Pentagon ve dünyanın ilk büyük şoku

11 Eylül saldırıları ABD Savunma Bakanlığı için büyük şoktu. Dünyanın en güçlü binasına teröristlerin indirdiği darbe dünyanın siyaseten akışını değiştirdi. Pentagon'u şok eden ilk olay ise bundan tam 56 yıl önce yaşanmıştı

Kolaj: Independent Türkçe

Hassas insanlar için içinde bulunması çok zor bir durumdu. Morrison onlardan biriydi. Sanırım ben de öyle...

Robert McNamara
ABD 8. Savunma Bakanı

 

Bu okuyacağınız aynı zamanda bir insan hikayesi.

İkinci el bisiklet kullanıp bere takmayı seven, kendi halindeki bir adamın öyküsü…

Adı Norman Morrison.

Norman buz hokeyine, marangozluğa ve bahçe işlerine meraklıydı.

Sabahları uyandığında evinin verandasında altında boxerı ve koca siyah ayakkabılarıyla dolaşmayı severdi. 

Bu yönüyle biraz tuhaf biriydi.

Sadelikten hoşlanırdı Norman. 
 

Norman Morrison.jpeg
Norman Morrison / Fotoğraf: Wikipedia

 

1933'ün aralık ayında dünyaya gelmişti. 

Büyük Buhran döneminin çocuğuydu. 

1929'da Kuzey Amerika'da başlayan ekonomik kriz tüm dünyayı sarmıştı. 

Tıpkı doğduğu kent Pennsylvania'yı etkisi altına aldığı gibi.

Tutumlu yetiştirilmişti Norman. 

Gerçi buna mecburdu. 

Çünkü seçeneği yoktu.

O yüzden çok para harcamaz, israfı sevmezdi.

Kıyafetlerini eskiciden alırdı mesela, en fazla 3 dolar harcardı.

Dans, hayatının vazgeçilmez parçasıydı. 

5 yaşındaki kızı Tina ile swing yapmak onu çok mutlu ederdi.

Dişçi babası henüz 13 yaşındayken ölmüştü. 

Belki de bu yüzden oğlu Ben ile ilişkisine ayrı önem verirdi.
 

NORMAN MORRISON-1.JPG
Norman Morrison, eşi Anne Morrison ve üç çocuğundan ikisi Ben ve Christina ile birlikte / Fotoğraf: AP

 

Uzun süredir Baltimore'da yaşıyordu.

Bir dini dernekte yönetici asistanı pozisyonunda çalışıyordu. 

İnsanlarla ilişkisi iyiydi.

Ama tüm bunların yanında yanardağ gibi büyüyen, bitmez bir öfkeyi saklı tutuyordu içinde Norman Morrison.

Teşbihte hata olmaz, bir volkan misali infilak edeceği gün 2 Kasım 1965'e kadar…

Tam 56 yıl öncesiydi. 

Evinden çıktığında yanında küçük kızı Emily'yi de götürmüştü. 

Ödünç aldığı arabanın kontağını çalıştırdı. 

Ve yaklaşık 70 kilometre boyunca başkent Washington DC'ye doğru sürdü.

Seyir halindeyken Baltimore-Washington arası bir yerde durdu.

Eşine kısa bir mektup yazdıktan sonra yoluna devam etti.

Nihayet varış noktasına ulaşmış, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un önüne gelmişti. 

Cadillac marka aracı bakanlığın park alanına bırakmıştı.

Vicdanı onu esir almıştı. 

İçi içini yiyordu.

Çaresizdi.

Ülkesinden kilometrelerce uzaklıktaki Vietnam'da olup bitenlere, orada yaşanan vahşete dayanamıyordu.

Vahşete, dehşetle yanıt vermesi gerektiğini düşündü.

Savaşın üzerinden 10 yıl geçmişti.

Bir yanda doğu bloku ülkelerinin desteğini alan Kuzey Vietnam bir yanda ABD destekli anti-komünist Güney Vietnam vardı.

Soğuk Savaş döneminin ikinci sıcak çatışmasıydı.

ABD ise o tarihten iki yıl önce dahil olmuştu savaşa.

Güneydoğu Asya'daki o uzak ülkede komünistlerin iktidarından çekinen Amerikalılar bunun bir virüs gibi çevre bölgelere sıçrayacağını düşünmüş, askerlerini bu ülkeye yollamıştı.
 

NORMAN MORRISON-7.jpg
1965'te Güney Vietnam'da, Kamboçya sınırına yakın Amerikan kuvvetleri / Fotoğraf: AP

 

Sadece 1965'te bin 928 Amerikan askeri ülkesine geri dönememiş, uzak topraklarda yaşamını yitirmişti. 

Güney ve Kuzey'den ölen Vietnamlıların sayısı ise neredeyse 50 bini buluyordu.

Aralarında siviller de vardı.

Tek bir yılın bile ardında bıraktığı fatura çok ağırdı.

Bir yandan ABD ordusu kimyasal silah kullanıyor, sivilleri öldürüyor, toplu infazlara imza atıyor, işkence ve tecavüz eksik olmuyordu.

Pek çok savaş suçu işleniyordu.

İşte 31 yaşındaki Norman Morrison, aklından bir türlü çıkaramadığı bu gerçeklerde birlikte indi Pentagon'un otoparkına bıraktığı araçtan. 

Sadece 9 günlük kızı Emily kucağındaydı.

Bir diğer elinde ise hasır bir sepet tutuyordu.

Daha önce muhtemelen pikniğe götürürken yanında taşıdığı o sepetin içinde bu kez gaz yağı vardı. 

Akşamüstüydü.

Tam olarak saat beşi yirmi geçiyordu.

Bakanlığı çevreleyen istinat duvarının üstünden atladı. 

Ve var gücüyle bağırdı. 

Sonrası akla hayale sığmazdı! 

Sepetteki gaz yağını üstüne döküp kibriti ateşledi. 

Hava Kuvvetleri Personel Çavuşu Robert C. Bundt, tüm bunlar başlamadan önce oradaydı.  

İşten yeni çıkmış eve gitmek için servisini bekliyordu.

Başını kaldırdığında yolun hemen karşısında kucağında bir bebekle telaşla yürüyen Norman'ı görmüştü.

Ve cok geçmeden o adam bir alev topuna dönüşmüştü!
 

Norman Morrison Deviant Art.jpg
İllüstrasyon: Deviant Art - zinky141

 

Bu intihar eylemi iki yıl önce kendini yakarak öldüren Vietnamlı Budist rahip Thich Quang Duc'a bir öykünmeydi aslında. 

70'ine merdiven dayamış Budist keşiş, Güney Vietnam hükümetinin din insanlarına yaptığı baskıyı protesto etmek için 11 Haziran 1963'te ülkenin en işlek caddesine gelmiş, iki öğrencisiyle yolun ortasında durmuş, yere oturmuş ve talebelerinin üzerine benzin döküp kendisini yakmalarını istemişti. 

Söylenene bakılırsa yandığı an en ufak bir ses dahi çıkarmamıştı.
 

wk.jpg
Rahip Thich Quang Duc'un kendini ateşe verdiği anlar gazeteci Malcolm Browne tarafından fotoğraflanmıştı / Fotoğraf: Wikipedia​​​​​​​

 

İki yıl sonra Norman, bir benzer eylemi Vietnam'dan kilometrelerce uzakta Vietnam için yapıyordu.

Ve o sırada çevredekiler "Bebeği bırak!" diye bağırıyorlardı.

Albay Johnson atıldı hemen. 

Norman'a ilk ulaşan askeri personeldi. 

Bu insan yangınını söndürmeye çalışıyordu! 

Tanık olduklarını ömrü boyunca unutamayacaktı: 

Ayakta duruyordu, yüzü duvara dönük, vücudu donmuş ve kaskatı kesilmişti. Elleri duvara kilitlenmişti ve bir taraftan alevler yükseliyordu. Bir de bebek vardı. Bebek hiç ses çıkarmıyordu. Çocuğu duvardan ve ondan uzaklaştırmak için koştum. Morrison ile arasına biraz mesafe koymak için çabaladım. O sırada Morrison'ın yüzünü gördüm. Boştu. Yaşıyordu ama acı belirtisi yoktu. Herhangi bir belirti de yoktu. Sonunda onu yere indirdim ve alevleri ellerimle dövmeye başladım. Yüzünü alevlerden kurtarmak ve nefes alabilmesi için onu aşağı çekmeye çalışıyordum.


Washington Post gazetesinden Paul Hendrickson ise olaydan 20 yıl geçtikten sonra olup biteni şöyle anlatacaktı:

Onu birdenbire bu kadar korkunç ve anlaşılmaz yapan şey, Norman Morrison'ın kollarında bir çocuk, kendi kızı olmasıydı. Emily sadece 9 günlüktü! Norman onun da üzerine gazyağı dökmüş müydü? Bu net değil, ama çok daha önemli bir şey var: Kritik anda, kibriti vurduğu ayakkabılarının üstlerinden ateş yükselmeye başladığında, Baltimore'lu Quaker çocuğunu fırlattı. Bir futbol topu gibi onu hemen yanındaki duvara yolladı.


Norman Morrison Vietnam'daki savaşı ve sivil katliamı durdurmak, Amerikan birliklerinin eve dönmesini sağlamak için bu korkunç eyleme giriştiğinde eşi Anne olup bitinden habersizdi. 

Tarihe geçecek eylemi gerçekleştirmeden birkaç saat önce diğer çocuklarını okuldan alıp eve getirmişti. 

Akşam karanlığı çöktüğünde ise ne o ne küçük kızı Emily ortalıkta yoktu.

Anne Morrison, nerede olduklarını merak etmeye başladığında telefonun sesiyle irkildi.

Hattın ucundaki kişi Newsweek'ten bir gazeteci olduğunu söylediğinde telaşı iyice arttı. 

Üstelik hastaneden aranıyordu, Anne bir anlam verememişti.

Gazeteci, "Washington'da ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorabildi.

Anne yanıt veremedi.

Muhabir sonunda eşinin kendini Pentagon'un önünde yaktığını ve durumunun kötü olduğunu söyleyebildi.

Anne hemen diğer iki çocuğunu arkadaşlarına bırakıp yola düştü.

Bebeği Emily'nin başına bir şey gelmemişti, sağlığı iyiydi. 

Ancak aynısını Norman için söylemek mümkün değildi.

Vücudunu saran alevler yaklaşık 4 metreye kadar yükselmişti.

Olay anına tanıklık edenler böyle diyordu.

Kimileri ise genç adamın yanarken bile bir şeyler söylemeye çalıştığının farkına varmış ama ne dediklerini anlayamamıştı.

Açık olan ise bu akıl almaz eylemin dönemin tartışmalı siyasi figürü, savunma bakanı Robert McNamara'nın da üçüncü katta yer alan ofisinden açık seçik görülebildiğiydi.

Norman'ın üstünde evlendikten sonra eşi ile İskoçya'dan aldığı yün bir ceket vardı. 

Ölüme giderken muhtemelen parasına kıyıp satın aldığı tek kıyafetini üzerine geçirmişti.

Parmağında alyansı, ceketinin cebinde ise tarağı ile cüzdanı duruyordu. 

İçinde sadece 10 dolar vardı.

Olay yerine gelen ambulanslar onu hemen Fort Myer kliniğine kaldırdılar.

Ama her şey için artık çok geçti. 

Bedeninin yaklaşık yüzde 70'i yanmıştı, kurtarılması artık mümkün değildi.

Eşi Anne hastaneye vardığında kapıda basın onu bekliyor, ağzından bir laf almaya çalışıyordu.

Gelgelelim eşi de ne yaşandığının, nasıl yaşandığının ve onu neler beklediğinin farkında değildi. 

Tek kelime etmedi, edemedi.

Norman Morrison bir Quaker'dı.

Yani Dostların Dini Derneği'nin üyesiydi.

Mevcut Hristiyan mezhepleri ve tarikatlarından memnun olmayanlar tarafından kurulmuş bu birlik 17'nci yüzyılda Birleşik Krallık'ın kuzeyinde ortaya çıkmış ABD'nin Pennsylvania kentine kadar ulaşmıştı.

Morrison da ora doğumluydu.

Herkesi dehşete düşüren eylemini gerçekleştirdikten sonra başlatılan soruşturmada kıyafetleri arasında kalmış bir Quaker broşürüne rastlanmıştı. 

Üstünde kalın puntolarla "Kendimizi III. Dünya Savaşı'ndan nasıl koruruz?" yazıyordu.

Dikkat çeken bir cümleye daha rastladı dikkatli gözler:

Madden güçlendikçe ahlaken zayıflarız. Birçoğu buna katılmasa da…


Gecenin ilerleyen saatlerinde olup bitenler konusunda gazetecileri aydınlatma görevi Anne Morrison yerine bir aile dostuna düştü:

Norman Morrison yaşamını Vietnam'da yitip giden ve acı çeken hayatlara dikkat çekmek için feda etti. Hükümetin Vietnam Savaşı'ndaki yoğun askeri varlığını protesto ediyordu. O, ABD'de yaşayan bütün yurttaşların ülkede olup bitenlerle ilgili görüşlerini beyan etmeleri gerektiğine inanıyordu


Dehşetin yanına şimdi bir de kocaman bir şaşkınlık duygusu eklenmişti. 

Anne, artık içinde eşi Norman'ın olmayacağı evine geri döndüğünde Emily'in ağabey ve ablasına ne olduğunu anlatmak zorundaydı. 

Bu, çok zorlu bir görevdi.

Zaten kendisi bile altüst olmuşken çocuklarına tüm bunları nasıl izahat edecekti?

Kendi toparlayıp babalarının çok uzaklarda bir ülkede acı çeken çocukların daha fazla acı çekmemesi ve bu acının sona ermesine yardım etmek için öldüğünü söyleyebildi.

Çocuklar belki ne olup bittiğini o an için anlayamayacaktı.

Ama Anne'e göre doğru olan, ailesinin başına gelenleri bu şekilde yani olduğu gibi anlatmaktı. 

Elbette bu sadece bir aile meselesi değildi artık.

Ve sadece ABD'de değil, dünyanın dört bir yanında gazeteler Pentagon'un tam karşısında gerçekleşen bu savaş karşıtı intihar eyleminden söz ediyordu.

Manşetlerde 'Kendini Vietnam uğruna yakan adam' vardı.

"Baltimore'lu adam Vietnam Savaşı'nı protesto etmek için kendini yaktı"
 

 "Morrison'ın eşi intihar eylemiyle ilgili hiçbir ipucu olmadığını söylüyor"
 

Ve daha niceleri…
 

 

Kimileri Norman'ın "deli" olduğu yazıyordu.

Anne'e göre bu doğru değildi.

Kimi gazeteler ise eşinden savaşa karşı duran "Aziz" diye bahsediyordu.

Anne bu benzetmenin de doğru olmadığını düşünüyordu.
 

Anne Morrison.jpg
Anne Morrison, 2 Kasım 1965'te Fort Myer kliniğinden 11 aylık kızı Emily ile Baltimore'a dönerken / Fotoğraf: Stripes

 

Birkaç gün sonra, Anne bir mektup aldı.

El yazısıyla yazılmıştı. 

Altında eşi Norman'ın imzası vardı. 

Eylemi gerçekleştirmeden önce yazdığı mektup planladığı gibi her şey bittikten sonra karısına ulaşmıştı.

Norman eşinden af diliyor, neden bu uğurda yaşamını feda ettiğini kendince izaha soyunuyordu: 

Biriciğim Anne,
 
Lütfen beni kınama. Haftalarca, hatta aylar boyunca ne yapmam gerektiği konusunda düşündüm, dua edip durdum. Bu sabah 1955 Ağustos'unun cuma gecesi yani benim karım olduğun gün kendimden ne kadar eminsem o kadar kendimden eminim. O kadar açık bir şekilde ne yapmam gerektiği bana gösterildi. İbrahim'in yaptığı gibi çocuğumu almadan gitmeyi planlamayacağım. Bil ki; seni seviyorum ama rahibin köyündeki o çocuklar için harekete geçmeliyim.


Norman'ın bahsettiği Hazreti İbrahim'di.

Belli ki; küçük Emily ise Hazreti İshak'ı temsil ediyordu…

Eski Ahit'e gönderme yapıyordu.

Hazreti İbrahim rüyasında oğlu büyüdüğünde onu kurban vermesi gerektiğini görmüş, tam da bunu yapacakken bir melek tarafından durdurmuştu…  

Ama Emily'yi Pentagon'daki görevliler kurtarmıştı, babası ölüme giderken…

O zamanlar sadece 9 günlük olan Emily yıllar sonra vereceği röportajda babasının neden kendisini de yanında götürdüğüyle ilgili olarak sadece bir tahmin yürütecek, belki de Vietnam'da acı çeken çocuklar için bir sembol olduğunu söyleyecekti.
 

NORMAN MORRISON-2.jpg
Norman'ın kızı Emily Morrison, 2 Kasım 1965'te (11 aylık iken) Washington dışındaki Fort Myer kliniğinde görevli Loretta Jones'un kollarında dinleniyor / Fotoğraf: Charles Tasnadi/AP

 

Anne'e gönderdiği mektubun içine bir de gazete kupürü iliştirmişti Norman. 

Amerikan uçaklarının bıraktığı bombalarla darmadağın olmuş bir Vietnam köyünün fotoğrafı da vardı kupürde. 
 

 

Anne bu haberi hatırlamıştı…

Eşi, Pentagon'un önünde intihar eylemini gerçekleştireceği sabahın haberi… 

Birlikte kahvaltı etmişler, bunun üzerine tartışmışlardı.

Yıllar sonra Anne, o sabahki konuşmalarını hatıratında "Son Yemek" adı altında kaleme alacaktı.

Eşinin kendisine "Bu savaşı durdurmak için bugüne dek yapmadığımız neyi yapabiliriz?" diye sorduğunu anımsamıştı:

Sesi kasvetli geliyordu ama depresif ya da çıldırmış gibi görünmüyordu. Hatta oldukça sakindi. Elimde sabun vardı ve ona 'Gerçekten bilemiyorum' diye yanıt verdim. Savaşı durdurmak için yapabileceğimiz her şeyi yapmıştık: Dua etmek, protesto etmek, lobi yapmak, vergiden kısmak, gazetelere ve makam sahibi insanlara mektup yazmak. Hatırladığım kadarıyla konuşmamın sonunda 'Tek bildiğim pes etmememiz gerekiyor' demiştim.
 

 

II. Dünya Savaşı'nda 3 yıl yer alan, Vietnam Savaşı'nda savunma bakanı unvanıyla 7 yıl boyunca görev yapan, Amerikan ordusu üzerinde sivil kontrolü kuran ilk siyasetçi Robert Strange McNamara

O da tüm yaşananları penceresinden izlemişti.

"ABD, Japonya'ya saldırırken savaş suçlusu gibi davranıyorduk, eğer II. Dünya Savaşı'nı kaybetseydik kesinlikle yargılanırdık" diyen adamdı.

Ranch Hand Operasyonu'nu yürüten ABD Silahlı Kuvvetleri'ne emir veren, Vietnam'ın yüzde 10'unu dioksinle zehirleyen, kimyasal silah kullanımında beis görmeyen adamdı.

"Norman Morrison, ofisimin altında kendini yakarak öldürdü" diyordu.

Eşi "İnsanlar diğer insanları öldürmeyi bırakmalı" diye açıklama yapmıştı.

Yıllar sonra 90'ına merdiven dayamışken "The Fog of War" belgeselinde "O zaman da bu görüşü paylaşıyordum, şimdi daha şiddetli bir şekilde paylaşıyorum" diyen de "Hassas insanlar için içinde bulunması çok zor bir durumdu. Morrison onlardan biriydi. Sanırım ben de öyle..." diyen de aynı adamdı!

"Vietnam Trajedisi ve Çıkarılacak Dersler" isimli kitabında ise "Korkunç hatalar yaptık" diyen bu tuhaf adam, Norman Morrison'ı şöyle anlatıyordu: 

Genç bir Quaker… Adı Norman Morrison'dı. Üç çocuğun babasıydı. Pentagon'daki penceremin hemen altında kendini yaktı. Morrison'ın ölümü bir trajediydi. Sadece ailesi için değil, benim ve bu ülke için. Yaptığı Vietnamlı ve Amerikalı gençlerin hayatının altüst olmasına karşı atılmış bir çığlıktı…
 

NORMAN MORRISON-6.jpg
Üniversite öğrencileri düzenledikleri savaş karşıtı eylemde, ellerinde, üzerinde "Bütün birlikleri hemen eve getirin!" yazan bir pankart tutuyor / Fotoğraf: Wikiwand

 

Norman öldükten sonra iki yıl sonra başkent Washington'da savaş karşıtı çok büyük bir eylem düzenlendi.

Pentagon binasının çevresini polis ve asker çevrelemek zorunda kaldı.

Savaş karşıtlığı sadece ABD'de değil dünyanın dört bir yanında arttı. 

Tabi dünyanın geri kalanında anti-Amerikancılık da zirve yaptı.

Vietnam'da kahraman ilan edildi Norman.

Hem güney hem kuzey ağladı onun için.
 

 

Adına pullar basıldı, şarkılar yapıldı, şiirler yazıldı: 

Bir sabah, hoparlörlerden duyurdu
Memleketimin her yerinde haberler
Bu kez uzak ABD'den
Kutsal ateş yakıldı
Gökyüzünün bir köşesini aydınlanmıştı
Morrison! Kahraman oğlum!
Bombalara, kılıçlara ve silahlara meydan okudun
Ve vücudunu yaşayan bir meşale yaptın!

Nam Dinh'de yaşayan Vietnamlı öğretmenler duygularını böyle aktarmıştı.
 

NORMAN MORRISON-3.jpg
1970 yılında Wellington'ın Willis Caddesi'ndeki Vietnam Savaşı karşıtı protesto, Yeni Zelanda'nın çatışmalarda ölenlerin sayısına dikkat çekiyor. Toplamda 37 Yeni Zelandalı erkek Vietnam'da hayatını kaybedecekti / Fotoğraf: John Miller

 

Ama Norman'ın intihar eylemi savaşı durduramadı.

Vietnam'daki karanlık 10 yıl daha devam etti.

Savaş bittiğinde güney ve kuzeyden yaklaşık 3 milyon sivil hayatını kaybetmiş, Norman'ın silahlar sussun diye kendini yaktığı 1965'te yaklaşık 2 bin olan ABD'nin askeri kaybı 1975'te 58 bine yükselmişti. 

Hayat, devam ediyordu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU