12 Eylül'ü dünyaya anlatmak için uçak kaçıran gazeteci Yalçıner hayatını kaybetti… Bir kuşak İslamcılarının sesiyle birlikte kaybolan neler var?

Yalçıner, bir kuşağın son temsilcilerinden biriydi. O dönemin İslamcı kuşağı şimdi neler yapıyor? Ne düşünüyor? Hayal kırıklıkları var mı? İstediklerini elde ettiler mi? "Mücahitler müteahhit oldu" sözü doğru mu?

İstanbul-Ankara uçağını Tahran'a kaçırmak isteyen Yılmaz Yalçıner'i, gazeteci Coşkun Aral fotoğraflamıştı

Gazeteci-yazar Yılmaz Yalçıner'in 75 yıllık yaşamı dün (7 Aralık 2021) son buldu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yalçıner, 1960 ve 1970'li yıllarda Kuvay-ı Milliye, Milli Adım, Vesika, Şura ve Tevhid gibi dergilerinin okuyucuyla buluşmasını sağladı.

Çalkantılı yıllarda İslamcı ve mütedeyyinlere hitap eden bu dergilerde sert yayınlar yaptı. Ama Türkiye onun ismini arkadaşlarıyla birlikte 1980'de İstanbul-Ankara uçağını İran'ın başkenti Tahran'a kaçırma teşebbüsüyle duydu.     

O gün o uçakta savaş muhabiri Coşkun Aral da vardı. Aral, o anları "Coşkun Aral Anlatıyor" isimli YouTube kanalında şu sözlerle anlatmıştı:

"Bir anons: 'Sayın yolcular uçakta şu andan itibaren İslam hakim olmuştur. Mikrofonu Müslüman kardeşime veriyorum. 'O kardeş mikrofonu aldıktan sonra klasik Allah'ın selamını gönderip 'Uçağa İslam hakim olmuştur' sözünü tekrarlayıp, askeri ve faşist rejime karşı bir savaş başlattıklarını, uçağı İran'a götüreceklerini, orada dünyaya bununla ilgili deklarasyon yaptıktan sonra Sovyetler işgali altındaki Afganistan'a gidip savaşacaklarını söylediler. Bir garip olduk.

Sakallı bir bey geldi, 'eşyalarını al gel' dedi. Çantamı aldım, uçağın önüne geldim. Önce arkadaş beni aradı, 'Uçağın içine silahı nasıl soktunuz' dedim. Beni ararken gülümseyerek anlatmaya başladı. Hiç de terörist olmayan bir tipti ama eylem sonuçta bir terör eylemi. Kokpitin kapısını açtığı anda gülüşmelere tanık oldum. Sakallı, gözlüklü bir adam; Yılmaz Yalçıner'miş. Elinde silah. Gülüşmelerin ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Pilotun silah dayandığında gıdıklandığını, 'aman benim üzerime koyma uçağı düşürürüm' diye bir laf ettiğini, onun üzerine kokpitte davetli olarak bulunan eski basketbolcu Tunç isminde arkadaşımız 'Pilotun yerine benim enseme koyabilirsiniz' diye cevap verince kahkaha patladığını öğrendim."

Uçak, ikmal yapmak için Diyarbakır Havaalanı'na inmişti. O gün Diyarbakır'da 12 Eylül darbesinin mimarı olan generaller de vardı. Havaalanında uçağa operasyon yapıldı. Operasyonda hayatını kaybedenler oldu. Coşkun Aral da Yalçıner ve arkadaşlarıyla röportaj yaptığı için gözaltına alınmış, tutuklanmış ve işkence görmüştü.

Yalçıner ve arkadaşlarının bu eylemi ona pahalıya mal oldu ve 36 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

11 yıl 7 ay cezaevinde kaldı. Tahliye olduktan sonra bir süre başka dergi ve gazetelerde çalıştı.

Emekli oldu ve Marmaris'e yerleşti. 

 

1407727.jpeg
Yılmaz Yalçıner / Fotoğraf: Yeni Şafak

 

"İyi ki uçağı kaçıramadık"

2011'de Yeni Şafak'a verdiği bir röportajda, "İyi ki o uçağı kaçıramadık. Başarılı olsaydık, spekülasyon yapmak istemiyorum ama daha büyük yanlışlar olabilirdi. İran rejimini tahkim etmek durumuna düşecektim" diyecekti. 

Fatih Akıncıları Derneği Onursal Başkanı Mehmet Şahin 1970'lerin fırtınasını yakından yaşamış, arkadaşlarını kaybetmiş, cezaevine düşmüş bir isim. 

"Dergilerini sokak sokak gezip satardık"

"1970'li yıllar Türkiye'deki İslami hareket için kolay yıllar değildi. Okullarda, fabrikalarda, bulundukları bütün sosyal çevrelerde, kamu kuruluşlarında eziyet edilen bir zümreydi. Yavaş yavaş birtakım örgütlenmeler başlamıştı. Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Milli Türk Talebe Birliği, Akıncılar… Bir toparlanma süreci başlamıştı" diyor ve Yılmaz Yalçıner'in kendileri açısından önemini şöyle anlatıyor:

"Yılmaz (Yalçıner) abinin çıkardığı dergiler bizim için çok önemliydi. Attığı başlıklar, dergilerdeki yazılar bizim için çok önemli bir cesaret kaynağıydı. Biz de bu dergileri elimize alır, sokak sokak, kahve kahve, cami cami dolaşır satardık. Müslümanların kırılgan olduğu o dönemde böylesi cesaretli ve yürekli bir sesin bir çıkışının bizim iç dünyamızda nasıl bir yer ettiğini az çok tahmin edersiniz. Bu anlamda Yılmaz abinin emeği ve büyük bir katkısı vardır.

 

dergiler
Yalçıner'in çıkarttığı dergilerden bazıları

 

"Uçağı, darbe ortamında Türkiye'de yaşananları dünyaya anlatmak için kaçırdılar, zarar verme amaçları yoktu"

Söz, Yalçıner ve arkadaşlarının yaptığı uçak kaçırma eylemine geliyor.

Şahin'e göre bu sıradan bir eylem değildi. "Uçak kaçırarak Türkiye'de yaşananları dünyaya anlatmak istediler" diyen Şahin, "Ne o yolculara ne uçağa, ne pilota zarar vermek gibi bir amaçları vardı. 12 Eylül askeri darbesi Anadolu insanında büyük bir travma meydana getirdi. Sadece Müslümanlar, solcular ve ülkücüler değil. Toplumsal travma geçirdik. Müthiş bir zulüm, hukuksuzluk, adaletsizlik ve işkence vardı. Dünyaya askeri darbenin ne kadar ceberut olduğunu anlatmak istediler" ifadelerini kullanıyor. 

"'Hava korsanı' sıfatı üzerine yapışmıştı. İnsanlar ona destek olmaya cesaret edemedi"

12 yıla yakın cezaevinin ardından ne oldu? Yalçıner çıktıktan sonra neler yaşadı?

Şahin'in bu soruları cevabı şu oluyor: 

"Günlük gazete, ardından birtakım dergiler çıkartmak istedi ama tabii bütün bunlar için para bulamadı. Biraz da 'uçak korsanı' olmanın verdiği dezavantajı fazlasıyla yaşadı. İnsanlar Yılmaz abiye destek olmaya cesaret edemediler. Sonra Akit gazetesinde boğaz tokluğuna çalıştırıldı yıllarca. Emekli oldu, bu maaşıyla geçinmeye çalışıyordu. Başka bir geliri de yoktu. Yine de bizim düşünce dünyamıza katkıda bulunmak adına bir şeyler yapıyordu."

Yalçıner, bir kuşağın sesini kamuoyuna duyurmaya çalışan yayıncılardan biriydi. 

Son nefesi aynı zamanda fırtınalı zamanlardan geçenlerin temsilcilerinin eksilmeye başladığını gösteren bir gerçek. 

Hikayenin içinde şimdi "Müteahhit oldu" denilen "mücahitler", cezaevlerinde yaşananlar, gönüllü sürgünler ve arkadaşlarının kurduğu iktidar da var. 

Şimdi nerelerdeler? 

Ne yapıyorlar?

Neler düşünüyor, neler hissediyorlar?

Çünkü şu anda Türkiye'yi yönetenlerin bir kısmı, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hem Şahin'in hem Yalçıner'in geçtiği yollardan geçmiş isimler.

 

Ekran Resmi 2021-12-08 15.06.25.png
Fatih Akıncıları Derneği Onursal Başkanı Mehmet Şahin / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"İslami camiayı kendimiz mahvettik, Tayyip Bey'in suçu yok"

Şahin "Hepsi için diyemem ama Tayyip Bey için söyleyebilirim. Bizim ocağımızda yetişmiş. Milli Türk Talebe Birliği'nde, Akıcılar'da, MSP'de yer almış. Omuz omza mücadele verdiğimiz bir insan. Hassasiyetinden şüphem yok" diyor. 

Erdoğan için söylediklerinin aynısını AK Parti'nin tamamı için söylenemeyeceğini de şu sözlerle vurguluyor Şahin:

"İktidarın nimetlerinden istifade etmek amacıyla sorunlu tipler de AK Parti'ye dahil oldu. İslami camialara bir bakın. Derneklere, vakıflara... Yani AK Parti iktidarından sonra bizim o eski öğrenci evlerinde, okullarda, derneklerde kısıtlı imkanlarla yaptığımız faaliyetlerin tamamı tatil edildi. Yeni vakıf binaları alınmaya çalışıldı. Genel müdürlükler, milletvekillikleri, bakanlıklar paylaşılmaya çalışıldı. İslami camiayı biz kendimiz mahvettik, Tayyip Bey mahvetmedi, burada zerre kadar suçu yoktur. İslami vakıf ve derneklerin çoğu ihalelerin konuşulduğu mekanlar oldu. Bunun dışında kalan çok az camia var. Tayyip Bey'in yaptığı yanlışlar da var ama yanlışlık sadece ondan kaynaklanmıyor, bizden de kaynaklanıyor. Mesela bizim gibi devrimci çizgide duran, mücadelenin içerisinde gelen, bedel ödemiş insanlar AK Parti'ye hep çekinceli baktık, uzak durduk. Yakınlaşmaya çalıştığımız zaman da birileri bizi yakınlaştırmamaya çalıştı."

"İktidara karşı ya el etek öptük ya hakaret ettik, dengeyi tutturamadık"

"Akıncılar Derneği olarak daha AK Parti'den bir bardak çay bize nasip olmamıştır. Böyle bir talebimiz de olmamıştır. Bunun doğru olmadığına inanıyoruz" diyor Şahin ve devam ediyor: 

"Gidiyorsunuz, bir proje sunuyorsunuz. '100 lira gideri var' diyorsunuz. 50 harcayıp 50'sini kasanıza koyuyorsunuz. Bu haram! Tüyü bitmemiş yetimin hakkı! Bunu Bakan Bey cebinden vermiyor ki. Müslümanların bu tür pozisyonlara girmemeleri lazımdı. İslami camialar, iktidarla aralarındaki pozisyonu ayarlayamadı. AK Parti'de siyaset yapan, İslami camianın tanıdığı, bizim içimizden yetişmiş bir sürü insan var. Bu insanlar için uyarıcı olmamız lazımdı. Ama biz onların karşısında ya el etek öptük, ceket ilikledik ya da hakaret ettik. İkisi de yanlıştı. Ben bugün bunları söyleyebiliyorum çünkü Allah'a şükür bu konuda bir sabıkamız yok."

 

Ekran Resmi 2021-12-08 15.06.08.png
Mehmet Şahin / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Eski mücahitler müteahhit olmadı, onlar zaten öyleydi"

70 ve 80'li yılarda verilen mücadele müteahhit olmak için miydi? Sıklıkla kullanıldığı gibi, "Eski mücahitler, müteahhit mi oldu?" 

Şahin, bu sözü doğru bulmadığını belirtiyor. "Geçmişteki mücahitler halen mücahit, geçmişte mücahit görünümlü olanlar şimdi müteahhit" diyen Şahin, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Bedel ödeyen arkadaşlarımızın hepsi şu anda halen mücahit. İsim isim sayabilirim. Şimdi öyle göstermeye çalışıyorlar ama öyle değil. Bu sözün arkasında Siyasal İslam çizgisine yönelik de bir operasyon var. Bugünkü müteahhitler geçmişte de mücahit değildi ama mücahit görünümleri vardı, o kadar. Yani biz geçmişte Akıncılar'da, MTTB'de kimin ne yaptığını biliyoruz. O gün sokağa çıkamayanlar, eline bir fırçayı alıp sokakta 'Tek Yol İslam' yazamayanlar, ya da İslami kimliğini 'aman solcular, ülkücüler beni döver' diye saklayanlar bugün müteahhit oldu. O zaman da mücahit değillerdi. AK Parti'nin yanlışlarından biri de bu oldu. AK Parti'yle beraber 'İslami burjuvayı' oluşturan adamlar işte mücahit görünümlü müteahhitlerdi. Buldukları fırsatı güzelce değerlendirdiler. Kimse kimseyi kandırmasın. Yılmaz Yalçıner müteahhit mi oldu? 1+1 bir evde öldü işte. Villası mı vardı? Yatı mı vardı? Katı mı vardı? Şirketi mi vardı? Başkaları ise AK Parti'den fazlasıyla nemalandılar. Tayyip Bey'in bunu görmesi lazım. Mücahitler halen mücahit. Görmek isteyen varsa gelsinler derneğimize. Şu derneğin otuz beş kurucusu var. En az yatan beş sene cezaevinde yatmış. Çocuk oyuncağı değil bu yani. Hiçbirimiz de müteahhit değiliz."

"Necmettin Erbakan ve Metin Yüksel"

1970'lerin sonunda Akıncılar hareketiyle başlayan "siyasi" yaşamı, Mehmet Kaya'yı Afganistan'dan, Somali'ye, oradan Avrupa'ya ve Gazze'ye sürükledi. 

Fatih'in eski bir binasının ikinci katındaki bir yayınevinin, duvarını dünya haritası süsleyen sobalı odasında dalıp dalıp giden bir sohbetin içinde buluyoruz kendimizi. 

Yalçıner'in kaybı aslında şimdi sakalları ağarmış bu yaşlı "Akıncı"nın ilk gençliklerindeki heyecan dolu günlerin kapandığını vurgulayan bir olay.

Çünkü esasında milliyetçi bir kökenden gelip "İslamcı" olan Yalçıner, birbiri ardına çıkardığı dergileriyle onların sesi olmuştu. 

"1970'li yıllara gelindiğinde artık kuytu köşelerde değil meydanlarda inançlarımızı yaşıyorduk. Aynı zamanda anlatarak bir "toplum" meydana getirmek istiyorduk. Burada Necmettin Erbakan'ın çok büyük bir payı vardı, bir de Metin Yüksel'in" diyor Kaya. 

Metin Yüksel, Fatih Akıncıları'nın lideriyken 1979'da bir namaz çıkışı Fatih Camii'nden çıkarken ülkücü bir grubun saldırısına uğrayarak hayatını kaybetmişti. O günleri anlatan herkesin mutlaka andığı bir isim.

 

Ekran Resmi 2021-12-08 15.06.34.png
Mehmet Kaya / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Kaya başka isimleri de sayıyor: Sedat Yenigün, Mustafa Yaşar, Mustafa Sevim, Erdoğan Tuna: "Yani bu yolun taşları odular. Ortaya bir samimiyet koydular."

Peki bugün?

"Bugün Müslümanların dönüşümüyle birlikte öyle bir kokuşmuşluk yaşıyoruz ki… Cemaatlerin, derneklerin, partilerin içerisinde bulunan yöneticilere bırakın, birlikte oturup peynir ekmek yiyebiliyor musunuz? Samimi olmayan bir kalp hiçbir zaman başarılı olamaz. Başarı nedir? Ben bugün başarıyı da Müslümanların çok farklı bir yere aktardıklarına inanıyorum. Başarı, Müslüman olmaktır. Müslümanın iman dışında bir başarısı yoktur. Öbür şeyleri Allah isterse verir size. 

Arabayla tanışan Müslüman…

1970'lerin sonundan pazartesi ve perşembe günleri oruç tutulduğunu, haftada bir gün ise sabah namazında bir camide buluşulduğunu hatırlıyor Kaya ama kimsenin altında bir arabasının olmadığını da "Sabah namazlarını herkes evinden yürüyerek gelirdi" diyerek açıklıyor. 

"Peki sonra?" Kaya, soruya şu cümlelerle cevap veriyor: 

"Sonra işte Müslümanlar belediyeleri kazanmaya başladı. İktidarla tanışmanın ilk adımı da bu oldu. Kazandıkları paralarla araba alan sabah namazı cemaati ise camiye gelmemeye başladı. Kolay para kazanmaya makam ve mevkileri kendisi, ya da yakınları adına kullanmak eklenince ahlakta bir bozulma yaşandı. Bu çok kötü bir imtihan. Hakikaten ben de olsam bu işin altından kalkamam. Eğer bir yapıysanız ancak öyle kalkarsınız."

Kaya, bunun bir "plan" olduğu görüşünde. 

Ona göre bu plan önce solcular için kurgulandı. "Türkiye'deki solcu yapılar iktidarla tanışınca onların sisteme karşı bir itirazları kalmadı. Sol akımlar böyle bitirildikten sonra aynı plan İslami yapılar için uygulandı. 'Bunları silahla, hapishaneyle yok edemiyoruz' diyenler iktidarla yok etmeye çalıştılar. Sonuçta mütedeyyinler muhafazakar oldu. Bütün hassasiyetlerini kaybettiler" diyor Kaya.

Kaya'nın anlam veremediği bir söylem daha var: "Türkiye'deki vakıflar, dernekler ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanları, 'Efendim biz olmasak Somali ne olurdu, Afganistan ne olurdu' diyor. Ya sen kendini Allah yerine niye koyuyorsun ki kardeşim? Sen kimsin? Yani 'Türkiye olmasa Suriyeliler ne olurdu' deniliyor. Vallahi hiçbir şey olmazdı. Varacak yere yine varırdı. İktidarla tanışmak Türkiye'deki Müslümanları iğdiş etti, benim evime kadar girdi. Benim çocuklarımın kafasının içine kadar… Ben yirmi yıl yurt dışında kaldım. 28 Şubat'ta 'Bu ülkeden hicret ediyorum' dedim. 20 yıl gelmedim. Yani ekonomik olarak zorluklar geçirdik ama ben o zor şartlar içerisindeki yaşantımızın ne kadar Allah'a yakın olduğunu buraya geldikten sonra gördüm."

Değişen dualar

Sudan'dayken bir arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasını hatırlıyor Kaya. 

Konuşma bittikten sonra arkadaşına, "Allah sana inşallah cennetini nasip etsin. Allah senin ayaklarını sabit kılsın" diye dua ettiğini aktaran Kaya, "Arkadaşım gülmeye başladı. Biraz da muzip birisidir. 'Niye gülüyorsun' dedim, 'Yahu' dedi, 'Senin eski arkadaşların artık böyle dua etmiyor. 'Allah sana kışlık nasip etsin, yazlık nasip etsin, ikinci hanım nasip etsin' diyorlar. Paraları ciplerle taşıyor şimdi' dedi. Biraz da abartılıdır diye düşündüm. Geldikten sonra gerçek olduğunu gördüm. İktidar olmak insanları farklı bir alemin içerisine sürüklüyor. İktidarın getirmiş olduğu 'nimet' denilen pislikler insanların bozulmasına neden oluyor. Biz eskiden bankaların önünden giderken nefretle bakardık. Şimdi kredi almayan muhafazakar yok. Bir ülkede Müslümanların başında olduğu söylenen bir adam 'benim oğlum uygun bir kredi bulmuş, o krediyle bunları almış' diyor ve diğerlerinin gözünde krediyi normalleştiriyor. İktidar, Türkiye'deki İslami hareketin içerisine konulan büyük bir bombaydı. Patlatıldı" diye konuşuyor. 

 

Mehmet Kaya 1.jpg
Mehmet Kaya / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Aliya İzzetbegoviç gibi yapabilir miyiz?"

Bosna-Hersek'in kurucu Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'i hatırlatan Kaya, onun hayata ve sistemlere karşı eleştirel duruşunu anlatarak sözlerini şöyle tamamlıyor:

"Şimdi burada bir tane itiraz geliştiremezsin. Seni ya PKK'cı ya FETÖ'cü ya da vatan haini yaparlar. Benim yaşadığım hayal kırıklığının aynısını bu tür düşünen abilerimiz, kardeşlerimiz yaşıyor. Ne kadar bina dikersen dik, ne kadar müteahhit olursan ol. Bu sistem zor durumdaydı, şu anda sistem güçlendi ama Müslümanlar zayıfladı. Rejim belki de kurulduğu günden beri hiç bu kadar güçlü olmamıştır. Ben bunu söylerken bu topraklara düşman olan birisi değilim. Çünkü bu topraklarda bizim inandığımız, bizim sevdiğimiz bizim hürmet ettiğimiz Müslümanlar mücadele vermiş. Bu topraklar bizim topraklarımız ama bu rejim bizim değil. Rahmetli Timurtaş Uçar'ın vaazlarını dinlemeye giderdik. Bugün muhafazakarlar iktidarda ya, şimdi onları söylediğinizde hapse giriyorsunuz. Rejim, namaz kılan adamları kullanarak İslami anlayışı yok etmek için mücadele veriyor. STK'lar, vakıflar, dernekler, her biri iktidar pastasından bir şeyler alabilmek için yarıştı. Herkes dernek kurdu. Bu cemaatlerin merkezi de Fatih'tir. Fatih adasını gezdiğinde yüzlerce dernek ve cemaat vardır. Bunlar birbirlerine küfrederler ama yan yana geldiklerinde de gülerek birbirlerine sarılırlar. Bu da Müslümanların açmazlarından bir tanesi."

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU