Thomas Aquinas'ın köprüleri…

Aquinas'ın (sayısız meseleyi ele alan) fikirleri; İslam kültürünün akıl ve imanın uzlaştırılması meselesinde Hıristiyan kültürünün çektiği sıkıntılara benzer sorunlarla boğuştuğu bir zamanda ortaya çıktı

Thomas Aquinas / Görsel: Wikipedia

Kendi kutsal metnini diğer geleneklerden çıkan başka metinlerle uzlaştırmayı kabul eden din adamına nadir rastlanır.

O başka metin dinî bile olsa, onun başka bir dine ve mezhebe ait olması ondan uzak durmak için sebep olmaya devam eder.

Bununla birlikte Dominik (Dominiken tarikatı mensubu) keşiş Thomas Aquinas üzerinde uzun uzadıya durmadan din/inanç ile bilim/akıl uyuşması ya da ötekine açık olma gibi güncel konular üzerine düşünmek zordur.

Thomas Aquinas, farklı gelenekler arasında köprü kuranlar arasında en meşhurudur. Onun en önemli iki eseri "Summa Teologiae" (Teolojinin Özü) ile "Liber de Veritate Catholicae Fidei contra errores Infidelium/Summa Contra Gentiles" (İnançsızların Hatalarına Karşı Katolik İmanın Hakikati) üzerine çalışanlara göre Aquinas, Batı Hıristiyan kültürüne dışarıdan gelen düşüncelerin aşılanmasında en büyük katkı sahibi de sayılır. 

Aquinas; 4'üncü ve 5'inci yüzyıllarda yaşamış ve Platon'dan derinden etkilenmiş olan St. Augustine'in kurduğu şeyin bir uzantısı ve gelişimidir.

Ayrıca bir aziz olarak kutsanmış Alman Dominik keşiş Albertus Magnus (Büyük Albert) ile Aristoteles ve Hıristiyanlığı birleştiren ilk kişi olan İbn Rüşd'den de ilham aldı.

Aquinas'ın adı, Hıristiyan olsun ya da olmasın her insanın Tanrı'nın en büyük lütuflarından biri olan aklını kullandığında büyük hakikatlere erişebileceği gibi kabullerle ilişkilendirilmiştir.

Hıristiyan olmayan biri de Mesih'i tanımadan hikmet sahibi olabilir. Zira taşıyıcılarının dinleri veya arka planları ne olursa olsun, doğru fikirler herhangi bir yerden gelebilir.

Aquinas'ın başarıları düşünceye evrensel bir karakter katmakla birlikte, Hıristiyanların zihinlerini ve gözlerini diğer insanlara ve onların çağlar ve kıtalar ötesi derin düşüncelerine açtı.

1225 yılında asil bir İtalyan ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Paris'te eğitim aldı ve yakın bir zamanda keşfedilmiş olan Grekler ve Romalılara ait klasik metinlere ilgi duydu.

Ölümünden bir asır sonra da Katolik Kilisesi onu bir aziz olarak kutsadı.


Ortaçağ'ın sonlarında (1200-1300) Ortodoks geleneğinden biraz sapma girişimlerine tanık olunabiliyordu.

Bilhassa kilise çevreleri, yenilenme ve fikrî durgunluk ile kireçlenmeyi ortadan kaldırma ihtiyacı hissetmeye başladı.

Böylece dünyevi ve kutsal iki bilgi türünün bir arada olması fikri az da olsa kabul görmeye ve dünyanın dinî tasnifinde bir sınıflandırma ve ayrım ortaya çıkmaya başladı.

Hatta Dante (1321), pagan filozofları cehennemin ilk katına yerleştirdi. Bu demek oluyordu ki paganlar, göklere yükselemeyecek ama diğer paganların başına gelenler de onların başına gelmeyecek.


Bununla birlikte bu kısmi atılımlar, mevcut zorlukları ortadan kaldırmıyordu.

Nitekim resmî olarak Aristo'nun ilkeleri, 1277 yılına kadar yasak kabul edildi, zira kilise yorumu bu ilkeleri yıkıcı paganizm kategorisine dahil etmişti.

1270 ve 1277 yıllarında Paris Başpiskoposu; Aristoteles, İbn Rüşd ve Aquinas'ın öğretilerine yönelik iki kınama yayınladı.

Aquinas'ın ruhunu "Güneş'in göğüne" yerleştiren Dante ise onun zehirlenerek öldüğü kanaatine vardı.

Kilisede o ve onun mirası üzerine bir fikir birliği ancak 16'ncı yüzyılda ortaya çıktı ve eserlerinin Katolik inancın bir parçası olduğu kabul edildi.

1880 yılında ise bir öğretmen olarak yaşamış olduğu için öğretmenlerin ve eğitim kurumlarının koruyucu azizi ilan edildi.


Felsefesi "skolastik" veya "Thomizm" olarak bilinen Thomas Aquinas, Ortaçağ Hıristiyan düşüncesi gelişiminin en belirleyici ismi ve Greko-Romen geleneğini Hıristiyanlıkla birleştirme ve klasik pagan eğitimini Hıristiyan eğitimiyle uzlaştırma konusunda en çok mesai harcayan kişi olarak ününü muhafaza ediyor.

Aquinas'ın "filozof" dediği Aristoteles ise en çok etki bırakan isimdi ve Avrupa'ya Arapça aktarıcısı ve mütercimi aracılığıyla ulaştı.

Bilindiği üzere İbn Rüşd'ün bu Yunan filozofun eserlerine yaptığı şerh ve yorumlar, onun en büyük fikrî katkılarındandır.

Aquinas, Aristoteles'ten etkilenerek tabiatın faydalı ve övgüye layık amaçlar için düzenlendiği ve bilginin bizde önceden saklı olmayıp ona duyularımızla ve mantıklı açıklamaları olan hakikatlerle ulaştığımız düşüncesini benimsedi.

Bununla birlikte diğer paganlardan ödünç fikirler de aldı. Örneğin insanların herhangi bir vahiyden bağımsız olarak, insan aklının ışığıyla ulaştığı etik ve standart bir yasa olarak tabiat kanunu fikrini özellikle Cicero'dan aldı.

Aquinas, kendi doğumundan yirmi yıl önce ölmüş olan İbn Meymun ile İbn Rüşd'ün temsilcileri olduğu Yahudi ve Müslüman kültürleriyle de çok ilgileniyor ve onların fikirlerinden etkilenmesinin onları eleştirmesine engel olmadığını biliyordu.

Onun hareket noktası ise şuydu: Dünyanın en büyük düşünürlerinden ve ıslahatçılarından bir kısmı pagandır veya Hıristiyan değildir; bu da demek oluyor ki, dünya yalnızca inanç yoluyla değil, akıl yoluyla da faydalı bir şekilde keşfedilebilir.

Ekonomi, şehirleşme vd. alanlarda kutsal yasaya başvurmaya gerek kalmadan sadece tabiat kanununa uyarak yapılabilecek faydalı işler ve faaliyetler vardır.

Aynı şekilde çocukların ebeveynlerini öldürmesi gibi kötü eylemler de vardır ki, bunların kötülüğünden emin olmak için Kutsal Kitap'a ihtiyaç hissetmeyiz.
 


Öte yandan felsefe, Tanrı'nın varlığını kanıtlayabiliyorsa da teolojide araştırılan şeylerden biri olan Hıristiyan teslisini açıklayamaz.

Tanrı'nın varlığını ortaya koymak için "beş yol" varsa da bu yollar, inkâr kabul etmeyen mantıki argümanlarla formüle edilmiştir ve bunların teoloji ve Kutsal Kitap'a başvurmaya ihtiyacı yoktur.

Bununla birlikte aklın söylediği bazı şeyler, teolojinin sunduğu bilgide kanıtını bulabilir ve bunun tersi de olabilir.

Aquinas, genel olarak tabiri caizse, dinî olmayan alanların ve fikirlerin ortaya çıkıp büyümesine izin veren bir iş bölümünü kabul etti.

Evet, iman ve akıl benzer şeyler değil, ancak birbirleriyle çelişkili de değil. Zira her birinin kendine has alanı ve işlevi vardır.

Aquinas'ın (sayısız meseleyi ele alan) fikirleri; İslam kültürünün akıl ve imanın uzlaştırılması meselesinde Hıristiyan kültürünün çektiği sıkıntılara benzer sorunlarla boğuştuğu bir zamanda ortaya çıktı.

Endülüs, Mağrib ve Mısır'ın tanıdığı refah ve gelişim döneminden sonra kitapları yakılan, zulüm gören ve sürülen İbn Rüşd'ün çilesi malum.

Aquinas'ın da istediği şey, komşu İslam dünyasının başına gelenlerden Hıristiyan dünyasını korumaktı.

Böylece güçlü imanına rağmen, başkalarına ve onların fikirlerine açıklıkla desteklenen özgür bilimsel araştırma için bir çerçeve oluşturmayı büyük ölçüde başardı.

Öyle ya bilgi birden fazla ve çeşitli kaynaktan gelmedikçe bilgiye dönüşemez: vahiyden ama aynı zamanda bilimden; sezgiden ama aynı zamanda akıldan; rahiplerden ama aynı zamanda paganlar ve Hıristiyan olmayanlardan.

Aquinas bu çabasıyla, özellikle Aristo ile Hıristiyanlık arasında bağ kurmakla rasyonel düşüncenin ilerlemesinde ve fikirlerin özgürlüğüyle bağımsızlığına duyulan güvenin belirginleşmesinde en büyük adımlardan birini attı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU