İran’ın Trump ile karşılaşma korkusu

Ortadoğu bölgesindeki siyasi ve askeri sahnede haftalardır kah ABD, kah Körfez ülkeleri, kahsa İran arasındaki gerginliğin en yüksek seviyelere varan oyunlar devam ediyor

ABD’nin Başkan Donald Trump döneminde İran ile karşılaşmak için tüm güçlerini seferber etmeye başladığı artık ortada / Fotoğraf: Reuters

Amerika, son günlerde en güçlü mesajını verdi. İlk ‘müjde’, Abraham Lincoln uçak gemisi oldu ve onu İran’ın karşısında konuşlanmak üzere füze bombardıman uçakları ile Ortadoğu’ya doğru ilerleyen büyük bir donanma takip etti.

İran’ın Başkan Donald Trump’ın Amerikan güçlerini Suriye’den çekme meselesinde gerçekleşir gibi olan rüyası da böylece kabusa dönüştü. Nitekim ABD ordusu, Irak’taki Amerikan güçlerinin güçlendirilmesi yönündeki bir sonraki duyurusu ile bölgede kaldı.

Doğu Akdeniz’e Altıncı Filo’dan bir donanmanın gönderilmesi de mümkün. Bu, İran’ın Suriye ve Lübnan’daki karargahları için doğrudan bir tehdit oluşturur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD’nin Başkan Donald Trump döneminde İran ile yüzleşmek için tüm güçlerini seferber ederek Tahran’ı müzakere masasına dönmeye ve normal bir devlet gibi hareket etmeye mecbur edeceği belirgin hale geldi.

Bu, İran’ın Arap bölgesinde yayılmacılığının sona ermesi, "sömürgelerinin" kuşatılması ve bölgede vekaleten iş yaptırdığı unsurlarının eziyetine engel olunması anlamına geliyor.

Tahran, Trump yönetiminin Ayetullah rejimine peş peşe indirdiği darbelere karşılık vermek ve Amerikan-Arap ittifakını tehdit etmek için harekete geçti.

Hayati öneme sahip Hürmüz Boğazı kartını tekrar öne sürerek Boğaz’ı denizcilik faaliyetine kapatma tehdidinde bulundu.

Bu doğrultuda Husiler, Babü’l Mendep’e ilişkin tehdit yöneltmeye başlarken Tahran, Rusya’nın varlığı nedeniyle Humus’a yönelik emelleri doğrultusunda, Suriye’de Devrim Muhafızları’nın varlığını güçlendirdi.

Hizbullah, Lübnan’da askeri ve güvenlik alanındaki hamlelerini yoğunlaştırdı. İran’daki askeri yönetim ise Irak’taki Haşdi Şabi (Gönüllü Halk Güçleri) milislerine balistik füzeler göndermekle birlikte Kürdistan’ı kuşattı ve Suriye ile Irak arasındaki ortak sınırı kontrol etmeye başladı.

Bugün de Afganistan’dan Lübnan ve Gazze’ye kadar milislerini toplamaya ve onları "Amerika çıkarması" adını verdiği bir sonraki aşamaya hazırlamaya çalışıyor.

Tahran, ABD’nin kendisine yönelttiği yaptırımları delmek için her yola başvurdu. Bu uğurda Belucistan bölgesinden başlayarak Türkiye ile sınır boyunca birçok aracı ve elinde tuttuğu Irak ekonomisini kullanıyor.

Bir yanda ABD seferberliği diğer yanda İran seferberliği… İki gücün -bölgedeki İran ve Amerikan-Arap ittifakı bölgede büyük bir siyasi değişim olmasa da kapsamlı bir karşılaşmaya doğru yöneldiğine işarettir.

Ayrıca İsrail ve Hizbullah arasında da Suriye’de başlayarak Lübnan’a kadar uzanması oldukça muhtemel bir çatışma olasılığı da var.

Hiç şüphe yok ki 2008 ve 2017 yıllarında geçirdiği aşamadan sonra İran’ın söz konusu ABD yükselişi ile yüzleşmesi ve bunu kabullenmesi pek kolay değil.

Tahran, Barack Obama yönetiminden elde ettiği paralardan olabildiğince yararlandı ve nükleer anlaşmayı imzalamış olmasına rağmen balistik füzelerini geliştirdi.

Yetmedi, milislerini güvenliği ve istikrarı sarsmak üzere dört Arap ülkesine gönderdi. Bağdat, Şam ve Sana’yı kan deryasına batırdı.

Lübnan ekonomisinin istikrarı için halen bir güvence olan Arap ve Körfez ülkelerine saldırma görevini üstlenen Hizbullah silahını ve onun müttefiklerini kullanarak Beyrut’ta ekonomik felaketlere yol açtı.

Başkan Donald Trump ve yönetiminin benimsediği tutum, İran’ı sıfır noktasına döndürdü ve can damarlarını keserek imparatorluk hayallerini baltaladı.

ABD öncelikle nükleer anlaşmadan çekildi ve ilk olarak petrol dışı alanlarda şiddetli yaptırımları devreye soktu.

Altın vuruş, Devrim Muhafızları’nı terör listesi kapsamına alma ve petrol ihracatını sıfırlama politikasını başlatması ile geldi.

Bunlar, İran yönetiminde şiddetli bir darbe etkisi yaptı.

Ayetullah rejimi, ABD ve uluslararası toplum ile müzakere yürütmek yerine aynı yaklaşımı sürdürmeye karar verdi. Ancak bu sefer bunu uygun gördüğünden değil, daha büyüğünden korktuğu için yaptı.

Bugün öncelikli korku, içerideki durumun gerilmesidir. Şöyle ki İran halkı, ülke genelinde korku engelini yıktı.

Dünyanın en zengin devletlerinden biri sayılan ülkede temel gıda malzemelerini satın almak için uzanan kuyrukların çizdiği tablo onu çok korkuttu ve gösterilerin fitilini ateşledi.

Mevcut rejiminin, halkını aç bırakarak ülkenin zenginliğini yurt dışında milislere dağıtması şeklindeki politikalarının yararlılığını sorgulamaya başladı. Bu bağlamda Ahvaz, bir süredir ayaklanmalara sahne oluyor.

İran kimden korkuyor? ABD ve müttefikleri ile doğrudan askeri bir çatışmaya girmekten kaynaklanan korkunun yanı sıra Tahran, rejiminin yani içerinin çözülüşünün ortaya çıkmasından da çekiniyor.

Rejim liderlerine göre askeri bir karşılaşma, doğrudan bir ayaklanma hali doğuracak ve bu, bölgede sömürdüğü tüm ülkelere uzanacak.

Erbil’deki Arap aşiretlerinin toplantısında neler olduğunu gördük. İranlı milislerden Anbar’dan çekilmelerini talep ettiler.

ABD filolarının İran sahillerine yakın bir yerde konuşlandırılması ile birlikte içeride Tahran’ın etkisi altındaki ülkelere uzanacak bir devrimin patlak vermesi halinde neler olacağını siz düşünün.

İran yönetiminin sorunu, geçmişten çıkmak ve şu an başında Donald Trump’ın olduğu yeni tarz bir Amerikan yönetimi ile yüzleşmek biçimindeki gerçekliğe göre hareket etmek istemeyişidir.

Mollalar geçmişte nükleer anlaşmanın imzalanmasına çok hevesli olan Obama yönetiminin korumasından faydalandı. Ancak Trump’ın görevi devralması ile bu politikanın miadı doldu.

2017 yılından bu yana Tahran, Mueller’in Rus müdahalesine ilişkin soruşturmasına bel bağlamıştı. Zira Tahran bu soruşturmaların arzularının, yani tepesine çöken ABD Başkanı hayaletinin gözden kaybolması şeklinde sonuçlanmasını olası görüyordu.

Ancak soruşturmalar son iki senede yönetimin faaliyetlerini kısmen felce uğratsa da sonuçlar Başkan Trump’ın azledilmesini ve dolayısıyla yaptırımların ortadan kalkacağını mümkün gören İran’ın beklentisini karşılamadı.

Tahran Yönetimi, yanlış hesaplar yapmaya devam ediyor. Nitekim bugün, 2020 seçimlerinde Trump’ın ikinci kez göreve gelmemesiyle sonuçlanacağını düşünerek yaptırımlara direnmek için elinden geleni yapıyor.

Ancak Tahran’ın 4 Kasım seçimlerinde bir kabusa uyanması, yani Başkan’ın bir dört sene daha kalması rejim liderlerinin cinnet geçirerek bölgedeki Washington’ın dostlarına karşı terör eylemleri gerçekleştirmesinin veya Amerika’nın çıkarlarını hedefe oturtmasının itici gücü olabilir.

Ancak İran rejiminin düzenlemeyi seçeceği şeytanlık oyunu ne olursa olsun perde hiçbir şekilde onun lehine kapanmayacak.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/24796

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Eryılmaz

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU