Her şeyimi kaybettim ve bu süreçte kendimi buldum

Sınırlarımızı bilinçli olarak kabul etmek, tek ve değerli hayatımızı en önemli şeylere göre yeniden ayarlamamızı sağlar

(Unsplash)

Eşim ve ben evliliğimizin neredeyse 30. yılında arkadaşlarımızın boş odasında yaşamayı beklemiyorduk desem yeridir. Ancak beklenmedik bir işsizlik ve belirsizlik dönemi bizi topluluğumuzdan, evimizden ve gelecek planlarımızdan kopardığında ve her şeyimizin elimizden alınmasının şokuyla sarsıldığımızda kendimizi orada bulduk.

Herhangi bir noktada, bir işten çıkarma, teşhis, bir yakını kaybetme veya gerçekten herhangi büyük bir güçlüğün, herhangi birinin varlığını nasıl sekteye uğratabileceğini ve onları kayıp, kafa karışıklığı, hayal kırıklığı veya öfkeyle baş başa bırakabileceğini sık sık gözlemledim. Ama bu kez güçlükle uğraşan bizdik. Kendimizi birdenbire kontrolümüz dışındaki koşulların içinde bularak pek çok istenmeyen duyguyla boğuştuk.

Üniversitedeki çocuklarımızın ziyarete gelebileceği bir aile evimiz olmadan, alıştığımız eşyalarımız, sevdiğimiz roller ve uzun yıllar boyunca yatırım yaptığımız ilişkiler olmadan kendimi "Ben şimdi kimim ki?" diye sorarken buldum. Kendimi bilinçli bir şekilde bunlarla tanımlamamış olabilirim ama bunların yokluğunda, kafam karışmış ve yönümü kaybetmiş hissediyordum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Uzun yıllar boyunca anılar biriktirdiğimiz evin ön kapısını kapatırken, bir an aklımdan çıkmadı. Kaybımızın ağırlığına ve bizi neler beklediğinin belirsizliğine rağmen, bizim için en önemli şeyin taşınabilir olduğunu hakiki bir netlikle fark ettik. Çok fazla güvencemiz yoktu ve sahip olduğumuz her şey öngörülebilir gelecek boyunca depoya kaldırılmıştı fakat hâlâ birbirimize ve en yakın ilişkilerimize sahiptik. Bu rahatlatıcı düşünceye sıkıca tutunarak arabaya bindik ve uzaklaştık.

Orada, (aylarca yaşadığımız) arkadaşlarımızın evinin liminal alanında (iki nokta arasındaki geçiş yeri -ed.n.), kaybımızı daha kapsamlı bir şekilde kavramaya başladım. İronik bir şekilde, hayatlarımız tamamen değişmeden hemen önce, daha fazla çalışma saati, daha yoğun programlar, daha fazla sosyal medya takipçisi, daha fazla mal varlığı gibi başarıyı daha fazlasını elde etmekle eş tutan bir kültürde acele etme hastalığının üstesinden gelmekle ilgili Why Less Means More (Daha Az Neden Daha Çok Demektir) adlı bir kitap yazmaya başlamıştım. Şimdi, onlarca yıldır sahip olduğumdan çok daha azıyla yaşarken kendi teorimle çarpıcı bir şekilde hesaplaşmak zorunda kaldım, bazı şeylerin daha azı gerçekten fazlasından daha yeterli anlamına gelebilir mi?

Geriye dönüp baktığımda, sürekli son hızda yaşamam gerektiği varsayımını farkında olmadan benimsediğimi fark ettim. Her zaman başkalarının beklentilerini karşılamak için çokça çabalıyor, sadece ağzına kadar doldurulmuş bir gardıropla değil, aynı zamanda aşırı yoğun bir program ve bunaltıcı çalışma saatleriyle yaşıyordum.

Bir randevu ya da bir zorunluluk daha eklemek için hayatımın ve zamanımın sınırlarını sürekli ihlal ediyordum. Fiziksel eşyalarımdan çok daha fazlasını, artık benim için kesinlikle işe yaramayan bir düşünme ve var olma biçimini bırakmam gerekiyordu.

Dolayısıyla, son birkaç yıl kolay geçmese de (ve açıkçası, çok daha kötülerini yaşayan pek çok kişi olduğunu biliyorum), bilinçli yaşamanın ve amaç duygumuzla ve en çok sevdiğimiz insanlarla uyumlu öncelikler geliştirmenin bize karmakarışık, aşırılıktan yana kültürümüzün sunabileceğinden daha fazla özgürlük verebileceğini öğrendim.

Benim için en önemli olan şey hakkında çok daha fazla şey keşfettim. Stacy Solomon'un sunduğu Sort Out Your Life ve Marie Kondo'nun sunduğu The Life-Changing Magic of Tidying Up gibi televizyondaki dağınıklık giderme programları nasıl kişilerin gardıroplarını ve mutfak dolaplarını sadeleştiriyorsa, biz de tüm hayatımızı küçülttüğümüzde (gardırobum dahil!) neleri tutmak ve nasıl yaşamak istediğimize dair daha yavaş ve stratejik düşünmek için hayati bir alan bulduk.

Önem verdiğimiz şeyleri bırakmak rahat olmayabilir fakat bu dönemin bize öğrettiği bir şey varsa oda bu şeylerden vazgeçmeyi öğrendikçe neye ve kime her şeyden çok değer verdiğimizi daha net göreceğimiz ve takdir edeceğimizdir. 

Bir şey için geç kalmamak, bir diğerini geciktirmemek ve bir sonrakinin ödemesini nasıl yapacağıma dair endişelenmemek için hayatımda, beynimde ve zamanımda daha fazla alan ya da kapasite, daha fazla yer olmasını sık sık arzulamışımdır.

Açık olmak gerekirse, ille de tam anlamıyla minimalist yaşamı savunmak, sistemden çıkmak ve kendi iç çamaşırınızı örmekten bahsetmiyorum. Ancak zamanımızda, bağlılıklarımızda, harcamalarımızda ve programlarımızda kasıtlı olarak (yapabildiğimiz yerlerde) boşluk bırakmak, bizden insanüstü düzeyde performans ve mükemmellik bekliyor gibi görünen bir kültürde radikal bir eylemdir. Bilinçli bir şekilde sınırlarımızı kabul etmek, tek ve değerli hayatımızı en önemli şeylere göre yeniden ayarlamamızı sağlar.

Cathy Madavan konuşmacı, yazar ve yayıncıdır. Why Less Means More: Making Space For What Matters Most (Daha Az Neden Daha Çok Demektir: En Önemli Şeyler İçin Yer Açmak) kitabı 10 Nisan'da yayımlanacak



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU