Denizaltı krizi ve şüpheler denizi

ABD'nin Çin'in yeni "kötülük imparatorluğu" olduğu gerekçesiyle geniş bir ittifak kurması kolay olmayacak. Denizaltı krizi, ABD ile başta Fransa olmak üzere azımsanmayacak sayıda müttefiki arasında şüpheler denizi olduğunu göstermiş oldu

Fotoğraf: AFP

Vladimir Putin'in rahatlamış hissetmeye hakkı var. ABD'nin liderlik ettiği ittifaktaki her çatlak Putin'i mutlu ediyor. Bu sefer fırtınanın merkezinde olmaması sevincini iki katına çıkarıyor.

Zira kriz net bir şekilde ABD'nin kendini tamamen Çin'in meydan okumasıyla mücadele etmeye verdiğini gösteriyor. Doğru, ABD ve müttefikleri arasında aleni anlaşmazlıklar ilk kez ön plana çıkmıyor.

Ancak şu da doğru ki, yeni kriz ABD ve dünyayı yönetmedeki rolü ile ilgili yeni bir hava içerisinde geliyor.


Fransa, Avustralya ile "asrın anlaşması" olarak nitelendirdiği anlaşmayı kaybetmesine yol açan üçlü güvenlik ittifakından duyduğu rahatsızlıktan bahsederken ilişkilerin durgun yüzeyi altında saklanan derin şüpheleri açığa vuran sert sözler kullandı.

Paris'in acısını artıran şey Joe Biden döneminin selefinin döneminde korktuğu sürprizlere benzer bir şey yapmayacağını düşünmüş olmasıydı.

Paris, ABD ve Avustralya'daki büyükelçilerini istişare için geri çağırmasının gerekçesini ihanet, sırttan bıçaklama, bencillik ve fırsatçılık yapılmasına bağladı.

Paris Canberra'yı denizaltı anlaşmasını ihlal etmekle suçladığında ABD'nin teklifinin Avustralya'yı ihanet etmeye ittiğini ifade etti ve İngiltere'nin fırsatçılığı hakkında da konuşmayı unutmadı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Denizaltı krizi, Batı dünyasının derin şüphelerle dolu bir dönemden geçtiğini ortaya koydu. İki kampın dünyasında hikaye çok daha açıktı. Tehlikeler ve bunlara verilecek olası tepkiler önceden tahmin edilebilirdi.

Büyük bir kanlı ziyafet macerasına atılmadan temas hatlarının geçilemeyeceği konusunda köklü bir inanç vardı. Temas hatlarının geçilmesine ilişkin karşılıklı hissedilen bu korku, büyük maceraları engellemeye yardımcı oldu.

İhlaller dünyadaki kenarda kalmış bölgelerle sınırlıydı. Örneğin Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan sahneye karşı bir darbe girişiminde bulunmadı.

Moskova, kendisine ait sayılan ve bir bakıma müdahale hakkına sahip olduğu oyun sahalarını yönetmekle yetindi. Örneğin Kızıl Ordu temas hatlarını bozmak için öne çıkmadı. ABD'nin yakın bir tehlike ile karşı karşıya kaldığında Batı Avrupa'yı savunmakta tereddüt etmeyeceği düşünülüyordu.

Batı Avrupa'da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) koruyucu bir şemsiye olduğu düşünülüyordu, tıpkı kıtanın diğer tarafında Varşova Paktı'nın, üyelerinin güvenliği konusunda ihmalkar davranmayacağının düşünüldüğü gibi.


Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra tablo değişti. Dünya tek bir kurşun dahi atılmadan bütün bir imparatorluğun tersanesiyle ve modeliyle dağıldığını hissetti.

ABD'nin zaferinin çok büyük olduğu aşikar. Nitekim bu zafer ABD zihinlerini "Amerikan Yüzyılı" senaryolarına ve muzaffere benzer bir dünya inşa etme hayaline sürükledi.


Bu yüzyılın başında sabit bir adresi olmayan ve ABD'nin elbisesini ateşe vermeyi ilk ve son görevleri olarak addeden terör örgütleri sahneye çıktı.

11 Eylül saldırıları muzaffer ABD'yi özellikle Afganistan ve Irak'ta zorlu imtihanlara götürdü. Her iki yerde de ABD, kendisini hedeflenen rejimlerden ayıran devasa teknolojik farkından yararlanarak düşman bir rejimi ateş denizinde boğup düşürebilecek müthiş bir güç gibi görünüyordu.

Ancak her iki yerde de ABD gücünün sınırları ortaya çıktı. Böylece dünya ABD güçlerinin kasıtlı ya da kasıtsız olarak İran'ın gözetimine bırakırmış gibi Irak'tan çekilişine ve Taliban'ın gözetimine bırakarak Afganistan'dan ayrılışına şahit oldu.


Geçtiğimiz yıllar, eski kıtadaki (Avrupa) şüphelerin artmasına yardımcı oldu. Mesele her zaman ABD'nin dünyayı yönetirken yaptığı hatalarla ilgili değil. Bazen ABD'nin bu yönetimde kalma arzusu ve ittifakları ile müttefiklerine ne kadar özen gösterdiği konusundaki şüphelerle ilgili oluyor.

ABD'li yetkililer, büyükler kulübünde sağlam bir yer edinemeyen eski kıta hakkında geçtiğimiz onlarca yıl boyunca açıkça konuşmaktan çekinmediler.

Putin'in Rusya'sı, Sovyet mirasından olabildiğince büyük bir parça koparmaya çalışırken, Mao'nun mirasçıları altyapı projeleri ve kredilerle dünyaya nüfuz ederlerken, Avrupa topluluğu kıta ve dünya meselelerinden bahsederken hep bir ağızdan konuşmakta güçlük çekiyordu.

Birleşik Krallık'ın ABD ile daha yakın ve daha samimi bir ilişki kurma arzusuyla Avrupa gemisinden atlaması ve aslında Çin yayılmacılığına karşı kurulan üçlü ittifak gibi kendisine sağlanan mevkinin dokusu karışıklığı daha da artırdı.

Denizaltı krizi, Avrupa'nın şüphelerinin arttığı bir dönemde geldi. İngiltere bu çok dilli birlikten ayrıldıktan sonra Avrupa'nın ağırlığı azaldı mı?

Angela Merkel'in koltuğunu bırakmaya hazırlandığı ve Emmanuel Macron'un cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ilerlediği bir zamanda Avrupa Birliği'nin (AB) Alman-Fransız lokomotifi ne olacak?

Avrupa bir düşman, ortak veya rakip olarak Vladimir Putin'e karşı söylemini birleştiremezken, Çin'in yükselişi konusunda tek bir ses olacağını kim garanti edebilir?
 


Fransa'nın ABD-Avustralya-İngiliz üçlü ittifakı ile yaşadığı kriz, ABD'nin önderliğindeki veya önderlik ettiği farzedilen dünyanın müttefikleri için sakin, istikrarlı ve güven verici bir yönetimden yoksun olduğunu gösteriyor.

ABD'nin birincilik konusunda bu ittifakta rakibi yok. Avrupa'nın hırsı asla bu sınıra ulaşmıyor. Ancak Fransa ve Almanya gibi ülkeler, özellikle sorumluluk ve sonuç talep edeceklerse, politikaların belirlenmesinde mütevazı da olsa ortak olmak istiyorlar.


Fransa'nın krizde karşı tarafla geri dönüşü olmayan bir yola girmek çıkarına olmaz. ABD'nin Fransa ile ilişkilerinin temellerini sarsması da çıkarına olmaz. Kriz, tarafların tazminat sağladıktan ve gerginlikleri giderdikten sonra ilişkilerini devam ettirme gerekliliğine mahkum.

Hiç şüphesiz, denizaltı krizi pazarlar, egemenlik ve birincilik için yapılan hummalı yarışın gittikçe kızıştığı bir dünyayı yönetmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

ABD'nin Çin'in yeni "kötülük imparatorluğu" olduğu gerekçesiyle geniş bir ittifak kurması kolay olmayacak. Denizaltı krizi, ABD ile başta Fransa olmak üzere azımsanmayacak sayıda müttefiki arasında şüpheler denizi olduğunu göstermiş oldu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU