Kremlin Mısır'dan sonra Sudan'ı da endişelendiriyor

Sudan yöneticileri Sedat yönteminin ruhunu benimseyip, buna bağlı olarak endişelerden kurtulabilecekler mi?

Eski Mısır liderleri (soldan sağa): Cemal Abdünnasır, Enver Sedat, Ali Sabri ve Hüseyin el-Şefi, İskenderiye, 1968 / Fotoğraf: Wikipedia

Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Mısır'ın ilk cumhurbaşkanı Muhammed Necib'i ev hapsine mahkum ederek '23 Temmuz Devrimi'nin birinci adamının kim olduğu' meselesini hallettikten sonra, ABD ile iyi bir ilişki kurmaya can atıyordu.

Böylece Amerikan yönetiminin o zamanlar gelişmiş silahlardan yoksun olan Mısır ordusunu silahlandırmaya başlayacağını umuyordu.

Burada bir parantez açıp, Muhammed Necib'in bu katı ev hapsinin Nasır dönemi boyunca devam ettiğini, ancak Enver Sedat, ardından Hüsnü Mübarek döneminde kendisine iade-i itibarda bulunulduğunu söyleyerek parantezi kapatalım.

O zamanlar Abdunnasır'ın bir Mısır ulusal vizyonu vardı, yani Filistin davası, Arapçılık ve birlik projeleri -bir süreliğine- genellikle bu vizyonun dışında kalmıştı.

O sırada Mısır'ın nüfusu oluşturan 17 milyonun devrimin etrafında toplanmasını sağlamak gerektiğinden, daha sonra Süveyş Kanalı'nı millileştirme kararının göstergesi olduğu anlaşılan duyguları alevlendiren söylemlerinin ardından Nasır, projelerden, sanayileşmeden ve tarım reformundan daha fazla bahseder oldu.

Abdunnasır'ın ABD ile çeşitli silah türleri elde edeceği bir ilişki inşa etmek istemesi, bazı projelerde ABD finansmanı, hatta Asvan'daki baraj projesinin finansmanına katılım fikrini gündeme getirmişti.

Bu proje, Nasır'ın gerçekleştirmeyi arzuladığı projeler ve atmak istediği adımlar listesindeki bir maddeden ibaretti.

Abdunnasır bu ana kadar bir yöneticinin kendisini anmasının dahi ABD'yi rahatsız etmeye yettiği sosyalizmden bahsetmemişti.

O dönemde sosyalizmden bahsedenin ABD ile düşmanlık kurduğu, dolayısıyla Marksist-Sovyet-Çin gezegeninin yörüngesine girdiği veya yaklaştığı varsayılırdı.

Gelgelelim ABD yönetimi, Abdunnasır'ın iyi niyetine ve onunla iş birliği yapma beklentilerine aynı şekilde karşılık vermedi.

Dönemin ABD dışişleri bakanı John Foster Dulles fırsatı değerlendirmedi ve Nasır ABD'ye oynadığı bahsi kaybetti. Arap bölgesinin tarihinde Mısır'a işgalci değil de davetli olarak Sovyetler Birliği işte bu anda giriş yaptı.

Haritalar, trajediler, kişisel ve ulusal travmalar çizen bir devir başladı. Abdunnasır tüm beklentilerini, silahlandırma ve ekonomi taleplerini içeren listeyi Kruşçev Kremlini'ne teslim etti.

Kremlin, silah talebini kabul etti ama ABD'nin çılgına dönmemesi için silahları doğrudan kendisi temin etmeyip bu görevi Çekoslovakya'ya devretti.

Sanki onun elindeki silahlar Sovyet yapımı değilmiş gibi. Böylece iki kutup arasında kalmış uluslararası kamuoyunun gözü önünde, Mısır'ın ekonomik ve endüstriyel nitelikteki taleplerine (ama adeta damla damla) karşılık verdi.

Bu şekilde Mısır Sovyet sahasına girdi. Diğer yandan Mısır'ın siyasi metodu, bazı özellikleriyle Sovyet eğilimli hale geldi. En büyük ülkesi üzerinden Arap dünyasının kalbinde atan bir Sovyet arterine dönüştü.

Bu zorunlu anlaşmadan kim kazançlı çıktı?

Olayları sonuçlarına göre ölçersek, iki taraf da bu bahisten hayal kırıklıklarıyla dolu olarak ayrıldı. Mısır, ABD'nin İsrail'in yanındaki duruşu gibi bir Sovyet duruşuna ihtiyaç duyduğunda, Brejnev Kremlini buna karşılık vermedi.

Bunun için özür de dilemedi ve saldırıların etkilerini ortadan kaldırma yardımı başlığı altında çekingen bir yardıma eşlik eden pek çok güvence vermekle yetindi.

Moskova'daki Troyka, Sovyet doktorların Abdunnasır'ın sağlığıyla ilgili raporunun içeriğini derinlemesine okur okumaz, Mısırlı liderin bu dünyadan ayrılmaya yakın olduğunu anladı.


Takip ettiği ve Bağlantısızlar Hareketi adıyla cisim bulan yönelimi ile Sovyetleri üzse de dost olan bu liderden sonraki aşamaya hazırlık yapılması gerektiğine dair üstü kapalı bir karar aldı.

Bağlantısızlar Hareketi Sovyetleri üzmüştü çünkü tarihi liderleri Nehru, Abdunnasır ve Tito tarafsızlık kavramıyla ABD ile Sovyetler Birliği'ni eşitlemişlerdi. Bu, Kremlin'in gözünde haksız bir yargıydı.

Ancak yine de Abdunnasır sayesinde Sovyetler Birliği karada, denizde ve havada çok önemli bir stratejik varlığa ulaşmıştı.

Sovyet donanması, Mısır'ın hem Kızıldeniz hem de Akdeniz sularında demirleyen ve hoş karşılanan bir konuk haline gelmişti.


Abdunnasır'ın bu dünyadan ayrılmasıyla birlikte Kremlin, sadece Mısır ile ilişkileri değil, aynı zamanda onun için çok önemli olan Arap dünyasındaki stratejik varlığı için de önleyici adımlar içeren bir dosyayı çıkarıp masaya koydu.

Troyka'nın ikinci ismi Aleksey Kosıgin, birinci ismi Brejnev adına başsağlığı dilemek için Mısır'a geldi.

Brejnev, Asvan'ı böbürlenerek gezen ve Abdunnasır ile birlikte "Su Piramidi"nin yani Asvan Barajı inşaatının ileri aşamasının kurdelesini kesen Kuşçev gibi Mısır'ı ziyaret etmemişti.

Kosıgin Brejnev'in başsağlığı mesajını sunmakla yetindi ve Abdunnasır'ın cenazesindeki benzersiz katılımdan (milyonlarca kişi katılmıştı) şaşkın bir şekilde ayrıldı.

Abdunnasır milyonlar tarafından sanki savaştan galip çıkmış, 18 yıllık fırtınalı dönemi boyunca yaptığı seçimlerde kazanmış bir kahraman gibi uğurlandı.

Yenilgi yoksa Nekse (gerileme) olarak mı tasnif edilmesi gerektiği konusunda kafaların karıştığı Arap faciasının (1967 Arap-İsrail Savaşı) sembolü olarak değil.

O sırada devlet başkanı yardımcılığı görevini yürüttüğü için ya da önemli uluslararası karar vericilerin görüşleri ve imaları nedeniyle halef meselesi Enver Sedat'ın lehine çözülür çözülmez, Kremlin hemen Troyka'nın üçüncü ismi Nikolay Podgorni'yi gönderdi.

Podgorni yanında bir anlaşma taslağı da taşıyordu. Anlaşma metni, hazırlayıcılarının gözünde, Mısır ile ilişkilerde Sovyet mevcudiyeti ağacının siyasi ve askeri ilişkiler, uzmanlar gibi tüm dallarıyla istikrarlı bir sürekliliğini içeriyordu.

Doğu Avrupa ülkelerinde Kremlin ile Marksist eğilimli başkentleri arasında parti ve güvenlik düzeyinde var olan üst düzey diplomatik temsil de bu ağacın dallarından biriydi.

Dikkat çekici olan, anlaşma metninin Mısır ile müzakereye açık olduğu konusunda hiçbir ifade içermemesiydi. Cumhurbaşkanı Enver Sedat 27 Mayıs 1974'te şikayet etmeden ve hiçbir değişiklik talep etmeden anlaşmayı imzaladı.

Fotoğrafların gösterdiği gibi yüz hatları hiçbir sıkıntı yansıtmıyordu. Sedat, anlaşmayı zorlama altında, itiraz ve çekincelerini yutarak imzalamadı.

Daha sonraki gelişmeler, Sedat'ın anlaşmayı daha sonra çabucak geçersiz kılacak belgeye de imza atacak bir kalemle imzaladığını kanıtladı. Nitekim öyle de yaptı.

Bu hadiseleri hatırlatmamızın nedeni, Sudan yönetiminin bir süredir Putin Kremlini ile ilişkilerinde Sedat'ın Brejnev Kremlini ile yaşadığına benzer bir endişe durumu yaşaması.

Sudan yöneticileri Sedat yönteminin ruhunu benimseyip, buna bağlı olarak endişelerden kurtulabilecekler mi?

Bu konudan bahsetmeye devam edeceğiz, soruyu da o zaman cevaplayacağız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU