İran uluslararası yaptırımların intikamını nasıl alıyor?

ABD’li bir kaynağa göre, Hizbullah ‘İsrail ve Lübnan arasında bir olay ya da İran’ın nükleer bölgelerine saldırı düzenlenme olasılığı olsun intikam almaya karar vereceği duruma hazırlanmayı’ hedefliyor

ABD’li savcılar İran’dan Venezuela’ya giden tankerlere el konması için harekete geçti / Fotoğraf: AFP

2018 yılından bu yana ABD ve İran-Hizbullah arasındaki gerilim artıyor.

ABD’nin 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle ve İran’a kapsamlı yaptırımlar uygulamaya yeniden başlamasıyla bu gerginliğin alevleri daha da çoğaldı.

Buna karşılık İran ve vekilleri, ABD ve bölgesel müttefiklerine baskı yapmak için tasarlanmış bir dizi orantısız bölgesel tırmanış gerçekleştirdi.

İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD saldırısıyla ölmesi sonrasında ocak ayında gerginlikler daha da arttı.

Son yıllarda İran ve Hizbullah’ın, ABD ve Batı Avrupa’da uyuyan hücreler oluşturmaya, misilleme amaçlı bir saldırının bir parçası olarak operasyon başlatmak amacıyla bu hücreleri aktifleştirmeye çalıştığına dair artan kanıtlar ortaya çıktı.

İran ve Hizbullah unsurlarına dair ABD mahkemelerindeki tüm belgeleri içeren bir raporda, İran ve Hizbullah’ın genişleme ve intikam hakkındaki düşüncelerini anlamak mümkün.

Aynı şekilde raporda, karmaşık operasyonlarda ajanların görevlendirildiği ve eğitildiği de belirtiliyor.

Süleymani öldürüldüğünde İran işlerindeki uzmanlar, Hizbullah liderleri Abbas el-Musavi’nin (1992) ve İmad Muğniye’nin (2009) öldürülmesine verilen tepkilere benzer şekilde İran- Hizbullah’ın bu operasyona tepkilerini değerlendirdi.

Uzmanlar hala, aşırı olmayan bir mesaj göndermek üzere yeterli etkenler beklerken, böylece İran rejiminin hayatta kalmak için etkilenmeyeceğini belirtiyor.

Koronavirüs salgını vakalarının artmasıyla bu tepki gecikirken rejim ise sabırlı bir tavır takındı.

Süleymani’nin kızı Zeyneb’in Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a ‘babasının intikamını’ alma çağrısı yapmasına rağmen Hizbullah, intikam operasyonu düzenlemedi.

Öyle ki para ve silahlarla donatılmış, İran’ın şımarık çocuğu olmasına rağmen Lübnan’da da ona karşı bir iç kampanya mevcut.

Hizbullah ve İran’ın, dünya genelinde ortak terör saldırıları açısından bir geçmişi var.

İran’ın 2011 yılında Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Adil el-Cubeyr’i hedef aldığı başarısız komplo, ABD içerisinde bir saldırının olası olduğunu gösterdi.

Hizbullah üyesi Ali Muhammed Kurani, 2016- 2017 yılları arasında, Federal Soruşturma Bürosu’na (FBI) yaptığı bir açıklamada, ABD ve İran’ın bir savaşa girmesi halinde, ABD’deki uyuyan hücrelerin harekete geçmeye hazır olduğu belirtti.

İran ve Hizbullah’ın Batı’da operasyonel planlamada çalışma şeklinin ayırt edici özelliklerinden biri de uzun vadede bir saldırı planlamasını destekleyebilecek doğru istihbarat bilgileri toplanmasıdır.

Bazı durumlarda İranlılar, istihbarat bilgileri toplama faaliyetleri yürüttü.

Diğer bazı durumlarda ise Hizbullah ile birlikte ya da onun adına çalışan Lübnanlı gurbetçiler bunu gerçekleştirdi.

Rollerini gizlemek içinse yurt dışındaki diaspora topluluklarına karıştılar.

New York şehri, İranlıların ve Hizbullah üyeleri tarafından olası yöntem ve hedeflerin bir kanıtı olarak istihbarat toplama faaliyetlerine tanık oldu.

En tuhaf olaylardan biri ise New York polis memurlarının güneye giden bir trene binerek, metro güzergahını fotoğraflayan iki adamı takip ettiği 16 Kasım 2003 sabahı saat 2’de meydana geldi.

Bu iki adam, diplomatik dokunulmazlığa sahip olduklarını iddia ederken, daha sonra yakın zamanda New York’a ulaştıkları ve İran’ın Birleşmiş Milletler (BM) misyonunda muhafız oldukları ortaya çıktı.

Bir ay sonra ABD, görevlerine aykırı faaliyetlerde bulunmak, bir başka deyişle ‘casusluk’ suçlamasıyla bu isimleri sınır dışı etti.

Bu resmi aşağılanmaya rağmen İranlı diplomatların şüpheli faaliyetleri devam etti.

O halde Lübnanlı meraklılar, İran’ın diplomatik misyonlarının yurt dışında ne yapacağından haberdar halde açlık, baskı, yoksulluk ve iflas ışığında egemenliği savundukları bahanesiyle ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea'nın ağzının kapatılmasını ve onları destekleyen medya organlarının da boğazlanmasını talep etmeye yöneldi!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İran’ın istihbarat toplama ve gözetim faaliyetleri New York’un çok ötesine kadar yayıldı.

Kasım 2019’da çifte (ABD- İran) vatandaş Ahmed Rıza Muhammedi Dosta ve Kaliforniya’da yaşayan İranlı Macid Kurbani, mahkemede İran hükümetinin ajanları olduğunu kabul etti.

Son zamanlarda ise İran mekanizmalarının Avrupa’da istihbarat toplama faaliyetleri, Almanya’nın çok sayıda Hizbullah yandaşını gözaltına almasına, tüm kurumlarını kapatmasına ve Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımasına yol açtı.

31 Mayıs 2017 tarihinde New York polisi ve FBI tarafından yürütülen soruşturmada, istihbarat bilgisi toplamak için 910’uncu Hizbullah (kurumun dış güvenliği) birimi tarafından göreve alınan ve eğitilen iki Lübnanlı-ABD’li tutuklandı.

Tutuklandıklarında ise ABD’de normal bir yaşam sürdürdüklerini ve aslında da Beyrut’taki liderleri için istihbarat topladıklarını söylediler.

Kurani, FBI’ya kendisini ‘uyuyan bir asker’ ve 910’uncu Birim üyesi olarak tanıttı.

Aralık ayında Kurani, Hizbullah adına gizli terör faaliyetleri yürüttüğü gerekçesiyle 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Kurani, Lübnan’dan görev emri alıp, bunları gizli şekilde ABD’de gerçekleştiriyordu.

Samir ed-Dibek davası ise hala mahkemede görülmeye devam ediyor.

ABD başsavcısının duruşma sırasında yaptığı açıklamaya göre Hizbullah, teröristlerin, silahların ve kaçak malların havaalanları aracılığıyla Lübnan’dan Kanada’ya ve ABD’ye transfer edilmesini planlıyordu.

Dibek, Latin Amerika’da da istihbarat toplama faaliyetleri yürütüyordu.

Son zamanlarda Lübnan doğumlu ve Hizbullah tarafından eğitilmiş 910’uncu Birim üyesi Alexei Saab da tutuklandı.

Alexei Saab ya da Ali Hasan Saab, 1991 yılında ABD Adalet Bakanlığı tarafından göreve alındı.

2008 yılında New York Polisi İstihbarat Şubesi ekibinin Buenos Aires’e yaptığı ziyarette Arjantin istihbarat yetkilileri, Hizbullah’ın nasıl çalıştığını açıkladı, Özel Savcı Alberto Nisman, 3 faktör olarak ‘diplomatik teminat, ticari teminat ve insani-dini teminata’ değindi.

Ayrıca Buenos Aires’teki el-Tevhid Camii imamı olan Muhsin Rabbani örneği verildi.

Mahkeme oturumunun raporuna göre İran- Hizbullah’ın çalışmaları, genellikle gelecekteki olası saldırılar için gelişmiş lojistik planlamalarla ayırt ediliyor.

Hizbullah, bu saldırıları ilk yardım için büyük buz paketleri stokları oluşturarak hazırlıyor.

Bu paketler, son derece zararsız görünüyor. Ancak aslında alüminyum nitratla dolu.

Hizbullah’ın dünya genelinde patlayıcıları depolama konusundaki bu farklı becerisi, Tayland, Kıbrıs ve İngiltere’de yapılan keşiflerle ortaya çıktı.

ABD’li bir kaynağa göre, Hizbullah ‘İsrail ve Lübnan arasında bir olay ya da İran’ın nükleer bölgelerine saldırı düzenlenme olasılığı olsun intikam almaya karar vereceği duruma hazırlanmayı hedefliyor.

Bu hedefler için de muazzam bir sofistike patlayıcı önbellek ağı oluşturdu.

Öte yandan Alexei Saab, sadece Hizbullah’ın bilgi teknolojisinde çalışmakla kalmadı, daha sonra Venezuela’ya altın kaçakçılığı yaptı.

Terör eylemlerini tespit etmek ve engellemek için tasarlanan ‘Radyasyon Bilinçlendirme ve İzleme Sistemi’ birimine erişimi olan Microsoft Şirketi’nde taşeron olarak çalıştı.

Bu durum cezai soruşturma açısından büyük bir değer taşıyor.

İran ve Hizbullah, dünya düzeyinde diaspora Şiileri içerisinden casusluk geçmişine sahip.

Bunlar, batı pasaportlarına sahip olmayı tercih ediyorlar. İran asıllı ABD vatandaşı olan Mansur Erbab Sayyar ise bunun açık bir örneği.

Sayyar, Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisi Adel el-Cubeyr’e suikast amacıyla komplo kurmaktan tutuklandı.

Mahkemeye göre Erbab Sayyar, akrabalarından birinin, kendisini bu operasyon için göreve alan ‘Kudüs Gücü’nün üst düzey bir mensubu’ olduğunu belirtti.

Aynı şekilde yasal olarak ABD’de ikamet eden girişimci Ali Muhammed Kurani’ye ilk nasihatlerden biri de ABD vatandaşlığı elde etmesiydi.

Aynı şekilde Hizbullah ile bağlantısı olması dolayısıyla göz altına alınan Samir el-Dibek de ABD vatandaşı olarak göreve başladığını ve ABD pasaportuna sahip olduğunu itiraf etti.

Tüm bu ayrıntıların ardından Hizbullah’ın, ihanet suçlaması altında sadece insani bir örgüt olduğunu iddia edebilir miyiz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU