General Mark Milley'nin gözünden dünya

Üç kutupluluk Washington için jeopolitik ve stratejik bir meydan okuma yaratır mı?

Fotoğraf: Reuters

Üzerinde uzun uzun durulması ve içindeki her kelimenin analiz edilmesi gereken en önemli okumalardan biri, ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley'nin gazeteci Dan Kurtz Phelan'ın kendisiyle birlikte gerçekleştirdiği ve Foreign Policy dergisinde yayımlanan röportajıdır.

Röportaj, dünyaya Amerikalıların, özellikle de askeri kurumun gözünden bir bakış gibi görünüyor.

Özellikle de görev süresi sona eren General Milley'in, ağır başlılığı, anlayışı ve yalnızca silah gücüne güvenmenin getireceği felaketin farkında olması nedeniyle sıklıkla İkinci Dünya Savaşı'nın generallerinden biri olarak görüldüğü göz önüne alındığında.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Milley röportajının en önemli kısmı şüphesiz Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonunun krizi ve sonuçlarıyla ilgiliydi.

Washington ve NATO'nun Çar Putin'i herhangi bir zaferden mahrum etmeye kararlı olduğu açıklamalarından açıkça anlaşılıyor.

Ayrıca Ukrayna'ya yeni yardımların yapılacağı ve 9 müşterek taburdan oluşan kuvvetlerin hazırlandığı bilgisi de mevcut, ancak Milley'in söylediklerinin dikkatli ve derinlemesine analizi, Zelenski'nin Ruslarla mücadele ve karşı koyma becerisine ilişkin derin şüphelerin bulunduğunu gösteriyor.

Amerikalı generale göre, Moskova'nın başvurduğu askeri araçlar siyasi hedeflere ulaşma kapasitesine sahip görünmüyor. Bu da savaş sahnesinin büyük ihtimalle 2024 yılına kadar devam edeceğini gösteriyor.

Aslında okuyucu, bu uzun röportajda hâlâ herkesi endişelendiren bir sorunun cevabını arıyor: Bu çatışma nükleer bir savaşa yol açabilir mi?

Eski Rusya Devlet Başkanı ve Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev'in bu savaşın yakın olduğuna ilişkin açıklamalarını dinleyenler, bunun karşılığında General Milley'de akılcı bir bakış açısı görüyorlar.

Milley'e göre gerilimin tırmandırılmaması herkesin çıkarına ve ne Rusya ne de NATO böyle bir savaşa can atmıyor.

Gelgelelim milattan öncesine dayanan ve Yunan tarihçi Thukydides'in bir zamanlar ifade ettiği eski bir görüş üzerinde durarak şunu da söylüyor:

Yoğun tutku ve duygulardan doğan savaşlarda, çatışma zamanlarında genellikle geniş bir korku, gurur ve çıkar alanı oluşur.

Bu, nükleer tırmandırmanın devam ettiği ve gerçekleşmesinden korkulduğu anlamına geliyor.
 


Foreign Policy röportajı, üst düzey bir Amerikalı yetkilinin çağdaş dünyanın doğası ve büyük güçlerin içinde bulunduğu koşullar hakkındaki ilk resmi itirafını içeriyor olabilir.

Zira Milley, Soğuk Savaş döneminden farklı olarak artık dünyada ABD, Rusya ve Çin'den oluşan üç süper gücün bulunduğunu ve bunların her birinin nüfusları, ekonomileri ve tabii ki orduları açısından büyük bir potansiyele sahip olduklarını kabul ediyor.

Amerikan ordusu komutanının zihninde uluslararası güç dengesi açık ve net gibi görünüyor.

Milley'e göre her ne kadar ABD tüm standartlara göre en güçlü taraf olsa da Rusya ve Çin de çok güçlü iki nükleer taraftır.

Üç kutbun varlığı günümüz dünyasını eskisinden, yani sadece iki gücün olduğu dünyadan daha karmaşık hale getiriyor.


Peki, bu üç kutupluluk önümüzdeki yıllarda Washington için jeopolitik ve stratejik bir meydan okuma yaratır mı?

Milley, Moskova ve Pekin'in stratejik bir askeri ittifak kurma arayışlarında ilerlemesinin ABD'nin çıkarına olmadığını kabul ediyor. Washington'un bunun olmamasını sağlamak için elinden geleni yapması gerektiğini itiraf ediyor.

Amerikan dünyasının başı dertte gibi görünüyor; Çin ile Rusya'yı askeri düzeyde yakınlaşmaya itmek istemiyor.

Ancak Washington'un Kiev'e verdiği büyük destek, Pekin'in, Tayvan'ı işgal etmeye karar vermesi durumunda Biden yönetiminin veya gelecekteki herhangi bir yönetimin ne yapabileceğini hesaba katmasına neden oluyor.

General Milley, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'i çok güçlü, sağlam ve çok gerçekçi olarak tanımlayarak ona güveniyor ve bu nedenle ABD'nin gücünün farkında olduğunu, dolayısıyla bu tür bir silahlı çatışma arayışında olmadığını düşünüyor.
 


Bu mutlak bir bahis mi, yoksa Çin'in onuru ve kutupsal projelerinin dinamizmiyle ilgili temel bir noktada, Cinping ve Çin Komünist Partisi ABD'ye yönelik "stratejik sabrına" son verebilir mi?

Amerikan ordusunun gözünde, Çin şu anda ciddi bir şekilde Tayvan'ı işgal etmeyi planlamaktan uzak gibi görünüyor, zira Tayvan meselesi Rusya'nın Ukrayna'daki kara operasyonundan farklı.

ABD'nin Çin'i caydırmaya yönelik fikirleri, ABD'nin birçok alanda yetenekli, çok güçlü bir orduya sahip olması, Çinlilerin bu ezici gücün ve ABD'nin gerektiğinde kendisini kullanma niyetinde olduğunun farkında olmalarının gerekliliğine odaklanıyor.

Milley, savaşın en temel doğasının, akıllı güdümlü silahlar, sensörler ve hipersonik silahlar gibi teknolojiler tarafından yönlendirileceğini göz önünde bulundurarak, savaşın bugün, yarın ve önümüzdeki yıllardaki sonuçlarına gözlerimizi açıyor.

General Milley'nin dünyası, çevredeki ortamı inanılmaz bir şekilde hissetme yeteneğiyle karakterize ediliyor. Ona göre artık Google Earth web sitesini ziyaret edebilir ve yaklaşık beş veya on yıl önce yalnızca dünyanın en gelişmiş ordularının kullanımına sunulan verileri, haritaları ve uydu görüntülerini bulabilirsiniz.

Önümüzdeki on yıllar robotların, yapay zeka ordularının ve kuantum hesaplamanın ortaya çıkacağı zamanlar gibi görünüyor. Siber, uzay ve su altı alanları ise dünyayı kimin yöneteceğinin temel belirleyicileri haline gelecek.

Milley, ABD'nin havada, karada ve denizde sahip olmaya çalıştığı, teknolojiler arasındaki uyum sürecini harekete geçirebilecek, sivil yaşamın biçiminde, insanın iş ile ilişkisinde ve hatta insanların birbiriyle olan ilişkilerinde köklü değişiklikler yaratma kapasitesine sahip 20 yeni teknolojiden de bahsetti.

Yarının dünyası, belki de belirleyici anlardaki rollerine ve önemine rağmen, daha öldürücü silahlara sahip olanların değil, daha ziyade bu teknolojilerde kesin üstünlüğe sahip olan ve bunları geliştirebilenlerin yanında olacak.

Milley, bu ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olma arzusunu gizlemiyor veya inkar etmiyor. Bu da, ABD Başkanı Theodore Roosevelt'in "Kibarca konuş ve büyük bir sopa taşı" sözünde olduğu gibi, neo-muhafazakârların Amerikan yüzyılı vizyonunun üstünlük korunu ellerinde taşıyarak ilerlemekte olduğu anlamına geliyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU