Türk futbolunun yabancı kuralıyla imtihanı: "Ülke ithalatçı, üretimi düşük, tüketimi fazla, futbolu da bundan gayri olamaz"

Futbolun en çok gündeme gelen ve en çok tartışılan konularının başında gelen yabancı kuralını spor yazarları Cem Dizdar ile Atilla Türker, Independent Türkçe'ye değerlendirdi

5+1+2, 6, 6+2, 6+2+2, 6+0+4, 5+3, 14, 14+2, 8+6, 7+5, 6+4, 14+3, 21...

Son 20 yılda futbol kamuoyunun sıkça tartıştığı ve matematik sorularını andıran bu rakamların muhatapları ise yabancı futbolcular.

2002-03 sezonundan bu yana 12 kez değişen bu sayılar, bir takımda ne kadar yabancı oyuncu olacağını, kaçının ilk 11'de, tribünde veya yedek kulübesinde yer alacağını ifade ediyor.

Türkiye aslında bu rakamları 2015-16 sezonunda getirilen 14 yerli kuralı sonrası bir süre unutmuştu. 

Ancak kulüplerin yeşil sahalarda fazla yabancı oynatmasıyla son birkaç yıl içinde yeniden gündeme taşındı.

Bu tartışma, bir süredir futbolun gündemini meşgul etmeye devam ediyor.

Yetkililer ise soruna çözümler arıyor. Ancak çözüm bulmak kolay değil.

Spor yazarları Cem Dizdar ile Atilla Türker, Türkiye’deki yabancı sınırı konusunu Independent Türkçe’ye değerlendirdi.

 

Dizdar.jpeg
Cem Dizdar / Fotoğraf: Indepedent Türkçe

 

"Altyapısı, okulu, ekolü olmayan bir yapı mecburen dışarıdan oyuncu getirecek"

Dizdar, Türkiye'de uzun yıllardır tartışılan yabancı sınırını değerlendirirken, üretmeyen toplumların dışa bağımlı olacağını hatırlatarak, "Gün ışığında her şey. Ülke ithalatçı. Üretimi düşük, tüketimi fazla olan bütün yapılarda ithalatçılık öndedir. Futbolda da bundan gayri bir şey olamazdı" dedi.

Türkiye'deki spor yatırımlarının sadece stadyum yapımına yöneldiğinden bahseden Dizdar, "İnsana, gayrete, çabaya, dayanışmaya, kolektife, becerinin yükseltilmesine gelince oralara bir şeyler yatırılmadı. Yatırılmadığında orasının kendini yeniden üretmesi mümkün olmadı. Bu kadar büyük bir ülkede çok sınırlı oyuncudan söz ediyoruz. Hala Burak'ın Fortuna'daki golünü görerek kendimizi iyi hissetmeye çalışıyoruz. Nedeni çok basit. Eğitimde genel olarak durum nasılsa, pisa sonuçlarında nerelerdeysek, futbolda da üç aşağı beş yukarı buradayız" diye konuştu.

Futbolda işin kolay yönlerine kaçıldığını ve menajerlik ağının da bu tabloda etkili olabileceğini sözlerine ekleyen Dizdar, oyuncu yetiştirilememesiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:

Birçok birimin bir arada olduğu, sürekli borçlanan, borçlandığı için de yeniden borçlanarak işin içinden çıkacağını vaaz eden, bakış açısında oyuncunun olmadığı yerde ister istemez yurt dışından oyuncu getirerek gösteriyi yükseltmek, gösteriden alabileceğin payı almak. Yayın geliri 500 milyon dolardan 110'lara gerilemiş durumda. En çok izlenen takımların her yıl zararları ortalama 1 milyar lira. Bu bakış açısını değiştirecek herhangi bir şey de yok. Çünkü insanlar bu konuya ikna edilmişler. İmal edilmiş bir rıza üzerinden oyunu oynuyoruz. Küçücük çocuklar ya oynayamıyorlar ya da fırsat bulduklarında hemen kapağı yurt dışına atıyorlar. Yanlış mı doğru mu yapıyorlar diye sormaya bile gerek yok. Öğrenmek için yurt dışına çıkmak gerekiyor. Erasmus gibi düşünelim. Gittiler ve eğitim alıyorlar. Altyapısı, oyuncu yetiştirmesi, okulu, ekolü olmayan bir yapı mecburen dışarıdan oyuncu getirerek kendini yeniden inşa edecek.

 

 

"Ülkedeki futbol tamamen günü tüketmeye çalışıyor, bugünlük yaşıyor"

"Türk oyuncuların ilk 11'deki yerini garanti eden kurallarda gelişim göstermedikleri, rekabete girmedikleri" eleştirilere de değinen Dizdar, "Böyle bir şey mümkün değil. 17-18 yaşında çocuğu Almanya'ya götürdüğünde çalışıyorsa, 10 çocuktan 8'i farklı liglerde, daha alt liglerde futbolcu olabiliyorsa bu da mümkün. Bizde de mümkün. Çocuklarına okul vermiyorsun, öğreticilerine öğretmiyorsun. Ciddi bir öğrenim sorunu var ülkede. Sadece sonucu sevdiği için kimse bilgiyle haşır neşir değil. Oyuna ne tür bir katkımız var kimse tartışmıyor. Bir evladımızın soyadıyla terminolojiye geçmiş 'The Çolak' hareketi varken futbolda yok. Üzerine düşünülmüyor çünkü tamamen günü tüketmeye çalışıyor. Ülkedeki futbol bugünlük yaşıyor, yarını yok. Yarını planlamak, fikir üretmek yok. 'Futbolcu olabilirse' değil, 'Ne kadar çok çocuğu oynatabilirsek' diye bir fikri olmayınca okula, altyapısına önem vermiyor" örneğini verdi.

"Teknik adam gelişimi beklemek de iyimserlik olur"

Kulüplerin veya özel teşebbüslerin futbol okullarının altyapı niteliği taşımayacağına dikkat çeken Dizdar, sözlerini şöyle sürdürdü:

"A takımının futbol okulu gibi anlamsız şeyler açılıyor. Konularımız bunlar değil. Hiçbir futbolcu halı sahada futbolcu olmaz. Olsa olsa ileriki yaşlarında kanser olur. Sentetiğin üzerinde top oynatılmaz. Niye olduğunu bilmediğim bir şekilde 'topraktan nefret eder' bir hayatın içindeyiz. 'Toprak saha' deyince insanların tüyleri diken diken oluyor. Kanserojen sentetik sahada oynamayı aileler çocuklarına reva görüyorlarsa bunu bir yöneticinin değiştirmesini beklemek çok anlamlı olmaz. Bütün bunların üzerine düşünüldüğünde okulunun, ekolünün olmadığı bir yapıdan, çocuk, oyuncu, teknik adam, altyapı hocası gelişimi beklemek fazla iyimserlik olur.

"'Uçurumun kenarına geldik' diyorlar, öyle bir kenar yok!"

Türk futbolunun yetiştiricilik ve öğreticilikte birçok sıkıntısı bulunduğuna vurgu yapan Dizdar, "Üretim alanında kendisini var edecek terminolojik ya da teknolojik bilgiye sahip olmadığından sürekli münakaşa ediyor ve münakaşa oyun zannediliyor. İşin gerçek alanda, gerçek zamanlı çalışacak insanı yok. Her şey suret, sanal, simülasyon. Çoğu uydurma işlerin peşine takılmış bir futbol iklimi. Sadece birinci maçı izleyen, birinci maça para kaybeden, parayla hiç ilgilenmeyen koca kitlede kulüpler batmış aslında. 'Uçurumun kenarına geldik' diyorlar ya öyle bir kenar yok. Bu mümkün olmayan hayatı yaşamaya çalışıyoruz. En sonunda dibe vurunca herhalde orada ayacaklar. Çünkü para koyulamayacak buraya" şeklinde görüş belirtti.

 

 

"Oynamayan bir oyuncuya 7 milyon euro kaybetmiş ve 4 senede 30 milyonu aşmış"

Cem Dizdar, Türk kulüplerinin paralarının verimsiz kullanıldığını ve bu rakamların birçok kulüp için kurtarıcı rolü üstlenebileceğine işaret etti:

Üç takımın kimi hesaba göre 70-75 milyon taraftarı olduğu söylenince Devlet ister istemez sübvanse ediyor. Bazı şeyleri, vergileri, sigortaları görmezden geliyor. Neden bir futbolcu kendi vergisini ödemesin ki? Ahmet Nur Çebi, 'Ljajic'in masrafı 7 milyon eurodan fazlaydı' dedi. Oynamayan bir oyuncuya 7 milyon euro kaybetmiş ülke. Ve bu 4 senede 30 milyonu aşmış. Rakamın kendisi dehşet. Bir oyuncunun 4 yıllık masrafıyla Beşiktaş değil, İstanbul'daki bütün takımlara, Anadolu'daki 7-8 takıma muazzam üretken tesisler, derslikler, öğretmen okulları kurulabilir. 30 milyon euro akıl sır almaz.

"Artık sorun değil, kangren"

Dizdar, sorunun kitlede olduğunu ve çözüm talep edilmemesini eleştirerek, "Anlamak istemeyenler taraftarlar, kitle. Birini itmezsen düşmez. İtmen lazım. Bir yapıyı itmeden o yapı düşmez. Kimse bir şeye elini sürmüyor. Duvara bir şey yazıyordum, biri okuyordu. Şimdi suya yazılıyor söylediğimiz her şey. O kadar gayri ciddi ilerliyor ki işler. Ve sorunları yaratanlar sürekli çözümleri de üreteceklerini söyleyip daha derinleştiriyorlar. Artık Türkiye'de oyuncu yetiştirmek, harcama yapmak, transfer politikaları sorun olmaktan bile çıktı. Bunlar artık sorun bile değil, kangren! Geri dönüşü olmayan bir kanserli yapı bu" değerlendirmesinde bulundu.

 

 

"Kuralları koyup, herkese eşit uyguladığında düzelecek"

Tablonun kurallarla çok kolay değiştirilebileceğini söyleyen Dizdar, şunları kaydetti:

Belirli kuralları koyup, herkese eşit uyguladığında bazı konuları kapatmayı zorunlu tuttuğunda düzelecek. UEFA'da olmayan şeyin Türkiye Süper Ligi'nde olması akıl alacak bir şey değil. Hepimiz uluslararası yarışmacı olacağımızı düşünüyoruz. Onun için enternasyonal kuralları uygulamak yeterli. Buranın Brezilya olmaması, Almanya, Fransa gibi üretken bir ülke olmaması aklımın almayacağı bir şey. Böyle insan varlığı, böyle coğrafya, bu kadar farklı coğrafya etkinliği, çeşitli insanların, kültürün, genetiğin olduğu bir yerde sadece tapınılan yetenekçilik üzerinden bu işi organize etmek imkansız.

"Bonservis kısıtı getirip, vergileri ödettiğinde sorun kendiliğinden çözülecek"

Dizdar, TFF'nin sezon başında değiştirdiği ve geçtiğimiz günlerde yeniden güncellediği yabancı kuralını eleştirerek, futbolu yönetenlere sorunların çözümü için "Çözüm açık. Yabancılar için 1 buçuk, yerliler için 1 milyon euronun üzerinde bonservis kısıtı getirdiğinde, vergileri, sigorta primlerini ödettiğinde sorun zaten kendiliğinden çözülecek. Sorunu çözmek aslında kuralları uygulamakta. Türkiye kaç gündür 21 yabancıyı tartışıyor. Diyorlar ki 14+3. Kimse de 'Fenerbahçe'nin 21 oyuncusu var. Nasıl oluyor?' demiyor. 'Transfer kapandığı zaman 14+3 yazacağız' diyorlar. Sorunumuz o değil ki. Zaten lig oynanıyor, 5 hafta geçmiş olacak. Sorun bu kuralın takımlara istediği kadar oyuncu alabilme hakkı vermesi. 'Ver cezayı, al oyuncuyu' yapıyor. Bunlar olmayacak işler. Çözümleri basit: Kısıtlar, sınırlar... Avrupa'nın en borçlu liginin aynı zamanda en yaşlı ligi olması artık ayıbın ötesine geçmiş. Sınırlayacaksın. ‘25 yaş ortalamalı takımlar kuracaksınız. 5 sene böyle gidecek’. İşleri yoluna koymak sadece kuralların belirlenmesi ve ayakta tutulmasıyla mümkün" önerisini yaptı.

 

 

"Bu kadar akıl dışılılıkta doğruyu bulmak aslında çok kolay"

Türkiye futbol iklimindeki tüm olumsuzluklara rağmen bu tablonun değiştirilebileceğini savunan Dizdar, sözlerini şöyle tamamladı:

Bu kadar akıl dışının, irrasyonelin içinden doğruyu bulmak aslında çok kolay. Kurallar ve sınırlar. Düz bir çizgi çizecek, 'Sollama yapamazsınız. Hepiniz aynı hızda gideceksiniz ki yarışma eşit olsun' diyeceksiniz. O zaman aşağıdan gelenler oyuncu yetiştirsin. Maliyetler düşsün, oyun sevgisi artsın. Kim Seferovic, Gomis olmaya çalışırdı? Hangi çocuk 'Ben Falcao, Amokachi olacağım' der. Olamazsın ki. Onlar başka coğrafyaların başka hayatların çocukları. Bizim çocukları özendirecek Arda, Emirhan olabilir. Aslında işin içinden çıkabilmek kolay. Suyun akışı gibi bir şey bu. Ama bilgiyle bu kadar mücadele edip oyunu geliştiremezsin.

 

Türker.jpeg
Atilla Türker

 

"Günübirlik politikalarla günü kurtarıyor, mazeretler üretiyoruz"

Türk futbolundaki yabancı oyuncu tartışmasının uzun yıllardır devam ettiğini söyleyen Atilla Türker, "Kendimi bildim bileli var. Herkes bunu tartışıyor" dedi.

Geçmişte bir gecede Türk vatandaşı yapılıp da ertesi gün takımda forma giydirilen oyuncular olduğunu sözlerine ekleyen Türker, "Yıl 2014... TFF Başkanı Demirören'di. Yabancı sayısını uyguladılar. Diyelim ki 5+3 yaptılar. Ertesi yıl sezon başı 6+0 kararı aldılar ama Demirören şunu söyledi: Haklılığımız bir kez daha ortaya çıktı. O sayı yanlıştı, bu sayıyı uyguluyoruz... Bir yıl sonra tekrar sayı değişti" diye konuştu.

"Günübirlik politikalarla günü kurtarıyor, mazeretler üretiyoruz" diyen Türker, sık sık yabancı sayısının değişmesinde kulüplerin de etkili olduğunu öne sürdü:

Çok sayıda neden olabilir. Mesela o süreçte Fenerbahçe'nin yahut da Galatasaray'ın elinde yerli sayısı çok fazladır. Yerli oyuncuyla yola daha iyi devam edebilir. O da o doğrultuda federasyon üzerinde baskı kurabilir. Son yıllarda TFF üzerinde kulüplerin inanılmaz baskısı var. Bu sayıların alınması, verilmesinde Kulüpler Birliği'nin doğrudan TFF'ye adeta emretmesi önemli bir faktör. Geçmiş yıllarda değişik formüller de uygulanmaya çalışıldı. Altyapıdan gelmiş oyunculara yer veren kulüplere prim verilmesi kararlaştırıldı. Koskoca sezon boyunca, Süper Lig'de sadece ilk yıl İrfan Can Kahveci, Ahmet Çalık ve Ozan Tufan'dan prim verildi. Sonra bu işin gerçekleşmeyeceği, bu şekilde altyapıdan futbolculara şans verilmeyeceği anlaşıldı. Uygulama kaldırıldı.

 

 

"Türk futbolcusu takımda 1-2 yabancıyı geçemiyorsa orada başlı başına bir sorun vardır"

İlk 11'lerde yerli oyuncu oynatılma zorunluluğu getirilen 5+3, 8+3 gibi uygulamaları da eleştiren Türker, "Sınırsız olması gerektiğini düşünüyorum. Gönül ister ki 11 Türk oynasın fakat sadece Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıdığı için 3 kardeşimize kuraldan dolayı forma verilmesini genç futbolculara, Türkiye'ye, Türk insanına haksızlık, saygısızlık olarak addediyorum. Her şeyden önce yeteneği varsa eğer o kadroya girmelidir. Yeteneği yoksa, sadece Türk pasaportu taşıdığı için 11 kişilik kadroda olmamalıdır. Her şeyden önce, koskoca takım içerisinde 1-2 yabancıyı geçemiyorsa Türk futbolcusu, zaten orada başlı başına bir sorun vardır" değerlendirmesinde bulundu.

"Türk pasaportu taşıdığı için gençlerin zorunlu olarak oynatılması son derece tuhaf"

Türk futbolunda sağlıklı bir yapının olmadığını ifade eden Türker, şunları kaydetti:

Türk pasaportu taşıdığı için genç oyuncuların zorunlu olarak orada oynatılması son derece tuhaf geliyor. İyi tarafları elbette ki vardır. Tartışmaya açık bir konu olduğu için bunu ele alıyoruz. Avrupa futbolunda böyle kısıtlamalar yok denecek kadar az. Ama saha içinde de sadece 3 yerli oyuncunun olması, saha kenarındaki teknik direktörün de belli zamanlarda, belli skorlarda oyuna müdahale etmesini gerektiriyor. O anda şu kadar oyuncu, bu kadar yerli, bu kadar yabancı olması tamamen kafalarda soru işareti bırakıyor. Hatta Sergen Yalçın'ın esprisi aklıma geliyor. 'Onu çıkartalım, bunu çıkartalım' derken 'Necip'i sokun da bu iş hallolsun' demişti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Bu zihniyetle gittiğimiz sürece bu olay 8+3 de olur, 14+3 de"

Türker, yabancı sınırı sorununun planlı, programlı ve kararlı uygulamalarla çözüleceğini dile getirerek, "Her kulüpten, yayıncı kuruluştan gelen paranın sadece yüzde 15-20'si altyapı için harcansa Almanya'nın 2002'deki hamlesinden sonraki tabloya biz de ulaşabiliriz. Ama yayıncı kuruluştan gelen paralar içi geçmiş yabancılara veriliyor. Türk futbolu duvara tosladı. Tamamına yakını batak içerisinde. Bugüne kadar tartıştık, yarınlarda yine tartışacağız. Çünkü Türk futbolu son 10-15 yılda kötü yönetildi. İleriyi düşünerek proje, plan, program yapan yok denecek kadar az. Son 10-12 yılda 10 kere kural değişir mi? Biz bu zihniyetle gittiğimiz sürece bu olay 8+3 de olur, 14+3 de. Gönül ister ki son derece sağlıklı karar alabilen bir TFF gelsin, futbolun altyapısına en iyi plan, projeyi uygulasın. Yoksa biz bu tartışmaları bir 10-20 boyunca yaşadığımız sürece görürüz" yorumuyla sözlerini noktaladı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU