DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, "Bütçenin yüzde 11,5’i güvenlik bürokrasisine, militarist akla gidiyor. Hadi geçmişte bahaneniz vardı ama 27 Şubat’ta gelen deklarasyonla beraber, Sayın Abdullah Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu bu yeni dönem perspektifiyle beraber artık bahaneniz de yok. Dönemin ruhuna uygun bir bütçe hazırlamanız gerekirdi. Ekmek ve barış için bir bütçe hazırlamanız gerekirdi ama bırakın ekmek ve barış için bütçe hazırlamayı, sermaye ve savaş için bütçe hazırlamaya devam ettiniz" dedi.
TBMM Genel Kurul gündemindeki Vakıflar Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin vakıflar geleneği olan Türkiye'de tarihe karşı büyük bir hakaret olduğunu belirten Temelli, "Vakıfların özerkliğini yok sayan, yerel yönetimlerin ve demokrasinin vakıflarla kurduğu ilişki ve bunun üzerine tarihi, kültürel varlıklar üzerindeki etkilerini yok sayan bir merkeziyetçi anlaşıyın kendisini dayattığını görüyoruz. Kabul edilebilir bir kanun değil, dolayısıyla buna karşı muhalefetimiz de devam edecek. Bunun arkasında yatan en önemli mantıklardan biri kuşkusuz ticari akıldır. Her şeyi ticarileştiren bir anlayışla bu kültür varlıklarını, değerleri bir piyasacı anlayışla yönetme anlayışıdır. Bu kanunun acilen geri çekilmesini talep ediyoruz" diye konuştu.
"Artık yasamaya dair faaliyetlerin bir an önce hayata geçmesi önceliğimiz"
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarına ve yasal düzenlemelere ilişkin beklentilerine dair bilgiler veren Temelli, şunları söyledi:
Komisyon 16 bileşim gerçekleştirdi. İçişleri Bakanlığı ve MİT Başkanı’nın dinlenmesiyle komisyonun görüşmeleri sona erecek ve sonrasında da bir rapor yazımına geçilecek. Komisyon asıl işlevine odaklanmalı, oyalanmamalı dedik. Geldiğimiz merhalede önemli bir aşamadayız. Bu aşamanın iyi değerlendirilmesi ve artık yasamaya dair faaliyetlerin bir an önce hayata geçmesi önceliğimizdir. Umuyoruz ki kaybedilen zamanın da telafisiyle yıl sonuna kalmadan beklenen yasalar Meclis gündemine gelecek ve yasalaşacaktır. Bu umudun gerçekleşmesi için de gereken çabayı ortaya koyacağız.
Meclis’in gündeminde olması gereken en önemli konulardan biri de yargı paketleri. 10. Yargı Paketi’nin toplum beklentilerinden bu denli uzak olması ve adeta içinin boş olması sonucunda bütün toplumda bir beklenti vardı ve o zaman hem Adalet Bakanı hem AK Parti Grup Başkanı, sonbaharda yeni yargı paketlerinin geleceğini ve toplumun beklentilerinin karşılanacağını söylediler. Özellikle de bu paketlerin içinde infaz eşitliğine yönelik ve yasalardan kaynaklı eşitsizliklerin ve adeletsizliklerin ortadan kalkmasına yönelik düzenlemeler olacağını dile getirdiler. 11. Yargı Paketi’nin hazırlıkları var. Pakete bakıyoruz, aslında bu beklentileri karşılamaktan çok uzak. İnfazdaki eşitsizlik devam ediyor ve yasaların ortaya koymuş olduğu adaletsizlik hala Türkiye’deki cezaevi gündemlerinin başında geliyor. Tabii ki çok sayıda mağdurun olduğu bir ülke bu ülke. Bu adaletsizliklerden kaynaklı çok sayıda mağdurun olduğu bir ülke. Bu mağduriyetlerin sona ermesini bekliyor insanlar fakat bu konuda bir düzenleme olduğuna dair ortada belirti yok.
"Dezenflasyon programı başarısızdır, çökmüştür"
TÜİK'in bugün açıkladığı enflasyon rakamları ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülmeye başlanan 2026 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerinden iktidarın ekonomi yönetimini eleştiren Temelli, şöyle konuştu:
Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmeler başladı ve bir bütçe geldi karşımıza. Bütçenin başlığını şöyle ifade ettiler: ‘İstikrar ve refah bütçesi.’ Böyle sunulan bütçenin ne denli bir istikrarsızlığın kaynağı olduğunu, ne denli refahın aslında sermayenin refahı olduğunu ifade etmekten başka özelliği yok. Biraz önce enflasyon rakamları açıklandı. O rakamlara dönüp baksanız anlarsınız ki bu ülkenin bütçeleri istikrar sağlayamıyor. Enflasyon rakamlarını 2,55 olarak açıkladı TÜİK, ENAG 3,75 olarak açıkladı ve arada yüzde 50 fark var. Yıllık enflasyonda neredeyse yüzde 100’e yakın bir fark var. TÜİK; emekçilerin, emeklilerin hakkını gasp etmeye, çalmaya devam ediyor. Toplamda yüzde 30 çalmış durumda. TÜİK, suç işlemeye devam ediyor fakat bu suçu işlerken kendi başına işlemiyor, talimatla işliyor. Enflasyon rakamları bunu bize gösteriyor.
Dezenflasyon programı başarısızdır, çökmüştür. Bu programın çökmesinin en önemli nedenlerinden biri de aslında bütçelerdir. Geriye doğru baktığımızda AK Parti her yıl aynı bütçeleri, aynı anlayışla hazırlıyor, aynı anlayışla farklı sonuçlar elde etmeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Bu denli sağlıksız bir anlayışla hazırlanan bütçelerin ekonomiye sağlayacağı olumlu katkı yok. Olumlu katkı olmadığı sürece de yaşadığımız yapısal sorunlar, hayat pahalılığı, işsizlik devam edecek. Hazine ve Maliye Bakanı geçen günkü konuşmasında dedi ki, ‘Şimdi ikinci evreye geçiyoruz.’ Hazine ve Maliye Bakanı aslında ekonominin hastalığını teşhis etmiş oldu. Kanser haline gelmiş bir ekonomiden bahsediyor. Şimdi ikinci evreye geçiyoruz. Böyle devam ederse üçüncü, dördüncü evre... Sonra da terminal dönemi, artık geçmiş olsun. İkinci evreden kastı aslında hastalığın geldiği aşamayı gösteriyor. Her ne kadar kendi bunun farkında değilse ortadaki tablo budur.
"Emekçilerin üzerindeki vergi yükü yüzde 40’lara ulaşmış durumda"
Emekçiye yüzde 11 zam veren; memura, emekliye bu zammı reva gören ve gelecek yıl enflasyon hedefini yüzde 16 koyan bu kurmaylar, şu anda yüzde 35’lere ulaşmış bir enflasyon var. Sadece yeniden değerleme oranına baksanız yüzde 25’in üzerinde. Yani halka yalan söylüyorlar. Yüzde 16 falan yok çünkü yeniden değerleme oranını yüzde 25 yapmış. Yani minimum beklenti yüzde 26. Halka yalan söylüyorlar. Bütçede faiz ödemeleri artışı yüzde 40. O da başlangıç ödeneğinde yüzde 40. Sene sonunda bunun ne olacağını varın siz kestirin. Faizlere bu kadar çok kaynak ayırdığınız bir yerde ekonomide istikrar sağlayabilir misiniz? Dünyada bir örneği görülmüş değil. Faizlere bu kadar çok kaynak ayırdığınız bir yerde gelir dağılımında adaleti sağlayabilir misiniz? Hayır, zaten böyle bir kaygıları da yok. Emekçiye yüzde 11, sermayeye yüzde 40. Aradaki fark aslında servet transferidir, gelir dağılımının adaletsizliğe mahkum edilmesidir.
Vergide adaletsizlik devam edecek. Beklenen Gelir Vergisi 3.2 trilyon, vergi harcaması 3.6 trilyon. Vergisini ödemesi gerekenlerden vergi almaktan vazgeçmenizdir vergi harcaması. Sermayenin 3.6 trilyon vergisinden vazgeçiliyor ama 3.2 trilyon Gelir Vergisi toplanacak. Emekçilerin üzerindeki vergi yükü yüzde 40’lara ulaşmış durumda. Sermayenin üzerindeki vergi yükünde görünen yüzde 20 fakat muafiyet, istisna ve vergi harcamaları düştükten sonra sermayenin üzerindeki vergi yükü adeta sıfır. Çünkü ödedikleri vergiyi de bir şekliyle fiyatlara yansıtıyorlar. Enflasyonun nedeni de bu. Hem vergiyi ödemiyorlar hem vergi harcamasından yararlanıyorlar hem de bütün yükü fiyatlar aracılığıyla halkın sırtına yüklüyorlar.
Güvenlikçi akılla hazırlanan bir bütçe demiştik geçen yıl. Bu yıl daha da artmış. Geçen yıl güvenlik sektörüne ayrılan para 40 milyar dolarken, bu yıl 51 milyar doları geçmiş durumda. Payı giderek artıyor. Bütçenin yüzde 11,5’i güvenlik bürokrasisine, militarist akla gidiyor. Hadi geçmişte bahaneniz vardı ama 27 Şubat’ta gelen deklarasyonla beraber, Sayın Abdulla Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu bu yeni dönem perspektifiyle beraber artık bahaneniz de yok. Dolayısıyla demokratik siyaset stratejisinin bu denli silaha ihtiyaç duymadığı bir süreci yaşarken hala silaha neden bu kadar çok kaynak ayırıyorsunuz? Aslında bu da yaşadığımız yoksulluğun, sıkıntıların en önemli nedenlerinden biri. Dönemin ruhuna uygun bir bütçe hazırlamanız gerekirdi. Ekmek ve barış için bir bütçe hazırlamanız gerekirdi ama bırakın ekmek ve barış için bütçe hazırlamayı, sermaye ve savaş için bütçe hazırlamaya devam ettiniz.
ANKA