Cemil Bayık'tan "çekilme" açıklaması: PKK kendini feshetti, silahlı mücadele sona erdi, şimdi sıra devlette

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 26 Ekim’de açıklanan çekilme kararlarının hareketlerinin barış hedefindeki kararlılıklarını gösterdiklerini açıkladı.

Fotoğraf: X

Devletin gecikmeden “demokratik entegrasyon” ve “özgürlük yasaları” çıkarması gerektiğini belirten Cemil Bayık; demokratik siyaset zemininin yasal bir güvenceye kavuşturulması gerektiğini söyledi. Bayık "Sürekli sorumlu ve hassas davranıyoruz. Ancak artık devletin önemli adımlar atması gerekiyor. PKK feshedildi, silahlı mücadele bırakıldı. Bu atılan adımların gerçek olarak anlamlı hale gelmesi için devletin yapması gerekenler var. Özgürce demokratik siyaset yapılabilecek mi? Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye döndüğünde özgürce siyaset yapma ve demokratik örgütlenme imkanı bulacaklar mı?" diye konuştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bayık'ın örgüte yakın bir siteye yaptığı açıklamadan öne çıkanlar şöyle:

"Büyük bir sorumlulukla yerine getirildi"

Silahlı mücadele özgürlük mücadelesinde bir araçtı. Kürt halkı 50 yıllık mücadelesiyle öyle bir birikim yaratmış ve değerler ortaya çıkarmıştır ki, demokratik siyaset yapma imkanı yaratılmışsa, böyle bir imkan olası hale gelmişse, tabii ki silahlı mücadele anlamsız hale gelir.... 26 Ekim’de Sabri arkadaşın (Sabri Ok) yakın zamanda Türkiye sınırları dışına çekilen gerillalarla yaptığı açıklama, Hareketimizin barış ve demokratik toplum amacını gerçekleştirmedeki kararlı iradesini ortaya koymaktadır. Attığımız adımlara yeni bir adım eklemektedir. Çatışma riski olan yerlerde barış karşıtı bazı çevrelerin provokasyon yapma ihtimalini de göz önünde tutarak böyle bir adım attık. 

Biz attığımız adımla sürecin yeni bir boyuta evrileceğine inanıyoruz. Çünkü böyle bir süreç açısından bizim tarafımızdan yapılanlar büyük bir sorumlulukla yerine getirilmiştir. Bu tür sorunlarla ilgilenen, çatışma-çözümlerini bilen herkes bizim yaptıklarımızın cesaretli adımlar olduğunu takdir eder. Bizde karar alma ve uygulama iradesi var. Türkiye’de kamuoyu desteği olduğuna ve ana muhalefet partisi de sürecin barış ve demokratikleşme doğrultusunda gelişmesini arzuladığına göre, iktidarın da böyle bir irade göstermesi beklenir. Zaten meclis komisyonu, demokrasi hedefini de isminde ortaya koymuştur.

"Demokratik entegrasyon yasaları bir önce çıkarılmalı"

Türk devleti ile Kürtler arasındaki kopukluk ancak demokratik entegrasyon yasalarıyla giderilebilir. Demokratik entegrasyon da, Kürtlerin hukuki olarak haklarının tanınması temelinde sistem içine alınmasıyla olur. Yoksa entegrasyon olmaz. Entegrasyon, ne asimilasyon ne erime ne de Türkleşmedir. Kürt; kimliği, dili, kültürü ve öz yönetimiyle var olacaktır. Böylece 100 yıllık kopukluk son bulacak, barış gerçekleşecektir. PKK kendini fesih ediyor ve silahlı mücadeleyi sonlandırıyor ama Rêber Apo başta olmak üzere bugüne kadar bir mücadele yürütmüş olanlar için hiçbir adım atılmıyor. Bu sürecin böyle yürümeyeceğini aklı başında her insan bilir.

Özcesi, devletin özgürlük ve demokratik entegrasyon yasalarını bir an önce çıkarması gerekir. Öyle sadece silah bırakılmasını öngören politika ve yasayla bir yere varılamaz. Çağrıda belirtilen siyasi ve hukuki gerekliliklerin yerine getirilmesinden söz edilmesi bu nedenledir. Zaten değerli yurtsever devrimci ve barış militanı Sırrı Süreyya Önder’in 27 Şubat’taki Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını okuduktan sonra belirttikleri de bunu ifade ediyordu.

"Umut hakkı uygulanmalı"

Devlet Bahçeli ""örgütünü feshetsin, gelsin mecliste konuşsun ve böylece umut hakkı devreye girsin" dedi. Bu bir taahhüttür. Rêber Apo üzerine düşeni yaptı. O zaman umut hakkının uygulanması gerekir. Bunun yanında PKK feshedilip silahlı mücadelenin sonlandırılması kararını aldığımızda, bu kararların Rêber Apo tarafından pratikleştirilebileceğini açıkça belirttik. Devlet Bahçeli ve hükümet, kongre kararlarını doğru buldular. O zaman PKK kongresinin bu kararda belirtilenin de yerine getirilmesi gerekir.

Tartışılan konu, 50 yıllık PKK ve silahlı mücadelenin sonlandırılması ve 100 yıllık Kürt sorunuysa bu düzeyde önemli konular için zindan koşullarında ve sınırlı görüşmelerle rol oynanamaz. Bu gerçekliğin herkes tarafından bilinmesi gerekir. Bu açıdan özgür yaşar ve çalışır koşullarda olması olmazsa olmaz kabilindedir. Bu yapılmıyorsa, o zaman bu sorunların çözümünde iktidarın iradesi sorgulanır.

"İktidar sözcüleri muğlak konuşuyor"

Bahçeli, Rêber Apo’nun açıklamalarını doğru bulduğunu, sorumluluklarını yerine getirdiğini söylüyor. "PKK de kurucu önderi tamamlıyor" dedi. Sık sık süreci sahiplendiğini ortaya koyuyor. "Terörü sonlandıracağız" diyor. Tayyip Erdoğan da zaman zaman süreci sahiplendiğini belirtiyor. Ancak Devlet Bahçeli de Tayyip Erdoğan da zaman zaman tehdit edici söylemlerde de bulunuyorlar. İktidar sözcüleri ve bakanlar özellikle muğlak konuşuyorlar. Bazı olumlu cümleler kurulsa da, sorunu "terör" sorunu ve silahların bırakılması olarak ele almak, tek taraflı ve doğru olmayan bir yaklaşımdır. 

İktidarın süreç karşıtlarını gerekçe yapması da doğru değil. Çünkü CHP başta olmak üzere muhalefetin çoğunluğu bu süreci destekledi. Sadece İyi Parti savaş rantçısı olarak süreç karşıtlığı yapıyor. Böyle yaparak MHP tabanından oy devşireceğini sanıyor.

İktidar toplumsal desteği artırması gerekirken toplumsal desteği azaltacak politikalar yürütmeye devam ediyor. Bunların başında CHP’ye yönelik tutuklamalar, muhalif basına yönelik baskılar geliyor. Bu yönlü uygulamalar düşündürücü ve kuşku vericidir. Acaba toplumsal destek artarsa bazı adımlar atmak zorunda kalırız gibi bir yaklaşımla mı hareket ediliyor? Bu tür süreçlerde toplumsal desteği artırma hedeflenirken, tersi politikaların yürütülmesi bu tür şeyleri akla getiriyor.

"SDG'ye silah bırakma çağrısı hakkaniyetli değil"

Türk devleti ille de SDG silah bıraksın diyor. HTŞ’nin Alevilere ve Dürzilere yaptıkları ortadayken Kuzey-Doğu Suriye halklarına silah bırak demek kendinizi soykırım bıçağının altına yatırın demektir. HTŞ ve diğer çeteler Dürzi bölgesine saldırdığında sıra Kuzey-Doğu Suriye’ye geliyor diyorlardı. Dürzilere diz çöktürselerdi yönlerini Kuzey-Doğu Suriye’ye çevireceklerdi. Bu gerçeklik ortadayken Kuzey-Doğu Suriye’ye silah bırak çağrısı yapmak açıkça başta Kürtler olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halklarına düşmanlıktır.

Devlet Bahçeli Gazze’de Hamas niye silah bıraksın, İsrail’in tehdidi altındadır, diyor. Hamas’ın silah bırakmasını doğru bulmuyor. Ancak iki devletli çözüm olursa silahın bırakılabileceğini söylüyor. Ama ısrarla SDG silah bıraksın, her taraftaki Kürtler silah bıraksın, diyor. Bunda hakkaniyet var mıdır?

 

ANF, Independent Türkçe

 

DAHA FAZLA HABER OKU