"Silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılığı sona erdirmek" mümkün mü yoksa hayal mi?

Emekli Tümgeneral Kuloğlu, teknik olarak olsa bile maliyet açısından mümkün olmadığını söylerken, Tuğgeneral Aydoğan, "Hayal" olarak niteledi. Savunma sanayi araştırmacılarından Yıldırım da itiraz ederken Şahin, silah tanımının sınırlandırılması görüşünde

Türkiye savunma sanayisinde son yıllarda önemli çalışmalar yürütüyor / Fotoğraf: AA

Türkiye, 1952 yılında NATO'ya resmi olarak girmesinin ardından uzun yıllar boyunca savunmasını dış alım veya hibe edilen silahlarla destekledi.

Türkiye'nin o dönemde silah üretimi daha çok 1950 yılında kurulan Makine Kimya Endüstrisi'nde (MKE) üretilen tüfek, top mühimmatı ve lisansı yurtdışından alınan otomatik, makineli tüfeklerle sınırlıydı.

Ancak 20 Temmuz 1974'te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı ile Türkiye'ye karşı ilan edilen silah ambargosu ilk defa milli savunma sanayisinin önemini gözler önüne serdi.

Özellikle büyük sıkıntısı çekilen haberleşme cihazlarının üretimi için harekete geçildi.

1975'te bu amaçla kurulan ASELSAN'ın ürettiği ilk tank ve sırt telsizleri 1980 yılında envantere girdi. Onu el telsizleri takip etti.

Ardından 1980'lerde TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN gibi firmaların kurulması ile bir savunma sanayi hamlesi başladı.

ismaildemir.PNG
İsmail Demir'in Twitter paylaşımı / Görsel: @IsmailDemirSSB

 

1980'lerde ve 1990'larda atılan adımlar, 2000'lerden itibaren meyvesini verdi.

Farklı ülkelerle yapılan lisans anlaşmaları ve teknoloji transferleri ayrıca AR-GE araştırmalarına da ağırlık verilmesiyle 2010'lardan itibaren "yerli, milli üretim" diye tanıtılan pek çok silah sisteminin geliştirildiği duyuruldu, bunlardan bazıları envantere girmeye başladı.

Son olarak Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, 16 Ekim 2021 Cumartesi günü Twitter hesabından yeni geliştirilen TG40-BA adlı bomba atarın duyurusunu yaptı.

Bu açıklamada Demir, "Silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılığı sona erdirmekte kararlıyız" şeklinde dikkat çeken bir cümle kullandı.

Demir'in dile getirdiği silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılığı son erdirme ifadesi iddialı bir yorum.

Çünkü dünyanın en büyük silah sanayisine sahip ABD'nin bile kimi silahlarını dışarıdan alıyor. Örneğin F-35 gibi projesini birden fazla ülkeyle ortak üretimle yapıyor ABD.

Dolayısıyla Türkiye gibi savunma sanayisinde henüz gelişme aşamasında olan bir ülkenin tek başına ihtiyacı olan silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılıktan kurtulması mümkün mü yoksa bu bir hayal mi?

Bu soruları konunun uzmanlarına yönelttik.

armağan.jpg
Armağan Kuloğlu / Fotoğraf: Yeniçağ Gazetesi

 

"Teknolojik olarak mümkün ama maliyeti çok yüksek olur"

Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılığın teknolojik olarak mümkün olabileceğini görüşünde. 

Kuloğlu, alınan silah sistemlerinin ters teknoloji yoluyla çözümlenebileceğini ancak bunun da yüksek bir maliyeti olabileceğini söyledi.

"Eğer ürettiğiniz silahı seri üretime bağlayıp dışarıya satamazsanız, içeride yapmaya kalkarsanız çok pahalıya mal olabilir" diyen Kuloğlu, "Faydasından çok, maliyeti olur. O nedenle kritik olan, dışarıdan alamadığımız sistemleri veya satabileceklerimizi kendimiz üretilebilir, diğerlerini ise ortak üreterek veya satın alma yoluyla temin edebiliriz. Yüzde 100 her şeyi kendimiz üretmemiz madden mümkün değil" dedi. 

osmanaydoğan.jpg
Osman Aydoğan / Fotoğraf:@_OsmanAydogan

 

"Silah sistemlerinin tamamını üretmek hayal"

Emekli Tuğgeneral Osman Aydoğan ise Demir'in 'Silah sistemlerinin tamamında dışa bağımlılığı sona erdirmekte kararlıyız' sözlerini hayal olarak niteledi.

"Mümkün olsa bile rasyonel ve ekonomik olmaz" diyen Aydoğan, "ABD bile F-35 yaparken hepsini kendisi yapmıyor. Nerede ucuzsa o parçayı orada yapacak şekilde farklı ülkelere paylaştırmış. Her şeyi biz üreteceğiz demek rasyonel değil. Silah sanayi, aşırı komplike bir alan. Türkiye bir şekilde yapabilir ama rasyonel değil, aşırı maliyetli. Başa bela alırsınız" diye konuştu.

siha.jpg
Aydoğan, Türkiye'de üretilen SİHA'larda da yabancı ülkelerden alınan malzemelerin kullanıldığını söyledi / Fotoğraf: AA

 

"Milli dediğimiz silahlar bile tamamen yerli üretim değil"

Türkiye'nin ürettiği silah sistemlerinin bile tamamının milli üretim olmadığını kaydeden Aydoğan, "Bugün İHA'ların tamamını biz yapmıyoruz, monte ediyoruz. Zırhlı araçları ABD lisansı ile üretiyoruz. Obüslerin namlularını Güney Kore lisansı ile üretiyoruz. Sonuçta her şeyi kendiniz yapamazsınız. İşbirliği yapmaya mecbursunuz" ifadelerini kullandı. 

burak yıldırım.jpg
Burak Yıldırım / Fotoğraf:@ltburakyildirim

 

"Çok ciddi alt yapı yatırımına ve insan kaynağına ihtiyaç duyarsınız"

Savunma sanayi araştırmacısı Burak Yıldırım ise TSK envanterinde on binlerce farklı silah sisteminin olduğunu hatırlatarak bunlar aslında çok sayıda alt sistemin bir araya gelmesiyle işlev kazandığını ifade etti.

Bu alt sistemlerin de sayısız komponentlerin (bir cismi veya bir maddeyi bir araya getirmek, birbirine katmak ya da düzen haline getirmek) birleşiminden oluştuğunu vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:

"Bazı komponentler için özel üretim tesisleri gereklidir. Kullanılacak malzemenin işleneceği özel rafineriler ve tezgahlar gereklidir. Bir noktaya kadar yerli üretim maliyetlerini karşılayabilirsiniz. Bir noktadan sonra çok ciddi altyapı yatırımı yapmanız gerekir. Bu yatırımları işletmek için de çok yetkin insan kaynağına ihtiyaç duyarsınız. Bazı metaller ve malzemeler dünyada çok sınırlı coğrafyada imal edilir, buradan da malzeme temini kısıtlıdır, çoğu kez parasını verseniz bile temin etme şansınız düşüktür."

silahfabrikası.jpg
Silah üretmek için ciddi yatırım ve yetişmiş uzman personel gerekiyor / Fotoğraf: AA

 

"Türkiye'de yeterli teknik bilgi birikimi yok"

ABD'nin, İsveç'ten obüs mermisi, Almanya'dan tank namlusu, İtalya'dan firkateyn aldığını ve 5. nesil savaş uçağını 10 ülkeyle ortak olarak yürüttüğünü anımsatan Yıldırım, "ABD'nin bunları tamamen yerli üretecek imkanları yok mu sizce? Türkiye'de yeterli teknik bilgi birikimi yok. Yetkin insan kaynağımız da ülkemizi terk etsin diye her şeyi yapıyoruz. Teknik bilgi birikimi üretecek üniversitelerin, laboratuvarların ve enstitülerin durumu ortada. Tüm bunları kurmak için 25-30 yıla ve milyarlarca dolara ihtiyaç var. Bu kadar bedele rağmen yüzde 100 yerlilik garanti bir sonuç değil. Türkiye'den daha fazla kaynağa sahip ülkeler için bile mümkün değil. Olan şeyi tanımlamaktan da kaçmayalım, ekonomik krizden doğrudan ve derinden etkilenen kitleleri konsolide etmek için uygulanan siyasi bir propaganda var sadece. Türkiye için en uygun seçenek taktik seviyede yerlileşmeyi tamamlamak ve stratejik seviyedeki silah sistemleri için uygun ortaklıklar kurmaktır. Bu sorunların üstesinden gerçekleri konuşarak ve akılcı adımlar atarak gelebiliriz; kendi kendimize propaganda yaparak değil" değerlendirmesinde bulundu. 

anıl şahin.jpg
Anıl Şahin / Fotoğraf:@aniIsahin

 

"Savunma sanayi, 700'den fazla proje üretiyor"

Savunma sanayi araştırmacısı Anıl Şahin de silahın büyük bir tanımlama olduğunu söyleyerek, öncelikle bunu sınırlandırmak gerektiğini belirtti. 

Anıl Şahin şunları kaydetti: 

Nükleer füze derseniz bunu yakın gelecekte yapmak mümkün değil ama piyade tüfeği gibi silah sistemlerini diyorsanız onu yapıyoruz. Yine tabancaları, makineli tüfekleri ve 12.7'lik uçaksavarları kendimiz üretiyoruz. Birçoğu envanterde, bir kısmı da yakında girecek. O nedenle silah kavramını biraz sınırlandırmak lazım. Örneğin BORA füzesini atan bir araçta silah sistemi olarak geçiyor. Silah derken neyi kast ediyoruz? Bütün silah sistemlerini kendimizin üretmesinin ekonomik anlamda katkısı var mı? Önce ona bakmalı. Bugün Savunma Sanayi Başkanlığı 700'den fazla proje üretiyor. Bunların bir kısmı ihtiyaçlar kapsamında bir kısmı ise ambargolar nedeniyle planda yokken yapılıyor.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU