Bu savaş sırasında Sudan halkını sarsan ve ülkelerine yaşatılan eşi benzeri görülmemiş acılara karşı öfkelerini körükleyen sayısız katliam ve ihlal yaşandı.
Bu acılara uluslararası toplum genellikle sessizlik ve kayıtsızlıkla karşılık verdi.
Ancak el-Faşir'deki katliamlar ve dünyanın bir kısmına tanık olduğu veya duyduğu trajediler ve acı hikâyeler, küresel vicdanı en azından geçici olarak harekete geçirmeye yetti.
Geçici olarak dedik çünkü deneyimler bize her zaman göstermiştir ki, dünyanın hafızası genellikle zayıf ve kısadır.
Aynı zamanda çıkar oyunları olayları sıklıkla gölgede bırakır ve onları farklı yönlere kaydırır.
Küresel vicdan bu uyanışı sırasında ezici ve çürütülemez kanıtlara rağmen, bazıları mağdurların anlattıklarına şüphe düşürmeye veya gerçeği çarpıtmak için propaganda yaymaya çalışıyor.
Bu nedenle, bir failin hesap vermekten kaçınmak için suçu örtbas etmeye çalışması şaşırtıcı değil.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sudan, şüphesiz yanıltmak, umutsuzluk yaratmak ve yenilgi duygusu aşılamak için her türlü aracı ve imkânı kullanan şiddetli bir medya ve psikolojik savaşın sahnesi haline geldi.
Yale Üniversitesi Beşeri Bilimler Araştırma Laboratuvarı tarafından yayımlanan ve toprağı boyayan kanı, Faşir'deki Suudi Arabistan Hastanesi kompleksinde yatan cesetleri ve toplu mezar kanıtlarını gösteren korkunç uydu görüntülerinin ardından bazıları, belgelenen diğer tüm görüntüler hakkında şüphe uyandırmak veya kafa karışıklığı yaratmak için araya "yerleştirilmiş" tek bir uydu görüntüsünü (o da eski) kullanmaya çalıştı.
Sudan dışındaki yerlerden veya ülkelerden birkaç görüntü daha, "anonim" kişiler tarafından Faşir'deki kurbanlara ait olduğu iddiasıyla yayımlandı ve bunlar da şehrin yaşadığı trajediyi örtbas etme kampanyasında kullanıldı.
Gelgelelim çeşitli kaynaklardan gelen kanıtların gücü, şüphecilerin seslerini, dünyayı sarsan suç ve katliamların boyutunu gölgede bırakmaya izin vermeyerek bastırdı.
Yale Üniversitesi ekibinin uydu görüntüleri analiziyle yayımlanan sadece cesetleri, kanları ve toplu mezarları ortaya çıkarmakla kalmayan, aynı zamanda bazı Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) militanları ev ev dolaşıp insanları öldürüp ve hatta suçlarını örtmek için evleri ve cesetleri yakarken, bir diğer grubun da toplar ve makineli tüfeklerle donatılmış dört çeker araçlarla sokakları kapatması, katliam yapma niyetini teyit ediyordu.
Diğer uluslararası medya kuruluşları da işlenen katliamların boyutunu kanıtlayan görüntüleri ve videoları analiz edip bunu doğruladı.
Şehrin başına gelen trajediye şüphe düşürmeye veya farklı bir tablo sunmaya çalışan haberler ve halkla ilişkiler kampanyaları, bu katliamların korkunç boyutunu ortadan kaldıramayacaktır.
Kaldı ki ironik bir şekilde, HDK militanları suçlarının çoğunu bizzat belgelediler ve yaptıklarıyla övünmek için sosyal medyada yayımladılar.
HDK’nin sicili ister Hartum'da, ister Cezire'de, ister Kordofan'da olsun ama özellikle de temsil ettiğini ve onun ile "ötekileştirilmiş halk" adına konuştuğunu iddia ettiği Darfur bölgesinde kendisine karşı tanıklık ediyor.
2023'te savaşın patlak vermesinden kısa bir süre sonra, Batı Darfur Eyaleti'nin başkenti el-Cenina'nın HDK tarafından ele geçirilmesinin akabinde Masalit etnik grubuna yönelik işlenen soykırım hâlâ hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
İşlenen vahşet sonucunda 16 bin Masalitli öldürüldü ve aralarında milisler tarafından yayınlanan videoların belgelediği korkunç sahnelerle bedeni parçalanan Vali Hamis Abkar da vardı.
Faşir bugün yalnızca işlenen suçların korkunç hikayelerini anlatan kurtulanların tanıklıklarıyla yanıt vermiyor - hala faaliyette olan tek hastanede hastaların, hamile kadınların ve sağlık personelinin öldürülmesinden, etnik kimliğe dayalı özet infazlara, kadınlara ve çocuklara yönelik toplu tecavüzlere ve hatta tutukluların serbest bırakılmaları için fahiş fidyeler ödemeleri için ailelerinin gasp edilmesine kadar...
Faşir ayrıca dikkati hak eden bir başka güçlü mesajla da yanıt veriyor:
Şehirden kaçanlar Nyala, Zalingei ve el-Da’in gibi diğer Darfur şehirlerine sığınmadılar.
Bunun yerine güvenlik ve emniyet arayışı içinde Kuzey Eyaleti'ndeki ed-Dabba şehrine ulaşmak için bazılarının ifadelerine göre 10 gün süren zorlu bir yolculuk yaptılar.
Bu kişiler HDK ve müttefikleri tarafından ilan edilen hayali "kurucu" hükümete sığınmadılar.
Bunun yerine, kendilerini milislerin yıkmak için savaştığını iddia ettiği "56 Devleti"nin kucağına attılar.
HDK'nin işgal edip sakinlerini öldürmekle tehdit ettiği Nil Nehri kıyısı bölgesine akın ettiler.
Milislerin ve destekçilerinin, Sudan'ın kaos tuzağına düşen diğer ülkelerin kaderiyle yüzleşmesini sağlamak veya bir kez daha bölünmeye sürüklenmesi için yıkmaya çalıştığı ordunun koruması altında güven buldular.
Hayatta kalan kadınlardan biri, gözyaşları arasında, Faşir'den Dabba'ya gelenlerin durumunu kontrol etmek için şehre gelen ordu ve müşterek kuvvetlerin komutanlarına seslenerek şöyle diyordu:
Aylardır yataklarımızda yatmıyoruz ve bugün de burada bir yatakta uyuyup uyumamak bizim için önemli değil... Bizim için önemli olan, geride bıraktıklarımızı kurtarmanızdır.
Onları kurtarmak, sadece silahlı bir gruptan değil, aynı zamanda ulusun varlığına yönelik herhangi bir tehditten kurtarmaktır.
Faşir bugün sadece kendi adına konuşmuyor, aynı zamanda tüm Sudanlılara devletin ve kurumlarının ayakta kalmasının insanlık için son savunma hattı olduğunu hatırlatıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.