Krizlerdeki fırsatları kimler değerlendirebilir?

Bu çıkmazdan çıkmak için dünyanın bir darboğaza girmesinin gerektiği söylense de en önemli soru; krizlerin sunduğu altın fırsatları kimin daha iyi değerlendireceğidir

Fotoğraf: Unsplash

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası Bahar Toplantıları sonuçlandı. Küresel enflasyonun, Kovid-19 salgını ve Rusya'nın üçüncü ayına giren Ukrayna savaşının yansımalarının yanı sıra arz ve talep dengesizlikleri ve yükselen enerji fiyatları nedeniyle yüksek kalmaya devam edeceği üzerinde adeta bir konsensüs oluştu.

Derin ve ciddi boyutlara sahip olan küresel ekonomik kriz, en iyimser tahminlere göre iki yıl daha devam edecek. Bu süreçte enerji, hammadde ve gıda fiyatlarındaki yükseliş sürecek ve üretimdeki yavaşlama nedeniyle uluslararası ticarette daralmalar yaşanacak.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tabii ki, bu rahatsız edici ve çalkantılı gerçeklik,  ABD Merkez Bankası'nın (FED) faiz artırım kararı vererek politika faizini 50 baz puan artırmasına neden oldu. Uzun yıllar sonra bir ilk olma özelliği taşıyan bu karar diğer merkez bankalarını da harekete geçirerek benzer kararlar almaya sevk etti.

FED'in yıl sonuna kadar aynı politikayı sürdürerek faiz artırım kararları alacağı öngörülüyor. Bazı tahminlere göre FED'in enflasyonla ve genişlemeci para politikalarıyla mücadele kapsamındaki faiz artırımları yıl sonuna kadar yüzde 6'yı bulabilir.

FED'in bu kararı küresel finans piyasalarında beklendiği üzere olumsuz etkiler doğurdu. Birçok para birimi ABD doları karşısında değer kaybetti. Avrupalı ülkeler de doğal olarak harekete geçerek, vatandaşlarının bu gelişmelerden daha az etkilenmesi için kemer sıkma ve ihtiyati tedbirler alma yoluna gitti.


Krizlerin içinde fırsatlar barındırdığı yönünde yaygın bir altın kural bulunmaktadır. Koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşının ortaya çıkardığı karamsar tabloya rağmen, bu durumdan çıkarılacak dersler dolayısıyla potansiyel 'altın fırsatlar' da bulunmaktadır.

Ancak bu, her şeyden önce, uluslararası piyasaları iyi okumak ve muhtemel etkilerine yanıt vermek için hazırlıklı olmak gerekir. Muhtemel fırsatlar doğurabilecek derslerin başında, dünyanın artık mevcut tedarik zincirlerine güven duymuyor olmasıyla ilgili olabilir.

Dolayısıyla büyük pazarlarda yerel üretime odaklanılacağı gün yüzüne çıkmıştır. Büyük şirketler uzun süredir, üretim, depolama ve dağıtım kaynaklarında ciddi çeşitlendirmelere gitmenin yollarını aramaktaydı.
 


Böylelikle sürpriz gelişmelerin, üretim ve tedarik hatlarını felce uğratmasının önüne geçmeyi hedeflemekteydiler. Küresel ekonomik sahnede birbirini takip eden şok dalgalarından en çok yaşlı kıta Avrupa'nın ekonomisinin etkileyeceği açıktır.

Bunun başlıca nedenleri ise kendi iç üretiminin azalması ve büyük ölçüde itimat ettiği tedarik zincirlerindeki kırılmanın yanı sıra enerji fiyatlarındaki artıştır.

Avrupa ülkelerindeki yasalar, işçi ücretlerinin enflasyondaki artışla aynı oranda arttırılmasını zorunlu kılıyor. Bu durum üretim maliyetlerini daha da yükseğe çekecek ve Avrupa içinde faaliyet gösteren şirketleri daralmaya gitmeye zorlayacaktır.

Avrupa'da yaşanacak bu endüstriyel sorunlar, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelere de sirayet edecektir.  


ABD Merkez Bankası son dönemlerde tuhaf bir ekonomik terim kullanmaktaydı, o da 'geçici enflasyon' terimiydi. Daha sonra bu terimin kullanılmasından vazgeçmek zorunda kaldılar. Ancak bu terim, küresel kolektif ekonomik zihniyetin 'uyuşturulmasına' katkıda bulundu.

Dolayısıyla küresel finans çevreleri ardışık olumsuz gelişmelere karşı gerekli hazırlıklarda bulunmakta gecikti. Geriye bu çıkmazdan çıkmak için dünyanın bir darboğaza girmesinin gerektiği söylense de en önemli soru; krizlerin sunduğu altın fırsatları kimin daha iyi değerlendireceğidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU