libya'da hiçbir şekilde diyalog yok ve taraflar birbirlerini yok sayıyor.
Her tarafın zorlu ve bazen imkânsız şartlarda diretmesi nedeniyle ulusal uzlaşma gecikiyor.
Tüm bunlar yaşanırken Güney Libya, çölü geçerek Libya kıyılarını kasıp kavuran açlık, hastalık ve ölüm göçüne karşı savunmasız.
Yasadışı göç adı verilen bu tehlike hem Libya'yı hem de komşularını tehdit ediyor. İster açlık, ister savaşlar ve çatışmalar olsun, koşulları gereği göç etmek ve sınırları aşmak zorunda kalan bir grubu tanımlarken kullanılan yasadışı göç teriminin kendisi ırkçılık kokuyor olabilir.
Ancak koşulların onları göç etmeye zorlaması, yasadışı göçmenleri eleştiriden, reddedilmekten ve kabul edilmemekten korumuyor.
Çünkü sebep oldukları demografik değişimin bir sonucu olarak; güvenlik ve sağlık sorunlarına, salgın hastalıkların yayılmasına ve hastalıkların bir ortamdan diğerine taşınmasına yol açıyorlar.
Bu ise özellikle göçmenlerin bulunduğu gözaltı yerlerinin karantina koşullarını karşılamaması durumunda bazı hastalıkların ve salgınların yayılmasına yardımcı oluyor, çünkü onlar da aynı su kaynaklarını kullanıyorlar.
Sağlık sisteminin yasadışı göçmenlerin bulunduğu gözaltı merkezlerinde hastalıkların erken tespiti için gerekli tedbirleri alma konusundaki yetersizliğinin gölgesinde bu durum, halk sağlığına da yansıyacak bir sağlık tehdidi oluşturuyor.
Ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği başta olmak üzere göçle ilgili kuruluşlar mültecilere uluslararası koruma sağlamayı ve sorunlarına kalıcı çözümler bulmayı hedefliyorlar, ancak bu konuda henüz bir şey göremedik.
Hastalıkların bir ortamdan diğerine taşınması sonucu sağlık alanında ortaya çıkan zararlar uluslararası dayanışmayı gerektirir, zira güvenlik ve sağlık tehdidi yalnızca Libya'yı etkilemiyor.
Bu göçmenlerin asıl hedefleri Avrupa, dolayısıyla hastalıkların erken tespiti için laboratuvarların ve eğitimli sağlık personelinin bulunduğu, sağlık hizmetlerinin sunulduğu ve hızlı yayılan hastalıkların acil bir şekilde raporlandığı sınır dışı etme merkezlerinin kurulması gerekiyor.
Ayrıca Uluslararası Göç Örgütü de yasadışı göç sorununu çözmeye yönelik gerçek anlamda pratik hizmetler sunmuyor.
Bu da Libya'nın sınırlarını izlemesine, göçmenlere ve göç ettirilenlere yardım etmek, göçün temel nedenlerinden bazılarını çözmek konusunda bölgenin ve Avrupa'nın tembelliğinin ve yokluğunun gölgesinde sorunun daha da kötüleşmesinin önünü açıyor.
Bu durum ve siyasi parçalanmanın gölgesinde, göç dosyasının ele alınmaması nedeniyle Libya sağlık otoritelerinin Libya vatandaşlarını bulaşıcı hastalıkların yayılmasından koruyacak şekilde kontrol etmeleri zorlaşacak.
Bunun sonucunda ise koşulları istismar edilen ve bir kısmı vekalet savaşlarında kullanılan aç göçmenlere lanetler yağdırmak noktasına geleceğiz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.