HDP'den Demokratik Cumhuriyet Konferansı: 7'den 70'e kadar herkes örgütlenerek demokratik cumhuriyete katkıda bulunmalı

HDP'nin düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı İstanbul'da başladı. Konferansın açılış konuşmalarını yapan HDP Eş Genel Başkanları Buldan ve Sancar, demokratik ve eşitlikçi cumhuriyet için işbirliği ve mücadele çağrısı yaptı

Fotoğraf: HDP

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) düzenlediği 'Demokratik Cumhuriyet Konferansı İstanbul'da başladı.

Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi'nde düzenlenen ve iki gün sürecek konferansın açılış konuşmalarını HDP Eş Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar yapacak. Konferansa üç yüzden fazla aydın, yazar, akademisyen, siyasetçi, Alevi kurum başkanları, Emek ve Özgürlük İttifakı'nı oluşturan partilerin milletvekilleri, genel başkanları ve temsilcileri katılıyor. 

Konferansın ilk gününde açılışı konuşmasını HDP Eş Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan yaptı.

Sancar: Tekçi anlayış bu cumhuriyetin belirleyici özelliği olmuştur

HDP Eş Genel Başkanı Sancar programda yaptığı konuşmada, toplumun krizler içinde bir çıkış yolu aradığını  bu nedenle demokrasi birliği yapılmasının önemli olduğunu söyledi.

Sancar, "Hedefimiz cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken demokrasiyi bu ülkede artık geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin yollarını birlikte aramaktır. demokratik cumhuriyet konferansının esas amacı da gerçekten birlikte üretmek, birlikte yürümek ve birlikte başarmaktır. Hedef, demokratik cumhuriyet, hedef, özgür vatan, eşit yurttaşlık ve bir birlikte yaşam sözleşmesi, toplum sözleşmesi" diye konuştu.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas aldığı ifade eden Sancar konuşmasını şöyle sürdürdü:

Özgür toplum, özerk birey anlayışından uzak kalmıştır belki yaşandı bu tarih boyunca. Ama bu zihniyet günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Otoriter modernlikten, demokratik modernliğe geçiş çabaları elbette oldu. Geçmişte kuruluş sürecinde de oldu. Belki sadece 1920 bir anayasasına atıf yapmak genel olarak bir atıf yapmak yeterlidir. Ancak bu da bir parantez olarak kalmıştır. Maalesef sonrası gelmemiş. Tam tersine tekçi anlayış bu cumhuriyetin belirleyici özelliği olmuştur. Özgür bireyi kurucu özne olarak tanımamak ve kimlikleri, farklılıkları reddetmek bizleri yüz yıldır bir kısır döndüğü içinde yaşattı. Bu kısır döngü sürekli kriz ve çatışma yürütüyor. Çok tipik alanlar elbette en başta Kürt sorunu ama inançta alanında da aynı sorunları yaşıyoruz. Yani Kürt sorununa tekçi, inkarcı yaklaşım cumhuriyetin bu kooperatif diyebileceğimiz özelliğinin dayatmacı toplumu şekillendirme misyonunu kendinde görmesinin en önemli sonucudur.

Bugüne kadar cumhuriyetin demokrasiyle buluşamamasında en önemli engellerin başında Kürt sorununun, özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi bir temelde çözülememiş olmasıdır Aynı şey inançlar, inanç toplulukları içinde geçer. Başta Aleviler olmak üzere pek çok inanç grubu kendi kimliğini özgürce yaşama imkanlarını bulamamakta zaman zaman çeşitli açılımlar yapıldığı iddia edilse de yapılan şey devletin bu kimlikleri tanıması değil, tanımamaya çalışmasıdır. Son zamanlarda gördüğümüz durumda çarpıcı bir yer değildir. O nedenle demokrasiye giden yolu açabilmek, cumhuriyeti demokrasiyle buluşturup bütünleştirmek ve kopmaz bir bağ içine yerleştirmek bizim temel sorunlarımızda gerçekçi bir şekilde yüzleşmemize bağlıdır. Bu yüzleşme bize yeni yolları da göstermeyi mümkün kılacaktır. Yeni yüzyıl toplumun kendini özgür yaşayabileceği bir yüzyıl yeni bir cumhuriyet yüzyılı, demokratik cumhuriyet yüzyılı olarak hedeflenmeli. Bizim bu konuda zaten parti programımız da açık. Sadece o konuyla ilgili hükmü maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Partimiz merkeziyetçi otoriter, antidemokratik, siyasal sisteme itirazı olanların gücünü açığa çıkarmayı ve bu gücü örgütleyerek demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratmayı hedefler. Emekçilerin ve halkların eşit ve özgürce yaşadığı demokratik bir cumhuriyete ulaşma, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşam, özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini önüne koymaktadır. Hedefimiz budur.

Buldan: Yediden yetmişe kadar örgütlenerek demokratik cumhuriyete katkıda bulunmalı

HDP Eş Başkanı Pervin Buldan da konuşmasında eşit ve demokratik cumhuriyet vurgusu yaptı:

Kadınların eşit ve özgür yaşamının yine farklı yaşam tarzlarının özgürlükçü, laiklik anlayışıyla inşa edilmesi demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazıdır. Bu ülke bir cumhuriyet ancak kadınların özgürlüğü ve eşitliğiyle gerçek bir demokratik öze ve düzeye kavuşabilir olmadı. Bu topraklardaki bütün kadim inançların eşitliği ve özgürlüğü, demokratik cumhuriyete giden yolda önemli bir adım da olacaktır. İşte bütün bu inşayı hak temelli ve eşit yurttaşlığa dayanan yeni bir yeni bir toplumsal sözleşmeyle ancak başarabiliriz.

Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, bireyi reddetmeyen bir toplum, farklılıkları esas alan demokratik birlik, demokrasi hukukun üstünlüğü, inanç özgürlüğüne dayanan bir demokratik anayasa ile mümkündür diyebiliriz. Bu mümkünü gerçeğe dönüştürmek ilk yüzyılda dışarıda bırakılanların düşünü, hayatın kendisi haline getirmek, bizlerin elindedir. Bizlerin görevidir. Ama aynı zamanda hepimizin sorumluluğudur. Bu miladın startını vermek için ortaklıklarımız ve farklılıklarımızla bir araya gelmeye, ittifaklar üretmeye özellikle de bu dönemde çok büyük bir ihtiyaç olduğunu önemle arz etmek istiyorum.

Merkeziyetçiliğe karşı güçlü yerel demokrasiyi oligarşiye, vesayete ve statükoya karşı demokratik cumhuriyeti temsili demokrasi yerine katılımcı, müzakereci, güçlü demokrasiyi koymanın zamanı gelmiştir ve geçiyor sevgili arkadaşlar. Yediden yetmişe kadar örgütlenerek demokratik cumhuriyete katkıda bulunmalı. Tuğla tuğla örerek bir çatı altında mutlaka buluşmalıyız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerek zamanın ruhu kurucu siyaseti elbette ki bizleri çağırıyor. Statüko ve restorasyon değil yeni yaşama davet, kurucu siyasetin bir yol haritasıdır. Bizler her gün büyümekte olduğumuz büyütmekte olduğumuz demokrasi ittifakımızla yine bu ülkenin demokratları aydınları, siyasetçileri, insan hakları savunucuları, emekçileri, kadınları ve gençleri olarak bu kurucu siyasetin elbette ki hepimiz sahibiyiz. Yeni dönemin sahibi de bizler olacağız. Türkiye halkları olacak. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın sevgili dostlar .Birbirimizi anlayarak, dayanışmamızı daha fazla büyüterek, daha fazla yan yana gelerek ortak değerler etrafında toplanarak kazanmanın yollarını kesinlikle bulacağız. Ve çok büyük kazanacağız.

Ahmet Türk: Kürtlerin ülkeyi bölemeyeceğini Türk halkına anlatmak gerekiyor

Açılış konuşmalarının ardından konferansın "Cumhuriyet: Yüzyıl muhasebesi" başlıklı ilk oturumuna geçildi. Ahmet Türk, Murat Belge, Necmiye Alpay, Oya Baydar, Rıza Türmen ve Sırrı Süreyya Önder'in konuşmacı olduğu oturuma, koronavirüs nedeniyle Ahmet Türk çevrimiçi bağlantı ile katıldı.

Kürt Halkının Türkiye'yi bölmek değil, özgür, eşit yurttaşlık taleplerinin olduğunu söyleyen Ahmet Türk Türk, Kürt Halkının taleplerinin Türk Halkına doğru bir temelde anlatılması gerektiğini söyledi. 

Türk, "Kürtlerin asla ve asla Türkiye'yi bölme gibi bir niyetlerinin olmadığını, Türk ve Kürt halkının ortak, demokratik, eşit bir konumda olduğunu anlatmamız gerekiyor. Eğer gerçekten bir kucaklaşma istiyorlarsa eşit bir temelde bu ancak Kürt sorununun çözülmesi ile mümkün olacaktır" dedi.

Murat Belge: HDP'nin olmadığı bir masa ile demokrasiye ulaşmaya çalışıyoruz

Programda konuşan yazar Murat Belge, devletin 100 yılının "demokrasiz geçen bir yüzyıl" geçtiğini ifade ederek, konuşmasına Altılı Masa'nın Kürt Sorunu'na yönelik siyasi tavrını ele aldı:

Bize özgü değil var böyle toplumlar. bunu yapan hazırlayanlar belki çok sıkıcı olabileceğini düşünerek bizim bir değişiklik vadediyorlar bugünlerde. Yani bir tür diktatörlük, jakoben diyebileceğimiz bir diktatörlük altında yaşarken şimdi popülist bir diktatörlük altında yaşayalım gibi bir alternatif sunuyorlar. Türkiye'de simdi seçime de yaklaşıyoruz. Zaten konuşmaya gelenler de kritik bir dönemde yaşadığımızı vurguluyorlar.

Nedir bu kritik önem? Yani bu ikinci diktatörlük çerçevesinde bir seçim daha kaybedersek ne olacağını tahmin etmek zor. İyi şeyler olmayacağını tahmin etmek gayet kolaydır. Şimdi böyle bir durumda olmamıza rağmen şu altılı masa millet vesaire edebiyatı bir mesafe aldık mı diye bakıyorum. Evet mutlaka anmış olmalıyız. Aslında işte çıkarılan metinler vesaire övgüye değer yanları var. Ama hala seçime de oldukça az bir zaman kalmışken birtakım çözülemediği anlaşılan sorunlar var. Ve onlar geliyor işte HDP aday çıkaracak mı çıkarmayacak mı? Bugünlerde bunları tartışmakla meşgulüz. Niye kuruldu bu masa? Niye bu altı parti bir araya geldi? Niye? Çok kritik bir seçim arifesinde olduğumuzu söylüyoruz demokrasi için.

Peki Türkiye'de şimdiye kadar doyurucu, yeterli bir demokrasi olamamasının nedenleri arasında mesela bir Kürt sorunu yok mu? Var. En büyük sorunlardan biri ve buradaki türlü şey yapamamışız. Demokratik bir çözümle yaklaşamamışız. Şu ortamda hala demokrasiyi konuşacağız ama bu konuşmanın içinde Kürtler olmayacak. Şimdi bunu anlamak çok zor geliyor. Nasıl böyle bir noktaya geldik. Yani bir demokrasi için beraber birlikte omuz omuza Bir mücadeleye girmek herhalde bu mücadelenin sonucunda kurulacak demokrasiyi daha rahat kurmaya yol açacak, daha karşılıklı bir anlayış içinde. Böyle bir yol giren çizmenizi yardım edecek bir şeydir. Ama biz burada içinde HDP'nin olmadığı bir masayla demokrasiye ulaşmaya çalışıyoruz. Gerçekten bunu ben şimdiye kadar söylediğim klasik antidemokratik biçim. Yani jakoben tarza uygundur.

Oya Baydar: 2 bin sayfalık mutabakat metninde Kürt meselesi yok

Devletin kuruluşunun "Sakat bir doğum" yaparak yapıldığını ifade eden Oya Baydar sözlerine şöyle devam etti:

Başka türlü olabilir miydi? 30'lar hadi faşizan dönem ama ondan sonra ki yıllarda demokratik bu bir cumhuriyeti kuramadık. Ama başarabilirdik. Sonrasında yeni yerlere varabilir, yeni bir çocuk doğurabilirdik. Devlet ona kul okuması gereken yüce varlık. Son Altılı Masa'nın ortaklık belgesinin yeni özü yine devlete bakıyor. Devletin restorasyonuna bakıyor. 2 bin 300 maddeden Kürt meselesi yok hadi bunu geçelim eşit yurttaşlık yok. Bunu aşmayan demokratik cumhuriyetin inşaa edilemeyeceğini düşünüyorum.

Rıza Türmen: Demokrasi tartışmalarını halk üzerinden yapmak gerekir

Programda konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski Yargıcı Rıza Türmen, "Şu yaşa geldik Demokratik Cumhuriyet yaşayamadık. Her şey o kadar dibe vurmuş ki yeni bir demokratik cumhuriyet kurmanızın tam da zamanı" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin parlamenter sistemim olduğu süreçte de ülkenin otoriter bir sistemle yürütüldüğünü başkanlık sistemiyle bu otoriter sistemin kurumsallaştığına dikkat çeken Türmen şöyle konuştu:

Demokrasi tartışmalarını halk üzerinden yapmak lazım. Aşağıdan yukarıya bir tartışma. Halk eksenli bir demokrasi, halk eksenli, katılımcı bir demokrasi kurmak. Altılı Masa'nın belgesinde de katılımcılık söz konusu ancak nasıl bir katılımcılık olacağı ortada yok. Bir laf var ama nasıl olacağı ortada yok. Türkiye'de halkı siyasetin içine çekmemiz lazım. Siyaset geniş halk kitleleriyle yapılması gerekir. Halkın merkezi karar mekanizmalarına katılması gerekiyor. Halkın imza toplayarak kanun çıkartması, kanunlar yapıldığı sırada hazırlık aşamasında esas unsur konumuna gelmesi gerekiyor. Bugünkü merkezin yerel üzerindeki veraset sistemi yerele nefes aldırmayacak durumda. Daha ademi merkeziyetçi bir sistemin kurulması gerekir. Ademi merkeziyetçi bir yerel demokrasi Kürt sorunun çözümü çok farklı bir eksene oturur ve kolaylaşır. Kürt sorununu çözmeden nasıl demokrasi gelecek hiç konuşulmuyor. Altılı Masa'da da konuşulmuyor

Önder: Yoldaşlarımız ağır bedeller ödedi

İlk oturumun son konuşmasını Sırrı Süreyya Önder yaptı. Konferansta LGBTİ+ların yer almamasını eleştirerek sözlerine başlayan Önder, kavramların doğru bir şekilde ele alınması gerektiği söyledi. 

Önder, "Senin kendi kavramın olmalıdır. Sen onun kurduğu kavramlarla bizleri ya da sistemin dışına çıkanları tarif etmemelisin. Onun için korkmayın, telaş etmeyin, zorlayın. Zorlayalım" diyerek şunları söyledi:

Şimdi olan biten bu egemenlik paylaşımı. Bunda bir korkacak bir şey yok. Tipi yok hani dağdaki çobanla benim oyum bir mi denilen meselede kastedilen Edirneli ya da Tekirdağlı çoban değil ya da Manisalı çoban değil kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Hiçbir şeyini bu anlamda paylaşmak istemiyor Onun için adını doğru koyalım. Bundan fazla dayak yemeyiz. Yaşamsal bilgi dedim. Bu çok önemli. Kürt halkı ve etnisite, etnik milliyetçilik demeyen sosyalist, dostlarımız, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız bütün bu bilgiler için çok ağır bedel ödemişlerdir. Dolayısıyla Stendhal’ın bir lafıdır, cezaeviyle ilgili. Kapıyı daima mahkum gardiyandan daha iyi kollardı. Çünkü birinin maaşıdır, öbürünün bütün hayatıdır. Bizim için, hayati olduğu kadar hiç kimse için hayatı değil. Sorulacak soru şudur. CHP'nin filanca ilçe, belde, il başkanı ya da yönetimde aktif siyaset yapan birisi Tayyip iktidarını devam ettirdiğinde hayatından psikolojisi dışından ne eksilir? Ne kadar dert eder? İYİ Partisi, Demokrat Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi aklımıza gelmeyen bunların yaşamında ne gibi değişiklikler olur? İşte LGBTİ'leri de unutmadan bizler için bu yaşamsal kıymette, bedelini buradaki değişimin, dönüşümün, gelişimin tıkanmanın bedelini hayatlarımızla özgürlüğümüzle vesairemizle ödüyoruz.

Buna rağmen bizdeki mahcubiyet ve telaş halini anlamak kabir değil ya bu yolun bizim için yaşamsal ve tarihsel olan bir hat ölmüşüz. Bir de başkan adayı çıkaracağız. Bazı arkadaşlarımız ya da dostlarımız o kadar telaş ediyorlar ki aman ha bunu fazla ciddiye almayın. Bir usulüne uygun bir şeyler yaptınız mı biz hemen bunu geri çekeceğiz. Şu iddianın sahibi olmaktır. Biz bu yolu madem bu kadar yaşamsal bedellerle oluşturduk ve kendi çeperinin dışında bu kadar alana taşıdık o zaman çözüm biziz. Siz bunu düşünün demekten geçiyor. Bu konuda elbette ki ittifaklar elbette ki bunlardan habersiz bir şımarıklıkla ya da küstahlıkla konuşuyor değilim. Ama bu telaş hali inanın ki çok incitici ve karşıya hiçbir şey vermiyor. Yani kötü tüccar bile böyle yapmayacak ya iyi bir devrimcinin buna tevessül etmesini anlamak mümkün değil. Onun için kendi yolumuza ve her birisi için ağır bedel ödediğimiz defalarca sınadığımız, bozduğumuz, yaptığımız ve artık budur dediğimiz şeylere sadakatle ve inatla sahip olmaktan geçiyor.

12 Eylül hiç unutmuyorum bu sosyal demokrat gelenek layıkıyla bununla yüzleşilip hesaplaşmadan hani inanın ki ben bunu söylediğimde hep muhalefete falan filan diyorlar. Bıktım da ama şunu hatırlatmak zorundayım. Bununla bitireyim, size de zulüm etmeyin. Belediye seçimleri olduğu zaman cezaevlerinden ilk tahliyeler başlamıştı. Yani altı yıl ila on yıl arası ceza alanlar ve bu Özal'ın Kürtlerin dışında tutarak solcuları dahil ettiği infaz düzenlemesinden faydalananlar, kitlesel olarak tahliye olmaya başladığında en az bir o kadar içerideyken, bu belediyeler sosyal demokratların eline geçti. Ve dönemin zinde gücü yine kadınlardı o zaman ilk oluşturulan tutsak ailelerinin tutsak annelerinin yarattığı inisiyatifti. Bunlara belediyelerden birkaç iş, maddi kaynak vesaire diyerek rıza ürettiler. İlk orada bozulma başladı. Sonra kimseyi fazlaca meşgul etmeden sadece şu soruyu takayım, bırakayım. Cunta sona erdikten sonra o güçlendirilmiş ya da çürütülmüş, eritilmiş sıfatı ne sıfatı layık görecekseniz parlamenter rejime geçildiğinde iki devrimci asıldı.

İdam kararına Halkçı Parti'den kaç kişinin evet oyu verdiğini ve kaç kişinin o gün meclise gelmediğini bulabilirsiniz. Kaç kişinin de hünermiş gibi demeç verdiğini. İşte yaşamsal bilgi dediğim bunlar. Ondan sonra yağlı, göbekli, gerdanlı eski solcu müteahhitlerle doldu taştı. Bu sistem hala devam ediyor. Bu retoriğin arkasından kendi programını ortaya koyacak kalplerde heyecan yaratacak bir şey ortaya koyuyorlar. Bizim gücümüzü, nefretimizi, kategorik karşıtlığımızı yemeklerine alıp bir hedefe yöneltiyor, geldiğinde bir rahmet, bereket, özgürlükler konusunda bir teminatı var mı? Teminatı geçtim düşüncesi var mı ? Halen iktidarın koyduğu kavramsallaştırmayla bizleri ve sistemin karşısında olanları tarif ediyor. Bu çok acı bir şeydir.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU