Gazeteci Demir'in kaleminden tarihin derinliklerinde unutulmuş gizemli bir Anadolu medeniyeti: Halibya Güneşin Maden Ocağı

Gazeteci Mehmet Ali Demir’in ilk kitabı 'Halibya Güneşin Maden Ocağı'nda Truva’dan günümüze miras kalan bir demirci efsanesi polisiye bir kurguyla okurlarla buluştu

Fotoğraf: Independent Türkçe

İnsanoğluna binlerce yıldır yurt olan kadim Anadolu toprakları yüzlerce medeniyete ev sahipliği yaptı. Bu medeniyetlerden bazıları hakkındaki bilgiler tarihçiler ve arkeologlar tarafından yürütülen kazılarla günümüze kadar ulaştı. Peki ya devlet olamamış boylar, kavimler… Anadolu’da yok olup gitmiş ve bir devlet dahi kuramamış kavimler, küçük boylar kaçı hakkında ne kadar bilgimiz var?

Bugünlerde piyasaya yeni çıkan “Halibya Güneşin Maden Ocağı” isimli bir roman, bizlere Anadolu denen bu toprakların kültürünün ne kadar derin ve eşiz zenginlikte olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Gazeteci Mehmet Ali Demir, M.Ö 800’lü yıllarda Anadolu’nun kuzeyinde yaşamış ve Homeros’un İlyada destanında bahsettiği ismiyle Halizonların hikayesini polisiye bir hikayenin içinde okurların beğenisine sundu.

Truva Savaşı’na katılan bu halk gümüş ve demiri işlemedeki ustalıkları ile batı medeniyetlerinin bile mitlerine konu olmuşlar ancak bugün haklarında pek az şey biliniyor.

Fikir haber takibi sırasında ortaya çıktı

Gazeteci yazar Mehmet Ali Demir kitabın ortaya çıkış hikayesini ve Halibya medeniyetine dair bilinmeyenleri yanıtladı.

Kitabınızın ortaya çıkış sürecini anlatır mısınız?

Şu sıralar televizyon haberciliği yapıyorum öncesinde 15 yıl kadar gazetelerde polis muhabiri olarak haberler yazdım. Kitabın fikri de böyle bir haber araştırması sırasında oluştu. MKE silah fabrikası müdürlerinden birinin MPT silahlarıyla ilgili ajanlık yaptığı iddiası  ile ilgili araştırma yapıyordum. Bazı bilgilere ulaştım. Savunma sanayi alanında ajanlık faaliyetleri yeni olan bir şey değil. Belki de insanoğlunun silahı güç olarak elde etme isteğiyle eskiye uzanıyordur tarihi. Ben bu kadar derine inmesem de öyle bir hikaye ile karşılaştım ki bunun kitabı olur fikri zihnimde uyandı.

 

indpy.JPG
Halibye, Gazeteci Mehmet Ali Demir'in ilk kitabı / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Osmanlı buldu, Almanlar sattı

Nedir o gizemine kapıldığınız hikaye?

Araştırmam sırasında Osmanlı’da Abdülhamit döneminde Mavzer (Mauser) silahlarıyla ilgili araştırma yapan tez hazırlamış bir akademisyenle tanıştım. O bana literatürde 7.65 mm Arjantine diye geçen silahın aslında Osmanlı’nın icadı olduğundan bahsetti.

Mavzer aslında bir Alman tüfeği. Ancak Osmanlı tüfeği modifiye ederek kalibresini değiştiriyor. Alman ajanları Tophene-i Amire’de Mavzer tezgahlarında üretilen 7.65 kalibreli tüfekten haberdar olur ve kullanışlı olmayan 7.9 mm yerine üretir ve ilk partiyi Arjantin’e satar. Adı da 7.65 Arjantin olarak literatüre geçer. Çünkü biz Almanlardan gizli Almanların gönderdiği tezgahlarda yapıyormuşuz bu işi. Çıkıp da biz bulduk da dememişiz.

Halizonların çelik sırrı

Peki ya Halibya çok daha eski bir medeniyet Truva savaşına katılmışlar hatta kitapta medeniyete dair Homeros’un İlyada Destanı’ndan alıntılar var. Halibya medeniyeti bu hikayeye nasıl girdi?

Rus harbinin kaybedilmesinin nedenlerinden biri de Osmanlı ordusunun teçhizat bakımından imkansızlıkları olarak görülmüş. Sultan II. Abdülhamit bu durumu düzeltmek için ordunun modernize edilmesi işini Almanlara vermiş. Hatta o dönem bilinen ismiyle Goltz Paşa gibi ve daha birçok Alman subayı Osmanlı ordusuna girmiş eğitim vermişler bizim askerlerimize. Tabii Almanlar akıllı, hazır bulmuşken ki o dönem batmak üzere olan Mavzer silah fabrikasının elinde ne kadar silah varsa bize satmışlar.

Ancak gelin görün ki 7.9 mm. çapta fişek atan battal boy mavzerler pek de iş görmemiş bizde. Birincisi 7.9 mm. barut istihabı çok yüksek olduğu için ateşleyince namlu şahlanırmış. E bizim askerlerin çoğu balkan harplerinde ve Rus haberinde şehit olmuş. Geriye kalanlarda 14-15 yaşında çelimsiz gençler. Tüfeği zapt edememişler. Ama silahların asıl büyük sorunu çeliğindeymiş. Namluları patlıyor çeliği ısınıyor eğilip bükülüyormuş. Buraya kadar anlattıklarım tarihin içinde gerçek olan şeyler.

İşte Halibya hikayeye burada giriyor. Gerisi benim kurguladığım hikaye. Ama şu kadarını söyleyeyim Halizonların çelik üretmedeki sırları gerçekten belki de insanoğluna farklı bir çağın kapısını aralayabilecek kadar gizemli.

Polisiye kurgu gözlem ürünü 

Bu konusunu tarihten alan polisiye bir roman. Siz yıllarca polis muhabirliği yaptım dediniz polislerden destek aldınız mı kitabı yazarken?

Yok hayır. Ama yedi yılım İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube binasında geçti. Sabah dokuz akşam altı polislerle mesai yaptım. Binlerce soruşturma dosyasını takip ettim. Kamuoyunun mal olmuş pek çok cinayet olayını mutfağında, en bilinmez dip bucak köşelerine kadar gözlemleme şansım oldu.

Hatta şöyle diyeyim o tecrübelerimden birini kitabın içinde bir yerde üstü kapalı örnekliyorum. Dosyanın o boyutunu kimse bilmiyordur. Faili meçhul kalmış bir cinayet dosyasıydı. Gizemini hala koruyor bu olay detayına girmeyeyim. Kitaptaki polisiye hikaye sonuç olarak soruşturma tekniklerine kadar yedi yıllık gözlemimin ürünü. O anlamda polislerin katkısı olmadı demek de doğru olmaz bu yüzden.

Bu ilk romanınız devamı gelecek mi?

Evet yazmayı seviyorum. Bu kitaptan dönüşleri çok merak ediyorum. Bu hikayenin 1800’lerin sonunda geçen bölümünü yazmak istiyorum. Seri olarak kafamda tasarlamıştım aslında. Hikaye beni çok içine çekti ama belki daha iyi bir fikir gelirse aklıma onu da yazabilirim. Kitap daha önce başka bir yayınevinden basıldı ancak hatalı baskı oldu. Geri toplatıldı. Bir hayli yoruldum yayınlatma aşamasında. Şimdi biraz keyfini sürmek istiyorum aslında. 

 

Independent Türkçe 

DAHA FAZLA HABER OKU