Tunus ve büyük ferahlık

25 Temmuz 2021 senaryosunu atlatmak mümkün müydü? Tunus'taki tüm siyasi sınıfın düşünmesi, gözden geçirme, eleştiri ve öz eleştiri yoluyla sorumluluğunu üstlenmesi gereken şey budur

Fotoğraf: AA

Tunus'un durumunu takip edenler pazar günü yaşananlara şaşırmış olabilirler. Ama Tunus'ta durum aynı değil.

Hatalar 10 yıldan fazla bir süredir birikmişti ve son 5 yılda, kendisiyle birlikte popüler kızgınlığı da büyüterek yoğunlaşmıştı.

Siyasi sınıf, oy sandığı ile seçim oyununu koltuk ve mevki kazanmak için kullanmakla yetinirken, her şeyden önce ekonomik taleplerin temelini oluşturduğu 14 Ocak 2011 devriminin hedeflerini gerçekleştirmeyi ihmal etti.

Özgürlük ve insan hakları kazanımı bile kötü bir şekilde kullanıldı; ekonomik hayatlarını değiştirecek bir çözüm sunmadan insanlara sorunlarını ifade etme ve dile getirme olanağını sağlama noktasında kaldı.


14 Ocak 2011 Devrimi sonrası siyasi sınıfı, daha erken bir dönemde bölünme ve ayrılıklara, iktidar ve ganimet kavgasına daldı.

Bunu hükümet ve bakanlık değişiklikleri izledi ve gelirleriyle Tunus ekonomisini, devlet bütçesini besleyen büyük ekonomik kurumlar bozuldu.

Bu kurumların başında yıllardır atıl olan ve bunun da büyük kayıplara neden olduğu "Gafsa Fosfat" firması geliyor.

Başka bir deyişle, ister muhalif ister iktidar olsun siyasi sınıf, çatışmalara, çekişmelere, karşılıklı polemiklere odaklanarak, ekonomik sorunlar etrafında bir araya gelmeyip, gençlerin taleplerini karşılamadılar.

Tanıdık ve yeni formatlarıyla istihdam ve yoksullukla mücadele alanında bir adım atmadılar.

Siyasi çatışmalar, seçim sandıkları Ekim 2020'de uyumsuz bir parlamento ürettiğinde daha da sertleşti.

Yasama seçimlerinin galibi siyasi sınıf, bir arada yaşamayı, siyasi konsensüs stratejisine göre çalışmayı başaramadı.

Aksine, aralarındaki kavga, Tunusluların parlamentoda izlediği günlük bir sahneye dönüştü.

Bu da onlarca kez oturumların kesilmesine, televizyonda canlı yayınlanan utanç verici kavga ve dövüşlere, hem fiziksel hem de sembolik şiddete yol açtı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sonuç olarak, egemen siyasi sistemin imajı aşındı, siyasi rezilliğin tezahürlerinden hoşnut olmayan halk ve seçkinlerin sert ve şiddetli eleştirilerinin konusu oldu.

Elbette korona krizi, egemen sınıfın krizini derinleştirdi ve uzun vadeli düşünemediğini açığa çıkardı.

Siyaset ve hegemonya savaşları karşısında Tunusluların sağlık güvenliğinin onun için bir öncelik olmadığını ortaya koydu.

Keza Cumhurbaşkanının tekrar tekrar yaptığı uyarılarla ya da medya platformları veya sosyal medya paylaşımları aracılığıyla yıllardır tuzaklara düşmemek ve sapmaları düzeltmek için mücadele eden entelektüel ve kültürel seçkinlerle etkileşime girmenin de.

Kamusal meseleleri düşünmek ve Tunusluların beklentilerini karşılamak, yönetici sınıfın çoğunluğu için hiçbir değeri olmayan bir meseleydi.

Ego ve siyasi narsisizm, dar partisel ve kişisel çıkarlar, siyasi sınıftan beklenen işlevin (yani sorunları çözmek ve etkili çözümler sunmak) önüne geçti.


Daha açık ve dürüst olmak gerekirse, ideolojik savaş, Tunusluların siyasi ve toplumsal sorunlarının derin bir biçimde ihmal edilmesinin ortasında, Tunus siyasi alanına hakim oldu (bu platformda bunu defalarca yazmıştım).

Başka bir deyişle, iktidar sarhoşluğu, Tunusluların oylarıyla kazananlara işsizlik, yoksulluk, satın alma gücünün düşmesi ve derinleşen kalkınma sorununa çözüm bulmak için seçildiklerini unutturdu.


Tunus'ta Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına denk gelen 25 Temmuz'daki gösterilerde halkın ifade ettiği egemen sınıfa yönelik hayal kırıklığını ve onu reddetmesini böylece anlayabiliriz.

Bu bağlamda, Cumhurbaşkanının istisnai tedbirler almasına izin veren 80. maddeye başvurması da anlaşılır hale geliyor.

Cumhurbaşkanı anayasanın bu maddesine dayanarak parlamentoyu askıya aldı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı, başbakanının kendisinin gözetiminde çalışacağı yeni bir hükümetin kuruluşunu üstlendi.


Tabii ki, Cumhurbaşkanı'nın attığı bu adımların nasıl tarif edileceği konusunda büyük bir tartışma yaşanıyor.

Bu tedbirlerden en çok etkilenen Nahda Hareketi, Cumhurbaşkanının kararlarını meşruiyete, kurumlara ve anayasaya darbe olarak nitelendirdi.

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Kays Said'in destekçileri, kararları büyük bir sevinçle karşıladı.

Yaptıklarını devrimin yolundan ve hedeflerinden sapan gidişatını düzeltme, yüzde 70'ten fazla bir oy oranıyla kendisini seçen halkın iradesinin ifadesi olarak nitelendirdi.


Objektif olarak şu ana kadar yaşananlar darbe olarak nitelendirilemez. Hiçbir tutuklama yapılmadı ve tek bir damla kan dökülmedi.

Orduya, devlet kurumlarını korumak için başvuruldu. Şimdi Cumhurbaşkanından beklenen, anayasal kurumların geri dönüşünü güvence altına almak için en kısa sürede erken seçim tarihini duyurması.

Ayrıca özelikle genel kanunlara bağlam ve anın çeşitli unsurları ve etkileri ışığında yaklaşılması gerektiği dayanak olarak kullanıldığında, 80. maddeye başvurma şartlarının karşılanması durumu göreceli olarak mevcut.

Göreceli diyoruz; çünkü bu maddenin şartlarının tam olarak sağlanması mümkün değil, zaten sağlansaydı kendisine başvurmaya gerek kalmazdı.


Bu fikri biraz daha açıklamaya çalışalım;

Cumhurbaşkanı anayasal olarak buna hakkı olmadığı için parlamentoyu feshetmedi, sadece askıya aldı.

Ayrıca, 80. madde yakın tehlike durumlarıyla başa çıkmak için oluşturuldu. Dikkat ettiğimiz gibi, yakın tehlikenin tanımı, var olup olmadığının belirlenmesi öz değerlendirmeye tabi.

Cumhurbaşkanı Kays Said, büyük halk gruplarının hükümet sistemini protesto etmesi ve reddetmesi, yani halk ile hükümet sistemi arasındaki uçurumun genişlemesi ve derinleşmesi nedeniyle bu yakın tehlikenin var olduğunu düşünüyor.

Son haftalarda öfkeli halk gruplarının bir bütün olarak sistemi reddetmekten bahsetmeye başladığı biliniyor.

Başka bir deyişle, ardı ardına yaptığı uyarılardan sonra sabrının tükendiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Said'in yaptığı şey, halkın çeşitli taraflarını tek ve aynı potada görmeye başladığı sistemden kendisini ayırmaktı.

Şimdi şu soru soruluyor;

Nahda Hareketi dahil tüm siyasi sınıf sona mı erdi?

On yıl boyunca şekillenen ve nüfuz eden çıkarlar, salt istisnai önlemlerle buharlaşabilir mi?

Nahda Hareketi'nin, en azından geçici olarak, resmin dışında kaldığı aşikar.

Aynı şekilde Özgür Anayasa Partisi'nin de Nahda Hareketi ve onun siyasi müttefiklerini eleştirmekle cisim bulan varlığının ve popülaritesinin önemli bir referansını kaybettiği açık ve net.

Daha da açık olan, yolsuzluk ve terör dosyalarının yeniden açılmasının, siyaset sahnesini ve demokratik geçiş sürecini yeniden şekillendirecek husus olduğudur.

Elbette yeniden yapılanmanın niteliğini de müzakere mekanizmaları ve varoluş mücadeleleri belirleyecek.


Tunusluların, 80. maddeye başvurmanın, herkesin diyalog, çekişmelerin üstesinden gelme, siyaseten bir arada yaşama, yönetimin işlevi, halkla ilişki ve güvenin anlamı, demokratik kurumların insanların bileklerindeki bir kelepçe olmadığını anlama konusundaki başarısızlığının özü olduğunu unutmamaları önemlidir.

25 Temmuz 2021 senaryosunu atlatmak mümkün müydü?

Tunus'taki tüm siyasi sınıfın düşünmesi, gözden geçirme, eleştiri ve öz eleştiri yoluyla sorumluluğunu üstlenmesi gereken şey budur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Harun Yılmaz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU